KOMİSYON KONUŞMASI

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kıymetli milletvekilleri, bürokratlarımız; önce itirazımı tekrar edeyim: Referandumda -2017'ydi sanırım- bugünün işte, birinci partisi, o gün seçimlere giderken ya da o günün Cumhurbaşkanı adayı, bugünkü Cumhurbaşkanımızın en önemli söylemlerinden biri yasamayı kaliteli yapmak idi ve onu da örneklediler yani örneklerken "Bundan sonra hiçbir bakan milletvekili olamayacak." dedi ya da bakan tercihi yapılıyorsa milletvekilliğinden istifa etti. Bunun sebebi yasamada kaliteyi yükseltmek, özellikle ihtisas komisyonlarını devreye sokmaktı ama maalesef o olmadı. O yüzden de başta itiraz ederken de özellikle hekim kimliğiyle eski Sağlık Bakanımıza, Komisyon Başkanımıza "Bunu sizin daha çok talep etmeniz gerekiyor." diye ifade ettik. Çünkü böyle bir konunun yani sağlıkta şiddetin olduğu bir konunun, toplumun tüm kesimlerinin tartıştığı, pandemi döneminde çok kıymet verdiğimiz hekimlerimizin bugün şiddete uğrarken bunun sebeplerinin sadece bir vekil arkadaşımızın söylediği gibi basit bir toplumsal şiddetin dışında bir durum olduğunu göz önüne alarak bunun özellikle Komisyonda değerlendirilmesi gerektiğini, hatta Adalet Komisyonundan daha çok burada konuşulması gerektiğini söylemesi gerektiğini söyledik. Çünkü toplumsal şiddetin çok daha üstünde kadına şiddet; kadına şiddet de aynı şekilde, sağlıkta şiddet de keza aynı şekilde. O yüzden de hiçbir konunun, hiçbir yasa teklifinin torba yasanın konusu olmaması gerekirken, özellikle bu konuyu burada bu kadar çok hekimin, sağlıkçının olduğu bir ihtisas komisyonunda ve bu konuda uzun süre bakanlık yapmış bir Komisyon Başkanımızın olduğu bir yerde daha çok tartışalım istiyorduk ve itirazımız da genelde ona istinadendi, bir ihtisas konusu olduğu içindi. Amacımız ne kadar doğru olsa da yöntemlerimiz kötü olursa ya da yöntemlerimiz doğru olmazsa o amaç kirleniyor ve doğru sonuçlar da çıkmıyor. 2018'de -işte, İsmail Bey de burada- yine bu salonda saatlerce sağlıkta şiddet konusunu konuştuk ve o dönemde de itiraz etmiştik ama yine sağlıklı Komisyon görüşmeleri olmadı ve sonuçta tekrar önümüze geldi, her ne kadar 2020'de bir iki düzenleme olsa da.

Sonuçta, her meslek grubu kendi sorunlarını daha iyi bilir ve o soruna ilişkin çözümü üretmeyi de daha çok o meslek grubu sonuçlandırır. O yüzden, toplumsal şiddetin dışında şu anda sağlıkta şiddet durumu. Bu alanda özellikle pandemide şu anlayış da ortaya çıktı yani tüm dünyada bu çok tartışıldı: Sağlığın piyasalaşması. Bu anlamda kötü bir örnek vermiştir. Özellikle gelişmiş ülkeler tekrar kamucu bir sağlık anlayışına dönmeye başladılar. Bizde mesela pandemide -dikkat edin- en çok görevi yine devlet hastaneleri yaptı. O anlamda, burada bu anlayış belki de kamucu sağlık anlayışının daha önemli hâle gelmesine bir vesile olacaktı. Sağlıkta şiddeti tartışırken belki onu da tartışmış olacaktık çünkü şu anda özelde çalışan ya da kamuda çalışanlar dâhil olmak üzere özellikle acilde ve poliklinikte çalışan sağlıkçıların... Çünkü oransal olarak bakıldığında buradaki hekimlerimiz, sağlık çalışanlarımız -oransal olarak birkaç çalışma da var, mesela orada oran olarak yüzde 84 olarak ifade ediliyor- yüzde 84 sağlık çalışanı kendisini güvende hissetmiyor, huzursuzluk duyuyor, tetikte, endişeli. Hatta ileri araştırmalarda da hekimlere ilişkin tükenmişlik sendromuna ilişkin söylemler de ifade ediliyor. Bunun ne anlama geldiğini buradaki arkadaşlarımız da bilirler.

Biz de, örneğin, buraya gelirken bir "tweet" attık "Acaba Sağlık Bakanımız gelirse sağlıkçılar ne ister, bu konuda ne öneriyorlar?" diye. Gelen "tweet"lerden birkaç tane örnek vereyim: Misal "Şiddeti uygulayan kişiler mutlaka sistemde etiketlensin ve hekim muayeneye başladığında bunun uyarısı gelsin." diye söylüyorlar. İkincisi; sağlık kurumlarının hepsinde mutlaka haklarını savunan bir avukatın daimî kadrolu olmasını istiyorlar. Polikliniklerde, acilde güvenlik görevlilerinin değil de mutlaka polislerin olması gerektiğini ifade ediyorlar. SABİM'de özellikle ciddi bir mobbingin oluştuğunu, SABİM'in mobbing hâline geldiğini, burada bir düzenleme olması gerektiğini ifade ediyorlar. Polikliniklerine çalışan haklarını ve şiddet cezalarını içeren levhalar konulması gerektiğini ifade ediyorlar. "X-ray cihazı konulsun girerken." diyorlar. Özellikle hasta yakınlarına bir sınırlandırma getirilmesi gerektiğini söylüyorlar çünkü hasta yakınları -x-ray cihazı talepleri de çoğunlukla- yaralayıcı aletlerle gelebiliyorlar, işte, bıçaklar, hatta bir kısım yerlerde silah bile çıktığı olmuş. Şiddet butonunun her tarafta konulmasını istiyorlar ve fiziksel şiddet kadar hakaretin de aynı şekilde değerlendirilmesini ifade ediyorlar. Dikkat ettik; tüm "tweet"ler de hepsi de biraz önce bahsettiğimiz endişenin, tetikte olmanın, güvensizliğin, huzursuzluğun ifadeleri. Bunlar hemen hemen birçok arkadaşımıza gelmiş konulardır.

Bunlara baktığımızda, Türkiye'de eğitim sorunuyla alakalı olmakla birlikte belki de tek işsizi olmayan meslek hekimlik, işsizi yok. Ama baktığınızda, eczacının var, avukatın var, diş hekiminin var yani daha doğrusu, işsizi olmayan bir meslek alanı yok Türkiye'de, bir tek hekimlik var ve çok prestijli bir meslek yani iktisatta bile toplumu yönlendiren ya da prestijli meslekler içerisinde saydığınızda hekimler birincidir yani bu geçmiş dönemde de öyle, bugün de öyle, toplumu yönlendiren meslekler içerisindedir. Yetişmiş insan gücü olarak bakıldığında en maliyetli mesleklerden biri devlet açısından ve böyle bir kitle, böyle bir meslek grubu düşünün ki ülkeyi terk ediyor, bu çok acı. Bence en çok da bunun üzerinde konuşmak lazım yani sağlıkta şiddetin yarattığı durum ya da ekonomik durum, bunların hepsini topladığımızda böylesi yetişmiş insan gücünün, hele hele ihtiyaç olan bir insan gücünün yurt dışına çıkışını bir politik söylem içerisinde... Belki de onları destekleyen ya da yasama açısından, Meclis açısından bakıldığında onlara ilişkin düzenlemeler yapılması gerekiyor.

Burada iki tane temel sorun var elbette hekimlerimizin yurt dışına çıkmaması ya da kendilerini huzurda hissetmeleri için. Bunlardan bir tanesi sistem. Burada özellikle hekim arkadaşlarımız buna ilişkin, yaşadıklarına ilişkin ifadelerde bulunacaklardır. Burada benim gördüğüm en önemli sorun Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın hekimler üzerinde yarattığı baskı; bir ticarethane olarak görülmesi, özellikle aile hekimliğinden hatta aile hekimliğinden başlayıp üniversitede hocaları da dâhil eden bir sistemin kurgulu olması. Bu Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın mutlaka revize edilmesi şartı görünüyor. Özellikle pandemiyi de ele alarak bunun yeniden bir değerlendirilmesi gerekiyor.

İkincisi de performans uygulaması. Performans uygulaması: "Ne kadar çok muayene o kadar maaş." Bunların hepsinin yarattığı sonuç sonuçta hasta oranını arttırıyor, bir hekimin muayene ettiği hasta oranını, sayısını arttırıyor. Ve uzun bekleme, bunun içerisinde işte telefonla randevu alma sistemi de dâhil. O da çözüm olmadı. Çünkü insanlar zor bela ulaşıyor. Ulaştığında zaten hekimin yanına binbir gerginlikle geliyor. Ve geldiğinde de beş on dakika muayene konusu başlayınca orada maalesef sıkıntılar başlıyor. Şiddete yol açan unsurlar burada başlıyor.

Ve acil yoğunluğu da bu meselelerin içerisinde. Yüzde 70'e yakın acil olmadığı hâlde acile gidiliyorsa bu, yine, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın, performans uygulamalarının ne kadar yanlış bir işlem olduğunun da göstergesi. Acil yoğunluğu sanırım on yıldır falan konuşuluyor sıkça ama hâlâ bir sürü uygulama yapılmasına rağmen çözülmüş değil.

Ama benim burada bu konuyu hekim arkadaşlarıma bırakarak daha çok vurgulayacağım konu hekimlere yönelik bir algı yönetiminin başlamış olması. Bu uzun süredir var, sadece bu iktidara mahsus değil. Belki de sağ anlayışın sağlığa bakışından da kaynaklı olabilir. Sağlığa bakışında sağlıkçılar da içine dâhil oluyor ve sonuçta fatura sağlıkçılara kesiliyor. Çünkü siz bir sistem sorgulaması yaptığınızda o sistemin sonucunda sahnede hekim, hemşire, eczacı olduğu için fatura onlara çıkıyor.

Bakın, size birkaç tane örnek söyleyeceğim. Bir tanesi: Askerî cuntanın başındaki Kenan Evren'den başlayayım. Kenan Evren şöyle başlamış hekimlere ilişkin lafına: "Mecburi hizmete giden doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar. Askerden daha çok para alıyorlar." 1980 döneminin yöneticisi, cuntanın başındaki kişi askerden daha çok maaş aldıkları için hedef noktasına getiriyor hekimleri. İmren Aykut o dönemin Çalışma Bakanı: "Ne verirseniz verin bu doktorlara, gözü doymaz." Bunu da yine, kamuoyunun önünde söylüyor. En ilginçlerinden biri -Tansu Çiller'in biraz da özelliğinden de kaynaklı galiba- Tansu Çiller Dışişleri Bakanıyken İzmir'de bir hastaneye gitmiş, çizelge kontrol etmiş. Baktığı çizelgede olmayan hekime görevden uzaklaştırma vermişler ama sonra fark edilmiş ki o çizelge bir hafta öncesinin çizelgesiymiş, çizelge eskiymiş. Çiller'e uygun bir cezalandırma yöntemi. Yıldırım Aktuna rahmetli, o da Sağlık Bakanı iken hafta sonu makamında bulunmadığı için başhekimin kapısını kırdırdı. Bunu da televizyonlarda günlerce seyrettik. Başhekimin kapısını kırdı o günün Bakanı. Osman Durmuş -Allah rahmet eylesin- o da fuzuli yere kaloriferi yakıyorlar diye bir başhekimin elini kalorifer peteğinin üzerinde kızarttı. Bunu da televizyonlarda gördük.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Hayır canım...

BURHANETTİN BULUT (Adana) - İşte neyse.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Osman Durmuş'a haksızlık yapmayın.

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Siz de hekime haksızlık yapmayın.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Yapmıyoruz.

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Rahmetle anıyoruz. Ben bir anlayışı, bir mantaliteyi anlatmaya çalışıyorum.

Sayın Başkanımız dönemin Sağlık Bakanıyken "Doktorların eli hastanın cebinde." deyivermiş.

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Öyle bir şey demedim ben.

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Öyle dememişseniz... Bu yansımış.

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Yansıyabilir. Siz bana sataştınız, az sonra cevabını vereceğim.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Sayın Bakanım, ima ettiniz.

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Verin, daha da iyi olur.

Yani bunların cevabının verilmesi, onların eleştirilmesi bence buna katkı verir, zarar vermez. Doğru değilse de zaten ben bunu sonuçta basından alarak çıktım. Üstüne bir de "Paracı doktorlar gürültü yapıyorlar." demişsiniz.

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Kim dedi onu?

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Dememişseniz yine itiraz edersiniz.

En son Başbakanken bugünkü Sayın Cumhurbaşkanımız demiş ki: "Ben doktora iğne yaptırmam, doktorlar adamı felç ederler alimallah." Bunu ben duydum. Yani bu sonuçta espri bile olsa bu söyleniyor.

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Nereden buldun bu...

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Üstüne bir de en son: "Doktor efendiler, döneminiz bitti."

Yani böyle prestijli meslekleri "monşer" ya da işte "Hekimler, döneminiz bitti." ya da en son işte "Nereye giderlerse gitsinler..." Ya, sonuçta insanlar -herkesin ailesinde hekimler var- bizler kendimizi onlara emanet ediyoruz. Yani bugün yurt dışına gittiğimizde "Aman, hastalandığımız zaman ülkemize dönelim de hekimlerimize bir kendimizi kontrol ettirelim." diyoruz. Eğer biz "Nereye giderlerse gitsinler." der isek bu sorunu sonra yasayla ya da düzenlemelerle çözmeye kalkarsak maalesef çözemeyiz.

Son olarak, ben özellikle pandemi dönemi ve burada sağlıkçıların olması vesilesiyle, bu kadar çok eleştirilmesine siyasetçilerin... Ben de kendimi onlara dâhil ederek söylüyorum, genel olarak siyasetçi tarifi içerisinde söyledim. O yüzden, kendim, onlara bir teşekkür ederek konuşmayı bitirmeyi arzu ediyorum. Bu kadar yakıcı, yıpratıcı propagandalara rağmen sağlık çalışanlarımıza bu pandemi döneminde minnetle teşekkür ediyoruz, hepsinden Allah razı olsun diyoruz; sevgiyle ve saygıyla onları anıyorum.

Teşekkür ediyorum.