| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 109 Milletvekilinin, Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) (Tali komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 22 .03.2022 |
HABİP EKSİK (Iğdır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Hazırunu saygıyla selamlıyorum.
Uzun bir çalışma günü oldu, gerçekten herkesin katkıları çok kıymetliydi ve son söylediğiniz yerden ben başlayayım. Sağlık aslında iki yönlü yani bir, sağlık sunucuları var, sağlık hizmetini sunan insanlar var, emek veren sağlık emekçileri ve hekimler var; bir de bu sağlık hizmetini alan insanlar var. O açıdan, biz yasayı yaparken ciddi anlamda bir eksikliğe düşüyoruz, o da şu: Bu kanunları, yasaları çıkardığımız kesimlerle ilgili maalesef bu kesimlerin görüşlerini almıyoruz. Hem Türk Tabipleri Birliğinin hem diğer meslek örgütlerinin ve meslek odalarının fikirleri alınmalı, sendikaların hakeza öyle hem de hasta haklarını savunan derneklerin bence fikirleri alınarak bu teklif zenginleştirilebilirdi, daha sorunu çözen bir noktada olabilirdi.
Teklifin bütününe baktığınız zaman olumlu yönleri var tabii ki ama ciddi anlamda eksiklik barındırıyor, ileride çok sayıda soruna, komplikasyona yol açacağını da düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, son yirmi yıldır çok ciddi anlamda Türkiye'de bir sağlık şiddeti tırmanışı söz konusu, her geçen gün bu, hepimizin canını yakıyor, hepimiz çalışırken bu sorunla ciddi anlamda karşılaştık. Bu, hem hekimler ve sağlık emekçileri açısından bir sorun hem de sağlık hizmetini alan insanlarımız için de ciddi bir sorun teşkil ediyor. Hakeza, bunu sadece cezaları ağırlaştırarak ya da işte suçu "katalog suç" kapsamına alarak çözebileceğimizi düşünmüyorum. Evet, bunlar olumlu, olması gerekir, caydırıcı cezalar çıkarılması gerekiyor, tutuklamanın olması bir nebze o açıdan caydırıcı olabilir ama sorunun temel kaynağının kurutulmasına ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
Sorunun temel kaynağı şu: Yani, evet, Sayın Bakan, Değerli Hocam, sizin şahsınız Erzurum Üniversitesinde sevilen, bölgede de hastalar tarafından takdir edilen, her zaman da bahsedilen bir insansınız; ben Erzurum tıp mezunuyum, siz de oranın hocalığını yapmış bir insansınız. Ama çıkardığınız politikalar, iktidarınızın çıkarttığı politikalar maalesef şiddetle eleştiriliyor, çok ciddi sorunlara yol açtığı herkes tarafından biliniyor. Özellikle de koruyucu sağlık hizmetlerinin dışlanması, zayıf bırakılması, sadece tedavi edici sağlık hizmetlerine yönelinmesi, Türkiye'nin sağlık alanında ciddi bir ilaç pazarına, tıbbi cihaz sarf malzemesi pazarına dönüştürülmesi çok ciddi anlamda bugün büyük sorunlara yol açtı ve yol açıyor da. Baktığınız zaman bunun temelini oluşturan en büyük sıkıntı Sağlıkta Dönüşüm Programı.
Sağlıkta Dönüşüm Programı, sağlığı bir ticari metaya dönüştürdü, hastaları da âdeta bir müşteriye dönüştürdü, doğal olarak da bu çok ciddi sorunlara yol açıyor. Yaşamını yitiren hekimlerimiz oldu, her geçen gün davalarla karşı karşıya kalan insanlarımız oldu ve gerçekten sağlık hizmetine erişemediği için yaşamını yitiren insanlarımız oldu. Bakın, Türkiye'de yılda 570 milyon acil servisi başvurusu var. Yani baktığınız zaman nüfusumuzun 7 katı, 570 milyon.
BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Habip Bey, herhâlde bu sayı yanlış. Bakanlığımız bunu bir... Mümkün değil bu.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Yanlışsa düzeltiriz.
BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Poliklinik sayısı, acile başvuru sayısı değil; bu, yanlış bir şey yani.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Düzeltiriz, eğer yanlışsa Sayın Bakan Yardımcım düzeltir.
Sayın Başkanım, ben acil hekimliği yapmış bir insanım. Acil hekimliği yaptığım süreç 2011, 2012, 2013 yılları arasıydı ve günlük tek başıma 300-400 hasta bakardım; çocuk acilde, yetişkin acilde; Iğdır Devlet Hastanesinde. Bakın, böyle bir ortamda, böyle kışkırtılmış bir sağlık hizmetinde, hastalıkların hastane kapısında karşılanması durumunda, sizin sağlıkta şiddette...
BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Sayın Vekilim, beni bağışlayın, çok söylendiği için söylüyorum: Bugün moda hâline geldi de bir şeyi çok söylediniz mi herkes, o öyleymiş gibi konuşuyor; bu "kışkırtılmış" ne demek?
HABİP EKSİK (Iğdır) - Açayım, açayım, konuyu açayım.
BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Bunun ne anlama geldiğini bizim bir anlamamız lazım, herkes bunu söylüyor yani.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Şimdi, bir pandemi sürecinden geçiyoruz, koruyucu sağlık hizmetleri uygulanması gerekirken, filyasyon çalışmaları yapılması gerekirken, maalesef, daha çok hasta ortaya çıkması ve bunların da âdeta bir müşteri gibi hastanelere akıp orada ilaç, tıbbi cihaz sarfının oluşup ciddi anlamda hem lobilere bu şekilde para aktarılması hem de performans sistemiyle hekimlerin emeğinin; işte, 10 hasta baktın, 5 hasta baktın... Ben hiç unutmam, çalıştığım acil hastanede şöyle bir durum söz konusuydu: Genel cerrah arkadaş gelip şunu söylüyordu: "Sadece hemogram bakıp hastayı benim servisime yatırın." diyordu. Anladınız herhâlde, çoğunuz hekimsiniz, bilirsiniz. Oysaki cerrahi hastaların ayırıcı tanısını yapmak için çok ciddi anlamda tetkik yapmak lazım ya da müşahede edip gözlemleyip tanısını koyup ona göre o servise yatırmak gerekirken bakıyorsunuz, performans sisteminin...
BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Hani, hekim arkadaşlarımızın hep böyle bir yanlış yaptığı gibi genelleme yapmasak, gerçekten incinir hekimler bundan yani.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Hayır, tabii ki ama bu durumu yaratan Sağlıkta Dönüşüm Programı'dır. O hekimin o şekilde her hastayı yatırma düşüncesi olması bu sistemin yarattığı sıkıntıdır Sayın Başkanım. O açıdan bunun adı "kışkırtılmış sağlık sistemi"dir işte. Şunu söyleyeyim: Bakın, bu Sağlıkta Dönüşüm Programı, bugün baktığınız zaman, bütçenin çoğunluğunun tedavi edici hizmetlere ayrılmasına sebep oluyor. Onun için, demin söylediniz ya, işte "Biz şehir hastanelerinin yapılmasını kamu-özel iş birliğiyle yapıyoruz, işte, yirmi beş yılda bu kadar şöyle." diye tanımladınız ve anlattınız. Bakın, o konu ayrı bir konu tabii ki mevcut kanun teklifinin bence güme gitmemesi için o alana çok girmeyeyim ama kaynakları siz sürekli daha çok hasta, daha çok tedavi, daha çok ilaç, daha çok tıbbi cihaz, daha çok sağlık emekçilerinin emeğinin performansa dayalı olması, hastanelerin bu şekilde döner sermaye alması sistemine dönüştürürseniz, işte, o zaman şiddetin önünü almak imkânsız olur. O zaman malpraktis davaların da önlenmesi çok zor olur. O açıdan, hani, bunların hepsini sorunun temelinde aramak lazım yani sorunun temelini oluşturan bu Sağlıkta Dönüşüm Programı'nda aramak lazım ve bunu revize etmek lazım, düzeltmek lazım. Çok iyi niyetlerle çıkarmış olabilirsiniz ama bugün yarattığı sorunlar çok büyük. Bakın, yıllık 170 bin, 200 bine yakın kanser hastası teşhisi konuluyor. Türkiye'de koruyucu sağlık hizmetlerinin, erken tanı hizmetlerinin ciddi anlamda yetersiz olduğunu gösteren bir durumdur. O açıdan da hem sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik çıkarılan kanun, öngörülen kanun, teklif edilen kanun yetersizdir. Bugün malpraktis davalarla ilgili sadece bir kurul kurarak -ki bu kurul da iktidarın sopasına dönüşecek bir kuruldur- yani bu sorunu çözemeyiz, bu sorun sadece soruşturma açılıp açılmamasına karar vermekle çözülemez; bu tek yönlü olacaktır. Sistemin, idarenin kendi sorumluluğunu aklamasına dönüşecektir bu kurullar ve aynı zamanda bu kurullar, tıpkı OHAL İnceleme Komisyonu gibi oyalama sistemlerine dönüşecektir. Baktığınız zaman, bu kadar çok sayıda problemi barındıran ve çok yönlü olan bir problemi davaya dönüştürmek için Ankara İdare Mahkemesine sadece havale ediyor, tek idare mahkemesine, bu ciddi bir sorundur. Çoğu malpraktis davaların aslında idarenin sebep olduğu, davalar olduğunu hepimiz biliriz. Türkiye'deki sağlıkla ilgili yani tıpla ilgili eğitim çok kalitelidir, hekimlerimizin çoğu aslında çok iyi yetişir ama hem bu performans sistemi hem de çoğu hastanede tıbbi cihaz ve makinelerinin yetersiz olmasından kaynaklı birçok problemle karşılaşıldığını görüyoruz, biliyoruz sahada. Birçok hastanede şu an hâlâ ultrasonun olmadığını biliyoruz. Birçok cerrahın...
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Hangi devlet hastanesinden bahsediyorsunuz?
HABİP EKSİK (Iğdır) - Tuzluca Devlet Hastanesi, benim ilçem. Evet, Tuzluca Devlet Hastanesinde ne ultrason cihazı vardır ne de radyoloji uzmanı. Yani oradaki doktor arkadaşlar birçok vakaya müdahale ederlerse eminim malpraktis davalarla karşı karşıya kalacaklardır.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Habip Bey, nüfusu ne kadar? Tuzluca'nın nüfusu ne kadar?
HABİP EKSİK (Iğdır) - Tuzluca'nın nüfusu 10 binin üstündedir merkezinin, köyleriyle beraber 20 bin civarındadır ve Iğdır'a 50 kilometre uzaklıktadır. Devlet Hastanesi on yıldır deprem raporu alamamıştır. "Bu bina yıkılmalıdır." denilmiştir ama şehir hastanelerine bütün kaynaklar aktarıldığı için büyük metropollere kaynaklar aktarıldığı için bölge ihmal edildiği için o insanlar bugün böyle bir hizmetle karşı karşıyadırlar ve orada çalışan hekimler de malpraktis davalarla karşı karşıya kalmamak için birçok hastayı kilometrelerce uzakta olan Erzurum araştırma hastanelerine sevk etmek için saatlerce telefonlarda beklerler, her gün de beni ararlar. Sağlık Bakanlığındaki yetkili arkadaşların çoğu bilir, hemen hemen 112'nin komuta merkeziyle artık kanka olduk sevk sorunlarını, yoğun bakım sorunlarını çözmek için.
BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Habib Bey, siz Iğdır'da çalıştığınıza göre Iğdır'da doktor sayısı 2002'de ne kadardı, şimdi ne kadar? Çok merak ediyorum.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Yani 2002'deki rakamlar ile bugünkü rakamları bilmiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN RECEP AKDAĞ - En aşağı 10 katıdır biliyor musun? Bilmek lazım.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Ben 2011'de doktor oldum. Şunu söyleyeyim: Şu an Iğdır Devlet Hastanesinde birçok branşta eksiklik olduğunu biliyorum, birçok branşta insanların sıra almadığını biliyorum ve hatta bu konuda sizin partinize oy veren, gönül veren, yönetici olan insanların da "Siz dile getirin bari bir şekilde çözsünler." diye beni aradığını da burada belirtebilirim.
O açıdan şunu söyleyeyim: Yani bu malpraktis davalarının temelini oluşturan sıkıntılar idarenin yetersizlikleridir, idarenin oluşturduğu sıkıntılardır ve bu kurullar sadece Sağlık Bakanlığının yetkililerinden oluştukları için de taraflı olacaklardır. Bakın, Kurul Sağlık Bakan Yardımcısı ve o Sağlık Bakanlığındaki yetkililerden oluşuyor, sadece 2 doktor bulunacak, ne hasta haklarını temsil eden biri olacak ne hekimlerin meslek örgütlerinden birisi olacak ne sendikalardan biri olacak. Hatta şöyle söyleyeyim: 1 cerraha tüm cerrahi alanlarla ilgili sıkıntılar danışılacak. Belki, hani, o kişiyle ilgili düzenleme yapılırsa, işte, plastik cerrahıysa plastik cerrahiden görüş alınabilir ama temelde asıl kararı veren idare olacaktır, iktidar olacaktır. Doğalında da iktidarın bir sopasına dönüşecektir. İdare, kendi hastanesini ya da kendi hastane yetkililerini sözleşme imzalatıp gönderdiği birçok yöneticisini koruyacaktır. Bu, tarafsız bir kurul olmayacaktır.
Yani iyi niyetle kurulmuş olsa bile çok ciddi sorunlara yol açma ihtimali vardır. O açıdan, bu Kurulun bu şekilde sadece Bakanlık yetkilileriyle donatılması bence doğru değil, çok ciddi sorunlara yol açacaktır. Hele ki bu tazminatın, işte, bir kısmına karar versin... İşte, diyecek ki: "Bana yakın, bu iktidara yakın." İktidarda tanıdığı olan kişi gelip o kurullara müdahale edecektir, bugün OHAL İnceleme Komisyonuna müdahale edildiği gibi. Hani, OHAL İnceleme Komisyonunda çok meşhurdur, derler ya işte "FETÖ borsası var." diye. İşte o zaman emin olun sağlık alanında da bu Kurulla ilgili de borsalar olacaktır, onu net bir şekilde söyleyebilirim.
BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Değerli Eksik, tamamlama şansınız var mı?
HABİP EKSİK (Iğdır) - Kesinlikle o kıymetli önerinizi dikkate alacağım Sayın Başkan, toparlıyorum. Yarın maddeler üzerinde devam edelim, gece ilerledi, sabrınızı çok zorlamak istemem.
Bir de söz konusu şöyle bir şey var: Sağlıkta şiddetle ilgili çıkarılan yasa iş yeri hekimlerini ve poliklinikleri olan hekimleri kapsamıyor zannedersem.
BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Yok, poliklinikleri kapsıyor.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Ama iş yeri hekimliklerini kapsamadığını biliyorum. Çünkü sabit bir iş yerinde hizmet vermiyorlar onun da bir şekilde kapsama alanına alınması gerektiğini düşünüyorum.
Aynı zamanda da şöyle bir durum söz konusu: Bu davalarda kasıt aranacak yani şöyle bir şey; bir komplikasyon, bu soruşturmalarda kasıt aranacak, kasıt varsa bu Kurul soruşturmaya izin verecek, kasıt yoksa vermeyecek. Şimdi, ben size bir şey söyleyeyim: Ben hukukçu değilim, buradaki çoğu kişi de hukukçu değil ama aramızda hukukçu olan insanlar var, kasıt varsa zaten kasten adam yaralamaya ya da kasten adam öldürmeye teşebbüstür, bu zaten çok büyük bir suçtur. Yani o Kurul böyle bir kararı verdiği anda mahkûm etmiştir aslında, yargının yerine kendini koymuştur. Yani bir hemşirenin iğneyi yaparken eğer bir komplikasyon gelişmişse, siyatik sinirine denk gelmişse, işte, sonrasında belki bacağıyla ilgili bir sorun oluştu, yürüyemedi, bu Kurul "Bununla ilgili kasıt var." dediği zaman, o zaman o hemşire kasten adam yaralamaktan yargılanır. Hakeza hekimin...
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Kadınlar da var.
HABİP EKSİK (Iğdır) - O insan diyelim evet, o insan... Kanunda öyle yazdığı için söylüyorum Sayın Vekilim.
O açıdan, bu durumun da netleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum, açığa kavuşturulması gerektiğini düşünüyorum.
Gece ilerledi, sabrınızı zorlamayayım. Umarım yarın maddeler üzerinde daha detaylı görüştüğümüz zaman önerilerimiz dikkate alınır. Ve aynı zamanda gelen meslek örgütlerine de konuşma fırsatı tanıdığınız için de teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Teşekkür ediyorum.