KOMİSYON KONUŞMASI

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, tabii, hararetli bir tartışmanın üzerine konuşmak...

BAŞKAN - Teknik konuşmak zor mu olacak?

MÜSLİM SARI (İstanbul) - ...zor olacak ama...

BAŞKAN - Siz deneyimli bir arkadaşsınız.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - ...mümkün olduğunca toparlamaya çalışayım.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, Komisyon üyesi ve misafir milletvekili arkadaşlarım, değerli basın mensupları; hepinize "iyi akşamlar" diyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım, daha önceki bakan buradayken de benzer düşüncelerimizi mümkün olduğu kadar aktarmaya çalışmıştık. Genel, büyük bir perspektiften bakarak Türkiye'nin sosyal politikalarını ve sosyal politikalarındaki eksikleri mümkün olduğu kadar anlatmaya ve biraz da yol göstermeye çalışmıştık. Şimdi ben, yine, biraz bu bakış açısından bakacağım.

Öncelikle şunu söylemem gerekiyor: Dünyada sosyal politikalarda çok önemli eğilimler var ve çok önemli alanlar var. Yani küresel krizle başlayan bir yoksullaşma süreci var tüm dünyada ve bu yoksullaşma sürecinin doğrudan uzantısı olarak da sosyal politikalar için yeni bir manevra alanı açılmış durumda ve sosyal politikaların önemi giderek artan bir şekilde önümüzde duruyor. Hakeza, aynı şey, Türkiye için de söz konusu. Burada ekonomiye ilişkin bazı değerlendirmeler yaparken de bunları söylemiştim.

Şimdi, Türkiye'de gerçekten büyüme oranlarının düştüğü bir ekonomik patika var önümüzde. Yani geçmiş dönem büyüme ortalamalarımız bizim hep yüzde 5'lerde seyretmiş ama bugün gelmiş olduğumuz noktada yüzde 3 büyüme ortalamasını sürdürmek zorunda olan bir ekonomi var. Bunun doğrudan uzantısı da işsizlik oranının artmasıdır. 2012 yılının sonbaharından itibaren Türkiye'de işsizlik oranları artıyor ve bu seneyi muhtemelen çift haneli işsizlik rakamlarıyla tamamlayacağız ve önümüzdeki dönemde de bu devam edecek. Yani bunlar Türkiye ekonomisinin temel yapısal sorunları. Henüz yoksulluk rakamlarına ciddi bir şekilde bir yansımasını görmüyoruz bunun ama orta ve uzun dönemde Türkiye'nin yoksulluğa ilişkin problemler yaşayacağını da görüyoruz. Dolayısıyla, sosyal politikalar için ciddi bir manevra alanı var önümüzdeki dönem.

Şimdi, sizin sorumluluğunuz çok büyük. Biz muhalefet olarak, özellikle sosyal demokrat bir parti olarak da -ki bizim için de çok duyarlılık alanıdır burası- mümkün olduğu kadar bu manevra alanının doğru bir şekilde doldurulabilmesi için birtakım fikirlerimizi sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz.

Şimdi, böyle bir tablo varken önümüzde ve böyle bir yol haritası varken önümüzde Türkiye'de sosyal koruma sisteminin de birtakım yapısal sorunları var. Şimdi bunları konuşmamız ve buralardan birtakım çözümlere gitmemiz gerekiyor.

Şimdi, bunlardan birincisi ne? Bir defa, geleneksel sistemlerimiz var bizim yani geleneksel sosyal ağlarımız var. İşte, komşu olmaktan kaynaklı, akraba olmaktan kaynaklı birtakım ağlarımız var. Bunlar bizi kriz dönemlerinde de koruyor aslında. Mesela 2001 krizinde, hatırlıyorum ben, Türkiye'yle Arjantin karşılaştırmaları yapılırdı. Türkiye de Arjantin kadar sert bir krize girmiş olmasına rağmen insanlar çok fazla dışarı çıkmadılar, Arjantin'deki gibi olmadı. Sosyologlar bunlara ilişkin birtakım araştırmalar yaptıklarında şu sonuçlara varmışlardı: Türkiye'de hâlâ güçlü akrabalık ilişkileri, komşuluk ilişkileri bir geleneksel, sosyal koruma ağı yaratıyordu ve bu sosyal koruma ağı da insanları koruyordu, en azından tepkileri absorbe ediyordu. Yine, mesela, din temelli birtakım sosyal koruma mekanizmalarımız var bizim, zekât gibi mesela, dinsel dayanışma ilişkilerimiz var. Yine, aynı şekilde, geleneksel olarak vakıflar, vakıflarda oluşan sosyal koruma ağlarımız var. Ancak bunların artık, giderek, modernleşmeye başladıkça, ekonomi bir transformasyona uğradıkça, toplum bir transformasyona uğradıkça yetersizleşmeye başladığını ve yetersiz kaldığını da görüyoruz. Türkiye'de hızlı bir toplumsal değişim süreci var, hatta zaman zaman bir toplumsal anomaliden söz edenler de var. Yani o kadar hızlı değişiyor ki ekonomik görünümler, temel altyapılar o kadar hızlı değişiyor ki aslında değerler bunu takip edemiyor ve ülkenin bir tarafında başka bir değer yapısı oluşurken başka bir yerde başka bir değer yapısı oluşuyor. Dolayısıyla toplumsal bir anomaliden söz edenler de var. Yani bunlar artık yetersiz. Bir defa öncelikle bunu belirtelim.

İkincisi, bu yetersiz olan geleneksel yapılarla kısmen modern olan ve doğrudan doğruya sizinle ilişkili olan sosyal politikalar da yan yana ve eklektik duruyor aslında yani bunlar birbirleriyle içselleşmiş, birbirlerini tamamlayıcı bir strateji çerçevesinde değil de yan yana ve birbirinden kopuk ve eklektik olarak duruyor. Şimdi ben bunu önemli bir problem alanı olarak görüyorum ve Bakanlığınızın yönlendirilmesi açısından önemli bir alan olarak görüyorum.

Şimdi, ikincisi: Bizim sosyal koruma sistemimiz -buradan size gelecek olursak yani modern sosyal koruma sistemine gelecek olursak- bütüncül değil henüz. Şimdi, mesela sunumunuza baktım ben, sunumunuzu izleyemedim ama okudum tartışmalar esnasında. Mesela bütünleşik bir sosyal yardımlaşma bilgi sisteminden bahsediyorsunuz ama bu bilgi sisteminin, asıl, merkezî hükûmet tarafından yapılan sosyal yardımları yeknesaklaştırdığını, bir araya getirdiğini anlıyorum ben ama Türkiye'de iki tane daha alan var ki bunların senkronize bir biçimde bir araya getirilmesi lazım sosyal yardımlarla ilgili. Bunlardan birisi yerel yönetimler.

Şimdi, yerel yönetimler kendilerince çok ciddi sosyal işlevler üstleniyorlar hizmeti halka en yakın yerde veren kurumlar olarak. Dolayısıyla, orada verilen sosyal yardımlarla, orada yapılan sosyal hizmetlerle merkezî yönetimin yaptığı sosyal hizmetlerin bir çerçevede bir araya getirilmesi ve yeknesaklaştırılması, senkronize hâle getirilmesi gerekiyor. Hakeza sivil toplum kuruluşları... Ben söyleyeyim, siz de yaptıklarınızı söylersiniz ya da yapamadıklarınızı söylersiniz.

Şimdi, sivil toplum kuruluşları, gönüllü kuruluşlar, bunların yaptıkları yardımların da bir yere doğru sevk ve idare edilmesi lazım. Bütün bunların hepsinin harmonisinin oluşması lazım ve bu, sizin Bakanlığınızın bence en önemli işlevlerinden biri olmalı çünkü bu olmazsa bir müddet sonra sosyal yardımlarda mükerrerlikler ortaya çıkıyor ve sosyal yardımlardaki mükerrerliklerin de hem bir adaletsizlik yarattığı hem de özellikle istihdamla ilgili problemler yarattığını önümüzdeki dönem görüyoruz, yaşıyoruz. Zaten sizin sunumunuzda gizli olarak, üstü örtük olarak ima ettiğiniz durum da o, yani istihdamla ilişkisini, bağını kurarken vermiş olduğunuz örnekte olduğu gibi.

Üzerinde durmamız gereken bir başka sorun alanımız, bence, sosyal yardımların çeşitliliği. Şimdi, son on yılda bu konuda mesafe katedilmiş durumda. Bir hakkı teslim edelim. Yani bundan önceki dönemden baktığımız zaman, daha birkaç kalem üzerinden yürüyen sosyal yardımların aslında biraz daha çeşitlendiğini görüyoruz ama hâlâ dünyadaki örneklerine baktığımız zaman bu konuda katedilmesi gereken mesafeler var. Dolayısıyla burada da çalışmak, buranın da üzerinde durmak gerekiyor.

Bir başka alan, miktar yetersiz.

Şimdi, siz sunumunuzda bir tanımlama yapmışsınız ve demişsiniz ki... "Sosyal harcamalar" diye bir kriter koymuşsunuz ve 26,5 milyarlık bir sosyal harcama 2014 yılı bütçesi için koymuşsunuz, bunu da millî gelire oran olarak yüzde 1,51 gibi bir rakam koymuşsunuz, 1,5 gibi. Şimdi sizin Bakanlığınızın bütçesi 18 milyar. Aradaki fark muhtemelen diğer bakanlıkların yaptığı sosyal harcamalar ama buraya mesela ben sosyal yardımları koymanızı beklerdim. Türkiye'de yapılan sosyal yardımların... Sosyal harcamalar ayrı bir şey, sosyal yardımlar ayrı bir şey muhtemelen.

BAŞKAN - Totalini yani bütün STK'lar dâhil totalini mi demek istiyorsunuz?

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır, sosyal harcama eşittir sosyal yardım değil. Sosyal yardım olmayan sosyal harcamalar da var.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Eğitim, sağlık da sosyal harcama sayılır ama sosyal yardım değil, sosyal koruma değil, karıştırmayalım.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Sosyal yardım olmayan sosyal harcamalar da var.

Şimdi, uluslararası kriterler, Sayın Bakanım...

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - 2,5

MÜSLİM SARI (İstanbul) - 2,5 OECD rakamı. Türkiye'de 0,88'di geçen sene, geçen seneki sunum böyleydi. Bir müsaade ederseniz...

Şimdi, Sayın Bakanım...

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - 31'di geçen sene.

MÜSLİM SARI (İstanbul) -0,88'di Hocam, tartıştık, hatırlıyorum.

BAŞKAN - Evet, buyurunuz Sayın Sarı.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Şimdi, Sayın Bakanım, bir sosyal yardım yani uluslararası standartlara uygun bir sosyal yardım kriteri tanımlayıp Türkiye'deki sosyal yardımların ne kadar olduğuna ilişkin bir bilgi verirseniz memnun olurum. Çünkü, mesela OECD ortalaması millî gelirin 2,5'u. Dolayısıyla, bizim sosyal yardımlarımızın bu ortalamanın altında olduğu sonucu çıkar ama bu konuda mesafe katedilmiştir, onu da görüyoruz. Fakat, Türkiye'de sosyal yardımların seviyesi hâlâ çok yetersizdir. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede, problemleri olan ve bu problemleri çözmek durumunda olan bir ülkede sosyal yardımların yeterli olduğunu savunmamak lazım, yetersiz olduğunu ve bunların artırılması gerektiğini savunmak lazım. İstihdamla ilgili olan problemler Türkiye'de sosyal yardımların bence miktar olarak yetersizliğinden değil ama bunların dağılımı, çeşitliliği ya da mükerrerliğiyle ilgili bir problemdir. Yani, bununla ilgili bir çalışmak lazım diye düşünüyorum.

Şimdi, benim burada önerdiğim şey Sayın Bakanım, yeni bir sosyal koruma çerçevesini tartışmamız. Şimdi, sunumunuzda da var, aslında sosyal koruma çerçevesini genişletecek birtakım şeyler söylüyorsunuz ama özünde bir yoksullukla mücadele stratejisi gibi görünüyor sizin yaptıklarınız ve sunumunuzun da genel çerçevesi yani yüzde 80'ini, yüzde 90'ını bu gibi görüyorum ben. Oysa çağdaş sistemler, sosyal koruma çerçevesini sadece yoksullukla mücadeleyle kısıtlamayıp bunun ötesinde buraya yeni bir alan ve yeni bir ayak daha açmak zorundadırlar. Bu da sosyal dışlanmışlıkla mücadeledir. Yani, tek başına yoksullukla mücadele yetmez, yeni yoksullar yaratmamak üzere, ekonomik transformasyon sürecinde... Mesela, küresel ölçekte mal ve hizmet üretebilecek bir ekonomi olma iddiamız var. Bu iddiamız Türkiye'nin transformasyonunu hızlandıran, derinleştiren bir iddiadır ve dolayısıyla yeni yoksullar yaratmayan, çerçevesi güçlendirilmiş bir sosyal koruma sistemini önümüze getirmek zorundasınız siz Bakanlık olarak. Bu daha geniş bir kavramdır ve eğitim gibi, sağlık gibi, sosyal güvenlik gibi, dezavantajlı gruplar gibi, kadınlar gibi daha geniş bir çerçevedeki politikaların da yeniden tartışılmasını gerekli kılar yani bu bakış açısından yeniden tartışılmasını gerekli kılar. Ben bu konuda eksik olduğumuzu düşünüyorum ve buralara doğru gidebilirsek yani sosyal koruma çerçevesini hem daha iyi kaynaklarla hem daha çeşitli kaynaklarla hem de daha bütünleşik biçimde dizayn ederek çerçeveyi ve genel bakış açısını buraya doğru yönlendirirsek çok daha başarılı oluruz diye düşünüyorum.

Bu genel açıklamalardan sonra, gördüğüm bir iki tane soruna daha değinmek istiyorum Sayın Başkan. Şimdi, bunlardan birincisi, gerçekten bu sosyal yardımlar, istihdam meselesi. Yani, sosyal yardımlar belirli yerlere odaklandığında, özellikle mükerrerliklerle ilgili, bunun bir müddet sonra insanları istihdamdan caydırdığına ilişkin teoride güçlü argümanlar var. Türkiye'de de bunun ortaya çıktığına...

BAŞKAN - Ya da kayıt dışı çalışmaya ittiğine ilişkin.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Evet.

Türkiye'de de bunun yavaş yavaş gözlenmeye başlandığına ilişkin hissiyatlar var.

BAŞKAN - İşaretler mi var?

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ben henüz böyle bir çalışma görmedim ama gözlemler var. Türkiye'deki sosyal yardımların sonuçlarını iyi analiz etmek bakımından böyle bir durum var mıdır yani buraya doğru gidiyor muyuz? Bununla ilgili bir çalışma var mı, bunu öğrenmek istiyorum.

AKP'li arkadaşım da söyledi, bu genel sağlık sigortası için yapılan gelir testleri meselesi... Biliyorsunuz, torba yasada, burada bir düzenleme yapmıştık ve onların bir kısmını silmiştik burada ama geriye yürütmedik yani daha doğrusu insanların sağlık yardımı aldığı anda değil de söz konusu yasanın çıktığı tarihe doğru, geriye doğru borçlandırmıştık insanları. Biz burada bunun doğru olmadığını, çünkü insanların zaten bundan haberdar olmadığını, dolayısıyla haberdar oldukları tarihten itibaren en azından bunun başlatılmasının doğru olduğunu söylemiştik. İnsanların bilmediği, işte 8-9 milyar -hafızam beni yanıltmıyorsa- o kadar miktarda bir büyüklükten söz ediyorduk, bir borcun olduğunu ve bunun haksız olduğunu söylemiştik ama buradan geri adım atılmadı. Ben bunun çok haksız olduğunu düşünüyorum, bunu bir kez daha düşünmenizi öneririm.

Kadınların iş gücüne katılım oranı çok ciddi bir problem. Hâlâ Türkiye'de çalışabilir nüfus içinde yani kadınların çalışabilir nüfus içinde sadece üçte 1'i civarında, her 3 kadından 1'ine iş verebilen bir ekonomi olmasını 21'inci yüzyılda normal karşılamak mümkün değil. Özellikle bu 3 çocuk meselesinin, 3 çocuğa ilişkin politikaların da orta ve uzun vadede kadın iş gücüne katılım oranı için bir handikap olduğunu düşünüyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, merak ediyorum.

Kadına şiddet meselesi her geçen gün artıyor, arkadaşlarım söylediği için ve zamanım kalmadığı için girmedim.

Ve son olarak bir soruyu sormak istiyorum ve buna lütfen Sayın Bakanım, cevap istiyorum. Çünkü, geçen bütçe döneminde de biz bu soruyu sorduk ama cevap alamadık. Siz yazılı cevap vereceğinizi söylediniz -siz ya da Fatma Şahin'di yanlış hatırlamıyorsam, Fatma Şahin'dir muhtemelen- ama yazılı cevabı da alamadık. Dolayısıyla, yazılı değil ama sözlü şu anda, mümkünse bu sorunun cevabını istiyorum ben. Bakanlığınızın ödediği kira miktarları ne? Yani, kullandığı hizmet binaları için ne kadar kiranın ödendiğini öğrenmek istiyorum. Özellikle Eskişehir yolundaki binanızın kirası ne kadardır, bunu net olarak bize söylerseniz memnun olurum.

Aslında benim gireceğim çok konu vardı ama vaktimiz müsait değil.

Ben bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.