| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Rize Milletvekili Hayati Yazıcı, İstanbul Milletvekili Feti Yıldız ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ile 91 Milletvekilinin; Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4284) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 23 .03.2022 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de yeni görevinizde başarılar diliyorum, hayırlı uğurlu olsun.
BAŞKAN YUSUF BEYAZIT - Sağ olasınız.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bütün kanunların önce iyi niyetle yapılması gerekir, sonra kamu yararına uygun olarak yapılması gerekir, sonra da katılımcılık ilkesine uygun olarak yapılması gerekir. Bu getirdiğiniz kanunda bu saydığım 3 başlıktan hangisi var? Göğsünüzü gere gere "Şu var." diyebileceğiniz bir şey var mı? "Katılımcılık?" Nerede yaptınız bilmiyorum ama halkın çoğunluğunun uzak olduğu bir yasa teklifiyle geldiniz. "İyi niyet?" Deveye hendek atlatma niyetiyle beraber hâlâ iktidarınızı koruma isteklisisiniz; bu mümkün değil, onu söyleyeyim. "Kamu yararı?" Hiç yok. Zaten gerekçesini açıklayamadığınız bir kanunla karşı karşıyayız.
Ama size bir şey söyleyeyim mi? Hukuku bir kenara bırakalım, bu yaptıklarınızla beraber bu ülkeye çok zarar veriyorsunuz. Bu ülkenin önce ekonomisine zarar veriyorsunuz, biliyor musunuz? Bu seçim güvenliğini tehlikeye atan kanunu gündeme getirdiğiniz andan itibaren Türkiye'nin yurt dışındaki kredi notunu iyice zayıflatır hâle geldiniz. Yüzde 14'le bankalardan ve Merkez Bankasından piyasaya para sürüyorsunuz çeşitli inatlarla beraber, sonra da dövize yüzde 8 rakamla piyasaya borçlanıyorsunuz, o da aşağı yukarı yüzde 47'ye denk geliyor. Bundan sonra yüzde 8'le de borçlanamaz hâle gelirsiniz çünkü dış dünya sizin bu seçim güvenliğini tehlikeye atan davranışlarınızı konuşuyor. Buna hakkınız yok, bu memleketin kaynaklarını hukuksuzluğu hayata geçirerek fütursuzca harcamaya hakkınız yok; önce bunu bir şerh edelim. Vatandaşımız şunu bilsin: Bu seçim kanunu gibi, getirdiğiniz her kanunla beraber onların cebindeki parayı her gün biraz daha eritiyorsunuz yani ekonomiyi biraz daha batağa saplıyorsunuz, demokratik devlete vurduğunuz her darbeyle beraber biraz daha eritiyorsunuz. Ortada bir demokratik devlet, hukuka uygun bir devlet yapısı olmadığı sürece, bunun üzerine seçim güvenliğini de tehlikeye sokarsanız, hepimiz bunu cebimizden ödüyoruz. Elinizi cebimizden çekin lütfen. Kafanıza göre kanun teklifleriyle gelerek cebimizi boşaltmaktan vazgeçin.
Şimdi, yüzde 7... Nereden çıkardınız bilmiyorum. "Barajı indirdik." diyorsunuz. Burada ısrarla gerekçenizde göstermeye çalıştığınız "Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir." hükmünün bu Anayasa'ya ne zaman girdiğine hiç baktınız mı? Ben size söyleyeyim: 23/7/1995 tarihinde girdi yani parlamenter rejimin olduğu, hükûmetin Meclisten çıktığı, güvenoyuyla sorgulandığı, bakanların Meclisten çıktığı dönemde çıktı. Sürekli kendinizi tekzip ediyorsunuz. Bu Anayasa'yı getirdiğinizde, 2017 yılında dediniz ki: "Erkler ayrılığını dört dörtlük yaptık, istikrar gelecek, koalisyonlar dönemi bitti, Parlamento ayrı bir iş, yönetim ayrı bir iş." Ya, ne olursunuz hukukçu aklımıza biraz hürmet edin ya! Ne olursunuz ya! Açıklayamazsınız bunları. Buralardan dolanarak açıklayamazsınız. Parlamenter sistemde bile oldukça yüksek olan bir oranı, 12 Eylül dayatmasının olduğu dönemdeki yüzde 10'dan bile -bu sistemde- tehlikeli olan bir rakamı buraya koyuyorsunuz. Yani diğer taraftan da "Siyasi partilerin temsil hakkını verdik." diye "İndirdik." dediğiniz rakam, parlamenter sistemin yüzde 10'undan daha yüksek bir rakamdır aslında. Hiç kimseyi burada uyutmaya kalkmayın, hepimizin bir siyasi aklı var, hukukçu aklı var. Ya, öbür taraftan ne yaparsanız yapın, D'Hondt sistemi doğru bir sistemdir ama üzerine yüzde 7 barajı koyarsanız, attığınız adımın demokratikleşmeyle bir alakası yoktur, asla kendinizi bir adım demokratik olarak da burada iddia edemezsiniz.
Şimdi, arkadaşlarımız ağırlıklı olarak "grup kurma"ya değindiler. Seçilmişlere saygı ya! Ben bu grup kurma meselesini bu salondakiler gibi okumuyorum "HDP'ye tezgâh, öbür tarafa bilmem ne, falan..." Hayır, değil. Bu Adalet ve Kalkınma Partisinin sıkışmışlığıdır, korkusudur, kaygısıdır, yarın birtakım milletvekillerinin onlardan ayrılarak bir başka partiyle grup kurup seçimlere girme ihtimalidir.
HAYATİ YAZICI (Rize) - Ne hayaller, ne hayaller!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Beyefendi, buyurun.
Bizim siyasi hayatımızın en şerefli işi de İYİ Parti'ye 20 milletvekili vererek bu ülkenin demokrasinin önünü açmaktır. "Kiralık" dediniz, tahkir ettiniz; siz demokrasiden nasıl bahsediyorsunuz bizim karşımızda ya? Bir partiye tuzak kurmaya kalktınız, kongre yapacak olduğu yerin elektriğini kestiniz, salon vermediniz, suyunu kestiniz, Gemerek Hâkimini ürettiğiniz hayatımızın içerisinde. Biz onlara demokratik hayatın temsil yeteneğini kazandıracak şekilde 20 milletvekili verdik ve bize diyeceksiniz ki "Kiralıktılar." ve bu yasayı ona tepki olarak getirip burada savunacaksınız, öyle mi? Kendinize de "demokrat" diyeceksiniz, öyle mi? Korkuyorsunuz ama ben size söyleyeyim, korkunun ecele faydası yok, gerçekten korkunun ecele faydası yok. Daha önceki yasayı da siz yaptınız, gördünüz, sizden daha zeki birileri çıktı, o yasanın üstünden atladı, geçti. Şimdi, bunu da yapacaksınız, bununla hackerları olacağız, merak etmeyin. Bu toplumda bir tek oyun bile Parlamentoya girmesini engellemek isteyenleri önce teşhir edeceğiz, sonra o oyu kendi ellerimizle, dostlarımızla beraber Parlamentoya biz sokacağız. Biz demokrasi aşığı olacağız, siz otoriter rejimin sevdalısı olarak bu kanun tekliflerini getirmeye devam edeceksiniz.
Şimdi, seçim kurumlarıyla alakalı çok şey konuşuldu. Ya, hakikaten, kanunun en güzel maddesine tasallutta bulunuyorsunuz ama siz sabıkalısınız, seçim sabıkalısısınız. Az önce beyefendi burada oturuyordu, yüzüne söylemek isterdim "Hiçbir şey olmadıysa bile bir şeyler olmuştur." diyerek İstanbul seçimini iptal ettirecek kadar seçim sabıkalısısınız ya, ben bu anlamda sizden beklerim bunları. Siz aynı zamanda, sadece İstanbul seçimlerini değil -buradaki arkadaşlarımız iyi bilsinler- Büyükçekmece seçimlerine de tasallut ettiniz, güvenlik kuvvetlerini sokaktaki vatandaşın evine kadar göndererek baskı altına almaya çalıştınız ve o tarihte kişilik haklarına saldırdınız. Kısıtlı insanların, aklen maluliyeti olan insanların listelerini ele geçirdiniz, teşhir ettiniz. O yüzden, seçim sabıkalısı bir partisiniz. Getirdiğiniz tekliften çok şey beklememek lazım. Ama bu kanunun en güzel hükmüne de uzandınız ya, size helal olsun ya. Siz şunu yapıyorsunuz, tarihte görülmemiş bir şey yapıyorsunuz: Bir yargıcı, yargılama yeteneğini kullanacak olan bir kişiyi, Seçim Kurulu Başkanını torbadan çekmeye kalkıyorsunuz ve idari bir kurumun eline bırakıyorsunuz. Adalet komisyonları idari bir kurumdur. Yargısal bir faaliyeti hayata geçirecek olan insanı idari bir kurumun eline bırakan hukukçulara hukukla ilgili birkaç soru sormak lazım.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Onlar hâkim değil mi?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Hâkimler hayatlarında bir kez kura çekerler, hâkim adayıyken çekerler, hâkim olduktan sonra asla kura çekmezler. Ama size söylemeyeceğim Feti Bey.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Adalet komisyonundakiler kasap mı?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Feti Bey, siz zaten diyorsunuz ki: "Torbaya giriyor." Hâkimi torbaya sokan bir anlayış olunca konuşabilecek bir şey kalmıyor.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Kura, kura.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Arkadaşlarımız söylediler, "torba" dediniz. O zaman, ya, yüksek yargı hâkimlerini de mi torba... Bu yolu açarsanız herkesi torbadan çekmeye kalkarsınız.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Kura, kura.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ayrıca, sizin, İstanbul'un o kıdemli hâkimlerine bir özür borcunuz var. Onları lekelediniz, onları milletin önüne attınız, sonra hiçbir faaliyette bulunmayarak söylediklerinizi yuttunuz çünkü halk size cezayı verdi, adaleti kendisi sağladı.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının nasıl bir motif olduğunu hepimiz biliyoruz, ona göre kanun yapmak istiyorsunuz anladığım kadarıyla. Vicdanınız sızlamıyor mu ya? Şimdi, seçim ve propaganda yasakları döneminde Sayın Cumhurbaşkanı çıkacak, her yerde istediğini yapacak; milletin parasıyla beraber, aslında tarafsız kalması gereken milletin bütün kurumlarını hareketli hâle geçirecek; valiye emir verecek, kaymakama emir verecek, emniyet müdürüne emir verecek. Ya, benim aklıma bir şey geliyor, biliyor musunuz? "Züğürt Ağa"da ağanın pehlivanla kapışması sahnesi vardı ya, pehlivan yeniliyordu ona özellikle, ağaya, pehlivan yeniliyordu. Böyle bir seçim sistemi arıyorsunuz galiba.
Şimdi, hukukçu vicdanınız varsa -vardır, ben biliyorum, hepinizi tanıyorum- bu hükmü içinize sindiremezsiniz. Yarışacak olan bir kişinin bütün muafiyetleri taşımasını kimseye anlatamazsınız. Burada, unutulmuş olma ihtimali yok, zaten arkadaşlarımız dediler ki: "Sayın Cumhurbaşkanı..." Hayır, partili Cumhurbaşkanı artık, partinizin Genel Başkanı; size bu talimatları o veriyor, bu kanunları ondan dolayı yapıyorsunuz. Siz bize hâlâ baba motifli bir Cumhurbaşkanı anlatmaya kalkarsanız... Hayır, değil. Sayın Cumhurbaşkanına saygı duyarız ama sizin Genel Başkanınızdır, Genel Başkanınızı utanılacak bir yarışa sokmayın, ileride çok mahcup olursunuz. Anlatırız, buna rağmen sizi sandığa gömdük diye anlatırız. Ben sizden istirham ediyorum, daha hukuka uygun işler yapmaya çalışın, daha adalete uygun işler... İşte, bu, temsilde adalet meselesi var ya, aslında buralarda lazım ama ben size Anayasa'nın 10'uncu maddesini okuyayım, orada anlaşalım. Anayasa'nın 10'uncu maddesi eşitliği anlatıyor.
BAŞKAN YUSUF BEYAZIT - Sayın Aydoğan, toparlayabilir miyiz çünkü dokuz dakikayı geçtiniz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Toparlayacağım efendim.
Diyor ki: "Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri, malul ve gaziler eşitlik ilkesinden muaftırlar." Sayın Cumhurbaşkanından bahsetmiyor, gördünüz mü? Sayın Cumhurbaşkanı eşitlik ilkesinden muaf tutacağımız bir makamda oturmuyor.
Şimdi, bir başka ayıbınız da muhtar seçimiyle alakalı. Ya, düşünebiliyor musunuz? Bir mahallede seçiliyor bir muhtar, yüzde 90 oy alıyor, ikincisi de yüzde 3 alıyor, diğerleri de yüzde 1, 1 alıyor. Ellerinizle beraber, yüzde 90 oy alan bir adamdan seçimi alacaksınız, o mahallenin tercih etmediği, dışladığı, yüzde 3 oy verdiği bir adama vereceksiniz yani kayyum atayacaksınız. Yapmayın ya, muhtar seçiminin tekrarı öyle zor bir iş değildir. Buradaki başka bir niyettir, iktidarın otoriter ve baskıcı yanıyla beraber, seçimlerde çıkmış, ona göre rijit olabilecek adayları sindirme, gerekirse belgelerini tamamlattırmayarak orada bir başka adayı yerine geçirme meselesidir. En demokratik yönden, seçimle beraber gelen insanlara böyle bir zulmü yapmaya kalkmayın.
Ama size şunu da söyleyeyim: İstediğiniz yasayla gelin, istediğiniz yasayla gelin, en az sizin kadar siyasi zekâya ve hukuksal zekâya sahibiz. Sandıkların başına kadar gelseniz, içindeki oyları farklılaştıramazsınız. Ve buradan açıkça söylüyorum, Genel Başkanımız bürokratlara çağrıda bulundu, "İşinizi doğru yapın, hukuka uygun yapın." dedi. O tarihten beri bürokratların kafasında sandalye kıracak hâle geldiniz çünkü bürokratlar gördüler ki gidiyorsunuz, hukuka uygun davranmaları lazım. Seçim kurullarında iş yapacak hâkimlere buradan sesleniyorum: "Her hâkim gerçekten tarafsızdır." varsayımıyla bakacağız. Her ne kadar, burada getireceğiniz hükümle beraber objektif ve subjektif tarafsızlığı sakatlayacaksanız da "doğal hâkim" ilkesini öldürecekseniz de biz onların görevlerini yapacağı düşüncesiyle bakacağız ama sandığa sizin telkininizle elini sokan hâkim olur ise onun da bağımsız, tarafsız yargı içerisinde, millete tasallut ettiği gerekçesiyle hesabını soracağız.
Teşekkür ediyorum.