KOMİSYON KONUŞMASI

LÜTFİYE SELVA ÇAM (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli Komisyon üyeleri, değerli bürokratlar, uzmanlar ve çok kıymetli basın mensupları; geçen hafta -az önce ifade ettiğiniz gibi- tali komisyonlar olan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda detaylı bir şekilde görüştüğümüz, 109 milletvekili arkadaşımızın da imzası olan, 17 maddelik, kadına karşı şiddet ve sağlıkta şiddetle mücadele kapsamında yapılması öngörülen değişiklikler hakkındaki kanun teklifimizi Komisyonunuza sunmak üzere buradayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, kanun teklifimizin iki ayağı olan kadına karşı şiddetin önlenmesi ile sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle mücadele ve malpraktis davalarının düzenlenmesi konularına geçmeden önce, her iki başlıkta bugüne kadar yapmış olduğumuz çalışmalara kısaca değinmek istiyorum. Ülkemizde 2002 yılından bu yana gerek kadının statüsünün artırılması, kadınların eğitimi, iş hayatına ve sosyal hayata daha güçlü bir şekilde katılımı, siyaset alanındaki temsil oranının artırılması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi yolunda gerekse sağlık alanında çok ciddi mesafeler katedildi, tarihî adımlar atıldı. Başta Anayasa ve temel kanunlarımız olmak üzere, mevzuatımızda kadın-erkek eşitliğinin hukuki zeminini güçlendirdik. Pozitif ayrımcılığın benimsenmesi, kadınların hak kazanımlarının hızlanması, kadının toplumsal statüsünün güçlendirilmesi ve görünürlük kazanmaları, kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi amacıyla pek çok düzenleme yaptık. Ancak şiddet, özellikle kadına yönelik şiddet başta olmak üzere hem uluslararası hem de ulusal düzeyde alınan tedbirlere rağmen varlığını devam ettiren evrensel bir sorun. Dünya Sağlık Örgütünün son verilerine göre, dünya genelinde her 3 kadında 1'i fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik açıdan şiddete maruz kalıyor. Bu şiddet türlerine sanal şiddet de eklenmiş durumda. Bugün dünyanın pek çok yerinde savaş, göç ve şiddetten herkesten çok kadınlar etkileniyor. Ülkemizde de kadına yönelik şiddetin tamamen ortadan kaldırılması için birçok önlem alınmıştır. Yapılan çalışmaların tümü, kadınların hak ve özgürlüklerinin ihlalinin önlenmesine ve bu tarz fiillerin sorumlularına gecikmeksizin gerekli yaptırımların uygulanmasına yöneliktir.

Diğer taraftan "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." düsturuyla, hem vatandaşlarımızın hem de sağlık çalışanlarımızın memnuniyet grafiklerini üst düzeylere çıkarmak için yirmi yıldır ciddi çaba gösterdik, göstermeye de devam ediyoruz. İnsanımızın, sağlık hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanabilmesi için nerede olurlarsa olsunlar bu hizmetlere kolayca ulaşabilmeleri için var gücümüzle çalıştık. Hamdolsun, şimdi geldiğimiz noktada pandemi dönemi de gösterdi ki hastanelerimizin fiziki durumları olsun, tıbbi cihaz kapasitemiz olsun, ambulans, helikopter, uçak imkânlarımız olsun, sağlık personeli sayımız olsun, pek çok ülkenin hayranlıkla izlediği seviyelere ulaştık. Bugün, sağlık cihazlarından yoğun bakım servislerine, acil hizmetlerden nitelikli yatak sayısına kadar âdeta kendisiyle yarışan, kendisiyle rekabet eden bir sağlık sistemimiz bulunuyor. Bu sayede Türkiye, dünyanın en önemli uluslararası sağlık hizmetlerini veren merkezlerden biri hâline gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, 2002 yılında yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu'yla cinsiyete dayalı ayrımcılığı ortadan kaldırdık. 2003 yılında yürürlüğe giren yeni İş Kanunu'yla işveren-işçi ilişkisinde cinsiyet dâhil hiçbir nedenle temel insan hakları bakımından ayrım yapılamayacağını belirledik. 2004 yılına geldiğimizde -ki bu çok önemlidir- Anayasa'nın 10'uncu maddesine "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür." hükmünü ekledik. 2005 yılında Türk Ceza Kanunu'nda, töre ve namus nedeniyle işlenen cinayetleri ağırlaştırılmış suç kapsamına aldık. Bu düzenlemeden sonra artık Türkiye'de töre cinayetleri yok denecek kadar azaldı. Yine aynı yıl "Aile içi ve kadına karşı şiddet suçtur." ilkesini getirdik ve bir ilk olarak, cinsel saldırının tanımı yapıldı ve cinsel saldırı suçunun temel şekli tanımlandı. 2010 yılında yapılan son değişikliklerle pozitif ayrımcılık hususunu içinde barındıran oldukça güçlü bir düzenlemeyi hayata geçirdik.

2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, kadının güçlenmesi ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi için çok önemli bir düzenlemedir. Ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadelede tarihî bir devrim olan 6284 sayılı Kanun, kapsamı ve etkinliğiyle dünyada örnek teşkil eden bir düzenlemedir. Bu kanun kapsamında, şiddete uğrayan veya uğrama ihtimali bulunan kadınların korunması için konukevleri açılmasından, izleme merkezleri kurulmasına, psikolojik ve maddi destekten, uzaklaştırma işlemlerine kadar pek çok tedbir hayata geçirilmiştir. Sadece, 81 ilimizde kurulmuş olan şiddet önleme ve izleme merkezleri yani ŞÖNİM'lerden bugüne kadar 1 milyonun üzerinde vatandaşımızın yararlanmış olması, atılan adımların isabetini ve faydasını göstermeye yeterlidir. Ayrıca, İçişleri Bakanlığımızın uluslararası ödül alan Kadın Destek Sistemi (KADES) uygulaması hayati önem taşıyan bir uygulamadır.

Yapılan bu düzenlemeler, ulusal eylem planları ve hayata geçirilen uygulamalar kadına karşı her türlü ayrımcılığa karşı duruşumuzun ve şiddet eylemlerine karşı hassasiyetimizin önemli bir göstergesidir. Bu kapsamda, en son, kamuoyunda "dördüncü yargı paketi" olarak bilinen 7331 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la, kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının boşanılan eşe karşı işlenmesi nitelikli hâl kabul edilerek daha fazla ceza verilmesi sağlanmıştır. Biz, kadına karşı şiddet konusunda Sayın Cumhurbaşkanımızın da sıklıkla ifade ettiği "şiddete sıfır tolerans" ilkesini sahiplenmiş durumdayız. Şiddetle mücadelemizi dün olduğu gibi bugün de yarın da bu ilke doğrultusunda kararlılıkla sürdüreceğiz.

Üzerinde durmamız gereken diğer bir önemli konu, üzüntüyle belirtmek gerekiyor ki sağlık çalışanlarına yönelik şiddettir. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, dünyanın her yerinde olduğu gibi, maalesef, ülkemizde de karşımıza çıkabilmektedir. Sağlıkta şiddet, Dünya Sağlık Örgütü tarafından uluslararası düzeyde öncelikli olarak ilgilenilmesi, müdahale edilmesi ve politikalar geliştirilmesi gereken bir konudur; Dünya için büyük bir risk olarak ve etkili hasta bakımı hizmeti verilebilmesini tehdit eden çok önemli etmen olarak değerlendirilmektedir. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, sadece bireyler üzerinde fiziksel, ekonomik veya ruhsal etkiler göstermemekte; aynı zamanda, sosyal dokumuza da zarar vermektedir. İnsanlık dışı bu fiillerin engellenmesi, sağlık çalışanlarına hak ettikleri saygının gösterilmesi ve güvenli bir çalışma ortamının sağlanması millet olarak boynumuzun borcudur. Biliyoruz ki hiçbir acı, hiçbir mazeret, sağlık camiamızın kahramanlarına karşı gerçekleştirilen şiddet eylemlerini meşrulaştıramaz; buna kesinlikle müsamaha gösteremeyiz.

Ülkemizde sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin tamamen ortadan kaldırılması için birçok önlem alınmıştır. Yapılan çalışmaların tümü, sağlık çalışanlarımızın mesleklerini, huzur ve güven içinde yerine getirmelerini sağlamasına yöneliktir. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle mücadelede, önleyici hukuk sistemlerinin geliştirilmesinin yanı sıra, cezai düzenlemelerin yapılması da son derece önemlidir. İktidara geldiğimiz 2002 yılından bu yana, sağlık hizmetlerine erişilmesi ve sağlık çalışanlarımıza yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla birçok adım attık. Bilindiği üzere, 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 54'üncü maddesi çerçevesinde, şiddete maruz kalan sağlık çalışanlarına Sağlık Bakanlığı tarafından hukuki destek verilmekte olup Mayıs 2012 itibarıyla beyaz kod uygulamasının başlamasıyla şiddet vakalarının kayıtları ve istatistikleri yapılmaya başlanmıştır.

Şiddetle mücadele kapsamında proaktif bir anlayışın sergilenmesi gerektiği düşüncesiyle sağlıkta şiddetle mücadele boyutlarıyla ele alınarak bu konuda temel stratejilerin belirlenmesi gayesiyle ilgili bakanlıklar, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve konunun diğer paydaşlarının katılımı ile Sağlıkta Şiddete Sıfır Tolerans Eylem Planı hazırlanmıştır. Bu kapsamda, sağlık çalışanlarımıza yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla 2014 yılında sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı işlenen, kasten yaralama suçunun katalog suçu kapsamına alınması suretiyle faillerin tutuklanabilmelerine imkân sağladık. Diğer yandan, 2018 yılında yaptığımız düzenlemeyle, sağlık çalışanlarımıza karşı kasten işlenen suçlarda, şüphelilerin ifadelerinin bizzat cumhuriyet savcılarımız tarafından alınmasını sağladık. Ayrıca, sağlık hizmetlerinin kesintiye uğramaması için mağdur doktorlarımızın ifadelerinin hastanelerde alınabilmesine imkân tanıdık. Pandemi döneminde büyük özveriyle çalışan sağlık meslek mensuplarının, şiddete karşı korunması amacıyla 2020 yılında 7243 sayılı Kanun kabul edilerek, kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeliy ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen kasten yaralama, tehdit ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarının cezaları artırılmış ve hapis cezasının ertelenmeyeceği hükme bağlanarak kahraman sağlık ordumuza karşı gerçekleştirilebilecek üzücü olaylar bakımından caydırıcılık sağlanmıştır. Yine, şiddetin vuku bulduğu sağlık kurum ve kuruluşlarında, faile veya yakınına, mağdur sağlık çalışanımızın yerine başka sağlık personeli tarafından hizmet verilebilmesi güvencesini de getirmiş bulunmaktayız.

Çok boyutlu bir sorun olan şiddet ve bu eylemin hukuki sonucu olan suçların işlenmesi için elverişli fırsatları yok etmek, sağlıkta şiddeti sosyal algı yoluyla idari, hukuki ve sosyal yaptırımlarla minimize etmek, şiddet mağdurlarını sahiplenmek ve mağdurlara hukuki destek vermek, suçluların suç işleme, düşünce ve kararlılığını zayıflatmak, geniş kitlelerin katılımı ve iş birliğiyle suçların işlenmesinde etkili olan unsurların ortadan kaldırılması veya en düşük seviyeye çekilmesi amacıyla her türlü tedbir alınmaya devam edilmesine rağmen, ne yazık ki sağlıkta şiddet vakaları tamamen sona ermemiştir. Bununla birlikte, mevcut veriler, başta hekimler olmak üzere sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personelin şiddete uğrama veya tazminat ödeme açısından risk altında bulunmaya devam ettiğini ortaya koyduğundan, sağlık çalışanlarının güvenli bir ortamda fiziksel, psikolojik ve maddi zarar görmeksizin huzur içinde insanlarımıza sağlık hizmetini sunabilmelerini temin etmek gayesiyle etkili düzenlemeler getirilmesine ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyduğundan, bütün sağlık meslek mensuplarının korunması, karşı karşıya kaldıkları risklerin kısmen veya tamamen ortadan kaldırılması, böylece insanımızın sağlık hizmetlerinden düzenli olarak faydalanabilmelerini temin etmek gayesiyle bu kanun teklifini hazırlamış bulunmaktayız.

Sayın Başkanım, değerli Komisyon üyeleri; aslında kısaca özetlemeye çalıştığım yapılan bu düzenlemeler ve hayata geçirilen uygulamalar, hem kadına şiddet hem de sağlık çalışanlarına yönelik şiddet eylemlerine karşı hassasiyetimizin önemli bir göstergesidir. AK PARTİ Grubu olarak, sağlıkta şiddet ve kadına karşı şiddetle mücadele kapsamında önemli düzenlemeler içeren bu teklifi hazırlarken milletimizin hassasiyetlerini en üst düzeyde dikkate alarak çalışmalarımızı titizlikle yürüttük.

Başkanlığını Sayın Öznur Çalık'ın yaptığı ve raporu 8 Martta Genel Kurula gelen Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunda ciddi bir çalışma yapıldı ve kapsamlı bir rapor ortaya çıktı. Adalet Bakanımız başta olmak üzere pek çok bakanımızla da paylaşıldı. Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Komisyonunun önerdiği bazı maddeleri de içine alan kanun teklifinin maddelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Malumunuz, hepimizin geçmiş vakalarda şahit olduğumuz mahkemelerdeki iyi hâl indiriminin uygulamaları pek çok eleştiriye muhatap oldu. Hem kadına karşı işlenen suçlarda hem de çocuklara karşı ve başka bireylere karşı işlenen suçlarda yapılan indirimler nedeniyle vicdanlarımız sızladı. İşte bu 1'inci maddeyle bunun önüne geçmeyi hedefliyoruz. Bu maddede, Türk Ceza Kanunu'nun 62'nci maddesinde yaptığımız düzenlemeyle, takdirî indirim nedenlerinin ucu açık biçimde uygulanmasının önüne geçerek maddenin uygulama alanını sınırlandırıyoruz. Ayrıca, failin samimi pişmanlık içermeyen davranışlarının takdirî indirim nedeni olarak kabul edilmemesini sağlıyoruz. Bu maddeyi biraz açmamız gerekirse, iyi hâl indirimini düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 62'nci maddesinin (2)'nci fıkrası, duruşma öncesi ve duruşma sırasındaki davranışları da iyi hâl indirimi kapsamına alıyordu. Hâlbuki buradaki yaklaşımlarda kişinin pişmanlığını gösteren herhangi bir somut ifade yok. Yeni düzenlemede, pişmanlığını gösteren davranışların esas alınmasını istiyoruz. Mevcut hâliyle, maddenin sonundaki "gibi hususlar" ifadesi mahkemelerimize sınırsız iyi hâl indirimi konusunda değerlendirme ve takdir hakkı kullanma yetkisi vermekte ve tamamen hâkimin takdirine bırakılmaktaydı. Yeni hazırladığımız düzenlemeyle, duruşma sırasında sadece yargılamayı yapan mahkemeyi, hâkimi etkilemek için yapılmış şeklî tavır ve davranışların, duruşma sırasındaki rol yapmaların takdirî indirim nedeni sayılamayacağına dair de bir hüküm getiriliyor. Yani, bu düzenlemeyle de kamuoyundaki "kravat takmak, el bağlamak, boyun bükmek" ve benzeri hususlar nedeniyle indirim yapıldığı algısı ortadan kaldırılmış oluyor. Dolayısıyla, iyi hâl indiriminin bundan sonraki süreçlerdeki uygulanmasında, kanundan kaynaklanan aksaklıklar ortadan kaldırılıyor. Bu konuda yaptığımız bir diğer önemli değişiklikle, takdirî indirim nedenlerinin uygulanması hâlinde gerekçesinin muhakkak kararda gösterilmesi gerekiyor.

İkinci olarak, kadına karşı şiddetle daha etkin mücadele edilebilmesi ve caydırıcılığın sağlanabilmesi amacıyla bazı suçların kadına karşı işlenmesi hâlinde cezaların arttırılmasını öngörüyoruz. Nitelikli hâl düzenlemesi kapsamında, kasten öldürme suçunun cezasını müebbet iken ağırlaştırılmış müebbete, kasten yaralama suçunun cezasının alt sınırını dört aydan altı ay hapse, tehdit suçunun cezasının alt sınırını altı aydan dokuz ay hapse, işkence suçunun cezasının alt sınırını üç yıldan beş yıl hapse, eziyet suçunun cezasının alt sınırını iki yıldan iki yıl altı ay hapse çıkarmayı hedefliyoruz. Yaptığımız bu düzenlemeyle, özellikle kadın sağlık çalışanlarına karşı şiddet eylemleri bakımından cezaları önemli ölçüde arttırmış oluyoruz. Böylelikle, kasten yaralama suçunun mağduru olan kadının aynı zamanda sağlık çalışanı olması ve suçun görevi nedeniyle işlenmesi hâlinde verilecek ceza, 86'ncı maddenin (3)'üncü fıkrası ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun ek 12'nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ayrı ayrı arttırılacak. Kasten basit yaralama suçu bakımından örnek vermek gerekirse, fail toplamda bir yıl bir ay on beş gün hapis cezasıyla cezalandırılacak. Ayrıca, kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi suçunun konusunun sağlık hizmeti olması hâlinde verilecek cezanın 1/6 oranına kadar arttırılacağını kabul ediyoruz.

Üçüncü olarak, ısrarlı takip fiillerini ilk defa Türk Ceza Kanunu'nda müstakil suç olarak düzenliyoruz. Bu maddeyle, ısrarlı şekilde fiziken takip etmek veya haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak fiillerinin, mağdurda ciddi bir huzursuzluk oluşturmasına ya da mağdurun kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olması hâli, suç olarak kabul edilecektir. Böylece, suçun temel cezası altı aydan iki yıla kadar hapis olarak belirlenecektir. Israrlı takip suçunun çocuğa ya da ayrılık kararı verilen veya boşanılan eşe karşı işlenmesi, mağdurun okulunu, iş yerini, konutunu değiştirmesine ya da okulunu veya işyerini bırakmasına neden olması, hakkında uzaklaştırma kararı verilen fail tarafından işlenmesi hâlleri nitelikli hâl olarak düzenlenmekte ve ceza bir yıldan üç yıla kadar hapis olarak belirlenmekte. Suçun nitelikli hâli bakımından böylece tutuklama kararı verilebilecek; bu da gerçekten çok önemli. Israrlı takip suçu şikâyete bağlı ancak uzlaştırma usulüne tabi olamayacak.

Dördüncüsü ise kadına karşı işlenen kasten yaralama suçunu Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yer alan katalog suçlar arasına alıyoruz. Yine, kasten yaralama suçunun beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı veya canavarca hisle işlenmesi hâllerini de kataloğa dâhil ediyoruz. Ayrıca, sağlık çalışanlarına karşı, görevleri sırasında veya görevleri nedeniyle işlenen kasten yaralama suçunu kataloğa alarak hâkim ve savcılar bakımından görünür hâle getiriyoruz.

Beşinci madde ise vekili bulunmayan, özellikle, şiddet mağduru olan kadınlara istemleri hâlinde baro tarafından ücretsiz olarak avukat görevlendirilmesini sağlıyoruz. Bu kapsamda, kasten yaralama, ısrarlı takip, işkence, eziyet ve çocukların cinsel istismarı suçlarında da avukat görevlendirilecek.

Sağlık çalışanlarıyla ilgili maddelere gelecek olursak; sağlık çalışanları hakkında yürütülen suç soruşturmalarında izin müessesesini yeniden ele alıyoruz. Hem kamu kurum ve kuruluşlarında hem de özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversitelerinde görev yapan sağlık çalışanları hakkında sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis veya tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle soruşturma yapılabilmesini, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulunun iznine bağlıyoruz. Daha önce bu kapsamda yapılan şikâyetler bakımından soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre vali veya kaymakamların iznine tabiydi. Özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversitelerinde görev yapan sağlık çalışanları hakkında ise herhangi bir izne gerek görülmeden genel hükümlere göre soruşturma ve kovuşturma yapılabilmekteydi. Düzenlemeyle, hem kamu kurum ve kuruluşlarında hem de özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversitelerinde görev yapan sağlık çalışanları hakkında, sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle soruşturma yapılabilmesi, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulunun iznine bağlanmakta. Kurulun kararlarına karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilecektir. Geçici maddeyle, kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, 4483 sayılı Kanun'a göre verilmiş ve kesinleşmiş bulunan, önceki izinlere dayalı olarak yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar bakımından, kurulun soruşturma izni verilmesine ilişkin düzenlemenin uygulanacağı kabul edilmektedir.

Bu kurul kimlerden oluşacak; hemen onu da açığa kavuşturalım. Mesleki Sorumluluk Kurulu, Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen bakan yardımcısı; sağlık hizmetleri, kamu hastaneleri, hukuk hizmetleri, yönetim hizmetleri genel müdürleri veya yardımcıları; profesör veya doçent unvanına sahip biri dâhilî, diğeri cerrahi branştan 2 hekim olmak üzere 7 üyeden oluşacak. Ayrıca, Sağlık Bakanı gelen işin niteliği ve sayısına göre başka bir bakan yardımcısının başkanlığında yeni kurullar da oluşturulabilecek.

Malpraktisle ilgili maddeye gelecek olursak; devletin ödediği tazminat sebebiyle, ilgili sağlık çalışanına rücusuna ilişkin düzenlemeler getiriyoruz. Kamu kurum ve kuruluşları ile devlet üniversitelerinde görev yapan sağlık çalışanlarının, sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalardan kaynaklı zararların tazmini için açılan davalar sonucunda devlet tarafından ödenen tazminatın ilgilisine rücusu bakımından Mesleki Sorumluluk Kuruluna yetki veriliyor. Kurulun yapacağı değerlendirme sonucunda rücusuna karar verilen miktar bakımından, ilgili sağlık çalışanına dönülmesini sağlıyoruz. Geçici maddeyle, sağlık çalışanlarının tıbbi işlem ve uygulamaları sebebiyle idare tarafından ödenen tazminatın rücuen tahsili istemiyle sağlık çalışanları aleyhine açılan ve kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla derdest olan davalar bakımından rücu edilip edilemeyeceği ve rücu miktarı konusunda kurulun karar verebilmesini de sağlıyoruz. Sağlık çalışanları hakkında yürütülen suç soruşturmalarında izin müessesesini yeniden ele alıyoruz. Kamu kurum ve kuruluşlarında hem de özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversitelerinde görev yapan sağlık çalışanları hakkında sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle soruşturma yapılabilmesini Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kuruluna bağlamış oluyoruz.

Sayın Başkanım, değerli Komisyon üyeleri; uzun bir sunum oldu.

Ümit ediyoruz ki bu kanun teklifiyle Ceza Kanunu'nda yer alacak düzenlemelerin, kadınlara, çocuklara ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin son bulması için caydırıcı bir işlevi olsun. Keşke bu kanunlara ve düzenlemelere hiç ihtiyacımız olmasaydı. Keşke Başak Cengiz, Özgecan, Şule Çet ve onun gibi pek çok kadın, tanıdığı veya hiç tanımadığı biri tarafından, sadece kadın olduğu için ve katilin kendisinden daha zayıf gördüğü için kasten ve vahşice öldürülmeseydi. Keşke Emine Bulut gibi onlarca anne, istikrarlı şiddet olayları nedeniyle ayrılık kararı aldığı için evlatlarının gözünün önünde öldürülmeseydi. Keşke pandemi dönemi dâhil olmak üzere, canları pahasına bir can kurtarmak için mücadele eden sağlık çalışanlarımız hiçbir şekilde şiddete maruz kalmasaydı.

Elbette, kanunların tek koruyucu ya da caydırıcı olduğunu söylemek mümkün değil. Tüm insanlara ve özelde kadınlara yönelik kötü muameleyi, ayrımcılığı ve şiddeti önlemeyi, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Hükûmetimiz, iktidarı ve muhalefetiyle Gazi Meclisimiz, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla milletimiz, 85 milyon el ele vererek başaracağız, başarmalıyız.

Sayın Başkanım, son olarak, kadına karşı şiddet ve sağlıkta şiddetle mücadele kapsamında çok önemli düzenlemeleri içeren bu kanun teklifinin Komisyonda görüşülmesi ve kanunlaşması sürecinde göstereceğiniz katkılardan dolayı şimdiden teşekkür ediyorum ve tüm Komisyona saygılarımı sunuyorum.