| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4336) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 29 .03.2022 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcısı ve kanun teklifinde bulunan arkadaşlar, bürokratlar, sivil toplum örgütleri, basının değerli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yani birçok arkadaş dile getirdi torba yasalarla ilgili düşüncelerini, tekrar torba yasayla karşı karşıyayız ve ülkedeki sorunlara baktığımızda, krize baktığımızda, yurttaşların yaşamdaki önceliklerine baktığımızda birçok problemle karşı karşıya oldukları için bizden, Parlamentodan çok öncelikli farklı beklentileri var. Yani iki üç gün sonra Ramazan ayına girmiş olacağız, insanlar ramazan sofrasını nasıl kurabilecekleri konusunda çok endişeye sahipler. İşte, asgari ücret açıklanmıştı, şimdi tekrar bir söylenti var ama insanlar gerçekten ramazan sofrasını nasıl kuracağını düşünüyor, tüpü nasıl alacağını düşünüyor, elektrik faturasını nasıl ödeyeceğini düşünüyor ve bu önceliklerini dikkate almayıp daha farklı bir sürece girdiğimizde çeşitli ihtiyaçlardan yola çıkmadığımızı düşünüyorum ben ve bu torba yasa anlayışının da artık Mecliste konuşulmaması gerektiğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber şu iddia edilmişti: Meclis giderek daha aktif çalışacak, kanunlar daha rahat çıkacak, her milletvekili kanun çıkartacak, birçok düzenleme Meclisi daha işlevsel hâle getirecek fakat baktığımızda, bugüne kadar muhalefetin verdiği bir kanun tasarısı gelmiyor, genelde tam tersine milletvekilinin değil sarayda hazırlanan bir taslak buraya getiriliyor, bir iki kişiye üstünde çalışılması söyleniliyor ve oylamaya geçiliyor. Burada tercihlere baktığımızda yurttaşlardan kopmuş olduğumuzu düşünüyoruz.
Bir diğeri, Meclis giderek bir özelliğini yitirdiği gibi Plan ve Bütçe Komisyonu, evet, mutfak ve teklifler giderek buradan ağırlıklı çıkıyor. Eminim bir çalışma yürütürsek -belki de yürütmemiz lazım- diğer komisyonlar nasıl çalışmış, ne kadar çalışmış diye. Son dönemde etki analizleri de mesela, son dakika bize yetiştiriliyor, veriliyor. Bunların daha önceden verilmesi lazım, üstünde çalışmamız lazım en azından. Kamuoyuna bu bilgiler aktarılırken giderek yurttaşların ihtiyaçlarından daha çok sanki sermaye sınıfına bir düzenleme yapılıyor.
Şimdi, burada birçok maddeyi ele aldığımızda önleyebileceğimiz hâlde, önlem alabileceğimiz hâlde almadığımız için, sonradan problemler çıktığı için geçmişe dönük tekrar düzenlemelere dönüyoruz. Bu da aslında yasamada bazı şeyleri iyice analiz etmeyip iyice hazırlık yapmadan yasalar çıkarttığımızın bir göstergesi oluyor.
Şimdi, hekimlikle ilgili deniliyor ki "Vergi alalım, sözleşmeli çalışanlara bir düzenleme yapalım." Ben ilk hekimlik mesleğine başladığımda, Tabip Odası yöneticiliği yaptığımda bir hekim sadece bir yerde çalışabilirdi, muayenehane vardı ama farklı bir kentten ilçeye bile gidemezdi, aynı hizmeti veremezdi. Sağlıkta dönüşüm, özelleştirmeyle beraber bizim işte, "Kurumlar işletmeye, hastalar müşteriye dönüştü." dediğimiz sistem buna dönüştü. Artık tıp fakültesinde eğitim aşamasında halk sağlığı, toplum sağlığı açısından belki de YÖK'e şunu önermek lazım: Artık hekimlere mali bir ders de verelim. Yani sigorta nasıl yatırılır, vergi nasıl ödenir, nasıl düzenleme yapılır. Giderek bilimden uzaklaştı, hekimlik değerlerinden uzaklaştı; bir ticari sektöre dönüştürüldü. Hekim maalesef kendisinin yanına gelecek hastaya hasta olarak değil, müşteri gibi bakacak; ben bundan nasıl yararlanırım? Burada, baktığımızda, ne dedi Sayın Cumhurbaşkanı? Kamudan özele gidiş var. Şimdi, özel korunuyor, hekimden tekrar vergi alınmaya çalışılıyor, bir denge sağlanmaya çalışılıyor. Sorun... Hekimin birden fazla yerde çalışmasını da önlemek lazım. Yani şu anda İstanbul'da çalışan hekim hafta sonu Diyarbakır'a da gidip hasta bakabiliyor. Yani siz mesleği bir sektöre dönüştürdünüz ve mesela, eğitimde de bu oldu. Türkiye gibi böyle eşitliğin olmadığı, farklılığın çok olduğu yerlerde, Batman ile İstanbul'u düşündüğünüzde hâlâ eşitliği sağlamadığınız yerlerde bile bile siz kapıyı açmış oluyorsunuz ve sonra bir maddeyle de vergi kaçakçılığıyla ilgili düzenleme yapıyorsunuz, vergiyle ilgili düzenleme yapıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, Sayın İpekyüz, buyurun, tamamlayın lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ya, kaçıranları nasıl önleyebiliriz, ne yapabiliriz diye bir düzenleme yok, onu nasıl önleyebiliriz diye bir düzenleme yok. Ceza ve etkin pişmanlık, ceza ve etkin pişmanlık gibi; bunlar hiçbir sorunu çözemeyecektir. Bir ay sonra, iki ay sonra, üç ay sonra farklı problemlerle karşı karşıya kalmış olacağız. Burada yapılması gereken... Yani şimdi, mesela, tarım arazileriyle ilgili, ormanla ilgili birçok düzenlemede neredeyse şu deniliyor: "Siz devletle ilişkili bir işe el atın, eninde sonunda sizin olacak." Yani buradaki şeylere baktığımızda düzenlemelerin çoğuna "Ya, siz gidin, bir yerden bir yer kiralayın, beş yıl, altı yıl bir şeyler yapın, sonra size satacağız." Bu, bir usule dönüştü.
Diğer bir usul, her düzenlenen şey "2023'e kadar" diyorduk, şimdi 2025, 2030, uzatma, uzatma, uzatmalarla. Yani demek ki hiçbir konu üzerinde detaylıca çalışılmıyor, onunla ilgili toplumsal tarafların görüşü alınmıyor. Bu geçici düzenlemelerle sadece palyatif çözümler oluyor. Gerçek çözümler olmadığı sürece adil olmaz, adaletli olmaz, yurttaş daha mağdur olur; bir azınlık zenginleşir, daha da güçlenir.