KOMİSYON KONUŞMASI

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Ben öncelikle alt komisyonda sağlığı yoğunlukla konuştuk, gene onun üzerine çok kısa bir konuşma yapacağım. Çok zamanınızı almayacağım ama Sayın Çalık'ın Genel Başkanımız ve partimiz üzerine söylediği, teklifle ilgili söylediği ithamla ilgili iki kelam etmek isterim.

Bir kere, bu Meclise ilk vekil olarak geldiğimde Meclis Başkan Vekilinizin bir kadın vekile, muhalefet partisinden bir kadın vekile "Sus be, bir sus, sus be kadın." lafını buradaki bütün kadın arkadaşlarım hatırlarlar. Eğer bir kadın ayrıştırması varsa bu Cumhuriyet Halk Partisinden kaynaklı değildir. Cumhuriyet Halk Partisi kadınlar için her şeyin en iyisini yapacak ve "Evet." diyecek konumda bir partidir ki zira cumhuriyeti kuran değerlerimiz ideolojimizi belirler ve bu değerler aslında cumhuriyeti kurarken bir kadın devrimini hayata geçirmiştir. Bunun altını çizmek isterim ve bir tartışma yaratmak istemiyorum ama biz kadını eşi değil, eşiti gören bir anlayışla bu topraklarda yaşatmaya çalışan bir partiyiz, kuruluşun ve kurtuluşun partisi olarak böyle görüyoruz.

Efendim, şimdi esas konuya gelelim. Ben esas sağlık alanında konuşmak istiyorum. Ülkemizde baktığınızda sağlıkta şiddet ve malpraktis konuların ciddi sorun yaratan boyutta olduğunu görüyoruz. Bu konuda ülkemiz için bu kadar önemli sorun içeren konuların ayrı ayrı özel kanun düzenlemeleri olarak aslında gelmesini umut ederdik. Bir torba teklifle gelmesi konuya bakış açısının ciddiyetini ve nasıl baktığını da aslında iktidarın göstermekte. Burada hem kadına bence hem de hekim ve sağlık çalışanlarına yapılan bir haksızlık olduğunu düşünüyorum bunun. Hekimlerimizin ve sağlık emekçilerimizin bu kadar değersiz olmaması gerektiğini düşünüyorum. Geçen hafta Komisyona sunduklarımızı tekrar özetle çok kısa dile getireceğim.

İlk olarak teklifin sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik kısmı eksik ve yetersiz Sayın Başkan. Neden mi? Çünkü hekimlerin ve sağlık çalışanlarının öfke ve şiddetin temel öznesi olduklarını hep birlikte yaşıyoruz. Bugün gelinen noktada Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın tam aslında sağlıkta çöküş programına evrildiğini görüyoruz ve bu tamamen çökmüş bir sistemin resmini gösteriyor bize baktığımızda topyekûn. Sistemin yönetsel sorunları büyük açmazları yarattığı kaos ve sağlıkta şiddeti besliyor aslında tam da, bunun sonunda hastalar karşılarında sistemi kuran politikacıları değil de sistemi uygulamak zorunda kalan emekçileri, hekimleri, sağlık emekçilerini buluyorlar. Hepinizin bildiği gibi sağlık alanında yaşanılan zorluklar her geçen gün artıyor. Bugün sağlık hizmetlerinden hem hizmet alan hastalar memnun değil hem hizmet veren hekimler memnun değil, bunu hepimiz biliyoruz. Gelinen noktada da görüyoruz ki cezasızlığın sonucu hekimler ve sağlık emekçileri mesleğini icra ederken "Şiddete uğrayacak mıyım?" diye kaygı duyar oldular. Oysa bir toplumun kendi şifacılarına dönük saldırı eğilimi yönetenler tarafından normalleştirilmemeli, kabul görmemelidir diye düşünüyorum. Bu iklimden hekimleri ve sağlık emekçilerini ucuz iş gücü olarak görüp sömüren, emeği değersizleştiren, hor gören iktidarınız sorumludur. Şu bir gerçek ki sağlığı ticarileştirmek aslında tam da iç barışı zedelemek anlamına gelmektedir. Bugün karşımızda duran tablo ideolojik tercihlerle şekillenmiş ve ülkemizin gerçekleriyle bağdaşmayan sağlık politikalarınızın acı sonucudur. Sağlıkta şiddet nedeniyle hekimlerin, sağlık çalışanlarının öldüğü, hasta-hekim ilişkisinin ciddi biçimde yaralandığı, şiddetin kontrol altına alınması bir yana sürekli artış gösterdiği bir toplumsal dönemi yaşıyoruz. Sağlıkta şiddeti önleyici düzenlemelerin tek bir maddeye indirgenmesini bu nedenle doğru bulmuyoruz tek bir maddeye indirgenmesini ve bütüncül bir biçimde sağlık alanına özgü sağlık hizmetini, sağlık çalışanlarını korumaya dönük yapılması çalışmanın ve ayrıca bu durumun toplumda da bilinir ve anlaşılır olmasının büyük önem taşıdığını ifade etmek istiyorum.

Sağlıkta şiddetin önüne geçilmesi için yasal düzenlemelerin tek başına yeterli olmayacağı açık. Elbette, şiddetin psikolojik, sosyolojik birçok boyutu var ancak öncelikle işe, siyasetçilerin hekim ve sağlık çalışanlarını değersizleştirmeye yönelik bütün söylemlerini, tutum ve davranışlarını terk ederek başlamak gerekiyor. Zira, kendim de yıllarca devlet kurumunda hekimlik yapmış bir hekim olarak, gerek performans sistemi gerek SSK ve Sağlık Bakanlığı kurumlarının birleşme sürecine şahit olan bir hekim olarak, adım adım sağlık alanındaki hekimle, sağlık emekçilerini bunun nasıl değersizleştirdiğine tanık olmuş biriyim. Bu değersizliğin esas başlangıcı iktidarınız sürecinde başlamıştır ve bugünlere gelmiştir; altını da çizmek isterim.

Şimdi hekimleri, sağlık çalışanlarını ötekileştiren, hedef gösteren söylemler değiştirilmediği sürece hangi yasal düzenlemeyi yaparsak yapalım bu sorunu çözemeyiz bir kere, bunu kabul etmemiz gerekiyor. Gelen teklifte, şiddet konusunda eksiklerden biri ve mutlak olması gereken sağlıkta şiddetten hüküm giymiş birinin herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurduğunda başvuru sırasında bu kaydın ortaya çıkmasının ve ilgililerin bu konuda bilgilendirilmesinin gerekmekte olduğunu düşünüyorum.

Yine teklifte, şiddetle karşılaşmış sağlık çalışanının rehabilitasyonuyla ilgili bir düzenleme yok. Sağlıkta şiddetin öznesi olan sağlıkçı için psikolojik destek, gerekirse çalışma düzeni değişikliği gibi düzenlemelerin mutlaka yasaya konulması gerektiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz haftadaki alt komisyonda, sağlık hizmetinin sunumu sırasında yaşanan şiddet vakalarının ağırlıklı olarak sağlık tesislerinde yaşandığı gerçeği üzerinde vermiş olduğumuz "tüm sağlık kurum ve kuruluşları" ibaresinin madde metnine eklenmesi talebimiz o gün reddedilmişti. Oysa sağlık tesisleri sağlıkçıların iş yeri niteliği taşıdığı için sağlıkta şiddetin engellenmesini, sağlık çalışanlarının yoğunluklu olarak bulundukları iş yerlerinin de koruma kapsamına alınmasını amaçlamıştık. Bu önergenin de Adalet Komisyonunda tekrar görüşülerek kabulünü arz ediyorum.

Düzenlemenin "malpraktis" konusunda da yeterli olmadığı açık. Her ne kadar Bakan Koca, "Mesleki Sorumluluk Kurulu, malpraktis davalarında uzman olmayanlardan kaynaklanan haksızlıklara ve bu davaların suistimal edilmesi durumuna karşı beklenenin ötesinde köklü bir değişiklik amaçlıyor." dese de malpraktis konusuna karşı oluşturulan Mesleki Sorumluluk Kurulunun yapısı sorunu çözmekten çok uzak görünüyor Sayın Başkan. Çünkü mevcut düzenlemede "Kuruldaki 7 kişiden sadece 2'si doktor, biri cerrahi alanda, biri dâhilî alanda." diye tanımlanmış. Sağlık Bakanlığına bağlı kurulacak ve bürokrat ağırlıklı olacak Kurulun ülkemizin bu ikliminde ne kadar özgür karar verebileceğinin, ne kadar doğru karar verebileceğinin aşikâr olduğunu düşünüyoruz. Kurulun oluşumuyla ilgili meslek örgütlerinin görüşleri de alınmadı. Oysa, işin mutfağında olan bu meslek örgütleri, hepimizin bildiği gibi bedeli ödeyen de onlar. Dolayısıyla bu Kurulun oluşumunda ilgili meslek örgütlerine yer verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Oysa bürokrasiye bu kadar yer verilmesi yerine, bence dengeleri daha doğru kurup Türk Tabipleri Birliğinden, Türk Eczacılar Birliğinden, Türk Diş Hekimleri Birliğinden, Türkiye Barolar Birliğinden seçilen 1'er üyenin Kurulun yapısına dâhil edilmesinin elzem olduğunu belirtmek isterim. Sağlık Komisyonunda vermiş olduğumuz bu önerge de yine reddedildi. Bu düzenleme olmazsa sağlık alanında karar verecek olan Kuruldakilerin büyük çoğunluğu sağlıkçı olmayacağı için bu da doğru olmayan kararlara vesile olacaktır diye düşünüyorum. Bunun da değerlendirmesini, kabulünü arz ediyorum yine.

Bir başka konu da Kurulun kararlarını verirken uyacağı ölçütler yetersiz ve muğlak kalmış. Bunların yeniden bir değerlendirilmesi gerekir. Teklifte sağlık hizmetlerinde ortaya çıkan zararların tazminini hekimlerin üzerine bırakan yaklaşım devam ettirilmekte. 2010 yılından bu yana uygulanmakta olan zorunlu özel sigortacılık sisteminin değiştirilmesine ilişkin herhangi bir düzenleme teklif edilmemekte. Ancak bize göre olması gereken bu konuda bir kamu fonunun oluşturulmasıdır. Gelirleri hekimlerden değil, sağlık kuruluşlarından sağlanacak bir kamu fonu oluşturularak özel sigorta ve reasürans şirketlerine giden mali kaynağın çok azıyla bütün zararları karşılamak, sağlık sistemini giderek daha az hatayla hizmet verir hâle getirmek ve hekimlerin işlerini güvenli biçimde yapmalarını sağlamanın mümkün olduğunu belirtmek isterim.

Sonuç olarak, biz sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik bu düzenlemenin gerekli ve olumlu ancak yeterli olmadığını, malpraktis konusundaki teklifin yaklaşımının yanlışlıklarını ortaya koyuyoruz. Bizi dinlerseniz, hekimlerin ve sağlıkçıların istediği gibi bir düzenleme ortaya çıkacaktır. İşte, bu yüzden bilimin odağında yeni bir sağlık sistemi şarttır diyorum.

Teşekkür ediyorum.