| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 117 Milletvekilinin; Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 29 .03.2022 |
HABİP EKSİK (Iğdır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Hazırunu tekrardan saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten önemli bir konu. Kadın milletvekili arkadaşlarımın da bu konudaki tartışmaları çok kıymetli, çok değerli. Umarım ortak bir noktada buluşurlar ve ülkemizin, coğrafyamızın, halklarımızın daha iyi bir yaşama kavuşmaları için doğru yasalar yaparlar diyorum.
Şimdi, özellikle şunu belirtmek istiyorum: Çok yoğun bir pandemi süreci yaşadık ve gerçekten hekim arkadaşlar, sağlık emekçisi olan arkadaşlarımız muazzam bir emek verdiler ve ciddi anlamda da bu emeklerini sergilerken de hepimizden takdir aldılar. Zaman zaman iktidar alkışladı, zaman zaman bu sağlık emekçisi ve doktor arkadaşları maalesef sözleriyle dövdü. Söz verdi iktidar, sözlerini tutmadı. Özellikle özlük haklarıyla ilgili maaşlarının düzenlenmesiyle ilgili iktidar bir söz verdi. Maalesef bu sözü tutmadı. Sayın Bakan Yardımcımız burada, Meclisimizin kıymetli milletvekilleri, yasamanın üyeleri burada. Umarım bu konuyla ilgili, hep beraber ortak bir adım atarız, sağlık emekçilerine, doktorlara verilen söz tutulur diyorum.
Şimdi, konumuza dönecek olursak, bu yasanın zaten kadına şiddet kısmıyla ilgili muhakkak ki kadın milletvekili arkadaşlar tartışmaları daha derinlikli, daha yoğunluklu ve daha sağlıklı yürüteceklerdir. Ben bir hekim olarak, bir sağlık emekçisi olarak sağlıktaki şiddet ve malpraktis davalarla ilgili yapılan düzenlemeyi ele alacağım. Burada şunu özellikle belirtmek gerekir arkadaşlar: Biz Sağlık Komisyonunda detaylı olarak bu maddeleri zaten tartıştık. Bununla ilgili bir şerh de yazdık, Komisyonumuza sunduk da. Ama şunu özellikle belirtmek istiyorum: Türkiye bir hukuk devleti ama aynı zamanda bir sosyal devlettir. Yani her şiddeti ya da her sorunu kanunlarla düzenlemeye çalışırsak emin olun eksik kalır, kadük kalır. Sağlıktaki şiddet de aynı böyle. Sağlıktaki şiddetin çözümünün temeli aslında sağlık politikaları, yanlış yürütülen sağlık politikalarının değişimiyle olabilecek bir sorundur, çözülebilecek bir sorundur. O açıdan bence sadece katalog suçlar grubuna alınması sağlıkta şiddetin yeterli olmayacaktır, ciddi anlamda eksik kalacaktır ama tabii caydırıcı olması açısından da önemlidir. Bu noktada onu da belirtmeden geçmemek lazım. Şunu özellikle belirteyim: Türkiye'de Sağlıkta Dönüşüm Programı var olduğu sürece, hasta bir müşteri olarak algılandığı sürece, sağlık hizmeti ticari bir meta olarak görüldüğü sürece, sağlıktaki yöneticiler liyakat sistemine göre değil, sözleşmelerle, iktidarın yandaşı, tarafındaki kişiler olduğu sürece, hatta şunu söyleyeyim, KHK'lerle, güvenlik soruşturmalarıyla, sağlıkçılar ve hekimler üzerinde bir sopa gibi etmenlerin olması süreci boyunca emin olun bu sağlıktaki şiddet devam edecektir. Hatta şöyle bir şey söyleyeyim: Bakın, bazen medyaya da yansıyor siyasilerin özellikle sağlık emekçileri üzerine, hekimler üzerine yer yer haksız söylemleri çıkıyor "Giderlerse gitsinler." "İğne yaptırmam." "Şu olur, bu olur." gibisinden sözleri var olduğu sürece kesinlikle sağlıktaki şiddet son bulmayacaktır arkadaşlar çünkü bu toplumsal zihniyetin değişmesi, bu şiddeti körükleyen tavırların, politikaların olması sürecinde emin olun, bu şiddet değişmeyecektir, devam edecektir çünkü daha birkaç ay önce, biz birkaç yıl önce aslında, biz bir madde çıkarttık, kanun çıkarttık ve dedik ki: "Yani bu sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik umarız çözüm olur." ama olmadı, eminim bu da olmayacaktır. Yeniden hekimlerimiz, sağlık emekçilerimiz haksız bir şekilde şiddete maruz kalacaklardır. Umarım, bu konuda daha sağlıklı politikalar geliştiririz ve bu sorunların kökten çözümünü sağlarız.
Bakın, hekimler, sağlık emekçileri kötü çalışma ortamlarında çalışıyorlar. İdarelerden kaynaklı, ciddi anlamda eksik materyallerle, kötü ortamlarda çalışıyorlar; beş dakikada, on dakikada hasta muayene ediyorlar ve baktığınız zaman resmen bütün hastalıklar hastanelerin kapısında karşılanıyor.
Bakın, size şöyle söyleyeyim: Türkiye'de her yıl 200 bine yakın yeni kanser teşhisi konuluyor arkadaşlar. Tabii, Abdullah Bey'in sağlık durumu şu an iyi, önümüzdeki süreçlerde herhâlde bir sağlık sorunuyla çok karşılaşmayacağını düşünüyor. Onun için çok sağlık politikalarıyla ilgilenmiyor, daha çok Ceza Kanunu'yla ilgileniyor. Abdullah Bey, Türkiye'de her sene 200 bin civarında yeni kanser vakası teşhisi konuluyor ve aynı zamanda binlerce insan, 100 bine yakın insan kanserden dolayı yaşamını yitiriyor, bu sadece bir alandaki sağlıkla ilgili değerlendirmem.
Bakın, pandemide de gördük, diğer alanlarda da, diğer kronik hastalıklarla ilgili de ciddi anlamda sorunlar var, sıkıntılar var. Yani mevcut Sağlıkta Dönüşüm Programı bu sorunları daha da körüklüyor. Emin olun, koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik verilmemesi, tedavi edici sağlık hizmetlerine öncelik verilmesi, hastalıkların hastanenin kapısında karşılanması ciddi anlamda sağlık emekçilerine bir yük getiriyor. Doğal olarak da sağlık hizmetini almaya giden hastalarda da ciddi bir strese, soruna yol açıyor ve neticesinde de hiç istenmeyen durumlar yaşanıyor. Evet, sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik çıkarılan yasa olumludur ama gerçekten bakın, Sayın Bakan Yardımcımız burada, bu politikalar devam ettiği sürece, bu yanlış politikalar sürdürüldüğü sürece kesinlikle ve kesinlikle bu şiddet önlenemeyecektir. Gelin, burada değil, Sağlık Komisyonunda, ki sizlerin de katılımıyla bu şiddetin ana nedenlerini kurutacak, sorunları ortadan kaldıracak politikalar üzerine kafa yoralım ve bu sağlıkta şiddeti besleyen Sağlıkta Dönüşüm Programı'ndan vazgeçip, sağlığı ticari bir metaya, hastayı bir müşteriye dönüştüren sistemden vazgeçip yeni bir sağlık sistemi, toplumsal anlamda toplumcu bir sağlık sistemi var edelim diyorum ancak bu şekilde biz sağlıkta şiddeti önleyebiliriz.
İkinci konu, çok uzatmayayım detaylı tartışmıştık zaten. Bu malpraktis davalar iki yönlüdür arkadaşlar, değerli milletvekilleri, değerli hazırun; bakın hem hekim açısından bakmak lazım hem de hasta açısından bakmak lazım. Aksi takdirde terazinin bir tarafına bastığınız zaman öbür tarafı ciddi anlamda mağdur edersiniz, çok daha başka sorunlara yol açarsınız. O açıdan idarenin elinde, idarenin tamamıyla hükmettiği, idarenin üyelerinden oluşan, Bakanın belirlediği, Bakan Yardımcısının Başkanı olduğu, 5 Genel Müdürün üyesi olduğu, bilimsel anlamda sadece 2 hekimin olduğu bir kurul sağlıklı karar veremeyecektir. O açıdan bu kurulun özerk olması lazım, demokratik bir şekilde kendi başkanını seçmesi lazım ve aynı zamanda bilimsel bir karar verdiği için de bilim insanlarının yoğunlukta olduğu bir kurula dönüştürülmeli, meslek odalarının, hasta hakları derneklerinin temsilcilerinin olduğu bir kurul olmalıdır. Aksi takdirde malpraktis davalarının bakın, yüzde 90'ından fazlası -Bakan Yardımcımız bilir- idare kaynaklıdır aslında, yetersiz donanımla alakalıdır, fiziki ortamların yetersizliğiyle alakalıdır. O açıdan bakın, birçok noktada idare kendi eksikliğinin orada belki de üstünü örtecektir. O nedenle malpraktis davalarıyla ilgili değerlendirmeyi yapacak, ki biz Sağlık Komisyonunda tartıştık, bununla ilgili Adalet Bakanlığından değerli bir arkadaşımız gelip bilgilendirme de yaptı, "Kasıt aranacak." dedi. "Ceza almışsa taksirle ya da işte, kasten o sebebiyet vermişse yaralama ya da ölüme, o zaman işte, bu kurul karar verecektir." dedi. Evet, doğrudur ama şöyle bir durum da söz konusu, burada keyfîyetçiliğin de olma durumu söz konusu çünkü kurul kararlarında sorumsuzdur, dokunulmazdır yani "Bir hekimle ilgili buna rücu edebiliriz tazminatı." dediği anda bitmiştir, onu Ankara İdare Mahkemesine götürecek, yıllarca uğraşacaktır. Oysaki bu kurul bilimsel anlamda gerçekten bilim insanlarının yeterli sayıda olması durumunda ve aynı zamanda tarafsız, bağımsız kurulmuş bir kurul olursa o zaman daha sağlıklı karar verecektir hem hekimlerin hem de hastaların hem sağlık emekçilerinin bu tür durumlarda haklarını koruyacak bir durumda olacaktır. Aksi takdirde iktidarın -yani bugün AKP iktidarı vardır, yarın başka bir iktidar da olabilir- sopasına dönüşecektir hekimler üzerinde, sağlık emekçileri üzerinde, bürokratik bir şiddete dönüşecektir çünkü baktığınız zaman tamamıyla Sağlık Bakanının yetkisiyle hareket edecektir.
Zaten Komisyonun başlangıcında da ben Anayasa'ya aykırılık açısından da değerlendirmiştim. Gerçekten ciddi anlamda da hem Anayasa 9'a hem 10'a hem de 2'nci maddeye aykırı bir durum da teşkil etmektedir. O nedenle biz bununla ilgili bir önerge verdik, Sağlık Komisyonuna kurulun demokratik bir hâle kavuşturulması, özerk yapıda olması ve Bakanlığın etkisinin yani idarenin etkisinin kısıtlanması için Bakanlıktan gelen üye sayısının 1'e düşürülmesini, başkanının kendi içinde demokratik bir seçimle seçilmesini önerdik. Umarım siz, bugün, burada değerlendirirsiniz, siz bu önerimizi dikkate alırsınız diyorum.
Sabrınız için teşekkür ediyorum. Zaten fazlasıyla biz Sağlık Komisyonunda bu tartışmaları yürütmüştük.
Teşekkür ediyorum.