| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4364) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 13 .04.2022 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Özkan ve teklif sahipleri, emekleriniz için teşekkürler.
Değerli konuklarımıza, başta Türkiye Barolar Birliği Başkanı olmak üzere baro başkanları konuklarımıza hoş geldiniz diyorum.
Öncelikle, Sayın Özkan'ı dinlerken şöyle bir gerekçe şeklinde algılama oldu bende: İki yıl önce ayırdığımız baroların neden birleştirilmesi gerektiğinin gerekçesini sundunuz gibi geldi bana çünkü bu ayırdığınız ama bir türlü, hani bölmeyi kurumsallaştıramadığınız baroların bu şekliyle nasıl sürdürülebileceğine dair gerekçeler ortaya koydunuz. Çok da çaba gösterdiniz aslında bu gerekçeleri ortaya koymak için. Belki sizdeki algı "Nasıl sürdürürüz, nasıl kurumsallaştırırız?" biçiminde bir amaçla ama bana neden birleştirilmesi gerektiğinin gerekçesini sundunuz gibi geldi.
Sayın Özkan, bize verdiğiniz bu sayılarla, aslında, pekâlâ bir etki analizini hazırlayabilirdiniz, hazırlatabilirdiniz ve keşke bu yasa önerisinin etki analizini hazırlayarak bu metni huzurumuza getirseydiniz, o zaman gerek yöneltilen eleştiriler gerekse bundan böyle yapılacak konuşmalar bağlamında bu sorunu bütün olarak görme olanağımız olurdu. Örneğin, 2.500 stajyerden söz ettiniz ama Türkiye genelindeki stajyer sayısından söz etmediniz. O bakımdan, hani anayasallıktan önce bende bırakılan izlenim; etki analizinin olmayışı, etki analizinin yapılmayışı, böyle bir yasada bunun bulunmaması Anayasa'ya uygunluk incelemesini de hâliyle biraz soyut bırakıyor.
Şimdi, benim, tabii, bu konuya bakışım sadece anayasacı olarak değil, avukatlık mesleğiyle olan ilişkimi belirterek başlamak istiyorum. Ben 1979-1999 arası Ankara Barosu, sonra İstanbul Barosu olmak üzere kırk yılı aşkın süredir barolara üyeyim ama hiç avukatlık yapmadım. Neden bunu belirtiyorum? Avukatlık ciddi bir meslektir. Birçok kez baro başkanlığı önerisi aldığımda her seferinde çevirdim çünkü baro başkanlığını avukatlar yapar, baroya kayıtlı öğretim üyesi yapmaz, onlar yapar. Bir adım daha atayım, yaklaşık yirmi yıl kadar önce Anayasa Mahkemesi üyeliği önerisi karşısında avukatlık kontenjanından olduğu için "Bu etik değil. Hayır, bir öğretim üyesinin avukatlık kontenjanından Anayasa Mahkemesi üyeliğini kabul etmesi etik değil." biçiminde tepki göstermiştim. Bu neyi gösteriyor? Avukatlık mesleği Anayasa'nın bir ya da birkaç maddesine indirgenebilecek derecede basit ve sıradan bir meslek değil. Biz bunu araştırırken -sizin getirdiğiniz teklifi- aslında, evet, kuşkusuz, Anayasa madde 36 çerçevesinde konuşabiliriz, konuşacağız, adil yargılanma hakkı gerekleri çerçevesinde konuşacağız; Anayasa madde 10'la bağlantılı olarak arkadaşlar dile getirdiler, bu eşitsizliği konuşacağız ama aslında, sizin iki yıl önce yaptığınız ve şu anda önerdiğiniz, Anayasa madde 138'den 160'a kadar olan bütünü, yargı erki bütününü ilgilendiren bir düzenleme, her birinde avukatlar var çünkü. Evet, her birinde belki ayrı hâkimler var ama her birinde avukatlar var, avukatlık mesleği var, dolayısıyla yargı mesleği var. Hepsinin ötesinde bu; evet, biz üçlü diyalektikten bahsediyoruz "sav-savunma-hüküm" diye ama ilk derece mahkemesinde bir hâkim var, Anayasa Mahkemesinde Anayasa yargıcı var, Yargıtayda Yargıtay üyesi var ama avukatlar her yerde. Şimdi, bu açıdan baktığımız zaman biz bunu madde 138 ve devamı, mahkemelerin bağımsızlığı ve devamı maddeler bütününde değerlendirmek durumundayız. Peki, öyle yapacak olursak o zaman "Kaç bin stajyer kamuda çalışıyor? Onlara olanak tanıyacağız." değil, "Yılda kaç bin mezun var, hukuk fakültesi nasıl kuruluyor, kimler orada ders veriyor, hangi ortam ve koşullarda?" gibi nicelik ve nitelik ilişkisini konuşmamız gerekir çünkü bu kişiler her yerde, yargının bütün aşamalarında var. Savunma ayağı eşit ayak değil; sav-savunma-hüküm üçlüsünün eşit ayağı değil, savunma ayağı ayrıcalıklı bir ayaktır. Yargıtay önünde avukat eğer hukuki bilgi kuşatmasına tabi tutarsa Yargıtayın kararını değiştirebilir, aynı şekilde, ağır ceza mahkemesinde bunu yapabilir, aynı şekilde, ticaret mahkemesinde bunu yapabilir; kesinlikle eşit değil. Bunu ben avukatlık yapmayan bir baro mensubu olarak ve şu kadar yıllık hukukçu olarak söylüyorum. Dolayısıyla, bu, sıradan bir düzenleme değil ama Sayın Özkan, sizin bu teklifiniz bize iki yıl önce yapılan yanlışın neden düzeltilmesini gerektiğini konuşma olanağı sağlamış bulunuyor. Çünkü şimdi baro başkanlarını görüyorum; iki yıl öncesini hatırlıyoruz, temmuzun sıcağında Türkiye genelinden gelen baro başkanlarını duvarlarımızın dışında tutmuştuk. Sizin de gücünüz yetmedi, eminim ki sizler, hepimiz çaba gösterdik, içeriye alamadık baro başkanlarımızı. O koşullarda barolarımızı parçaladık ve hiçbirimizin gönlü hukukçuların bölünmesine, ayrıştırılmasına razı gelmedi. Hâlen ben öfke duyuyorum, hukukçuların neden ortak paydalarda birleştirilmesi gerektiği yönündeki mesleki haysiyete ömrünü adamış bir kişi olarak baroların parçalanmasını hiçbir zaman içime sindiremedim ve sindiremeyeceğim; bu mümkün değil. Bunu siz de sorguluyorsunuzdur ve bunun sıkıntısını bu metinde gördük, bu tutmayacak. Düşünün, iki yılda koca İstanbul Barosunda yüzde 10 sayıda bile avukat sağlayamadınız bu kadar olanaklara rağmen, bu kadar baskıya rağmen. Demek ki burada çok ciddi bir ayrımcılık var, direnç var, bu direncin nedeni de ayrımcı bir statünün yaratılmak istenmesi ve şimdi, o ayrımcı statünün Anayasa madde 10 -yani eşitlik ilkesi- ihlal edilerek derinleştirilmesi ve o bağlamda palyatif önlemlerin alınması yönünde bir adım atılması söz konusu.
Şimdi, burada esasen ihmal edilen daha büyük tablo şu: Mesela, üç yıl önce katılım yoktu, demokratik meşruiyet yoktu, Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunluğu hata yaptı, yanlış karar verdi ama tabii ki yargı kararına saygılıyız. Yanlış karar verdi diye Anayasa Mahkemesine eleştirinin ötesinde bir laf etmeyiz, etmememiz gerekir ama şimdi, katılım var; çok iyi, Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve baro başkanları burada. Ama hazırlık aşamasında onların görüşü alınmamış Sayın Özkan. Demek ki "Biz iki yıl öncesine göre olumlu bir aşamadayız." diyoruz ama bu metnin hazırlanmasında görüşleri alınmamış. Bu, demokratik meşruluk açısından son derece önemli. Fakat daha önemli olan husus şudur değerli üyeler, değerli başkanlar, hukukçular: On yıl önce Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanıdık, iyi yaptık; 2010 Anayasa değişikliğinin tek olumlu tarafı zaten buydu, iyi oldu. Fakat neyi ihmal ettik? Dikkat edin, Anayasa Mahkemesi haklı olarak yakınıyor "Şu kadar -100 bin- başvuru." diyor Yani haklı, eğer biz yargı bütününde, adil yargılanma hakkının gerekleri doğrultusunda reform yapmazsak 70 bin 170 bin olacak, 270 bin olacak. Şimdi, ne yaptı Almanya, İspanya vesaire? Bireysel başvurunun başarılı olabilmesi için yargı bütününde adil yargılanma hakkının gereklerini teslim eden reform yapıldı.
Sayın Özkan, çok güzel bahsettiniz "Biz adil yargılanma hakkı adına bu adli yardımı veriyoruz." dediniz, doğru ama adil yargılanma hakkının gerekleri doğrultusunda bir reform yapılmadığı sürece -belki 3 bin, 5 bin avukatı kurtarmanız söz konusu olacak ama- Türkiye'de adaletin tesisi mümkün olmayacak. Bu vesileyle, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. 36'ncı maddesi açısından, adil yargılanma hakkının temel gerekleri açısından -Sayın Özkan hatırlayacaktır, Grup Başkan Vekili bu kez, şapkayı teklif sahibi olarak kullandı ama- Genel Kurulda, hatırlarsanız, 21 Haziran 2021'de bizim Adalet Komisyonu ve Anayasa Komisyonu olarak hazırladığımız "Adil yargılanma gerekleri" başlıklı 12 yasa önerisi karşısında "Biz de destekleyeceğiz." dediniz, hatta ayakta alkışladınız konuşmamı. "O zaman olumlu oy verin." dedim, "Sizin yaptığınız öneriyi biz de dikkate alacağız, destekleyeceğiz." dediniz, bekliyoruz. Bir yıla henüz iki ay var, lütfen bu konuda adım atalım, birlikte adım atalım. Çünkü bunlar inandırıcı adımlar olmuyor ve ben esasen bu düzenlemeyi Anayasa madde 138 ve devamında yer alan yargı bütününe ilişkin maddeler bağlamında çözüm getirmeyen, orada ortaya çıkan sorunları tam tersine derinleştirme riski bulunan adımlar olarak görüyorum.
Hatırlayacaksınız Sayın Başkan, iki hafta önce şiddet konusunda burada görüşürken "gerekçe yazmalı" diye bir ibareyi yasaya koymuşlar. Ya "gerekçe yazmalı" konur mu? Anayasa madde 141 açık, o kadar açık ki ben bu kadar açık bir maddeyi bir başka anayasada göremedim. Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır, başka bir sıfat yok yani bunu güçlendirici başka bir sıfat yok. Ama ben yasaya "Gerekçeli yazılır." kaydını koyarsam o zaman neyi itiraf etmiş oluyorum? Yargıcım Anayasa'nın bu hükmünü yerine getirmiyor, demek ki yerine getirmeyebilir bunu, onu kabullenmiş oluyorum. İşte, bu düzenleme palyatif bir düzenlemedir, bu düzenleme göz boyama düzenlemesidir. Bunu yapmayalım, bunu yapmayalım. Biz, yapacaksak yargı bütününde adil yargılanma hakkı gereklerini güvence altına alıcı düzenlemeler yapalım.
Biraz tikel konuya gelerek bitireceğim, neden ayrımcı bir uygulama? Şimdi, bakın, kamuda çalışan bir kişi staj mı yapacak, yoksa kamu hizmeti mi yapacak, avukatlık stajı mı yapacak? Avukatlık stajı bir kamu hizmeti değil mi? "Hem avukatlık stajı yapsın hem de kendi görevini yapsın." dersek o zaman bunun anlamı şudur: Kamudaki görevini yarım yamalak yap, stajı da sulandırarak yap; kâğıt üzerinde. Hayır... Naylon diyorsunuz buna değil mi, kâğıt üstünde? Biz buna cevaz vermemeliyiz. Bunu yaparsak eğer, o zaman biz, hâkim ve savcıların, nasıl ki hâkim ve savcılar, öğretmenler, diğerleri adayken, stajyerken belirli bir statüye sahipler ve onun gereklerini yerine getiriyorlar, onu engellemiş oluruz. Bakın, üniversiteden şu kadar yıldır uzağım ama bana sıkça yeni mezunlar geliyor "Hocam, bana bir avukat bulur musunuz?" Avukat bulmak kolay, bir günde 10 avukat bulayım ama bir avukata, evet, "Böyle bir aday var, ne kadar ücret verirsin?" demek... Yani bu yapılacak teklif değil ama bu durumdalar bizim genç stajyer adayları. O zaman, biz, burada, hazır böyle bir adım atılmışken, bütün stajyerlerimize ilişkin bir statü koyalım; eğer avukatlık mesleğini ciddiye alıyorsak -ki benim görüşüme göre, biraz önce belirttim, savcı ve hâkimlerden artı üç avukatlık değil, hepsini kapsamına alan bir meslektir, çok ciddi bir meslektir, savunmanın temel ayağıdır- o zaman iki şey yapalım. Bütün stajyerliği bir statüye bağlayalım, bütün stajyerlikle ilgili bir statü koyalım ama tabii ki herkes de -hukuk fakültesini bitirmiş olan herkes- hemen, direkt olarak avukatlığa başlayamasın. Onun yapılmaması için bugün, burada, ortak irade koyalım, hukuk fakülteleri de gece yarılarında kurulmasın, açılmasın; bu mümkün değil. Bu ülkemize hizmet değil, bu bir ihanettir. Demek ki bu üçünü birlikte düşünelim; hukuki eğitim ve öğretimi, stajyerlik statüsünü ve ondan sonrasını. Ama bunu ben, Anayasa'nın sadece 10'uncu maddesine aykırıdır, Anayasa'nın 36'ncı maddesine aykırıdır veyahut da 138 ve devamı maddesine aykırıdır biçiminde indirgeyici bir yaklaşımla yetinmek ve açıklamak istemedim.
Sayın Özkan ve Sayın Özkaya, bu çok ciddi bir konu. Size teşekkür etmem gerekir arkadaşlarım adına, bunu gündeme getirdiniz. Keşke bu şekilde gündeme getirmeseydiniz tabii ki ama gündeme getirmiş olmanız bile başlı başına çok önemlidir ve bunu lütfen ciddiyetle düşünelim derim ve dikkatiniz için teşekkür ederim.