| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4364) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 13 .04.2022 |
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar tekrar.
Ya, şimdi, çoklu barodan tartışma buralara geldi anlaşılan. Çokça tartışmıştık çoklu baro meselesinde, aslında benzer bir durum bu yasal düzenleme teklifi sürecinde de yaşandı. Yine muhataplara söz verilmedi, onların görüşleri alınmadı hatta görüşü alınmak değil, aslında, bir yasa yapıyorsanız, asıl olarak yasanın uygulayıcısı olanların, o alanda çalışanların burada söz sahibi olması gerekir ama ne Barolar Birliği ne barolar ne de avukatlar maalesef hiçbir yasal düzenlemeye ilişkin süreçlerde etkin olamıyorlar. Sadece görüntüden ibaret görüşmeler yapılıyor, onun dışında gerçek sahiplerine, gerçek muhataplarına, çıkardığınız yasanın asıl olarak etkileyecek kesimlerine yönelik olarak hiçbir zaman demokratik bir yaklaşım maalesef göremiyoruz, gene aynı durum var.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Buradalar. Yasa burada yapılıyor.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Burada olmaları yetmiyor. Bu yasayı getirmeden önce istişare yapıldı mı, birlikte tartışıldı mı, konuşuldu mu? Hazırlıyorsunuz, paketi getiriyorsunuz, her zaman yaptığınız yöntem. Burada da yaptıkları hiçbir eleştiri kabul edilmiyor. Yasa olduğu gibi geçiyor, Meclisten de geçiyor; o yüzden buna "Demokratik bir işleyiş." demek... O yüzden "göstermelik" diyorum, kelimeyi de özellikle böyle kullandım.
Şimdi, ne oldu? Herhâlde, anladığım kadarıyla çoklu baroda istediğinizi elde edemediniz. Kendinize bağlı, istediğiniz yandaş barolarınızı çok kuramadınız anlaşılan, birçok şehirde de zaten oluşturulamadı. Şimdi de "Bu baroları çoğaltmanın yöntemini nasıl buluruz?" diye bir düzenleme getiriyorsunuz aslında, açıkça söyleyelim yani üstünü kapatmaya gerek yok. İstediğiniz kadar evirip çevirip bunu izah etmeye çalışın, kulağı tersten göstermeye çalışın, "Şu meseleden dolayı getiriyoruz, bundan dolayı getiriyoruz." deyin, bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. İstediğiniz sonucu elde edemeyince, kendinize yakın baroları oluşturamayınca "Mali kaynakları bu barolara aktararak baroların üye sayısını artırabilir miyiz? Zorunlu olarak avukatları bu barolara yönlendirebilir miyiz?" diye bir düzenleme getirdiniz. Bunun başka bir adı yok. Ne söylerseniz söyleyin, hangi gerekçeyi söylerseniz söyleyin, kaldı ki taslağın, önerinin kendisinde de gerekçe kısmını çok az yazmışsınız; herhâlde "Uzun uzun ne anlatacağız ki şimdi?" deyip, kendiniz de çok ikna olamadığınız için uzun gerekçeler de yazamamışsınız gibi gözüküyor.
Şimdi, o yüzden bunun adını açıkça koymak gerekiyor, bunun adı: Yandaş baroları büyütme, diğer barolar üzerinde baskı oluşturma, diğer baroların üyelerini istifaya zorlayıp kendi barolarınıza üyeliğe zorlamanın mali koşullarını yaratmak için getirilmiş bir yasa tasarısı. Şimdi, avukatların sorunu bu mu gerçekten? Avukatların binbir tane sorunu var, baroların çokça sorunları var. Bunların hiçbiri buranın konusu olmuyor, tek konu sizin kendi iktidarınızı avukatlar alanında, barolar alanında nasıl kurabileceğiniz üzerine getirdiğiniz yasal düzenlemeler oluyor. Başka hiçbir sorun yok zaten avukatların, hiçbir sorunu yok! Avukatlar -yargının kurucu bir unsuru olmasını boşverin- gerçekten görevini yapacak durumda olmaktan çıkmış, mesleki faaliyetlerini yerine getirmekte binbir güçlükle karşılaşıyor, saatlerce duruşma salonlarının önlerinde bekletiliyorlar, şiddete maruz kalıyorlar, gözaltına alınıyorlar, tutuklanıyorlar, mesleki faaliyetleri nedeniyle yıllara varan cezalar alıyorlar. Ekonomik kriz dönemi avukatları çok ciddi etkilemiş durumda, birçok avukat arkadaşımız mesleğini yapamaz duruma geldi. İşçi avukatlık inanılmaz arttı, stajyer avukatlar zaten köleydi, iyice kölelik koşulları arttı, engelli avukatlar, LGBT+ avukatlar, sayamayacağım bin tane sorun alanı var ama sizin derdiniz bunlar değil. Sizin derdiniz, kendi yandaş barolarımızı nasıl büyüteceğiz derdi. Ortada bir yargı yok, yargı bağımsızlığı diye bir şey kalmamış ama sizin derdiniz yandaş barolarınız.
Şimdi, yakın bir örnek vereyim; "Kobani kumpas davası" diye bilinen dava. İlk hâkimi, ilk Başkanı Bahtiyar Çolak, Atadedeler soruşturması kapsamında gözaltına alındı, etkin pişmanlıktan yararlandığı söyleniyor ve ev hapsiyle şu an hapiste. Bakın, bir Başkan, özel atama yaptığınız bir Başkandı hatırlatırım. Özel olarak bu heyetin başına getirmiştiniz. Bir hafta içerisinde binlerce sayfalık iddianameyi okuyup hemen kabul eden, hemen iktidarın istediği şekilde davayı hızlandırıp karara çıkarmaya çalışan bir hâkiminiz, bugün, Atadedeler soruşturması kapsamında, üstelik de çetenin 2'nci insanı olarak gözaltına alınıp ev hapsine tutuldu. Şimdi, böyle bir yargı sistemi var ve bu toplumun yargıya güveni falan da yok. Kamuoyu yoklamalarına bakın, yüzde 70-80 civarında "Ben yargıya güvenmiyorum." diyen bir toplumsal gerçeklik var, umurunuzda mı? Değil. Umurunuzda olsaydı bugün yargının bağımsızlığına dair meseleyi burada nasıl çözeceğimizi konuşuyor olurduk, bu toplumun yargıya güvenini gerçekten yeniden kurabilecek bir sistemi nasıl oluşturacağımızı burada konuşuyor olurduk ama dert bu değil.
Devamında ne var? Avukatlar bir sürü davada yargılanıyor. Bir tane örnek vereyim; "KCK" adı altında avukat meslektaşlarımız yargılandılar ve o dosyalarla haksız yere yargılanıp ceza verilmek isteniyor. Yargı tarafsız ve bağımsız olsaydı bu dosyada çok açık olarak şu ortaya çıkmıştı: Geçmiş dönemdeki hâkim ve savcılar, bu dosyanın hazırlığını yapan hâkim ve savcılar şu an tutuklu ve çok net olarak dosyaya sunulan delilde bunun bir kumpas olduğu, organize bir dosya hazırlandığı, soruşturmanın bu şekilde yürütüldüğü çok açık ispat etmiş olmasına rağmen, avukat meslektaşlarımıza yönelik yargılama bu dosyada hâlen devam ediyor. İktidara yakın olanlara ilişkin dosyalarda aynı gerekçeyle beraat kararları verilmişken neden avukat arkadaşlarımızın yargılandığı bu dosyada benzer bir durum olmasına rağmen burada beraat kararları verilmiyor, dosya neden bitirilmiyor? Çünkü işinize geldiğinde öyle, işinize gelmediğinde böyle diyorsunuz.
Bir diğer mesele, Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi arkadaşlarımız, Selçuk Kozağaçlı ve diğer arkadaşlarımız -ya, mahkemeye direkt müdahale ettiniz- tahliye edildiği gün direkt müdahale edip arkadaşlarımızı tekrar tutuklattınız. Beraat kararlarına rağmen yeniden yargıya müdahale edip yeniden davalar açtırıyorsunuz. Sürekli o beğenmediğiniz kararları yeniliyorsunuz; yeniden yeniden, baskıyla, talimatla yeni kararlar aldırmaya çalışıyorsunuz. Ebru Timtik bu ülkede adil yargılanma hakkı için hayatını kaybetti, farkında mısınız? Bir avukat -herhangi bir mahpustan da bahsetmiyorum- adil yargılanmayı sağlayabilmek için hayatını koydu ortaya. Şimdi, böyle bir ülkede yaşarken bizlere hangi adaletten, hangi reformdan, hangi yasalardan bahsediyorsunuz?
Çok bilinmeyen bir isimden bahsedeceğim: Avukat Murat Canım. Yapılan yargılama sonunda ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırıldı. Yapılan yargılamada adil yargılanma hakkı ağır bir şekilde ihlal edildi. İspat külfeti iddia makamında olmasına rağmen savunmaya yüklendi. Murat Canım'ın lehine olan hususlar müdafilerin defalarca araştırılmasını istemesine rağmen gerekçesiz ara kararlarla reddedildi. Silivri Hapishanesinde hükümlü bulunan Avukat Murat Canım hakkında verilen hükmün tek gerekçesi tanık beyanıydı ancak beyanda bulunan tanık Cavit Yılmaz yargılama aşamasında ifade vermek istemesine rağmen mahkeme tarafından dinlenmedi. Daha sonra, hüküm verilmeden önce yurt dışından dosyaya gönderdiği 15 sayfalık mektupta tehdit edilerek ve işkence altında Murat Canım hakkında aleyhte beyanda bulunduğunu, tutuklama tehdidinde bulunan ve kendisine işkence eden polisleri teşhis edebileceğini, vicdanen rahatsız hissettiği için bu mektubu yazdığını ve Emniyet ifadelerini reddettiğini söyledi. Murat Canım hakkındaki suçlamaya ilişkin bu arada başka bir kişi hakkında soruşturma açıldı. Bu kişi aynı suçlamayla tutuklandı. Açılan yeni dava bu suçun failinin Murat Canım olmadığı iddiasını güçlendirdi. Başka bir şüphelinin ortaya çıkmasıyla birlikte Murat Canım'a ilişkin dosyada yeni bir delil oluştu. Yargılanmanın yenilenmesi istendi ancak bu talep de reddedildi ve Murat Canım hâlen cezaevinde tutuklu.
Çağdaş Hukukçular Derneği üyelerini anlattım. Bunun gibi çokça avukat arkadaşımız benzer yargılama süreçlerinden geçiyor. ÖHD'li avukatlar yine gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, benzer yargılama süreçlerinden geçiyor. Ama Adalet Bakanlığının umurunda mı? Değil.
Yakın zamanda yine bir polis şiddetine uğrayan arkadaşımız Serkan Karakaş. Şırnak'ta bir komiser aracıyla bilerek gitti, avukat arkadaşımızın aracına çarptı, bilerek. Avukat arkadaşımız yolda seyir hâlindeyken aracının bozulması üzerine güvenli yere çekiyor, aracını kontrol etmek için duruyor. Bu sırada Şırnak Emniyet Müdürlüğünde görevli polis komiser geri geri gelerek -bakın, geri geri gelerek- avukat arkadaşımızın aracına çarpıyor bilerek ve avukat arkadaşımız ağır yaralandı bacaklarından çok ciddi ameliyatlar geçirdi, hayati tehlike atlattı. Polisin savunması şu: "Psikolojim iyi değildi, bundan." Avukatların can güvenliğini kim sağlayacak? Biri gelip arka arkaya durduğunuz yerde bilerek vuruyor. Peki, avukatların can güvenliği ne olacak? Bıraktım mesleki faaliyetleri, avukatların can güvenliği yok. Bu avukat arkadaşımız çünkü politik davalara bakan bir avukat arkadaşımız. Şimdi, böyle bir ülkede kalkmışsınız bize barolardan, kendi yandaş barolarınıza ilişkin çalışmalardan bahsediyorsunuz.
Stajyer avukatlar... Yine çözümü şeyde bulmuşsunuz: "Stajyer avukatlar kölelik koşullarına devam etsinler. Hem orada çalışsınlar hem burada çalışsınlar, aman yeter ki biz onlara olanak sağlamayalım." Çözümü de yine avukatların üzerine yıkmışsınız aynı meslektaşlarımızın anlattığı gibi ikili bir çalışma sistemiyle. Peki, gerçekten avukatlık stajlarını nasıl yapacaklar? Bu dönemde gerçekten mesleğini yürütebilmesi açısından gerekli deneyimi elde edebilecekler mi? Hayır. Şimdi, stajyer avukatlara neden hâkim ve savcılar gibi devlet bütçesinden kaynak aktarılmıyor? Neden sadece baroların verdiği, vereceği krediler üzerinden bir zorunlu hâle sokuluyor? Avukatlar hâkim ve savcılarınızdan daha mı önemsiz? Niye stajyer avukatlar da staj döneminin tamamı boyunca karşılıksız olarak, devlet tarafından karşılanmış bir gelir kaynağına sahip olamıyorlar? Bir yerde çalışırken nasıl olacak da avukatlık mesleği konusunda deneyim elde edecekler, öğrenecekler? Bunun gerçekliğinin olmadığını hepimiz biliyoruz ama şimdi, siz pansuman tarzı bir şeylerle "Çalışırken de stajlarını yapabilirler." diye bir düzenleme getiriyorsunuz. Oysa stajyer avukatların sorun alanları çok fazla; inanılmaz ekonomik zorluklar altında yaşıyorlar, çok ciddi problemlerle karşı karşıyalar hem "deneyimli, üstat" dedikleri avukatların baskısı altında çalışmak zorunda kalıyorlar hem çalıştıkları bürolarda avukatlık dışında her türlü iş yaptırılıyor yani bir tür sekretarya görevleri de yaptırılıyor aslında orada ve bunların önüne geçecek hiçbir düzenlemeniz yok, avukatların sorunlarını çözecek bir düzenleme yok ama yandaş barolarınıza var.
Yine stajyer avukat arkadaşlarımız bürolarda takip dosyası hazırlama, hacizlere çıkma ve icra iflas işleriyle uğraştırılıyor sadece, gerçek anlamda mesleki deneyim kazanma süreçlerinden geçmiyorlar ve bir takip elemanı olarak çalıştırılıyorlar; sosyal güvenlikleri yok, ücretleri karşılanmıyor, ihtiyaçları karşılanmıyor ama bu da tabii sizin kapsamınızda değil.
Staj yeri bulmakta zorlanıyor arkadaşlarımız. Bir avukatın yanında staj yapabilmek için çokça aramaya ve sürekli büroları dolaşmaya zorlanıyorlar ama bu da sizin sorun alanınızda değil.
Yine adliyelerde yaşadıkları çok ciddi sorunlar var. Mahkeme kalemlerinde, icra müdürlüklerinde adliye personeli tarafından aşağılanıyorlar, küçük düşürücü davranışlara tabi tutuluyorlar, yasadan kaynaklı haklarını kullanmalarına izin verilmiyor; dosyaları inceleyemiyorlar, icra işlemlerinde sorunlar çıkıyor ve bunlar düzeltmeye yönelik de bir tür çalışma yürütmeniz gerekirken aslında buna dair de hiçbir çalışma gözlemleyemiyoruz. Stajyer arkadaşlarımız bu koşullarda çalışmak zorunda kalıyor.
Kadın avukat arkadaşlarımız... Zaten kadın olmak avukatlık mesleği açısından bir ekstra bir sorun alanı. Her türlü tacizin, mobbingin yaşandığı alanlar hâline geliyor; hem mahkemeler hem çalıştıkları yerler bu anlamıyla çok yoğun baskı altında kaldıkları yerler durumunda. Öyle bir noktaya varmış durumda ki stajyer avukat ya da avukat arayan iş ilanlarında boy pos, görünüm gibi kriterlerin yazıldığı bir dönemden geçiyoruz ama buna dair de kimsenin bir sözü yok. Mesleğini, faaliyetini yürütürken acaba boyuna posuna göre mi yapıyor, fiziksel özelliklerine göre mi yapıyor? Buna dair de hiçbir sözünüz yok anlaşılan.
Yine LGBTİ+'lar benzer sorunları yaşıyorlar, LGBTİ+ olmalarından kaynaklı ayrımcılığa uğruyorlar, staj yapacak yerler bulamıyorlar, ücret almaları mümkün olmuyor. Onlar da benzer bir kölelik koşullarında çalışmak zorunda bırakılıyorlar.
Ruhsat gasbı... Geçenlerde kısmi bir düzenleme oldu ama ruhsat gasbı hâlen devam ediyor. Avukat arkadaşlarımıza stajlarını bitirmelerine rağmen haklarında kovuşturma olduğu, dava olduğu gerekçesiyle ruhsatları verilmiyor; barolar verse bile Adalet Bakanlığı dava açıp önüne geçiyor. Nerede kaldı masumiyet karinesi? Hani her kişi suçu ispat edilene kadar, karar kesinleşinceye kadar masumdu? Niye avukatlara gelince bu geçerli olmuyor? Avukat arkadaşlarımız yıllarca bu yargılamanın sonunu beklemek zorunda kalıyorlar ki bu memlekette bir davanın altı yıl, yedi yıl, sekiz yıl sürdüğünü hepimiz biliyoruz; ceza yargılamalarının bu kadar uzun sürdüğünü biliyoruz. Bu kadar uzun süre mesleklerini yapmasını engelliyorsunuz. Buna dair yine bu yasada hiçbir öneri yok ama yandaşlarınız var. Peki bu sorunu çözmeyi düşünüyor musunuz? Gerçekten Avukatlık Kanunu'nun 5'inci maddesinin üçüncü fıkrasının kaldırılmasını düşünüyor musunuz? Bu kadar masumiyet karinesinin çiğnendiği bir maddeyi; Anayasa'ya, bütün yasal düzenlemelere tümüyle aykırı bu maddeyi kaldırmayı düşünüyor musunuz?
İşçi ve genç avukatlar, en çok sorun yaşayan arkadaşlarımız. Artık avukatların çoğu işçi avukat, öyle kendi bürosunu açıp bürosunda avukatlık yapan arkadaşımız çok azaldı. Her ne kadar şirketleşme durumu yok gibi gözükse de yüzlerce avukatı çalıştıran şirketler var artık, adına "şirket" demek gerekiyor artık, avukatlık bürosu ama görünüşte avukatlık bürosu. Bir iki kişi patron var, onlar işçi avukatları kölelik koşullarında çalıştırıyorlar, dışarıdaki işçilerin hayatlarından çok farklı değil avukat arkadaşlarımızın hayatları. Aldıkları ücretler inanılmaz düşük, bununla ne hayatlarını sürdürmeleri ne mesleki faaliyetlerini yerine getirmeleri mümkün. Bu kadar zor koşullarda yaşadığınızda elbette ki patronunuz kimse onun istediği şekilde davranmak zorunda kalıyorsunuz. Öyle "bağımsız avukat" "avukat kimseye boyun eğmez" hikâyesi de gerçekten hikâye olmaya başlıyor. Sizin ücretinizi veren birileri varsa, birilerine bağımlı çalışıyorsanız kendi temel ilkelerinize göre hareket etmeniz mümkün falan değil. Ekonomik zorun kendisi böyle bir sorun yaratıyor ve işçi avukat arkadaşlarımız -ki bunların çoğu genç avukat arkadaşlarımız- bu koşullarda çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Bunlara da yine sizin bir çözümünüz yok.
Adli yardım hizmetleri... Ücretleri çok düşük; gerçekten çok emek harcıyor arkadaşlarımız, CMK'de de öyle, adli yardım da öyle; inanılmaz düşük rakamlarla çalışmak zorundalar. Ağır ceza dosyaları veriyorsunuz çok cüzi rakamlarla ve bir ağır ceza dosyası bu memlekette kaç yıl sürüyor haberiniz var mı? Bir cezaevine gitmek, gelmek ne kadar maliyetli haberiniz var mı? Bir cezaevine gitmek, gelmek ne kadar maliyetli haberiniz var mı? Bütün bunlar sanki hiç yokmuş gibi adli yardımın, para dağıtımının hangi baroya verileceğini konuşuyorsunuz. Gerçekte adli yardım hizmetlerini, avukatların bu adli yardımı ve CMK'yi yapabilecek seviyede bir ücrete çıkarılmasını niye tartışmıyoruz? Bunu tartışmak yerine "Hangi baroya daha çok para aktaralım? Bir dakika, şu yandaşlarımıza para lazım, üye lazım." diyorsunuz, getirdiğiniz şey de bundan öteye gitmiyor.
İşçi avukatların çoğu kayıt dışı çalıştırılıyor, sigortaları yok ya da varsa da primleri ödenmiyor. Emekli olmak istediklerinde maalesef bir bakıyorlar ki primleri ödenmemiş; haydi, primlerini ödemek için uğraşıyorlar arkadaşlarımız. Buradan kendi sorunlarını kendileri çözmek zorunda kalıyorlar ama buna dair de bir çözüm öneriniz yok.
Şimdi, bütün bunlara dair... Ha, bir de şunu söyleyeyim: Gizlilik kararları... Hâlen sürüyor, bütün dosyalarda, hele ki dosyalar siyasi dosyalarsa ya da kamuoyunun gözünden kaçırmak istediğiniz dosyalarsa hemen "şak" diye bir gizlilik kararı geliyor. Niye, hangi gerekçeyle? Gerekçe yazma ihtiyacı hissetmiyor ki mahkemeleriniz. Kanun maddesini yazıyor, ondan sonra da diyor ki: "Gizlilik kararı." Zaten öyle bir noktaya getirdiniz ki -anlattı arkadaşlar- artık "Gerekçe yazın." demek zorunda olduğunuz bir yasal düzenleme çıkarıyorsunuz. Bir mahkemeye diyorsunuz ki: "Gerekçesiz karar yazmayın." Yani yargının geldiği durumu görebiliyor musunuz? Ve gerçekten de pratiği böyle. Evet, siz de anlaşılan bu ihtiyacı gördüğünüz gibi bunu da açık açık yasaya yazmak zorunda kalmışsınız, geçen düzenlemede bunu yaptınız. Gerekçesiz gizlilik kararı veriyor. Peki, avukat nasıl savunmasını yapacak, nasıl hukuki yardımda bulunacak? Dosyayı bilmiyorsunuz, neyle suçlanıyor bilmiyorsunuz, iddiaları bilmiyorsunuz, hiçbir şey bilmiyorsunuz; avukata "Gelin, ifadeye katılın." diyorsunuz. Neyle savunma yapacak? Ama siz bunu artık öyle bir yaygın hâle getirdiniz ki -öyle istisnai dosyalar falan filan değil- siyasi dosyaların tamamına, işinize gelmeyen, kamuoyuna yansımasını istemediğiniz dosyaların da tamamına gizlilik kararı getiriyorsunuz ve avukatlar mesleki faaliyetlerini yürütemiyorlar, avukatlar adliyelerde bir işi yapabilmek için günlerce adliyeye gitmek zorunda kalıyorlar, tek bir işi ya bir icrai işlemi yapabilmek için. Öyle "UYAP'tan talep gönderdim, yapılsın falan." durumu yok, günlerce peşinde koşturmak zorunda kalıyorlar, tekrar icra dairesine gitmek zorunda kalıyorlar "Benim talebim var, ne oldu?" diyorlar "Bugün git, yarın gel." deniyor, bir işlem yapılacak "Bugün olmadı, iki gün sonra, üç gün sonra; dosyayı şimdi çıkaramıyoruz, daha sonra gel." uygulamalarıyla karşı karşıyalar. Avukatlık mesleğine artık yargı sisteminde hak ettiği değer falan verilmiyor, hak ettiği kıymeti görmüyor. E, böyle olunca da, o zaman ne oluyor? Gelen müvekkillerimiz de -ben de bir avukat olduğum için müvekkillerim diyorum rahatlıkla- yargıda avukatın etkisinin olmadığını görünce bize şunu soruyor: "Ya, bir tanıdığınız hâkim var mı, tanıdığınız savcı var mı? İşimizi gördürebileceğimiz bir tanıdığımız var mı?" diyor. Yargı bu hâle gelmiş durumda. Siz, bu koşullarda yargı sisteminin sorunlarına çözüm üretmek yerine diyorsunuz ki: "Acaba biz kendi yandaş barolarımıza kaynak aktarsak bu sayıyı arttırabilir miyiz?" Zira artıramadınız, 2 yerde 2'nci baro kuruldu, onun dışında kurulamıyor; onların da nasıl kurulduğu da tartışmalıydı, hatırlarsanız bir sürü sıkıntılı durum olduğu ortaya çıkmıştı. Şimdi de diyorsunuz ki: "Buralarda bizim sayı artırmamız lazım." E, bunların hesaplarını yapıyorsunuz da vallahi avukatlar gitmiyor, boşuna hesap yapmayın, gitmiyorlar, kalıyorlar, kendi barolarına sahip çıkıyorlar.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım Sayın Gülüm.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Diyorlar ki: "Biz öyle baskıyla, falan filanla, yasal hukuk oyunlarıyla bir yere gitmeyeceğiz, hangi baroda kalmak istiyorsak orada kalacağız." Bunda da kararlılar.