| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve 45 Milletvekilinin; Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 655 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4389) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 15 .04.2022 |
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Çok teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Sizleri, değerli milletvekillerini, Sayın Bakan Yardımcılarını, değerli bürokratları, sayın basın mensuplarını tekrar saygıyla selamlarım.
Efendim, önümüze gelen kanun teklifinde ağırlıklı olarak KKM, Varlık Fonu, TMSF ve belediyelerle ilgili maddeler var. Anlaşılıyor ki bu, cumhuriyet tarihinin en derin ekonomik krizini çözmek için can simidi olarak iktidar KKM'lere bel bağlamış durumda ki bizim açımızdan son derece sakıncalı bir uygulama. Ucu açık faizli, pimi çekilmemiş bir el bombası olarak görüyoruz ve pim de maalesef ki Amerikan Merkez Bankasının elindedir. Türkiye ekonomisini, Türkiye'nin ekonomik kaderini iktidar dolara endeksleyerek Amerikan Merkez Bankasına bağlamıştır. Bu çok acı ve çok sakıncalı bir durumdur.
Varlık Fonuyla ilgili de bizim yine hiç doğru bulmadığımız bir uygulama; Varlık Fonu âdeta bir paralel bütçe hâline gelmiştir. Hatta daha da ileri gideyim, paralel bir örtülü ödenek hâlinde kullanıldığından şüphe ediyoruz. Bu bakımdan Varlık Fonu uygulamalarının da bir an önce şeffaflığa kavuşmasını, hatta bu maceradan vazgeçilmesini istiyoruz. Varlık Fonuna geçen şirketlerin esrarengiz bir şekilde inanılmaz zararlar etmesinin sırrını da bilmek isteriz.
TMSF'ye de anlaşılıyor ki çok ciddi bir yük binmiş durumda. Sizin buyurduğunuz, Bülent Bey'in buyurdukları bu rakamlar... Hakikaten Türkiye'nin en büyük holdingi olmuş durumda, 700 küsur şirket akla zarar bir durum. Burada da en büyük pay anlaşıldığı kadarıyla yine FETÖ şirketleri üzerinde yoğunlaşıyor. Neden bu kadar FETÖ şirketlerine yoğunlaşma mecburiyetinde kaldı? FETÖ sıkıntısı nasıl doğdu? Nerelerden doğdu? Hangi göz yummalarla bu hâle geldiği konusu tabii ki Plan ve Bütçe Komisyonun değil. Bu konuları da uzun uzun konuşmak ve irdelemek gerektiğini düşünüyorum.
Belediyelerle ilgili uygulama son derece yine üzücü. Ben çok uzak bir mahallenin insanı olarak görmemekle beraber kendimi, AK PARTİ'li milletvekillerinin ve AK PARTİ'li siyasilerin bu tavrından büyük bir üzüntü duyuyorum. Kendileri haklı olarak kendilerine yapılan haksızlıkları haykıra haykıra iktidar oldular ve yapılan haksız uygulamaları eleştirdiler, son derece haklılar. Fakat daha da fenasını kendilerinin yapması beni hakikaten son derece üzüyor ve bunu da kendilerine yakıştıramıyorum. AK PARTİ'den beklenti, o cenahtaki insanların beklentisi şuydu ki kendilerine yapılanları başkalarına yapmamaları ve Türkiye'ye hakikaten hukuka uygun bir şekilde, insanların hakkını vererek rekabet ortamını hakkaniyetle bizim anladığımız manevi ölçülerde de sağlayarak devlet etme şekli olmasını herkes bekledi fakat bunu hiçbir şekilde göremedik. Bunun şiddeti de günler geçtikçe artıyor, hele ki güç kaybettikçe AK PARTİ artık bu konudaki insafını da kaybetmiş durumda. Bunu da maalesef buradan ifade etmek zorundayım.
Evet "yeni bir torba kanun" dedik, "yamalı bir torba kanun" olarak da ifade ettim. Bu teklifle anlıyoruz ki eski ve yeni bazı kanunlara yamalar yapılmaya çalışılıyor. Maalesef makro açıdan baktığımızda bir planın parçası olarak göremiyorum, bir bütünlük arz etmeyen kanun maddeleri gelmiş durumda. İktidar şu andaki ekonomik kriz meselesinin özünü anlayamamış, bunu anlıyoruz. Burada ülkede çekilen ekonomik sıkıntının ne olduğunu da bir türlü anlayamadan böylesine günü kurtaran, âdeta sineğin yağını çıkarmaya çalışan bir para tahsilatına özgü kanun teklifleri gelmiş durumda. Fakat diğer yandan da bu anlayış, bu sineğin yağını çıkartarak tahsis ettikleri milletin paralarını kovayla, kova kova farklı farklı yerlere gereksiz yere de harcıyorlar. Zannediliyor ki para gelirse bu sorunlar çözülür. Hayır, para gelirse bu yangın da sönmez, bu sorunlar da çözülmez. Bu paranın iktidarın hesapsız harcamalarına, mali disiplinsizliğine, yanlış maliye politikasına, yanlış para politikasına kurban edilmemesi lazım. Bunlar hakikaten milletin helal paralarıdır ve bu vergiler, bu paralar helal ettirmelidir. Geçtiğimiz toplantılarda bu konuda duygularımı belirtmiştim.
Acil yapılması gereken ise pek ciddiye alınmayan bu inanılmaz enflasyona ve hayat pahalılığına çok acil tedbirler alınmasıdır. Enflasyonla ilgili, bizler, şimdiye kadar hayalî ve değişken düşme tarihleri ve temenniler duyuyoruz; sabır telkin ediliyor. İktidarın yapması gereken bu değildir, iktidarın yapması gereken somut, hakiki önerilerle, tedbirlerle milletin karşısına çıkmaktır. Biz muhalefet olarak tedbirlerimizi, önerilerimizi her fırsatta sunuyoruz. Anlaşılan, yine iktidar enflasyonun düşmesine çare olarak iç talebin artık tamamen durma noktasına gelmesini ve milletimizin alım gücünün sıfırlanmasını bekliyor. Bu çok insafsızca bir yaklaşımdır. Eğer ki "Millet artık alamaz hâle gelsin de enflasyonda kendiliğinden düşsün." diye bir beklenti hâline gelinmişse bu, hakikaten çok insafsız bir devlet etme anlayışıdır.
Enflasyonun en önemli 2 kalemi -hepimiz biliyoruz ki- enerji ve gıda. Enerjide, özellikle fosil yakıtların bizde olmadığını biliyoruz fakat bunun yanında yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması çok çok elzem. Gıda konusunda ise Türkiye'nin tamamen dışa bağımlı hâle getirilen, ithalat lobilerine teslim edilmiş olan tarım sektörünün bir an önce bu canavarın elinden kurtarılması lazım, ithalat lobilerinin elinden kurtarılması lazım ve vaktiyle bir tarım ülkesi olması olan, tekrar bir tarım ülkesi olmaması için hiçbir sebep olmayan Türkiye'mizin tarımını bir an önce ayağa kaldırmamız gerekiyor. Şu anki ekonomik sıkıntılara da katma değer üretebilecek en ideal sektör olarak tarımı toparlamak bizim için en kestirme ve en hayırlı yol olacaktır diye düşünüyorum.
Evet, malumunuz, satışlar sonrası elimizde kara gün parası da yok. AK PARTİ'nin Türkiye'yi düşürdüğü; son derece güvenilmeyen bir iktidarın olduğu bir ortamda itibar olmayınca, güven olmayınca, para da olmayınca bir ülkenin veya bir kurumun başına gelebilecek en kötü şeyle karşı karşıyayız; hem itibar yok hem para yok. Bu şekilde, enflasyonun nereye gideceği, kurların nereye gideceği de maalesef hesap edilemiyor.
Nasıl bu hâle geldik? Ne kadar sürede bu hale geldik? Hepimiz çok iyi biliyoruz ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi süresince bu gidişat inanılmaz bir şekilde hızlandı. Bu da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bu keyfî uygulamalarının ülkemize hiçbir şey kazandırmadığını, ülkenin tekrar demokrat, kurumsal kimliğine dönmesi icap ettiğinin de en önemli kanıtıdır diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, piyasalarda şirketler çok çok zor durumda. Eksi faizde kullandırılan krediler de bireysel krediler olmaktan ziyade ticari krediler olarak kullandırılıyor ve bu ticari krediler işletme sermayelerini güçlendirmek için kullanılıyor. Bu da demek oluyor ki şirketlerin sermayeleri enflasyondan erimiş durumda ve bu krediler işletme sermayelerinin desteklenmesi için kullanılan krediler hâline gelmiş durumda. Uygulanan ihracat artışı, cari fazla verip denge kurarak kurda istikrar, büyüme ve istihdam artışı tezi rekor cari açıklar verilerek çöp olmuştur. "Çin modeli" dendi, "Türkiye modeli" dendi, neredeyse son altı ay içinde bunların hepsi denendi ve son uygulamalar da şu anda artık -tabiri maruz görün- çöp olmuş durumdadır. Garip icatlarla bu büyük sorunların çözülmesini lütfen hiç kimse beklemesin. Burada yapılması gereken, enflasyonu tetikleyen fosil yakıtların -dediğim gibi- yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına yüklenmek ve tarımımızı ayağa kaldırmaktır.
Ukrayna-Rusya krizinden de dersler çıkarmamız, tarımımız açısından son derece önemlidir, dış politikamız için son derece önemlidir ve ekonomimiz için de çok önemlidir.
Bu arada, çok ciddi itibar kayıpları yaşıyoruz. Buna en güzel örnek de maalesef, son zamanlarda yaşadığımız Cemal Kaşıkçı cinayeti dosyasının Suudi Arabistan'a verilmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Toparlarsanız...
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Bu, sadece bir dış politika meselesi değildir; bu, ülkenin çok ciddi bir güven kaybı ve itibar kaybı meselesidir. İnanılmaz büyük bir hayal kırıklığı ve itibar kaybı, hem dış politikamız hem de ekonomimizi direk etkileyen bir hadise. Çok üzülerek söyleyeyim ki bu bir egemenlik ihlalidir; Cemal Kaşıkçı dosyasının, dünyaya detaylarıyla anlattığımız bu inanılmaz katliamın dosyasının hukuk sistemimizden tamamen farklı bir ülkeye iade edilmesi bir egemenlik ihlalidir ve bu satışın da neye karşılık yapıldığını bilmek isteriz. Bu, Rahip Brunson, Alman gazeteci Deniz Yücel, Mavi Marmara meselelerinden daha da vahim bir keyfî uygulamadır. Bunu gören yabancı yatırımcı Türkiye'ye maalesef gelmez, bunu gören yabancı turist -kaliteli turizm yapalım dediğimiz yabancı turist- de Türkiye'ye gelmez; bunları da ifade etmek isterim.
Son olarak, Türkiye'nin tarımına tekrar değinmek istiyorum. Çin'in on sekiz aylık stok yaptığı bir ortamda -buğday, pirinç, mısır stokları yapıyorlar- buğdayın yüzde 51'ini, pirincin yüzde 60'ını, mısırın yüzde 69'unu -dünya rekoltesinin- stokladıkları bir ortamda Türkiye'nin hem askerî güvenliğini hem ekonomik güvenliğini hem de gıda güvenliğini düşünüp tedbirler alması gerektiğini ifade eder, Komisyonumuzu saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim.