KOMİSYON KONUŞMASI

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum) - Sayın Başkanım, sağ olun, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, kıymetli milletvekillerim, kıymetli TİM Başkanım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizler, 2021 yılında yatırım, üretim, ihracat ve istihdam odaklı ekonomik anlayışın aslında yirmi yıllık sonucunda da meyvesini alarak -biraz önceden beri bütün arkadaşlarımız söylediler- 240 milyar dolarlık bir ihracat seviyesine ulaştık. Sabahtan beri rakamları dinliyorum ama içimden şöyle geçiyorum, hemen ihracatla ilgili olduğu için söyleyeceğim: Keşke bizler geldiğimizde yani yirmi yıllık iktidarımızın öncesinde, 2002 yılında geldiğimizde rakamlar 240 milyar dolar seviyesinde olsaydı da biz de 500 milyar dolar seviyesine getirseydik. Bir örnek vereceğim, burada madenci arkadaşlarımız var, maden sektörüyle ilgili çok bilgi verdiler. Ben de yıllarca Afrika'da madencilik yaptım, hâlen de bakır madenlerim var, dolayısıyla madenciliğin ne kadar zor olduğunu bilen bir insan olarak da konuşuyorum. Türkiye madenciliğinde 2002 yılına geldiğimizde ihracatımız 565 milyon dolardı yani bu rakamlar birkaç milyar dolar değildi ki biz geldiğimizde geriye gitsin. Ancak yine bizim yaptığımız çok efektif politikalarla 2021 yılı sonucunda 7 milyar 600 milyon dolarlık maden ihracatımız gerçekleşti ve 10 katına kadar artırdık. İthalatımızı da 5,6 milyar dolar seviyesinde yapmış olduk. Yani madencilikte ihracatın ithalatı karşılama oranı dengede gitti. Peki, neyi daha çok yaptık, neyi geliştirdik? Sadece bir şeyi söyleyeceğim; Eti Maden İşletmeleri Türkiye'nin gururu olan işletmelerden bir tanesi. Neyi çıkarıyor Eti Maden İşletmeleri? Dünya bor rezervlerinin yüzde 72'sini elimizde bulunduran Türkiye'deki bor madenini çıkarıyor ve işletiyor. Bundan önce, Eti Madende bor işleme tesislerine baktığımızda, mevcut çıkardığı kapasitenin sadece yüzde 20'sine yakınını işletip satabiliyordu. Şimdi, çıkardığı bu bor madeninin yaklaşık yüzde 85'ini işletip satıyor. Dolayısıyla, bizler iktidara geldiğimizde, hani öyle rakamlara baktığımızda, aslında hakikaten aldığımız yol katbekat fazla. Tabii ki anlıyorum yani insanın muhalefet etmesi kadar kolay bir şey yok ama hakkaniyetle eleştiriyor olmak lazım. O yüzden de geldiğimiz nokta neresi ve biz nereye kadar geldik; bunu beraberce kıyaslamak lazım.

Bir başka şey, bakır madeniyle ilgili geçen sene Siirt'te özel sektör ve uluslararası yatırımcıların desteğiyle açılan çok ciddi bir bakır yıkama tesisi var. Ben bakır çıkartıyorum, ne kadar zor çıkarıldığını görüyorum. En önemlisi bakır işletme tesisleri ve Türkiye'de maalesef bakır işletme tesisleri ciddi anlamda zarardaydı. Yine Enerji Bakanlığımızın yaptığı akıllıca politikalarla hem Türkiye'de bakır işletme kapasitelerimizi geliştirdik hem de 2002 öncesine baktığımızda yüzde 10'ların üzerinde bakır ihracatımızın artışlarını gerçekleştirmiş olduk. Dolayısıyla, aslında, Türkiye'nin, evet, önemli açıkları var ithalatta, kabul ediyoruz ama onlarca alanla ilgilendiğimiz gibi, bu alanla da ilgiliyiz ve bu alanların da çözümünü yine AK PARTİ iktidarıyla gerçekleştiriyoruz.

Kanun teklifiyle ilgili söylemem gerekirse, ihracatı gerçekleştirirken hepimizin en önemli şeyi aslında bir kefalete ihtiyaç duyuyor olmamızdı ve geçen sene burada... Ben Komisyonumuza da teşekkür ediyorum. Türkiye'de ihracatı yaptım ama ben dolaylı olarak yaptım; Sudan'a ilaç sattım, Tanzanya'ya ilaç sattım, tarım aletleri sattım; Uganda'ya, Ruanda'ya farklı ürünler gönderdim. Dolayısıyla, ihracatı geliştirirken en önemli sıkıntımız, aslında finansmana erişim noktasındaki sıkıntılarımızdı. İhracatı Geliştirme Anonim Şirketini kurarak aslında bu finansmana erişim noktasındaki sıkıntıları da bertaraf ettik. Ancak geldik gördük ki talep çok fazla olunca sermaye yapısını güçlendirmek lazımdı. Bu anlamda da ihracatçı birliklerimizin -yine Ticaret Bakanlığımızın oluru doğrultusunda- yedek akçelerinin bir kısmını İhracatı Geliştirme AŞ'ye aktararak aslında ihracatta hepimizin karşılaştığı finansmana erişim ya da finansmanın genişlemesi noktasında kaynak sağlamış oluyoruz yani bana göre, kanunun en önemli noktalarından bir tanesi bu.

Bir başka şey, yine arkadaşlarımız haklı olarak fuarlarla ilgili eleştiride bulunuyorlar. Ya, arkadaşlar, mevcut Türkiye'deki 81 belediyenin yüzde kaçı muhalefette, yüzde kaçı iktidarda? Yani bu kanunu çıkardığımızda iktidarda olan AK PARTİ belediyeleri de etkileniyor yani sadece buradan CHP'li belediyelere bir mağduriyet çıkarmanıza gerek yok ki.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Büyükşehir belediyeleri...

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum) - Fark etmiyor. Erzurum Büyükşehir Belediyesi de Doğu Anadolu da...

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Fuarlar...

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum) - Yok, fark etmiyor, ben kendi ilimden bahsedeceğim. Doğu Anadolu'nun en büyük fuar merkezi, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın destekleriyle gerçekleştirdiğimiz ve Recep Tayyip Erdoğan Kültür Merkezi diye addettiğimiz fuar merkezi; yaklaşık 20 bin metrekare kapalı alana, toplamda 40 bin metrekare alana sahip bir fuar merkezimiz var ve burada da uluslararası fuarlar gerçekleştiriyoruz son iki senedir. Dolayısıyla, buraya da fuarla ilgili olan uluslararası firmalarımız geliyorlar yani bir tek büyükşehir belediyesi İstanbul ya da Ankara'dan dolayı değil.

Ha, soruna bakalım, nereden kaynaklandı? Ben bu haberi okuduğumda açıkçası ilkin Zaytung haberi zannetmiştim ama maalesef, gördüm ki gerçekten var. Mart 2022 tarihinde İstanbul'da makinayla ilgili çok önemli bir fuar gerçekleştirilirken bir belediyemizin zabıtaları, böyle sanki bir yerden mal kaçırılır da ona canhıraş bir şekilde mücadele eder gibi, fuar alanını bastılar ve onlarca firmanın, uluslararası firmanın tabelalarını çektiler. İnsanlar ne olduğunu dahi anlamamışlar. Kaldı ki hakikaten o tabloyu siz de izlediğinizde... Hatta ben Başkana sordum, dedim ki: "Videoyu açayım mı? Sizin böyle bir usulünüz var mı?" Başkan da çok demokratik bir şekilde "Hayır, açmayın. Bizim öyle bir usulümüz yok." deyince ben de açmadım. Ancak videoyu siz de izlediğinizde görüyorsunuz ki Türkiye'nin imajına aykırı bir durum. Evet, burada siz ana muhatap olacağınız firmaya gidersiniz, fuar alanını zabıtalarla basmak nerede? O zaman şunu gördük aslında: Bazen bir yanlışlık, hani bir musibet bin nasihatten evladır. Bu musibet de bize şunu gösterdi ki aslında belediyelerin gelirleri azalacak, evet, doğrudur ancak şu ana kadar zaten birçok belediye bundan, hani ana fuardan ilan reklam vergisi alıyor ama içeriyi basayım -yani yirmi yıl boyunca AK PARTİ belediyesi yönetti- işte, fotoğraflayayım, oradan ilan ve reklam vergisi alayım diye bir derdi yoktu. Dolayısıyla bu musibeti görünce de bizimkiler de mecburen yani biz de Komisyon olarak, çok açıkçası gelen talepler doğrultusunda... Hele o dönemde -ne olur, lütfen; elinizin altında, basına benden daha rahat ulaşabiliyorsunuz- maden fuarını gerçekleştiren arkadaşların söylemlerini dikkate aldığınızda, bu maddenin ne kadar etkin olduğunu görebiliyorsunuz. 120'den fazla firma fuara katılırken o günkü baskından dolayı sadece 33 tane firma fuara devam edebildi. Bu, neyi gösteriyor? 90 tane firma, ne olduğunu anlamadan... Ya, ben Tanzanya'da iş yaptım, Tanzanya'da da ben fuara katılıyordum ama kimse gelip de hiçbir belediye gelip de benim standımı çekip de "Hadi bana ver." demiyordu, önceden gönderiyordu, vermezsem bir sonraki fuar açılışında bana ceza kesiyordu "İlan vergini vermemişsin; gel, ver." diyebiliyordu. Bunun usulü buyken zabıtalarla mı fuar alanını basmak lazımdı? Kendiniz de ihracatçısınız; herhangi bir ülkeye gittiğinizde, böyle bir durumla karşı karşıya kaldığınızda ne kadar hoşunuza gider? Ülke imajı bakımından çok kötü. Dolayısıyla bugün bu yaptı, yarın benim belediyem de yapabilir, başka belediye de yapabilir. Dolayısıyla insan endeksli olan bir konuda kanuni bir düzenleme koyalım ki insandan ziyade kurallarla ülkeyi yönetelim. Dolayısıyla getirdiğimiz kanun sadece sizleri ilgilendirmiyor, başta AK PARTİ'li belediyeleri de ilgilendiren bir durum. Dolayısıyla bu anlamda, ne olur, sadece kendi üzerinize alınmayın.

Yine bir başka şey; Helal Akreditasyon Kurumuyla ilgili söyleyeceğim: Ben o Kurumun kuruluşunda, şu an İstanbul Milletvekilimiz olan Başkanımızla, Milletvekilimizle beraber, gönüllü olarak özellikle Afrika ülkelerindeki ihracatı gerçekleştirirken ya da bu ülkelerden ithalatı gerçekleştirirken önümüzdeki sıkıntılar neler diye baktığımızda, en önemli konu helal sertifikasıydı. Aslında Şahin Bey'in söylediği çok doğru bir şey var. Koşer ürünleri ve helal ürünler aynı kıvamda oluyor. Dolayısıyla sadece pazarı bir Arap coğrafyası olarak değerlendirmemek lazım ama Türkiye'nin mukayeseli üstün olduğu coğrafi avantajlarda ve bölgedeki en önemli pazarımızda bu ülkeler olduğu için Helal Akreditasyon Kurumunun güçlendirilmesi de gerekiyor. Eğer olmadığı takdirde ne oluyor? Siz herhangi bir ürün alıyorsunuz, bunun üzerine "helal" damgası koyuyorlar, gerçekten var olup olmadığını bilmiyorsunuz. Diyelim ki bu ürünü ihraç ettiniz, adam bunun helal olduğunu zannetti ama sonra araştırdı ki aslında o damga geçersiz bir damga. Dolayısıyla aslında uzun vadede ülkeye ciddi sıkıntılar veriyor. Biz de şuna geldik, dedik ki: "Madem kanun koyucunun en önemli görevi izleme ve değerlendirmedir. Biz izleme ve değerlendirme fonksiyonumuzu da yerine getirelim devlet olarak ve bu anlamda da suistimallerin önüne de geçelim. Dolayısıyla Helal Akreditasyon Kurumunun da bu anlamda yapısını güçlendirmek ve son tüketicinin de doğru bir şekilde bilgilendirilmesini sağlamaya gayret ettik.

Söyleyebileceklerim bu kadar.

Son olarak şeyi söyleyeyim: Serbest bölgelerle ilgili olan konuyu dile getirirken -benim şehrimde de varmış, maalesef kapanmış; keşke kapanmasaydı ama açılması için ben ve diğer bütün milletvekili arkadaşlarımız canhıraş bir şekilde çalışıyoruz- neden kapandığını sorduğumda, işte bugün kararda yazılı olan unsurların da etkili olduğunu gördüm. Yani firmanın biri geliyor, yer alıyor, beş sene orada malzemesini koyuyor ancak sonra diyelim ki tasfiye ediyor ya da Erzurum'u çok uzak bulduğu için ya da başka bir yerdeki yeri çok uzak bulduğu için bir parça makinesi orda, on yıl boyunca gasbediyor; boşalt, boşaltmıyor; gel, aç, açmıyor; ben yapmaya gitmek istediğimde Serbest Bölge Başkanlığı "Yerin yok." diyor. Dolayısıyla burada aslında kişisel mülkiyet hakkına tecavüzden ziyade kamunun kullanmadığı ya da yarı kamu eliyle işletilen organizasyonların daha efektif kullanılması var. Tabii ki gönül şunu ister: İhracatçı birliklerimizden de -ben yıllarca İstanbul Sanayi Odasında görev yaptım- odalarımızdan da bize gelen talepler varsa -ki vardır da muhakkak, sizlere de gelen talepler vardır- bu anlamda da ihracatın önünü de geliştirmek, üretimin önünü de geliştirmek, yatırımın önünü de geliştirmek; ne varsa hep beraber yapıyor olmak lazım. Tek gayemiz, ülkemizi hakikaten, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği gibi, çağdaş ülkeler seviyesine getirmek. O da dediğim gibi, 2002 öncesinde keşke rakamlar böyle güldür güldür gelseydi de biz de o akan suyla beraber, coşkumuzu katbekat artırsaydık ama biz artırmaya, biz çalışmaya, biz üretmeye devam edeceğiz.

Ben, bu anlamda, kanuna hazırlık sürecimizde bize destek veren Ticaret Bakanlığımıza, TİM yetkililerine ve diğer kurum temsilcilerimize, Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğümüze hassaten çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.