KOMİSYON KONUŞMASI

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Uzun bir aradan sonra Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu olarak bir yasa teklifi, sizin Başkanlığınızdaki heyet tarafından görüşülüyor. Bu konudaki genel eleştirimizi yapmak istiyorum. Çok ciddi biçimiyle Türkiye'de, özellikle konut sektöründe problem yaşanırken, iki yıl önce İzmir ve Van depremlerinden sonra kurulan Deprem Komisyonunun, raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmasından bu yana bir yıl geçmişken riskli yapılarla ilgili, 3194 sayılı Yasa'yla ilgili, 4708 sayılı Yasa'yla ilgili, 6306 sayılı Yasa'yla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılması gereken değişikliklerin hâlâ önümüze gelmemiş olmasının büyük eksiklik olduğunu... Özellikle, başta İstanbul olmak üzere, bütün büyükşehirlerde kiracıların, hiç ev sahibi olamayanların, yeni evlenenlerin âdeta savaş dönemlerindeki kâbusu yaşadığı, insanların barınabileceği konuta ulaşamadığı bir dönemde bu meselenin çok daha erken Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesi gerekiyordu. Öylesine bir açmaz içindeyiz ki insanlarımız temel ihtiyacı olan barınma hakkı, yanlış faiz, yanlış kur ve yanlış ekonomik politikalar yüzünden giderek büyük sermaye sahipleri tarafından bir yatırım aracı hâline dönüşmüş ve Anayasa'mıza göre insanlarımızın, 84 milyon insanımızın temel hakkı olan barınma hakkı, sayıları yüz binleri ancak geçen insanlar tarafından bir yatırım, bir meta hâline dönüşmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuyu görüşmeyecekse neyi görüşecek?

Sayın Başkan, bu teklifin içinde gerçekten olumlu bulduğumuz, üzerinde mutabakata vardığımız, insanımızı ve yöre insanlarını, maddeye konu olan bölgede yaşayan insanımızı yakından ilgilendiren maddeler vardır; onu baştan belirtmek istiyorum. Ancak bu yasa teklifinin 29'uncu maddesine eklenen bir hüküm var. Anayasa'nın 43'üncü maddesi çok açık, diyor ki: "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir." Şimdi, yasa teklifinin ilgili maddelerinde, başta Marmara olmak üzere, kirliliği engellemek açısından pek çok tarif yapılıyor, cezai hükümler getiriliyor, bu konularla ilgili yerel yönetimlere altı aylık bir zaman dilimi içinde de projelerini onaylatma zorunluluğu getiriliyor.

Anladığım kadarıyla, 2019 Yerel Seçimlerinden sonra, kıyıları yönetme konusunda halkın demokratik seçimlerle vermiş olduğu siyasal sonuç, hâlâ anlaşılmış değildir. Burada "devlet" diye tarif edilen, şahsım hükûmeti ya da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi değil, burada "devlet" diye tarif edilen, devletin Anayasa ve yasalarla kurulmuş olan organlarını temsil eder ki bunların da özellikle halka en çok yakın olan kısmı da yerel yönetimlerdir. Burada, teklifin 29'uncu maddesi -tam da okumak istiyorum- bir ajans üzerinden bu hizmetlerin yapılabilmesine olanak getiriliyor. Şimdi, devlet, ne zamandan beri kendi organlarıyla değil de bu tür ajanslar eliyle gelir elde etmeye ve sorunları çözmeye çalışıyor?

Şimdi, Çevre Ajansına doğal sit alanları, özel çevre koruma bölgeleri ve kıyılardaki hazineye ait olan yerleri işletme hakkı veriliyor. Buna göre, Çevre Ajansı, kıyılardaki hazineye ait olan yerlerde, mapa ve şamandıra sistemlerini, deniz araçlarının atık alım hizmetlerini bizzat ya kendisi yapacak ya da işletmeye verebilecek. Biz biliyoruz ki bunun kime verileceğini; zaten bu, yasa teklifi geldiğinde belli, bunu kimin yapacağı da belli. Artık kamunun kaynakları öylesine daraltılmış ki burada kamu "Nereden bir gelir elde edilebilir? Bu bölgelere yanaşacak olan yatlardan, teknelerden elde edilecek olan gelirleri Çevre Ajansı eliyle nasıl yönetebiliriz?"in arayışı içinde.

Onun ötesinde, Çevre Ajansına turizm alanlarının işletme hakkının verilmesi, Ajansın kuruluş amacıyla çelişmektedir. Çevre Ajansı, çevre kirliliğini önlemek ve yeşil alanların korunmasına, iyileştirilmesine ve geliştirilmesine katkı sağlamak, döngüsel ekonomi ve sıfır atık yaklaşımı doğrultusunda kaynak verimliliğini artırmak için ulusal ölçekte depozito yönetim sistemi kurulmasına, işletilmesine, izlenmesine ve denetimine yönelik faaliyetlerde bulunmak üzere kurulmuştu. Maddeyle, Çevre Ajansı, turizm alanlarının işletilmesine giriyor. Biz, daha önce bu Komisyonda da Muğla'da kurulmuş olan MUÇEV eliyle, ta Edirne'nin Keşan ilçesine bağlı ya da Enez ilçesine bağlı kıyıların bile nasıl birilerine peşkeş çekildiğini konuşmuştuk. O nedenle, getirilen teklif, hassasiyetle sürdürülmesi gereken faaliyetlerin merkez üzerine taşere edilmesi anlamına gelmektedir, yerel yönetimleri tümüyle devre dışı bırakmaktadır. İklim krizinin derinleşmesinin etkisiyle birlikte deniz ekosisteminin, maddi gelir sağlamaktan ziyade korunmasının önemli olması gerekmektedir.

Teklifteki yaklaşım Çevre Ajansının kuruluş amacıyla da bağdaşmamaktadır. Ajansın görevi çevresel kirlilikleri önlemek iken kıyılardaki ve denizlerdeki kirliliği önlemeye yönelik maddelerle birlikte Ajansa bu konuda kirlilik bildirimi gibi görevler yükleneceğine, kıyılarda korunan alanlarda turizm işletmeciliği görevi verilmektedir. Söz konusu faaliyetler, denizlerimizdeki su kirliliğinin artmasına sebep olmaktadır.

Tüm bu nedenlerle, teklifin 29'uncu maddesinin geri çekilmemesi durumunda, teklifin Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasını ileri sürüyoruz ve Komisyonda 29'uncu maddenin teklif metninden çıkarılarak geriye kalan maddelerle ilgili değerlendirme yapılmasının uygun olacağını düşünüyoruz.

Teşekkür ederim.