| Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TİGEM) 2019 ve 2020 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 31 .05.2022 |
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Teşekkür ederim Başkanım.
Kurumun değerli yöneticileri, tabii, sizin bulunduğunuz TİGEM'in -başta arkadaşlarımız hep üzerinde durdu- bir model olması lazım, model geliştirmesi lazım. Bu arada Mevlüt Başkanımın konuşmasında geçen konuların hepsine de imzamızı atarız. Yani ilk defa bir muhalefet gibi konuşmanın da faydası var.
MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Muhalefet değil, yani bu konuşma...
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Doğruları söylediniz, aynen katılıyorum. 2000'li yıllarda da... Yusuf Gökalp'ı da buradan hayırla anmak lazım, yaşıyor, Allah uzun ömürler versin. İlk defa bu konuyla ilgili biliyorsunuz "Ayşe", "Fatma" diye ırklar geliştirmişti. O zaman "Irkçılık mı yapıyorsunuz?" dendiğinde 2000 yıllarında Yusuf Gökalp Bey de Tarım Bakanıydı. Bu manada tohumculuk sektörü de dâhil kendi ırklarımızın geliştirilmesi açısından çok ciddi çalışmaları vardı.
MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Ciddi bir yerli ve millî kampanya devam ediyor Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Başlamıştı keşke o gün... Şimdi değil, o zamandı hocam. Keşke bugün de dediğiniz...
MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Hayır, şimdi de var.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - İnşallah üzerine ilave olur ama şu an görüyoruz ki gerek mevcut yapı içerisinde işte, TİGEM'in ürettiği, pazardaki tohumculuktaki payı yüzde 30'lardan, yüzde 27'lere düşmüş. Kaldı ki bugün tohum konusunda da yurt dışına çok ciddi rakamlar ödediğimizi zaten hepimiz biliyoruz. Yani bunu, yerli ırktan vazgeçilmesini tabii, benim de doğrusu diğer arkadaşlarımız gibi anlamam mümkün değil, tam tersine geliştirmemiz lazım. Yüzyıllardır bu coğrafyada hangi şartlarda ne şekilde yetişiyorsa her türlü hastalıklara bağışıklığı dâhil zaten bir yapı var, bunun üzerine de muhakkak bir şeylerin ilave edilmesi lazım.
Esin Hanım'ın söylediği at konusu vardı. Bu konuyla ilgili mesela Türkmenistan'da At Bakanlığı var, sadece bununla ilgili bir bakanlık var. Türkmen atlarına, Ahal Teke atları da dâhil ülkeden çıkışına yasak koydular, ülke dışına çıkmıyor. Sayın Cumhurbaşkanımıza da bu konuda hediyeler olmuştu, onlar da TİGEM'de mi? Hazır yeri gelmişken biz de soralım, her Cumhurbaşkanımıza geleneksel olarak Ahal Teke atları hediye edilir. Tabii, onların dayanıklılığı, şusu, busu tartışılmaz. Hakikaten...
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Ya, 53 at da hediye edilir mi?
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Şimdi, o ayrı bir şey. Ben Türkmen atlarından bahsediyorum. Türkmenistan her Cumhurbaşkanımıza... 53 değil, birer tane hediye edildi. Yani Türkmen atlarından bahsediyorum.
Aynı şekilde onların böyle özel bir ırkı da var, Alabay. Bizim Kangal'a benzer bir köpek ırkları da var, onu da koruma altına aldılar. Şunu söylemek istiyorum: Yani bugün, belli ülkeler kendilerine has olan ırkları koruma altına alıyorlar, ülkeden dışarıya çıkışına da yasak koyuyorlar. Hâlbuki biz tam tersine yerli ırkların geliştirilmesinden vazgeçiyoruz gibi anlaşıldı konu. Bunu doğru bulmadığımızı buradan bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Tabii, bu önemli konulardan bir tanesi de kenevir meselesi. Sayın Cumhurbaşkanı gerek Samsun'da yaptığı konuşmada gerek başka yerlerde yaptığı konuşmada özellikle Samsun bölgesinin, bizim Havza ve Vezirköprü bölgesinin kenevir ekimine uygun görüldüğü, burada ekimin yapılacağı, kenevirin yaklaşık 40-50 dalda kullanılabildiğini, sanayi sektöründe, tıp sektöründe bunların kullanıldığını, bunun ülkeye çok ciddi kaynak sağlayacağını söylemişti ama maalesef TİGEM'in bu konuda neler yaptığını biz bilmiyoruz. O ilk beyanatlardan sonra belli oranda ekim alanları oluştu ama maalesef şu an yerlerde sürünüyor. Yani bir şeyi desteklerken muhakkak onunla ilgili sanayi altyapısını da getirmek lazım. Siz keneviri ürettiniz, bunu kim alacak, nasıl işleyecek, ne yapacak? Bunun altyapısını oluşturmadığınız takdirde bugün, işte, bu kenevir ekiminden sonra özellikle Samsun'da belli tüccarlar geldiler, satın aldılar, onun da parasını ödemediler, onlar da battı gitti, bugün de ne olacağına dair bir fikir yok. TİGEM nasıl tohumculuk, hayvancılık konusunda önderlik ediyorsa tahmin ediyorum kenevirle ilgili görev de sizin ilgi alanınızda. Bununla ilgili neler yapıyorsunuz? Yani hem bunun kendine özgü tohumları var işte, yine aynı şekilde Vezir, bu tohumlardan bir tanesi ama bunun öncesinde muhakkak bununla ilgili sanayinin o bölgede kurulması lazım ki çiftçi bunu ürettiği zaman nereye satacak, kime satacak şimdiden belli olması lazım.
Yine, özellikle biz tarım sektöründe şunu düşünüyoruz, yani gelecekte inşallah iktidar nasip olursa bizim tarım programımızda şu var: Çiftçi daha ekmeden önce bunu kaça satacağını, girdilerinin ne olacağını bilecek. Yani o zaman otomatikman zarar diye bir şey söz konusu olmaz. Aynı zamanda tarım planlaması yapılırsa işte, Çukurova'da pamuk ekiliyorsa, Orta Anadolu'da buğday ekiliyorsa bu programlamalar, bu strateji düzgün tespit edilir, daha işin başında çiftçiye hangi girdilerinin ne kadar olacağı ve bunu ne kadara satacağı konusunda rakamlar orta yere baştan söylenirse çiftçi böyle dört gözle açıklanacak taban fiyatları beklemez, taban fiyatları üzerinde de bir münakaşa ve müzakere söz konusu olmaz. Bu, dünyanın her tarafında böyle, aslında bizim yeni bulduğumuz bir şey de değil. Bunun adı üretim planlaması, satış stratejisi ama Mevlüt Başkanın sözüne de aynen bire bir katılıyorum. Tarım sanayisi, tarım sektörü stratejiktir, savunma sanayisi kadar önemlidir, savunma sanayisine ne kadar önem ve değer veriyorsak gıda sektörüne de, tarım sektörüne de aynı önemi vermemiz lazım. Bugün paramız olsa dahi çoğu şeyi alamayacağımızı zaten görüyoruz. Yani bugün başta buğday konusu olmak üzere işte, Ukrayna ve Rusya zaten bu işin yaklaşık yüzde 50'sini üretiyor ama işte, bugün gemiler Karadeniz'e çıkamıyor. Yani paranız olsa dahi gıdaya ulaşmanızın çok zor olacağını herkes biliyor ama maalesef bugünkü Hükûmetin yaptığı politikalar sonucu bizim hem ekilebilir alanlarımız gittikçe azalıyor hem çiftçi sayımız gittikçe azalıyor aynı zamanda da çiftçilerin yaş ortalaması artıyor. Yani bugün çiftçilerin yaş ortalaması 55'in üzerinde.
İkincisi de bu, ekmekten vazgeçtiği andan, şehre taşındığı andan itibaren bunun geri dönüşü olmuyor. Yani geliyorsunuz artık insanlar şehirde de çalıştığı ortama alışıyor, tekrar köye gidip çiftçilik yapma imkânı maalesef orta yerden kalkıyor. Bugün, Türkiye'deki köyleri şöyle hep beraber... Burada bir sürü Anadolu milletvekili var, bizim bölgelerimizde de böyle, köylerimiz huzurevine döndü, huzurevine. Yani köyden, kapıdan içeri giriyorsunuz hep belli yaşın üzerinde insanlar kaldı, tarımla uğraşan hiç kimse kalmadı. Hâlbuki tarım para kazanılır hâle gelmiş olsaydı muhakkak insanlar da buna, faaliyetine devam ederdi.
Özellikle küçük ve orta boy işletmeler, Sayın Genel Müdürüm, bunlar çok önemli. Köyde insanlar kapısında 2 inek, 2 tane işte neyse bulundurur, etinden, sütünden istifade eder, düğününü de onunla yapar, bayramını da onunla yapar, buradan artırdığını satar ve götürür. Bunları ayakta tutmadığınız sürece, Türkiye'deki büyük işletmelerle biz bu işin altından kalkarız mantığının ben doğru olmadığını düşünüyorum. Özellikle küçük ve orta boy işletmelerin net bir şekilde desteklenmesi lazım.
Tabii, bunu söylerken yem sektöründe özellikle şu an yüzde 60 oranında zaten dışa bağımlıyız. Yani bizim yem konusu, et konusu, süt konusu, bunlar temel ihtiyaçlar, temel gıda maddeleri, aynı hava, su gibi. Bunların, bu ülkede yaşayan 84 milyonun tamamının, asgari ücretlinin dâhil kolay ulaşabileceği fiyatlarda olması lazım. Bunun da bir tane yolu var, üretim. Onun için üretimin önündeki her türlü engeli orta yerden kaldırmanız lazım. Bazen kurumlar... Biz her zaman burada kârla, zararla da sizi değerlendirmeyiz, tam tersine siz, yaptığınız çalışmalarla tohumculuğu geliştirirseniz, embriyoyu geliştirirseniz, yem bitkilerini geliştirirseniz, hayvancılığı geliştirirseniz... Ülkenin zenginliği sizin, bizim, hepimizin zenginliğidir, böyle algılamak lazım. Yani biz, sizi daha çok tarıma yaptığınız katkılarla buradan anmak istiyoruz ama görüyoruz ki siz kendinize ait arazilerde dahi yani şu an yüzde 30'unu sulayabiliyorsunuz veyahut ıslah ettiğiniz arazi miktarı oldukça düşük. Sizin orası bir laboratuvar, yani siz kendi arazilerinizde gerekli çalışmayı yapamazsanız, gerekli teknolojik faaliyetleri yapamazsanız millet ne yapsın? Şimdi, bazen burada da gündeme getiriyoruz işte, Atatürk Orman Çiftliğinin kuruluşuna baktığınız zaman o günün şartlarında Türkiye'nin en çorak arazileriydi. Eğer burası ıslah edilebilirse Türkiye'de farklı alanlarda ıslah edilemez araziler de yok diyebilirdik. Atatürk, o gün Atatürk Orman Çiftliğini kurdu, orada tarımsal faaliyetlere başladı ama biz bugün küçülte küçülte tahmin ediyorum neredeyse yüzde 50'sini kaybettik Atatürk Orman Çiftliğinin. Yani "dokunulamaz" dediğimiz arazileri, "yanından geçirilemez" dediğimiz arazileri bugün maalesef yarıya kadar indirdik. Sizin dediğimiz gibi göreviniz inşallah... Yani mesela, yine, Atatürk Orman Çiftliğini bir laboratuvara bugün bile çevirme şansınız var. Tabii, bu arada, sulama konusu... Bugün, su kaynakları, dünyada bir defa, su kaynakları azalıyor, Türkiye'de su kaynakları azalıyor, bunu zaten başlı başına çalışmanız lazım, başlı başına bir alan, başlı başına bunun üzerinde durmanız lazım. Teknolojik olarak da dâhil artık suyu minimum kullanan bitki türleri neyse bununla ilgili bir çalışmanız var mı? Şimdi, bütün bunları kullanırken enerji yani bir enerjiyle bütün bunları yapmanız lazım. İşte, 6 megavat bir güneş enerjisi yaptığını söylediniz, tamamen millî ve yerli. Mesela, nasıl millî ve yerli bilmiyorum yani güneş enerjisinde kullanılan malzemelerin çoğu dışarıya bağımlı. Yani herhâlde siz yerli bir şirkete yaptırınca adına "yerli" dediniz. Yoksa, oradaki reflektörler, şunlar bunlar önemli bir miktarı dışa bağımlı. Dolayısıyla şuradaki sizin TİGEM arazilerine de baktığımız zaman bunların önemli bir kısmı Türkiye'de belli oranın üzerinde güneş alan bölgeler. Yani Türkiye'de diyelim ortalama güneşlenme 1.700-1.800, bu Ege'de daha az, Karadeniz'de daha az, güney yarım kürede daha fazla, arazilerinizin çoğu da bu tarafta. Dolayısıyla bu alanda, ciddi oranda güneş enerjisi üretebilirsiniz, bununla ilgili daha net çalışmalar yapmanız lazım. Yani 6 megavat bu sizin söylediğiniz bütün hadiselerin içerisinde devede kulak bile değil. Yani bugün sizin kullandığınız yer altı suyunu -muhakkak onunla da sulu tarım yapıyorsunuz- muhakkak yaygınlaştırmalısınız. Çünkü Türkiye'nin, bugün, özellikle, dışarıya ödediği dövizlerin önemli bir kısmı enerjiye ödenen rakamlar, bunlar tümüyle yenilenebilir enerji kaynakları, bunları bizim maksimum kullanmamız lazım ki burada, tarımsal amaçlı kullanmada da belki bir model oluşturabilirsiniz. Sizin bu oluşturduğunuz modelle diğer çiftçilerimiz de bunun üzerinden bu çalışmayı yapabilirler, belki devlet de şimdi bu enerjiyi bir miktar destekliyor, oradan da bir mesafe katedilebilir. Dolayısıyla orada bayağı gerilerdesiniz.
BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Toparlayalım Sayın Yaşar.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Toparlıyorum Başkanım.
Ümit ediyoruz ki bundan sonra en azından kendi enerjinizi kendiniz üretir hâle gelirsiniz diye düşünüyorum. Tabii, biz, hep burada "Çiftçiyi destekleyelim." diyoruz ama bütçenin yaklaşık yüzde 1,5'unu ta 2000'li yıllardan beri... Mevlüt Başkanım, bu ilk defa çiftçiye verilen destekler 2000'li yıllarda yani siz o dönemi savunmayınca üyesi olarak bize düşüyor, ilk defa destekler o zaman verilmeye başlandı.
MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Ben o dönemin Genel Müdürüydüm efendim.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Hocam, ben de milletvekiliydim derken yani o gün başlamıştı bu destekler ama bugün bile bu rakamlar çiftçiye ödenmiyor, hâlâ ödenmiyor. E, ödenmediği zaman da nasıl bu işlerin altından kalkacak? Yani lafla, sözle değil, icraatla bizim bu işleri yapmamız lazım. Hepimiz diyoruz "Çiftçi desteklensin." hepimiz diyoruz "Üretici desteklensin." ama inşallah bundan sonra gerçek manada desteklensin. Bundan sonraki toplantılarda, Sayın Genel Müdürüm, işte 2025 yılı hedefiniz, 2030 yılı hedefiniz yani kademeli olarak nereye gidiyorsunuz, üretimde nereye gidiyorsunuz, tohumda nereye gidiyorsunuz, yerli ırkları geliştirmekte nereye gidiyorsunuz, bunlarla ilgili rakamlar üzerinden konuşmakta fayda var. Bugün, insanlar elli yılını, yüz yılını planlıyor, biz ancak önümüzdeki üç beş yılı konuşuyoruz, hâlbuki hepimiz burada geçiciyiz. Netice itibarıyla, sizler de bu makamlarda geçicisiniz, sizden sonra geleceklere bir iz bırakmanız lazım, yol yapmanız lazım ki sizden sonra gelenler enerjisini hiç olmazsa bu olumsuzluklarla tüketmesinler diyorum.
Ben, başarılar diliyorum. Ümit ediyorum, önümüzdeki toplantıda bu söylediğimiz sorunları aşmış, yeni hedeflere yelken açmış bir TİGEM'le muhatap oluruz. Özellikle, kenevir konusunu detaylarıyla beraber sizden bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.