| Komisyon Adı | : | DİJİTAL MECRALAR KOMİSYONU |
| Konu | : | Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4471) (Tali komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 01 .06.2022 |
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli misafirler ve değerli basın emekçileri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle -Komisyona yeni gelen arkadaşların duyması açısından da önemli- ben şunu belirteyim: Sayın Başkan, biz bunun, bu kanun teklifinin öncelikle Anayasa'ya aykırı olduğuna ilişkin itirazlarımızı sunduk fakat ne yazık ki bu itirazlarımız kabul görmedi ve ilgili kanun teklifinin geneli üzerinde konuşmalara başladık ve devam ediyoruz. Fakat ben şunu söyleyeyim, şimdi ben bu Komisyonun üyesi olarak uzun bir süredir onlarca toplantı yaptık, bu toplantılarda da...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - 18.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Evet, 18 toplantı yaptık -maşallah, onu söyleyeyim- ve birçok kurumu dinledik, birçok bilim insanını dinledik. Hakikaten Komisyon açısından da bizler açısından da çok verimli bir süreç oldu, onu ben belirtmek isterim ve hani hakkınızı da vermek isterim, size ve diğer arkadaşlara teşekkür etmek isterim. Fakat benim eleştirmek istediğim en önemli husus şu: Bunca toplantı yapmamıza rağmen ve bu Komisyon kurulduktan sonraki aşamada sürekli, uzun bir süredir Dijital Mecralar Komisyonuna gelebilecek bir kanun teklifinin, özellikle sosyal medyaya ilişkin bir kanun teklifi üzerinde bir çalışma olduğuna ilişkin defaten sizin de bildirimleriniz oldu. Biz de sürekli merakla soruyorduk sizlere. "İçeriği nedir, görmek gibi bir şansımız var mı, neyi içeriyor?" şeklinde ve sizler de sürekli bir çalışmanın olduğunu ve bu çalışmanın biraz daha olgunlaşması hâlinde bizlerle paylaşacağınızı belirtmek suretiyle toplantılarımızı sürekli bu gündemli yaptığımızı da hepimiz çok iyi biliyoruz.
Ben oradan şuraya gelmek istiyorum: Şimdi, tabii kanun yapma tekniği açısından, diğer kanun tekliflerinden ve diğer yapılacak olan yasa, yasama faaliyetlerinden çok çok farklı olan bir mecradan bahsediyoruz. Bu nedir? Dijital mecraları ilgilendiren, dijital dünyayı ilgilendiren yani başka bir anlatımla dijital bir anayasa niteliğinde olabilecek bir yasa çalışmasının ne denli kanun yapma tekniğinden uzak olduğu, ne denli toplumun değişik katmanlarından, bilim dünyasından, gençlerden, kadınlardan, çocuklardan, farklı aidiyetlerden uzak bir çalışma olduğunun da bire bir şahidi olduk. Şimdi, biz Dijital Mecralar Komisyonu üyeleri olarak çok sormuş olmamıza rağmen, bu konunun önemini de dikkate sunmamıza rağmen, maalesef, yine muhalefet yok sayıldı ve ancak Meclisin Komisyonuna gelecek şekildeki hâliyle biz öğrendik ve katkımızı veya eleştirilerimizi ancak bu şekilde sunar hâle geldik.
Dolayısıyla yine kanun tekniği açısından önemli olan bir husus daha var; o da, her ne kadar İnternet Yasası'nı etkiliyor olsa da her ne kadar yine dijital mecraları etkiliyor olsa da bir torba kanun teklifiyle biz karşı karşıyayız. Bu Hükûmetin, bu AKP ve MHP Hükûmetinin neredeyse artık vazgeçilmez bir uygulaması hâline getirilmiş bir torba kanun teklifiyle biz karşı karşıyayız. Şimdi, torba kanun tekliflerinin sakıncaları ve topluma dayatılan yönleri nelerdir; biz gerek mensubu bulunduğum Adalet Komisyonunda ve gerekse yine Dijital Mecralar Komisyonunda bunu defaten dile getirdik ve Meclis Genel Kurulunda da bunun çok ciddi bir şekilde tartışmasını yaptık. Peki, ne oldu? Bu, şöyle bir sonuç doğurdu: İktidar, yapıcı da olsa eleştirel tarafı da olsa mevcut olan muhalefetin ve bilim dünyasının hiçbir şekilde, meslek kuruluşlarının hiçbir şekilde söylemini, katkısını önemsemedi ve neredeyse -yani haksızlık etmiş olmayayım ama- yüzlerce kanun geldi, geçti ama belki toplasanız parmak sayısını geçmeyecek kadar küçük küçük düzeltmelerin dışında hiçbir teklif veya uyarı dikkate alınmadı. Dolayısıyla bu Anayasa'nın mevcut olan erkler ayrımı ilkesine baktığınız zaman da yine, erkler ayrımının ortadan kaldırıldığı ve Türkiye'de demokratik bir ülkede olması gereken yasama ve yargı, yürütme erklerinin iç içe geçtiğini de burada söylemeden geçemeyeceğim. Bunun çeşitli sonuçları var, bunun topluma dayatılmış olan yönleri var, bunu konuşmamın ilerleyen bölümlerinde dile getireceğim. Ancak şunu hemen söyleyeyim: Yine, Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi deniliyor, dolayısıyla bir torba kanun teklifi ve bu torba kanunla birlikte toplumun, demokratik toplumun ve meslek kuruluşlarının basının üzerinde gerçek anlamda tahakküm oluşturabileceği bir yasalar bütünü olarak görüyoruz bunu. Şimdi, dünyanın gelmiş olduğu aşama itibarıyla, çağdaş ceza hukuku açısından baktığınız zaman, düşünce hürriyeti açısından baktığınız zaman, evrensel hukuk açısından baktığınız zaman bu kanun teklifinin çok sorunlu olacağı ve ceza hukuku açısından ince kriterleri çiğneyebileceğini de söylemek mümkün.
Şimdi, kanun teklifiyle, Türk Ceza Kanunu'nda yeni bir suç tanımıyla karşı karşıya kalıyoruz biz. Suç tipiyle birlikte sosyal medya kuruluşları ile internet haberciliği yapan sitelere yeni müeyyideler, engellemeler ve gerek kullanıcı ve gerekse sosyal medya ağ sağlayıcılarına kısıtlamaları da beraberinde getirecek olan yeni bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Bu, aynı zamanda "sansür torba yasası" olarak da değerlendirilebilir veya tanımlanabilir.
Biraz önce de belirttim, Sayın Başkan, demokratik bir toplumun oluşması açısından olmazsa olmaz olan eleştiriyi, haber alma ve yayma hakkına yönelik inceden inceye işlemiş ve topluma sonuç şekli itibarıyla tam bir antidemokratik yasalarla dolu bir teklifle biz karşı karşıyayız. Biz, bunları, bu inceden inceye işlenmiş olan bu hususları -kırıntıları kalmış olan bazı demokratik ilkelerin de ayaklar altına alındığına ve yok sayıldığına ilişkin olan- maddelere geldiğimiz zaman bunları tek tek yine de açıklayacağız. Fakat hemen şunu söylemek isterim ki yalan haberin, dezenformasyon olan haberin tespitinin mümkün olmadığı bir ortamda bunun kriterini ortaya koyabilecek mekanizmaların çok net, açık ve tarafsız ve bağımsız olmadığı bir ortamda gerçeğe aykırı, kamu barışını bozmaya elverişli gibi tespiti mümkün olmayan bu düzenlemelerin tamamen halkı ve muhalif bütün kesimleri susturmaya yönelik bir durum olduğunu söylemek durumundayım.
Şimdi, bununla ilgili biraz önce Anayasa'ya aykırılık açısından değerlendirme yaptığım zaman bir iki hususu örnek vermiştim, yine örnek vermekten kaçınmayacağım. Bakın, Sayın Başkan, geçen sene toplumu gerçekten çok etkileyen, aynı zamanda doğayı da ülkenin doğasını da neredeyse tahrip edecek olan birtakım olaylar zinciri yaşandı. Bu neydi? Orman yangınlarıydı. Orman yangınlarıyla ilgili olan kısımda çeşitli haberler ortaya çıktı, bu haberlerin bir kısmı bir halkı, bir kesimi, bir grubu suçlar nitelikteydi, bunu da söylemeden geçemeyeceğim, özellikle Kürtleri. Ben bizzat kendim -size örnek vereyim- İzmir tarafındaydım, yola çıktım, arabamla geri dönüyorum. Şundan çok emin olun ki tedirginlikler içerisinde Ankara'ya döndüm. Nedeni nedir? Şuydu: Yolu kesen, kimlik kontrolü yapan, aynı zamanda belli bölgelerden gelen insanlara şiddet uygulayan birtakım insanlarla da karşılaştık. Dolayısıyla böyle bir olayın yaşandığı bir dönemde ortaya atılan veya çıkan haberlerin kriterini kim ortaya koyacak? Nasıl ortaya koyacağız? Bir taraftan suçlanan bir insan grubu veya insanlar, bir taraftan da kendisini savunmaya çalışan ve bunları haber konusu yapan çeşitli sosyal medya grupları veya kişiler, siyasetçiler, bilim insanları veya vatandaşlar. Dolayısıyla, manipülasyonlara karşılık gerçeği yansıtmaya ve gerçeği ortaya çıkarmaya yönelik olan paylaşımlara benzer sosyal medya paylaşımlarına ilişkin olabilecek olan kısıtlamaları biz nasıl değerlendireceğiz, bunları nereye koyacağız? Demokratik bir toplumun oluşması için bu tür tehlike de arz edebilecek olan hususları biz nasıl değerlendirmeye alacağız? Dolayısıyla, bunun önemi şuradadır Sayın Başkan: Şimdi, değerli Cumhuriyet Halk Partisinin üyeleri ve bizler de aynı şeyi önerdik, dedik ki: "Bu, dijital mecraları ilgilendiren, dijital dünyayı ilgilendiren ve neredeyse artık sınır tanımayan bir alanla ilgili bir kanun teklifi, kanun çalışması yapılırken, nasıl demokratik bir Anayasa vücuda getirilirken tüm kesimlerin, tüm halkın, tüm aidiyetlerin, gençlerin, çocukların, kadınların, herkesin görüşü önemliyse ve ortak bir ülkede, demokratik bir ortamda yaşamak için ve herkesin bağlı hissedebileceği bir Anayasa yapmak için bu böyle bir yol varsa aynı şekilde dijitalleşen bir dünyaya ilişkin kuralları oluştururken de buna ihtiyaç var. Şimdi, neden buna ihtiyaç var? Şunun için var Sayın Başkan. Şimdi, dünyada artık ceza yasasını da aşan, ulusal yargıyı da aşan ve ulusal sınırları da aşan çeşitli olaylar ve suç tipleri veya ticari anlamda ticarileşen olaylar ve olgular söz konusu. Öyle bir şey oluyor ki çoğu zamanda bir ceza yasası açısından değerlendirme yaparken daha önce ulusal sınırlarının çok önemli olduğu bir süreçte şimdi, artık, dünyanın küçük bir küre hâline geldiği ve suçun işlendiği iddia edilen yer ile suçun bittiği ve etki ettiği yer arasında çok ciddi farklar ve coğrafik anlamda çok ciddi sınırı aşan olaylarla bizim karşı karşıya olduğumuzu herkes çok iyi biliyor. 7-8 yaşındaki bir çocuk ta Amerika'daki akranıyla birlikte bir oyun oynayabiliyor, dijital dünyada dolaşabiliyor, arkadaş edinebiliyor veya Türkiye'nin herhangi bir köşesinden dünyanın başka bir ucunda bir ticari ilişkiye girip bir satın alma olayı gerçekleştirebiliyor. Dolayısıyla -biraz sonra ben yine konuşmamda dile getireceğim- sadece eleştirmiyoruz, biraz sonra konuşmamın son kısmında da önerilerle konuşmamı bitireceğim Değerli Başkan.
Şimdi, bu kanun teklifiyle birlikte özellikle, Türkiye'nin önemli, kangrene dönüşmüş olan çok fazla sorunu var. O sorunların çözülmesi açısından mücadele eden, siyasi bir parti kuran, siyasi mücadele eden, bilimsel çalışma yapan birçok kişinin karşı karşıya kaldığı ve ne yazık ki bizim Mecliste de defaatle dile getirdiğimiz bir Terörle Mücadele Yasası var. Bu Terörle Mücadele Yasası öyle bir aşamaya geldi ki öyle bir noktada ki hemen hemen herkesi etkileyebilecek, hemen hemen bütün muhalifleri kıskaca alabilecek ve bilimsel dünyayı, bilimsel çalışmaları neredeyse sekteye uğratabilecek niteliğe bürünmüş durumda. Mevcut olan bu Terörle Mücadele Yasası'nı yaşamsal hâle getiren ve özellikle toplumun üzerinde ciddi bir sopaya dönüştürülen mekanizmada ne yazık ki tarafsız ve bağımsızlığını yitiren bir yargı mekanizması söz konusu. Yine, konuşmamın ilerleyen bölümlerinde bununla ilgili çeşitli örnekler vererek sizlerin gündeminize taşımak istiyorum Değerli Başkan.
Şimdi, gerçeğe aykırı ve hukuksuz yapılan milyonlarca uygulama ve hak ihlalleri olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Gerçeğin halka ulaştırılması ve en azından gündem oluşturulmasına yönelik olan sosyal medya paylaşımlarının hedef alınmış olması da yine teklifin 29'uncu maddesinde vücut bulmaktadır.
Bakın, ben size şunu söyleyeyim Sayın Başkan: Şimdi, bir insan çıkıp feryat ediyor, "Ben açım." diyor, "Ben geçinemiyorum." diyor, "Ben çocuğuma süt alamıyorum." diyor, "Ben evimin kirasını ödeyemiyorum." diyor. Dolayısıyla haykırabileceği, sesini duyurabileceği tek mecra ve tek alan ne yazık ki yüzde 95'i olan medyayı elinde bulunduran bir iktidara karşı sesini çıkarabilecek tek ortam ne yazık ki sosyal medya kalmış durumda. Sosyal medya, bu denli, hele Türkiye gibi, hele demokrasi yönünden, demokrasi yolunda ilerleme kaydeden, ilerlemek durumunda olan ülkeler için su ve hava gibidir. Dolayısıyla bu insanların kendi seslerini duyurabileceği, kendi kendilerini ifade edebileceği, kendilerinin sorunlarını âdeta daraltılmış bir alanın dışında aktarabilecekleri hiçbir alanları yok.
Bakın, birçok yasak var şimdi ülkede. İşte, konserler yasak, tiyatrolar yasak, Eskişehir'de sokakta yoga yapmak yasak. Bunlara karşı direnecek, bunlara karşı sesini çıkarabilecek olan bir halktan bahsediyoruz. Nerede bunları dile getirecekler? Ne şekilde bunları, bu itirazlarını ileri sürecekler? Dolayısıyla, mevcut olan bir alanın da daraltılıyor olması da gerçekten kabul edilebilecek bir durum değildir. Ben biraz önce bir haber okudum Sayın Başkan, onu özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. Şimdi, Meclis TV, TRT yoluyla yayın yapan bir mecra. Dolayısıyla, biz birçok konuşmamızı, birçok paylaşımlarımızı Meclis TV kanalıyla -çünkü bütün medya bize kapalı- biz kendi halkımıza ve kendi seçmenimize duyurmak durumunda kalıyoruz. Yani Meclis TV'de yapmış olduğumuz konuşmaları halkımızın büyük bir kısmı izliyor ve o şekilde bizim itirazlarımızı, bizim muhalefetimizi orada görüyor. Şimdi, tabii, bu kesimin büyük bir kısmı da cezaevleridir. Şimdi, biraz önce düşen bir habere göre "Niye biz bu muhalefetimizi Meclis kürsüsünde dile getiriyoruz? Cezaevlerinde Meclis TV kanalıyla oradaki mahpuslar görüşlerimizi dinliyor, bizim dile getirmiş olduğumuz bu hukuksuzluklara muttali oluyor." diye Meclis TV cezaevlerinde yasaklandı, biraz önce haber düştü. Ya, biz böyle bir ülkede yaşıyoruz, biz böyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız.
Şimdi, tabii, birilerine göre de siz ne kadar engel koyarsanız koyun, ne kadar demokrasiye ilişkin ve toplumun haber alma ilkelerini kısıtlamaya çalışırsanız çalışın yine bir çözüm bulunacak elbet ama gelin görün ki öyle bir aşamaya geldi ki artık insanlar bu topraklarda yaşamaktan gerçekten ciddi şekilde acı hissediyor, acı duyuyor. Şimdi, bu böyle çok üstten söylenen, gerçeği yansıtmayan bir söylem değil. Ben daha iki gün önce kendi bölgemden geldim, Ağrı'dan geldim yani insanların gerçekten içinde bulunduğu durum çok korkunç bir durum.
Şimdi, yasa teklifi geldi, güzel, önemli şeyler olduğunu da söylüyorsunuz ama bize göre değil, bir bütün olarak değerlendirdiğiniz zaman kesinlikle antidemokratik ama ya, insanlar gerçekten geçinemiyor, aç insanlar, beyinlerin hepsi göç ediyor. Bu insanlara ilişkin, bu topluma ilişkin, toplumun yararına olabilecek, toplum için olmazsa olmaz olan bu ekonomik krizden çıkmak için neden bir kanun teklifi gelmedi de biz bunu şu anda görüşüyoruz. Yeri midir, zamanı mıdır gerçekten? Yani, şimdi bir numaralı gündem, ekonomik kriz Sayın Başkan, bir numaralı gündem. Siz şimdi gidiyorsunuz, hangi konuyu açarsanız açın, size pazardaki biberin kilosunun ne kadar olduğunu soruyorlar. Evine yumurta almayan annenin size feryadını, siz onu duyuyorsunuz. Yani Sayın Başkan, bakın, ben iktidar milletvekillerine seslenmek istiyorum: Yani lütfen, yerinizden çıkın artık. Lütfen, bu ortamınızdan biraz ayrılın çünkü gerçekten size en büyük eleştirimiz budur.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Çok dolaşıyoruz.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Yok, geziyorsunuz, o ayrı bir şey şimdi ama yani siz geziyorsunuz ama...
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Dijital Mecralar Komisyonu... O zaman kapatalım, gerek yok o zaman.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Biz burada dezenformasyonla mücadele için... Dezenformasyonu siz yapıyorsunuz...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Tabii ki, dezenformasyon... Bak, tam da bu, tam da bu, mesele bu tam. Bakın, ben bunu söylüyorum siz karşı koyuyorsunuz değil mi? Yarın öbür gün siz bizim sesimizi şeyden de keseceksiniz, internet ortamında keseceksiniz.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Şu an siz benzerini ve fazlasını yapıyorsunuz.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Değerli vekillerim, karşılıklı...
Abdullah Bey...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Ama öyle değil mi? İşte, tam da bu.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Abdullah Bey, bir dakika...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Ben konuşacağım ya.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Komisyonu kapatalım, kapatalım gerek yok.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşlar bir dakika, bir saniye...
Ravza Hanım, bir dakika...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Ben konuşacağım.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşlar, bir dakika... Milletvekilimiz konuşuyor.
Sayın Vekilim, siz de sataşmaya mahal vermeyecek şekilde konuşun, on beş dakika oldu.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Başkan, ben size bir şey söyleyeceğim, ben konuşmamı bitirmeden gerçekten bırakmayacağım. Neden, biliyor musunuz?
ZAFER IŞIK (Bursa) - Komisyonun üyesi olup da "Bu Komisyona ne gerek var." gibi bir konuşma yapıyorsunuz.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Hayır, ne alakası var?
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşlar, karşılıklı...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - İlgisi mi var? Ben size bir şey söylüyorum, bakın...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ya, arkadaşlar, lütfen...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Değerli Vekilim, bakın...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Abdullah Bey, Abdullah Bey, ya, bir genele konuşalım, lütfen.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ya, bakın, sizi tanıyorum ben, sizi biliyorum yani, lütfen.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, ben -emin olun- vicdanlı bir insanım, asla vicdansızlık etmiyorum. Bakın, ben size...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Teşekkür ederim.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Niye getiriyorum, biliyor musunuz? Bakın, ben şunu... Hepimiz milletvekiliyiz...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Aynen bana bakıp konuşun.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Biz oylar aldık ve bize destek veren bir toplumun temsilcileriyiz burada değil mi? Ben size niye bu şekilde serzenişte bulunuyorum, niye size bu şekilde eleştirilerimi iletiyorum? Şundan dolayı ediyorum: Yani kalem sizin elinizde, gerçekten sizin elinizde. Yani bu kalemi oynatacak olan sizlersiniz, sizsiniz çünkü bize, muhalefete bu anlamda bir yaşam tarzı bırakmıyorsunuz yani yaşam hakkı vermiyorsunuz. Yaşam hakkı da şudur: Yani bizim vücut bütünlüğümüze bir saldırı şeklinde değerlendirmeyin bunu. Yani bizim toplum için bizim size ve bu toplumun yararına getirmiş olduğumuz eleştirilerimizin hiçbirini dikkate almıyorsunuz Sayın Başkan, iktidar. Yani bu kişisel bir mesele olmaktan çıkmış durumda. Bakın, ben yıllardan beri bir hukukçuyum ve bu konuda iyi işler yaptığımı da düşünüyorum buradaki diğer vekillerimiz gibi fakat bakın, yine içinde bulunduğum diğer Komisyonda, Adalet Komisyonunda -emin olun- herkesin yararına olabilecek o kadar çok mücadele ettik ki... Bakın dört yıldır vekillik yapıyorum, bizim önerimizden bir tanesi kaleme alınmadı, ya, bu yazık, günah değil mi? Yani bu yazıktır, bu topluma yazıktır, bu ülkeye yazıktır, gerçekten yazık. Biz neden ya... Benim size bir şeyim yok ki, bir husumetim de yok. Sayın Vekilim diyor ki: "Siz bu Komisyonun yokluğu üzerinde, gereksizliği üzerinde söz kuruyorsunuz." Hayır, ben diyorum ki: Bu Komisyon çok önemli, ben 18 tane toplantının -Sayın Başkan biliyor- en fazla bölgemde olmam nedeniyle 2 tanesine belki katılmadım ama hepinizin gerçekten çalışması, yani katkılarınız çok büyük, ben bunu biliyorum, söylüyorum da yani çok da bilgilendim bu Komisyonda ve kıymetli buluyorum bunu. Ama gelin görün ki bakın, biz seçim sathımailindeyiz, yani öyle bir aşamadayız ki ülke aynı zamanda ekonomik krizle, sosyal krizle, toplumsal krizle iç içe geçmiş durumda. Yani şunu söyleyeyim değerli milletvekili arkadaşlarım: Bakın, biz burada çok rahat, çok net bir şekilde bu konforlu alanda rahat bir şekilde söz kurabiliyoruz ama yani hep sizler de çıkıyorsunuz, herkes çıkıyor, bundan eminim yani ama Ankara'nın herhangi bir sokağına çıktığınız zaman veya bir pazarına gittiğiniz zaman mesele böyle midir? Ben bu sosyal mecralara ilişkin olan İnternet Yasası'na ve Basın Kanunu'na ilişkin olan bu kanun teklifinin yeri ve zamanı olmadığını söylemek istiyorum, gerçekten yeri ve zamanı değil. Yeri ve zamanı olan... Biz şu anda bir gıda krizi yaşıyoruz, bir ekonomik kriz yaşıyoruz, biz buna nasıl bir çare bulacağız, nasıl çözüm bulacağız? Yani buna nasıl...
ZAFER IŞIK (Bursa) - Kalk gidelim o zaman.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Hayır, gidin ya da gitmeyin yani benim yapabilecek bir şeyim var yani. Tabii ki ben...
ZAFER IŞIK (Bursa) - Komisyon toplantısı...
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Şimdi, doğal gaza zam geldi, siz yargılayacaksınız.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Niye rahatsız oluyorsunuz Sayın Vekilim? Niye o kadar rahatsız oluyorsunuz?
ZAFER IŞIK (Bursa) - Rahatsız olmuyorum da şu anda bu kadar hazırun buraya gelmiş, şu kanun teklifini burada konuşmaya çalışıyoruz...
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - TÜİK'in verileri dışında kim ne düşünce açıklarsa siz mahkemelere göndereceksiniz.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Bakın, biz kanunla ilgili...
ZAFER IŞIK (Bursa) - Bu kadar insana saygısızlık bu, ne demek "Buna gerek yok." ya!
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Abdullah Bey... Zafer Bey...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Gerek yok tabii, geri çekilsin diye Sayın Vekilim.
ZAFER IŞIK (Bursa) - Gerek görmüş, burada Türkiye'nin birçok yerinden insanlar gelmiş.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşlar...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Ben size öneride bulundum, "Bu kanun geri çekilsin." dedim.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Abdullah Bey, yalnız böyle karşılıklı olmasın, yoksa bitmez ki böyle.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Hayır ama Sayın Başkan...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Zafer Bey, sizin de sesiniz kayda girmiyor, mikrofon açık değil.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, o zaman müdahale etmeyecek.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Mikrofon açık değil Sayın Vekilim.
ZAFER IŞIK (Bursa) - Mikrofona konuşmuyorum zaten.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Müdahale etmesin o zaman.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Bir dakika, bir dakika...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Siz müdahale ediyorsunuz.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ya, bir dakika arkadaşlar, bir dakika!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Yarın benzine zam gelecek, bundan dolayı insanları yargılayacaksınız.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşlar, böyle...
Abdullah Bey, devam edelim.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Seçimlerden çıkan sonuçları sosyal medyada paylaşım yapanları yargılayacaksınız!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, lütfen.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Bunlar hep seçim hesapları.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ama tamam da ben nasıl...
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Yani bir usulü var Komisyonun, dinleyelim.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Siz de bir kendinizi görün, aynaya bakın!
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ben nasıl Başkanlık yapayım arkadaşlar.
Şimdi, değerli milletvekillerim konuşuyor; milletimiz seçmiş, göndermiş. Mikrofonu kapatsam bana yakışmaz, vekilime "Ya, kısa, toparla." desem vekilimize yakışmaz.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, bakın...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Abdullah Bey, lütfen, böyle bir genele hitap edelim.
Zafer Bey, sizden de şunu rica ediyorum: Vekilim, siz konuştuğunuzda zabıtlara giremiyorsunuz çünkü mikrofonunuz açık değil.
ZAFER IŞIK (Bursa) - Mikrofonlara konuşmuyorum zaten, beyefendiye bir şeyi izah etmeye çalışıyorum.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Abdullah Bey tamamladığında size söz vereceğim.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Vekilim, bakın, bana "Saygısızlık ediyorsunuz!" diyorsunuz. Böyle bir şey var mı yani şimdi, böyle bir şey var mı?
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ya, Abdullah Bey...
ZAFER IŞIK (Bursa) - Ben böyle hissediyorum.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ben size böyle bir cümle kullanıyor muyum?
ZAFER IŞIK (Bursa) - Ben böyle hissediyorum.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Nasıl hissediyorsunuz ya?
ZAFER IŞIK (Bursa) - Böyle hissediyorum.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Ya, o zaman bu Komisyonda siz yer almayın, bize ne yani! Ben söylemeyecek miyim yani?
ZAFER IŞIK (Bursa) - "Bu kanunu burada görüşmeye gerek yok, şunlar şunlar var." demek bana göre...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Ya böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkan?
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ya, Abdullah Bey...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Yani sınır çizdiğiniz bir şekilde mi biz konuşacağız? Böyle şey olabilir mi?
ZAFER IŞIK (Bursa) - Ben size sınır çizmiyorum.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sınır çiziyorsunuz işte bu şekilde.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Abdullah Bey, bakın, rica ediyorum, bir konuşun ya!
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, bakın, biz gerçekten hiç kimseye saygısızlık etmeyiz, etmiyoruz da.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Daha burada sesimizi kısıyorsunuz, yasa çıksa ne yapacaksınız?
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Yok, yok, ses kısma yok.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, misafir milletvekillerimiz Komisyonu...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşlar, herkes konuşsun, misafir vekilimiz de Komisyon üyesi vekilimiz de.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Bakın, HDP'yi, Kürtleri de susturdunuz!
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşlar, bakın...
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Bakın, yavaş yavaş sıra CHP'ye geldi.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - El kol sallamayalım, burası başka yer değil!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Yarın öbür gün İYİ Partiye gelecek.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - El kol sallamayalım bu Komisyonda, lütfen!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Unutma bu parmağı, bu parmak bir gün hesap soracak size hukuk içerisinde!
ZAFER IŞIK (Bursa) - Sallama parmağını! Parmak sallama!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Lütfen, el kol sallamayalım!
ZAFER IŞIK (Bursa) - Beni tehdit etme, parmak sallama!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Yolsuzluklarınıza, hırsızlıklarınıza teker teker sizden hesap soracak, bundan emin olun!
ZAFER IŞIK (Bursa) - Bekliyoruz!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Bakın, bu yasa yarın öbür gün "Ensar" diyeni yargılayacak, "TÜRGEV" diyeni yargılayacak.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşım, Milletvekilim, böyle bir usul yok!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - El kol sallamayın!
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Sizin HDP'li milletvekili konuşuyor, HDP'li Vekilinizin...
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - O kadar nefret ettiğiniz Amerika'ya para akıtıyorsunuz, para!
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Abdullah Bey, siz konuşmayacaksanız mikrofonunuzu kesiyorum.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Başkan, ben konuşacağım ama...
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Kabul edin ya hırsızsınız!
DERSİM DAĞ (Diyarbakır) - Müdahale ediliyor.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Dersim Hanım, arkadaşınızı susturur musunuz!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - İşte, bunlar konuşulmasın diye bu yasa geliyor!
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşım, bir dakika, lütfen!
Vekilim, bakın, Abdullah Bey'e saygısızlık ediyorsunuz ya!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Arkadaşınıza saygısızlık ediyorsunuz.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ravza Hanım, bir dakika.
Arkadaşlar, bakın, böyle beş gün boyunca biz konuşuruz ha, ben buradayım.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Yarın öbür gün ENAG'ı, ekonomi profesörlerini yargılatma yasasıdır bu.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşım, Vekilim, bir dakika, lütfen. Allah rızası için rica ediyorum!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - TÜİK "yüzde 50" dedi, yok; tarafsız, bağımsız bilim adamları "yüzde 170" dedi; onları yargılatacaksınız, onları susturacaksınız!
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Sayın Vekilim, müsaade edin de arkadaşınız konuşsun ya!
ZAFER IŞIK (Bursa) - Genel Kurulda konuşalım.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşlar, bir dakika, lütfen!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - En konuşulması gereken merci burası.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ama böyle devam edemeyiz, lütfen rica ediyorum.
Bakın, sizin milletvekiliniz konuşuyor, bırakın konuşsun.
Buyurun Abdullah Bey.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, şimdi, tabii, biz Komisyon olarak ilk bir kanun teklifini şu anda görüşüyoruz. Dolayısıyla, biz bu kanun üzerindeki konuşmalarımızı bu Sosyal Medya ve Basın Kanunu'na ilişkin olan görüşlerimizi ülkenin gerçeğinden ari olarak konuşamayız. Ülkenin içine düşmüş olduğu krizleri görmezden gelerek kanun teklifini görüşemeyiz. Sadece yani böyle bir mantık, böyle bir anlayışla yaklaşmak; sosyolojinin yapısına, ülkenin içinde bulunmuş olduğu krizlerin her şeyden önce gerçeğine çok ciddi bir şekilde saygısızlık olur bizim açımızdan. Dolayısıyla biz, sözümüzü her anlamda, her koşulda kuracağız. Sebebi de şudur: Biz bu Komisyonda katkı sunmak istiyoruz. Katkımız da şudur: Biz ülkenin gerçeklerini görün, ülkenin gelmiş olduğu durumu görün, ona göre biz bu yasama faaliyetlerini yürütelim. Çünkü durum çok ciddi, çok ciddi bir aşamadayız ve bu anlamda da bizim söz kurmamıza lütfen biraz yani tahammül gösterin. Çünkü iktidar olan sizsiniz, biz mi bu yasayı getirdik? Yani biz mi bu yasanın çerçevesini çizdik? Biz mi bu kadar antidemokratik ve toplumun üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanabilecek bir kanun teklifini getirdik?
Bakın, biz buraya gelmeden önce bu etkilenecek olan basın kurumlarının partilerimizi ziyaret ettiğini biliyoruz. Bu yasaya karşı koymanız gerektiğini, bu yasanın tümden antidemokratik ilkeler içerdiğine ilişkin bizimle görüşme yapmak isteyen onlarca meslek kuruluşu var. Türkiye Barolar Birliğinin görüşünü gerçekten aldınız mı? Yani basın emekçilerinin görüşünü gerçekten aldınız mı? Gerçekten, hani sürekli övünüyorsunuz ya, yani parti genel başkanlarınız gidip açık mecralarda Z kuşağıyla oturup sohbetler ediyor, onların görüşlerini gerçekten aldınız mı?
Ya, burada bizim ileri sürmek istediğimiz mesele şu: Bakın, bu, dijitalleşen dünyanın kriterlerini, sınırlarını eğer çizecekseniz, benim oğlum 10 yaşındadır, onun görüşünü almak durumundasınız. Niye görüşünü almak durumundasınız, diyeyim mi? Bakın, benden katbekat bu dijital dünyayı bilen ve bunun ortamından faydalanabilen bir kişiden veya bir gençlik grubundan ben bahsediyorum. Yani bırakın 18 yaşına gelmiş olanı; 8 yaşındaki, 9 yaşındaki, 10 yaşındaki çocukların elinde mevcut olan bu bilgisayar ve cep telefonlarıyla dünyanın bütün yerlerinde bulunuyorlar ve eğitimlerinin büyük bir kısmını da başka ülkelerden edinmek suretiyle eğitimlerini görüyor bu çocuklar. Dolayısıyla, bizim anlatmak istediğimiz mesele budur. Sınır aşan, toplumun tamamını ilgilendiren ve özellikle gençleri ilgilendiren, özellikle kadınları ilgilendiren, özellikle mücadele eden bilim insanlarını ilgilendiren bir alanda siz nasıl bunları ayrı tutabilirsiniz? Nasıl bunlardan kaçırırcasına böyle bir kanun teklifini önümüze getiriyorsunuz? Onun için de diyorum ki geri çekin, gerçekten onun için de diyorum. Bu, benim kendi Komisyonuma, Dijital Mecralar Komisyonuna bir saygısızlık değil, nitekim çalışmalarını ben saygıyla ve gerçekten takdirle karşılıyorum, o ayrı bir şey; bu ayrı bir şey, o ayrı bir şey.
Türkiye'de siyasi faaliyetlerin neredeyse tümü kriminalize edilmiş durumda. Örnek mi istiyorsunuz? Yüzlerce, binlerce örnekleri var. Örneklerden bir tanesini hemen size söyleyeyim: Kobani kumpas davası şu anda görüldü, ben dün duruşmadaydım, emin olun bir hukukçu olarak utandım. 580 klasör var, her bir arkadaşımız bu klasörlerden dolayı yargılanıyor, 580 klasör. Mahkemenin almış olduğu ara karar nedir biliyor musunuz? Herkes sadece avukatıyla birlikte bir gün savunma yapabilecek. Ya, Allah'tan korkun ya, böyle şey olabilir mi? Sıkıyönetim mahkemeleri böyle değildi, Devlet Güvenlik Mahkemeleri böyle değildi. Yani bu aşamaya gelmiş, biz böyle gerçekleri yaşıyoruz. Arkadaşlarımız çırpınıyor "Ya, ben nasıl 580 klasör hakkında düşüncelerimi sadece bir günde dile getireceğim?" diye, mahkeme başkanı kulaklarını kapatmış. Ben buradan Adalet Bakanına sesleniyorum, orada bir hukuk katliamı var, niye müdahale etmiyorsunuz? Niye demokratik bir ortamda, tarafsız ve bağımsız bir ortamda bir yargılama; madem dava açtınız, niye bunu sağlamıyorsunuz? Bunun kusurlusu biz miyiz? Çözüm sürecini sadece biz mi yaptık? Sadece HDP milletvekilleri mi yaptı? Sayın Başkan, siz de vardınız. Yok muydunuz? Size soruyorum: Çözüm süreci sürecinde yok muydunuz?
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Demirtaş'ı tek tek bütün mitinglerinde takip eden sizdiniz Sayın Başkan, Bingöl'ü hatırlayın. Geldiniz, benden görüş aldınız; Baro Başkanıydım. Karşındayım. Siz tek tek Demirtaş'ı takip ettiniz.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Evet, yok muydunuz? Vardınız.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Arkadaşlar...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Şunun için söylüyorum Sayın Başkan...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Abdullah Bey, bir dakika...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, benim size sataşma gibi bir şeyim yok.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Eyvallah, tam da sataşmanın dik âlâsı. Ben çözüm sürecinde vardım, Akil İnsanlar heyetindeydim. Ben Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi'ne bugün de inanıyorum, dün de inanıyordum.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Ne güzel işte!
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ama tam da bu bahsi diğer... Ben eğer burada konuşursam bu tartışma sabaha kadar bitmez.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Biz zaten iki gün sürdüreceğiz.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Orada bir barış ve kardeşlik çabasına rağmen PKK terör örgütünün gelip Cizre'yi kazması, Nusaybin'i kazması, hendekler açması ve HDP'nin buna bir gün bile "Dur!" dememesi çözüm sürecinin sonlanmasına sebep oldu.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, Allah'tan korkun!
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Bunları da siz biliyorsunuz.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Bakın, Allah'tan korkun! Arkadaşlarımız var ya...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Yani, bu bahiste, Ceylânpınar'da şehit edilen arkadaşlar...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Bakın, ben işin başından beri siyasetin içindeyim. Arkadaşlarımız günlerce orada aç ve susuz bir şekilde bu olayların durması için mücadele etti. Sizin İçişleri Bakanlığınız da vardı bu işin içinde.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ya, Abdullah Bey, dijitali konuşuyoruz.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Konuşuyoruz çünkü devleti...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Bak, bunlara girersek çıkamayız çünkü Bese Hozat'ın, Duran Kalkan'ın açıklamalarını... "Devrimci halk savaşı başlatıyoruz."u kim dedi ya?
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Başkan, bakın, dijitali niye konuşuyoruz, biliyor musun? 29'uncu maddeyi açın, bir bakın; 29'uncu maddeyi bir açın, bakın. 29'uncu madde nelere sirayet ediyor, biliyor musunuz? Bunların hepsine sirayet ediyor, emin olun.
Bakın, ben bir milletvekili olarak bir "tweet" paylaşacağım ve siz yarın öbür gün bana diyeceksiniz ki: "Bu, örgütün propagandasıdır." Ve bana vereceğiniz ceza dört buçuk, beş yıldır. Bu reva mıdır ya, böyle bir şey olabilir mi?
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) - Propagandasıysa revadır.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Tabii yani nedir? Ben propaganda mı yaptım şimdi?
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) - Yaparsanız revadır, evet.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Bir kişinin ağzını durdurmadım diye, tutmadım diye böyle bir şey olabilir mi? Bakın, Sayın Yıldız da biraz önce söyledi, "Suç olmaz." dedi ve iyi bir hukukçudur, benim o konuda şeyim yok. Ya emin olun, bakın, biz bazı şeyleri burada tartışırken, bazı şeyleri konuşurken kimse kendisine özel olarak, karşıt olarak hissetmesin lütfen.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Bakın, bu yasa çıkarsa Ruhsar Pekcan'ın yaptığı, suçüstü hâli...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Sayın Vekilim, Erdal Bey, bir dur hele ya!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Onu haber yapan yargılanacak.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ya, Abdullah Bey konuşuyor Vekilim, bir saniye...
Abdullah Bey, tam otuz dakika oldu.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Devam ediyorum.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Ruhsar Pekcan'ın yaptığını kapatmak için, haber yapılmasını engellemek için...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Otuz dakika oldu.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Başkan, ben geneli üzerinde...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ya, sonra tekrar zaten şey ederiz, maddeler üzerinde de...
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Neydi o? Suçüstü hırsızlık...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Yok, yok Başkan, ben...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Tamam, evet, Abdullah Bey, dinliyoruz sizi.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, şimdi, biz...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Bak, şöyle bir parantez açmak zorundayım değerli milletvekillerim; şöyle bir parantez açmak, STK temsilcilerimizin talebini size iletmek durumundayım: Sivil toplum kuruluşlarımızın temsilcileri der ki: "Geneli üzerinde biz de konuşalım." Akşam yola gidecek olan arkadaşlarımız var; bu konuyla ilgili onlar söz istiyorlar, ben de makul buluyorum. Sizin demokratik olgunluğunuza sığınarak söylüyorum: Toparlayın, sonraki maddelerde tekrar konuşuruz. Sivil topluma, milletin temsilcilerine söz verelim.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, şimdi, bu sivil toplum kuruluşlarına bizim elbette ki saygımız var, onlara karşı bir tarafımız olamaz ama şunu da söyleyelim: Şimdi, bakın, biz çok önemli bir yasayı görüşüyoruz. Sivil toplum mensuplarının buna ilişkin olan görüşleri elbette bizim için çok önemlidir, kıymetlidir fakat biz zaman anlamında bir sınırlamaya tabi tutarsak söyleyeceğimiz ve ortaya koyabileceğimiz şeyleri, muhalefetliği tam olarak yerine getirmemiş oluruz çünkü biz... Bakın, siz üç aydır veya altı aydır çalışıyorsunuz ya bu kanun teklifi üzerinde, biz de tahmin ederek çalıştık, emin olun; biz de tahmin ederek neyin gelebileceğine, neyin gelmeyeceğine çalıştık, biz de bunu yaptık yani. Dolayısıyla, bizim bu Komisyona, dolayısıyla bu topluma bizim borcumuzdur; biz söylemek istediğimizi söyleyeceğiz, söylemek durumundayız maalesef. Yani, arkadaşların buradaki zamanıyla ilgili olan kısmı, gerçekten, tabii ki önemlidir onlar açısından ama bizim için önemli olan, bu yasanın gerçekten ne olduğuna ilişkin bizim görüşlerimiz. Biz kendi açımızdan önemli hissediyoruz ve faydalı olabileceğini de düşünüyoruz; en azından bugün olmazsa tarihin ilerleyen zamanlarında olur diye düşünüyoruz.
Sayın Başkan, şimdi, bütün bu özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına neden olabilecek bu yasa teklifinin içine gerçekten inceden inceye işlenmiş olan hükümler var. Bakın, bu iktidarın yani AKP ve MHP Hükûmetinin sosyal medyaya olan yaklaşımını maalesef Adalet Bakanı Bekir Bozdağ birkaç gün önce bir söylemle bize duyurdu. Dolayısıyla, onun duyurmuş olduğu bu kriter neredeyse tam da bu dijital mecralar ve sosyal medyayı sınırlandırabilecek nitelikteki bir ana ilke hâline geldi. Nedir, ne diyor? Diyor ki: "Herkes 'tweet' atabilir ama içi boşsa sorun yok." Onu diyor yani. Yani "'Tweet' atın bol bol, orada bir problem yok ama eğer içi boşsa sıkıntı yok fakat bir yere dokunduysa, o zaman siz soluğu nerede alacaksınız? Siz soluğu özel yetkilendirilmiş mahkemelerde ve Silivri'de alacaksınız." diyor. Silivri'nin soğuk olduğunu da siz söylüyorsunuz yani, birileri söylüyor.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Ben söylüyorum; kışın çok soğuk oluyor, yazın da güneş alıyor.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Evet yani, güneş alıyor.
Şimdi, Sayın Başkan, bütün mesele bu. Bir ülkenin Adalet Bakanı çıkıp bunu söylüyorsa bu, sosyal medyaya, Twitter'a, Facebook'a veya diğer mecralara olan yaklaşımı ve topluma bakış açısını gösteriyor. Bu Adalet Bakanının başında bulunduğu kurumdan siz adalet bekleyebilir misiniz? Bu Adalet Bakanının başında yer aldığı Hâkimler ve Savcılar Kurulunun bünyesinde yer alan hâkimlerden ve savcılardan adalet bekleyebilir misiniz, mümkün mü böyle bir şey? Mümkün değil. O nedenle, bu işin maalesef sınırı belirlenmiş durumda; Adalet Bakanı tarafından belirlendi. Sorgulamayan, gerçekleri ortaya çıkarmayan ve susturulmuş bir toplum hedeflenmektedir, nettir bu. Yani toplum susacak; açlığını dile getirmeyecek, susuzluğunu dile getirmeyecek. Cinsel istismara maruz kalan ve bazı derneklerin ve vakıfların mevcut olan uygulamalarına kulaklarını ve gözünü kapatacak bir toplum isteniyor ama şunu söyleyelim Sayın Başkan: Bunu hiçbir güç başaramayacak, bunu net söyleyeyim çünkü ne yapılırsa yapılsın bu kanuna karşı, bu uygulamalara karşı dik duracağız ve durmaya da devam edeceğiz.
Şunu söyledik, dedik ki: "Yeni suç tipinin siyasal iktidarın çıkarlarını koruyacak nitelikte ve ayrıca, muhalefet partilerini, sivil toplumu ve özellikle basını baskılayacak ve Terörle Mücadele Yasası'nın daha geniş yorumlanması suretiyle endişe verecek düzeyde kısıtlamalara neden olacak şekilde hazırlanmış bir yasa teklifidir bu." Nedir bu? Şimdi, durup dururken niye bu iktidar... Biz bu iktidarın uygulamalarını görmüyor muyuz, bilmiyor muyuz? Görüyoruz yani birlikte dört senedir mücadele ediyoruz. Bunun eğer yararına olabilecek, tıpkı Seçim Yasası'nda olduğu gibi... Seçim Yasası'nda mevcut olan yüzde 10'luk baraj ne zaman kaldırıldı? HDP, bizim partimiz yüzde 10'u aştıktan sonra geldi. Yüzde 10'u aşmamış olsaydık görürdünüz; mümkün müdür bunu kaldırmaları? Veya kurullardaki hâkimlerin statülerinin değiştirilmesi... Bakın, o kadar da saf değil bu toplum. Her şeyin bir sebebi var, sebebi de şu: Bu iktidarın ihtiyacına ne gerekiyorsa, emin olun, o yapılıyor. Dolayısıyla, halkı düşünen; dolayısıyla, dijital mecrayı düşünen; dolayısıyla, bu ülkenin demokratikleşmesini isteyen bir kanun teklifi olmadığını size bin tane örnekle gösterebilirim yani. Vereceğim biraz sonra örnekleri zaten. O nedenle, 29'uncu madde...
29'uncu maddeyi biraz önce konuştum, tekrar söyleyeyim: "Korku ve panik, iç ve dış güvenlik, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse..." Ya, tamam da bunların ölçülerini kim koyacak? Bunun için...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Mahkemeler.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Mahkeme de Sayın Yıldız, şimdi, mahkeme bu kararı verene kadar siz çoktan o kişinin canına okuyacaksınız yani ya da o sosyal ağ sağlayıcısının zaten önüne bir sürü engel koyacaksınız.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Peki, diğer hususlarda, hakarette kim... Mahkeme tespit etmiyor mu?
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Anlatacağım Sayın Başkan, anlatacağım. Ama mahkemede şöyle bir şey... Sayın Yıldız, siz çok iyi biliyorsunuz, bakın, çok iyi bir hukukçusunuz, size o anlamda gerçekten şeyimiz var.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Estağfurullah, teşekkür ederim de...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Bakın, bir mahkemede ufak bir hakaret davası bile üç sene sürüyor.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Bu tespitleri Ahmet, Mehmet yapmayacak; mahkemeler yapacak.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Tamam, üç sene sürüyor, üç sene gibi bir süreç var.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Nasıl suçlu veya suçsuz olduğuna karar verdiği gibi...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Ama hangi mahkeme?
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Hangi mahkeme mi?
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Yani emin olun, bakın, üç sene sürüyor, siz biliyorsunuz. Hani, mahkemeler o kadar şey ki...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Görevli mahkemeler.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Görevli mahkeme... Üç yıl sürüyor, bir. İkincisi: Tarafsız ve bağımsız davranmıyor bu mahkemeler, bunları çok iyi biliyoruz yani bununla biz kendimiz bizzat karşılaştık bunlarla yani bunu biliyoruz, bunu başka biri bize anlatmasın.
Bakın, bu kanun teklifindeki bu madde çok tehlikeli bir madde. Peki, Bu madde kendi başlı başına bir madde. Bunu çıkardığınız zaman bu iş çözülüyor olacak mı? Asla. Neden çözülmeyecek? Çünkü kanun teklifinin mantığı bu şekilde kurulmuş durumda.
Bakın, suç tanımının soyut olması ve sınırlarının açıkça belirlenmiş olmaması çok ciddi keyfî uygulamaları da beraberinde getirecek. Peki, bu mantık, aynı zamanda Anayasa'da belirtilen "Kanunsuz suç ve ceza olmaz." ilkesine de aykırılık teşkil edecek. Bakın, asılsız haber, tahrif edilmiş haber, sınırları belli olmayan suç tipi, çağdaş ve demokratik ceza yasası bakımından suç olarak tanımlanacak bir durum değildir; nettir bu. Ben bir ceza hukukçusu olarak yıllarca bu alanı çalıştım. Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesinin (1)'inci fıkrası ne diyor biliyor musunuz? Diyor ki: "Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz." Bu ne demek biliyor musunuz? Bu tarifi belirlenmiş, kriterleri belirlenmiş, kimsenin aklına başka bir husus getirmeyecek, keyfî uygulamalara neden olmayacak netlikte bir ceza ve buna karşı konulacak olan bir kanun. Bir, tarif edilmiş bir sosyal davranış, bunun karşısında konmuş olan bir ceza yasası. Çağdaş ceza yasası, bunu söylüyor ve Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesinin (1)'inci fıkrası da aynen bunu tarif ediyor; bu.
Yine, başka hangi tarifte biz bunu görüyoruz? Anayasa'nın 38'inci maddesinde "Kimse, işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz..." O ne demek? Kanun, tarifini belirleyecek, sınırlarını belirleyecek, ne olduğuna karar verecek ve bu, hâkimi şüpheye düşürmeyecek, toplumun da tamamı hukuki güvenlik ilkesi açısından yani "Ben bunu yaptığım zaman suç olacak. Ben bunu yapmadığım zaman suç olmayacak." şekilde bu konuda fikir sahibi olacak, ondan sonra Ceza Kanunu'na girecek, ondan sonra suç olabilecek. Bunu da tanımlayan Anayasa'nın 38'inci maddesi. Peki, bu teklifinin 29'uncu maddesi bu ilkeye uyuyor mu, buna uyuyor mu?
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; ben bunu taraflı olarak söylemiyorum, emin olun: Uymuyor. Gerek Anayasa'ya ve gerekse yasaya aykırı olduğunu söylemek lazım. Bu bakımdan, bu kanun teklifinin Anayasa'ya açıkça aykırı olduğunu söylemek mümkün ve söyledik; itirazımızı bu şekilde dile getirdik.
Bakın, içerik açısından da çok önemli. Yalan haber, dezenformasyon haber şeklindeki yeni kanun düzenlemesinin denetlenmesi yargı tarafından yapılması gereken bir yoldur. Kanun teklifini getiren sayın milletvekillerimiz de aynı şeyi söylüyor, tabii ki mahkeme denetleyecek.
Peki, size hemen bu şu soruyu sorayım: Kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı ve yürütmenin yargı üzerindeki tartışılmaz etkisi göz önünde tutulursa bu yasa teklifinin tek amacının seçime gidilirken bir yol temizliğinden başka bir şey olmadığını söylemek lazım; nettir bu yani. Çünkü toplumun yüzde 70'i adalete güvenmiyor, yüzde 70'i. Belki daha fazladır ama son gelen istatistiklere göre öyle. Yüzde 70'i yani şurada 10 kişi isek 7 kişi bu yargıya güvenmiyor. Neden güvenmiyor? Bu, muhalefetin suçu mu? Bu, toplumun suçu mu? Bu, halkın suçu mu? Bu, emekçinin suçu mu? Hayır. Bu, iktidarın tekelinde olan bir şey. Bu, iktidarın kendi faaliyet alanı ve kendi yetkisinin sonucudur. Bunu görmek lazım.
Bakın, ülkede can yakıcı bir ekonomik çöküş var, yoksul emekçiler var, toplumun büyük bir kesimi açlık sınırının altında yaşamlarını sürdürmektedir. Yasama organının öncelikle yapması gereken bu soruna bir çare üretmektir. Bu iş, bu net.
Peki, bu yasa teklifinin amacı nedir? Ben bu yasa teklifinin amacını size birkaç olay, örnek vererek açıklamak istiyorum. Çünkü bir bilim adamı -siz de bilim insanısınız Sayın Başkan- diyor ki: "Her şey apaçık olsaydı bilime gerek kalmazdı." Siyaset bilimi de böyledir. Her şey böyle göründüğü gibi olsa idi yani bilime de gerek kalmazdı çünkü bilim onun altını eşiyor, ne olduğunu bütün detaylarıyla ortaya koyuyor.
Bakın, birinci nedeni söylüyorum: Enflasyon can yakıyor. Enflasyon miktarını az gösteren kurum var, buna karşı -TÜİK yüzde 70 gösteriyorsa- üniversiteler ve bilim kurumları yüzde 150 gösteriyorsa canı yandı gitti yani; bu, buna engel. Diyecek ki: "Sen toplumu yanıltıyorsun kardeşim, gel bakalım, sen bunun hesabını ver." Ha, bir de maazallah, yani diyelim ki HDP üyesi bir bilim adamı ise "Tamam, kardeşim, sen terör propagandası yapıyorsun." dört buçuk sene ceza ver, gönder.
DERSİM DAĞ (Diyarbakır) - Altı sene.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - O kadara denk geliyor, öyle, o aşamaya geliyor. Bakın, bu bir.
Peki, doğru haberi söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz. Ha, biraz önce, bugün yine haberlere düştü. Ya, sayın vekillerim, gerçekten bunları konuşmak zorundayız. Şimdi, sizin belki zorunuza da gidebilir, belki sıkılıyor olabilirsiniz ama gerçekler var burada. Doğal gaza yüzde 30 zam geldi, elektriğe yüzde 10 zam geldi.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - 15.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Yüzde 15 miydi? Pardon.
Ya, bu halk ne yapacak Allah aşkına! Şimdi, buna karşı ben sesimi yükseltmesem kim yükseltecek, halk yükseltmese kim yükseltecek? Yani siz gittiniz dediniz ki "Ya, bu iktidar şöyle yaptı, bu toplumu bu kadar ekonomik krize soktu, bu kadar..." Ya, bunlar da denilmeyecek mi? Ya kardeşim, sen... "Aç kimse yoktur." diyordu Sayın Cumhurbaşkanı, bugün de diyor ki: "Sefil olan insanların ellerinde sigara var." Hem "Aç yoktur." diyor hem de sefil ve parası olmayan kişilerden bahsediyor. Yani işte, bu haberleri doğru dürüst kimse yapamayacak, bunları dile getiremeyeceğiz.
Bakın, yoksulluğu örtbas etme yasasıdır bu, yoksulluk. Toplumsal muhalefet ve Kürt sorununun çözümü için ortaya konulan çabayı "terör" adı altında kriminalize etme yasasıdır bu. Ben çıkacağım, anlatacağım, sorunun çözülmesi için elimden geleni yapacağım ama siz bu yasayla diyeceksiniz ki: "Sen 'tweet' attın, gel bakalım. Çünkü sen bir örgütün propagandasını yapıyorsun."
Peki, başka ne olacak? Toplantı gösteri hakkı askıda. Bu, gerçeği toplumdan kaçırmaktır yani gerçeği biz dile getireceğiz. Bakın, daha dün, Gezi olaylarının yıl dönümü nedeniyle sokağa çıkan insanları, içeriye doğru tıka basa, işkence çektire çektire içeriye aldılar insanları ve burada; Ankara Mamak Tuzluçayır'da. Genç insanlara eziyet çektirdiler ve o alana sıkıştırdılar, basın açıklaması yapmalarına izin vermediler. Ha, sen bunu yap, o zaman sen diyeceksin ki: "Kardeşim, sen yalan haber ortaya koyuyorsun."
Konserler yasak, gösteriler yasak, toplumun yaşam tarzına müdahale var. Bu hususlara itiraz eden... Mesela, bugün haberlerde yine çıktı -bu yani sosyal medya yasasını ilgilendiriyor, medya hukukunu baştan sona kadar etkileyecek bir kanun teklifi- birisi çıkmış diyor ki: "Hayır, siz doğru söylemiyorsunuz, Eskişehir'de yogayı yasaklamadık; yanlış anlaşılma var." E, ne yapacaksınız? Ben "Vardır." diyorum, o diyor "Yanlış anlaşılma vardır." Çünkü o kamu görevlisi, alın da bu işi çözün şimdi. Ne yapacaksınız? Ya, peki, bu kanun teklifiyle bana mı ceza verecekler, yoksa ona mı ceza verecekler? Ben yine soluğu mahkemede alacağım.
Biraz önce, ben HDP'nin kapatma davasıyla ilgili söyledim, buradan geçiyorum çünkü orada dile getirdim.
Bu yasa teklifiyle başka ne yapılacak Sayın Başkan? Bakın, dezenformasyon, gerçek dışı haber var. Biz Meclisin gündeminde onlarca defa bunu dile getirdik. Bakın, Van'da gözaltına alındıktan sonra helikopterden insanlar atıldı, işkence çektiler. Osman Şiban'la birlikte işkence ve helikopterden atıldığı iddialarıyla gündeme gelen Servet Turgut yaşamını yitirdi. Ben bunu dile getirdiğim zaman veya oradaki bir sosyal medya kullanıcısı dile getirdiği zaman, siz, vay hâline bakın! Terörle Mücadele Yasası'nın kıskacında, bu yasanın da, bu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na eklenecek olan yasanın da kıskacında.
Bakın, korkunç bir şey daha söyleyeyim, o da belki şimdi hazırlıktadır: Bunu da, bu kanun teklifiyle birlikte getirilmek istenen, bu tür dezenformasyonla ilgili olan olaylarda eğer yarın öbür gün katalog suç kategorisine koymazlarsa... Benim o konuda da çok ciddi endişelerim var, çok ciddi, önemli bir şey.
Bakın, Silivri 5 No.lu Cezaevinde işkenceyle öldürüldüğüne ilişkin Ferhan Yılmaz'ın olayını biz gündeme getiremeyeceğiz. Kocaeli Kandıra 1 No.lu F Tipi Cezaevinde işkence görmüş ve aynı zamanda infaz koruma memurları tarafından cinsel saldırıya maruz kaldığını söylemiş, daha sonra da yaşamına son vermiş veya şüpheli bir şekilde yaşamını kaybeden Garibe Gezer'le ilgili biz bir şey gündeme getiremeyeceğiz. Sorgusuz ve şüpheli olarak öldürülen 16 yaşındaki Muharrem Aksem, Urfa'da polisin atış talimi yaptığı bölgede yaşamını yitirmiş, vücudunda 12 metal parça bulunmuştur; bu mesele gündeme gelmeyecek. Hakkâri Derecik'te askerin ateş açtığı olayda 21 yaşında Tahsin Yalçın yaşamını yitirdi; biz bunları gündeme getiremeyeceğiz. Ensar Vakfının tecavüz iddiaları vardı. Erzurum'da Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur'an kursundaki çocuklara yapılan cinsel istismar suçlarıyla ilgili bir şey söyleyeyim Sayın Başkan, -bunu herkes çok iyi biliyor- önce yetkililer açıklama yapmadılar, günler sürdü. Sosyal medya sayesinde bu olayın üzerine gidildi ve mevcut olan failler ancak mahkemenin huzuruna çıkarıldı. Günlerce sustu herkes, çocuklar cinsel istismara maruz kaldılar Erzurum'da. Uzun süre Kur'an kursu yetkilileri sessiz kaldı. Bu neyin gücüydü biliyor musunuz? Toplumun vicdanının sesinin yükselmesiydi sosyal medyada. O yükseldi, o ortaya çıktı ve artık yetkililer kaçacak delik aradılar; bulamadılar, sonuçta olayın üzerine gittiler, mahkemenin huzuruna gitti. 29 Kasım 2016 tarihinde Adana'nın Aladağ ilçesinde cemaat yurdunda yangın çıktı, 11 kız çocuğu yaşamını yitirdi. Yine sosyal medyanın etkisi, yine sosyal medyanın, vicdanlı vatandaşların ve insanların bağırışlarıyla ve adalet çağrılarıyla iş bir noktaya geldi. Daha dün mahkemede, istinaf mahkemesinde yeni kararı çıktı 2016 yılındaki bu olayın. Cemaatlere ait vakıf ve derneklere aktarılan kaynakların sorgulanması ve bu konularda haber yapılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Bu yönüyle de bir sansür ve susturma yasasıdır, çok net bir şekilde söylemek lazım.
Şimdi, bu yasa teklifiyle ilgili... Tabii iktidar bu işi çok iyi biliyor, gerçekten çok iyi biliyor. Şöyle biliyor, iyi bildiğini zannediyor daha doğrusu: Şimdi, bazı taraflarını süsleyerek getiriyor. Nedir? İşte, sosyal medya kullanıcılarına basın kartı verilecek, Basın İlan Kurumundan faydalanacak, vesaire vesaire. Fakat, maddelere geldiğimiz zaman konuşacağız, öyle şeyler konulmuş ki, kime peki bunu sağlayacaklar, kim faydalanacak? Ben şurada iddia ediyorum: Muhalif olan hiç kimse bundan faydalanamayacak, olmayacak. "Terörle iltisaklıysa veya terörle ilişkisi varsa..." diyor; gitti zaten, böyle bir şey alma hakkı yoktur, imkânı yoktur. Yani siz şimdi iyi bir şey, demokratik bir ölçü getirdiğinizi düşünüyorsunuz fakat işin altını eştiğiniz zaman bambaşka şeyler çıkıyor işin içinden çünkü bu iktidarın uygulamalarını biliyoruz, çünkü bu iktidarın ne kadar antidemokratik yollarla işin üzerine, toplum üzerine gittiğini görüyoruz. Ya, Canan Kaftancıoğlu'ndan tutun İmamoğlu'na kadar, Demirtaş'a kadar, Aysel Tuğluk'a kadar o kadar çok olay var ki, o kadar çok mesele var ki. Ya, bunların hiçbirisinde yani bu yargılanan veyahut da bu şekilde suçlanan insanların beraat içinde edecek hiç mi bir Allah'ın kulu yok? Ben on beş sene ceza avukatlığı yaptım, siyasi dosyalara baktım yani size şu kadarını söyleyeyim -Sayın Başkan, siz de biliyorsunuzdur belki o dönemi- Devlet Güvenlik Mahkemelerine şu anda biz şey okuyoruz, oysa ne kadar da demokratik mahkemelerdi bunlara göre kıyasla. Ankara'da 2 tane vardı...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Arkadaşların kızar sana, bunu bir daha söyleme.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Nasıl?
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Arkadaşların kızar buna.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Yok, bunlara rağmen diyoruz, öyle değil yani benim demek istediğimi arkadaşlar biliyor.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin verdiği kararlar bile şu andaki mahkemelerin verdiği kararlara göre, şimdiki mahkemelere göre çok çok demokrat, çok çok daha kısmen de olsa hukuka uygundu yani.
AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Demokrat değil de, tarafsız.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Demokrat yani tarafsız. Öyle diyeyim, o zaman sözümü o şekilde düzeltiyorum.
Bütün bu olayların aydınlatılması gereken tarafsız bir soruşturma ve arkasında tarafsız ve bağımsız bir yargının olmadığıdır. Biz onlara neredeyse yani toplum böyle bir şeye aç kalmış durumda. Bütün bu kronikleşmiş olan sorunları çözebilecek bir adalet sisteminden bahsetmek mümkün değildir, net.
Hukukun üstünlüğü endeksine göre -bakın, ona geliyoruz- Türkiye 139 ülke arasında 117'nci sıradadır. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatının (OECD) verilerine göre son on yılda 36 ülke içinde Türkiye, adalete güveninin en hızlı azaldığı ülke olmuş durumdadır. Rapora göre, adalete güven genel ortalaması yüzde 57'yken Türkiye'de yüzde 38 civarındadır, daha da altındadır yani. Toplumun yüzde 69'u adalete güvenmiyor.
Başkan, ben biraz daha hızlanayım çünkü bir önerilerim var, özellikle eleştirilerimi bu kadar dile getirdim ama gerçekten ben hızlı bir şekilde artık önerilerime geçeyim.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Takdir sizin, teşekkür ederiz. İster hızlı konuşun ister yavaş konuşun biz buradayız.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Dinleyecek misiniz peki?
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Sonuna kadar.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Tamam, teşekkür ederim Başkanım. Ben de çok uzatmayacağım artık çünkü arkadaşlar da...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Böyle demokratik ortamlarda insanların on dakikadan sonra dikkati bozulur, onu da hatırlatayım.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Sayın Başkanım, siz tabii tecrübelisiniz, ak sakalsınız.
Şimdi, Abdullah Bey diyor ki: "Çok uzun konuşunca çok etkili olacak." Hayır, kısa, öz konuşmak...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Başkanım, benim amacım etkili olmak değil, ben gerçekleri söylemek istiyorum gerçekten çünkü bu... Şimdi, Türkiye'nin geldiği ortam belli, hâlimiz belli yani biz gerçekleri söyleyeceğiz.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Eyvallah.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - İsterse üç gün sürsün yani yapacak bir şey yok çünkü bunları söylemeden geçemiyoruz.
Şimdi, internet erişim noktalarının sadece 2 adet olması düşündürücüdür Türkiye'de, bu konuda yatırım yapılması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında internet geçiş noktalarının güvenliğinin sağlanması elzemdir. Yatırımcılar açısından öncelikli konu hukuki güvenlik ilkesinin olmasıdır, bu olmazsa olmaz. Kişisel verilerin korunması, düşünce ve basın hürriyetinin olması dijital dünyanın olmazsa olmazıdır. Bunlara dikkat etmemiz lazım. Dijitalleşmiş olan bir dünyada yer almanın önünde en büyük engel güvenlikçi politikalarının olması ve tarafsız ve bağımsız bir yargının olmamasıdır. Bu tür yasalar Orta Çağ'dan kalma bir siyasal sistemi ısrar etmekten başka bir şey değildir. Özgürlükçü ve katılımcı bir sistemden uzak, otoriter bir anlayışın hâkim kılınması çabasıdır bu kanun teklifi. Sürekli çatışmalı bir politikanın olması ve bütün demokratik ortamların ortadan kaldırılması nedeniyle beyin göçünün yaşandığı otoriter bir sistemin bütün unsurlarının hâkim olduğu bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız.
Öneriler olarak: Bütün bu antidemokratik yasa tekliflerine rağmen dijitalleşen bir dünyada, tüm farklılıkların kendilerini ifade etmesinin ve çağdaş bir dünyada yer almanın yolu, bütün dünyaca kabul görmüş ve demokratik ilkelerin hâkim olduğu bir dijital anayasanın oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle, dijital dünyayı ve medyayı ilgilendiren bir yasa teklifi her şeyden önce katılımcı bir anlayışla oluşturulmalıdır.
1)
Tüm siyasal dinamiklerin ve aktörlerinin katılımı olmalıdır.
2)
Toplumu oluşturan farklı aidiyetlerin görüş ve talepleri alınmalıdır.
3)
Dijital dünyada öngörülebilir, bütün gelişmeleri karşılayacak nitelikte bir yasal düzenleme olmalıdır.
Tüm yurttaşlar için öngörülebilir, evrensel bir hukuki düzen içermelidir. Bütün toplumun rızasının alındığı bir teklif olmalıdır. Liyakatin, zekânın, dijital birikimin hâkim olduğu bir kurallar dizisi olmalıdır. Güvence mekanizmalarının sağlandığı ve denge denetlemenin sağlandığı, erkler ayrımının hâkim olduğu kriterler içermelidir yani yasama, yürütme, yargının birbirlerinden ayrıldığı bir sistem. Uluslararası kriterler esas alınmalıdır, evrensel kriterler esas alınmalıdır. İstisnai olarak çekince konulan ve evrensel insan haklarını içeren tüm yasalar dijital kanunda veya yasada çekincesiz bir şekilde yer almalıdır. Millî, manevi değerler -beka gibi- ötekiyi yok sayan kriterler içermemelidir.
Peki, Türkiye'de bütün bu hususları içerecek ve demokratik bir dijital yasanın oluşturulması mümkün müdür? Ekonomik krizin korkunç boyutlarda olduğu, yargıya güvenin yüzde 30'larda olduğu, toplumsal rızanın olmadığı bir ortamda iktidar tarafından bu yasaların çıkarılıyor olmasının kabulü mümkün değildir ve bu da olmayacak. Bu yasalaştırma çalışmaları bir kesimin yani gün itibarıyla AKP ve MHP iktidarının ideallerini, ilkelerini, dünya görüşünü ve ideolojik dayatmalarını içeren bir yasa teklifidir. Bu yasalaştırma çabaları, başından itibaren, ötekini yok sayma, baskı altında tutma, ötekinin varlık sebebini ortadan kaldırma niteliğinde bir yasama faaliyetidir. Bu uygulamalarla demokrasi rafa kaldırılmış ve dikta rejimi inşa edilmeye çalışılmaktadır. Anayasa'nın 90'ıncı maddesi yok sayılmıştır, uluslararası mahkemelerin evrensel kararları ve Anayasa Mahkemesinin insan haklarına ilişkin kriterleri maalesef yok sayılmıştır. Bu nedenle -maddelerde de yine söz alacağız ancak- bütün bu sebeplerle bu kanun teklifine bizim karşı olduğumuzu ve derhâl geri çekilmesi gerektiğini belirtiyorum.
Beni sabırla dinlediğiniz için gerçekten çok teşekkür ediyorum, sabrınızı zorladıysam da kusura bakmayın.