KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hayırlı olsun diyorum göreviniz, yeni seçilen arkadaşlarımıza da hayırlı olsun diyorum.

Şimdi ben aslında işin en son kısmından, en komik kısmından başlayacağım bu kanunla alakalı. Kimin teklifidir bilmiyorum, az önce sevgili dostlarımız da bunu çok ilginç "aya çıkmak" gibi tarif ettiler. Enflasyonla mücadeleyi asker, polis, jandarma eline bırakan bir mantık var bu kanunda. Böyle komik bir kanun olur mu ya? Siz bir yıl içerisinde enerjiye, doğal gaza yüzde 250 zam getireceksiniz, piyasaları allak bullak edeceksiniz, tek adam rejiminin en karakteristik özelliği olan hiç kimseye sormadan şapkadan tavşan çıkarma usulü yöntemlerle beraber ekonomiyi altüst edeceksiniz, Türk lirasını değersiz hâle getireceksiniz; bir yıl içerisinde, hatta bir yıl içerisinde bile değil, beş altı ay içerisinde dolar 7 TL'den 17 TL'ye çıkacak; sonra geleceksiniz, burada kanun teklifi yapıp askerle, polisle enflasyon takibi yapacaksınız, bizi de saf yerine koyacaksınız, öyle mi? Hiç saf gözü var mı biz de ya! Sizin o tek adamınızın kafaya göre takılmasının faturasını bu millet zaten ödüyor. Onu görmezden geleceksiniz... İçinizde ekonomistler varsa yazıklar olsun onlara gerçekten ya! Gerçekten bu işi iyi bilen ve sineye çeken varsa, kendi Genel Başkanına "Ya, yanlış yapıyorsun; öyle enflasyon-faiz denklemi içerisinde dünyada görülmemiş bir şeyi başımızda deniyorsun, kimin çıkarlarına bu memleketin kaynaklarını harcıyorsun?" diyebilecek kadar yürekli insan yoksa içinizde, o sorununuzu getireceksiniz, burada, efendim polisle, askerle depo basarak... Bir tarihte daha yapmıştınız bunu, hatırlıyor musunuz? Soğanı, sarımsağı, patatesi terörist ilan etmiştiniz. Sonraki yıl biz İç Anadolu'ya gittik; Niğde'de, Nevşehir'de soğan, patates ekenlerin soğan ve patateslerinin depolarında çürümekte olduğunu gördük. Nakliye ücreti ödeyemedikleri için bize dediler ki: "50 kuruşa, 1 liraya, depo kirasına bunları size verelim, bulunduğunuz illere götürün." Devlet Planlama Teşkilatını kapatacaksınız, bir adam sarayda oturacak, sabah kalkacak "Onu ekin." akşam kalkacak "Bunu biçin..." Şimdi hangi şapkadan tavşan çıkacağını bekliyorsunuz? Enflasyona endekslenmiş senet meselesini mi? Bu hazineyi biraz daha borca sokmayı mı bekliyorsunuz? İyice uçuruma itmeyi mi bekliyorsunuz bu memleketi? Kardeşim, şoför ehliyeti yok, ehliyetsiz, farkındasınız. Herkese yazıklar olsun; doğruyu görüp sesini yükseltemeyen herkese yazıklar olsun. Bizi oyalamayın burada böyle kanunlarla ya! Aklı başında insanlarız biz ya! Böyle bir kanun mu olur ya! Enflasyonla mücadele... Depo basacaksınız, adam tutacaksınız, sonra kalkıp öbür tarafta da serbest piyasa ekonomisinden bahsedeceksiniz. Altınız kaval, üstünüz şişhane, nereye gittiğiniz belli değil, vallahi billahi belli değil. Herkes hâkim ve savcıdan konuşurken bu kanunun bana en komik gelen yeri bu. Ne olursunuz, bunu buradan çıkarın, uygulayamayacağınız bir kanundur bu. Zaten o fırsatçıların tamamı da sizin partinize oy veriyordur, ben size söyleyeyim. Aynen Londra bankerlerinin malı götürdüğü gibi; yurt dışındaki fonların kimin tarafından koordine edildiği tartışması, ileride doğru konuşulduğu zaman anlarız onu. Bence oyunuz da düşer. Siz buradan oy bekliyorsunuz ya vatandaşa şirinlik diye, oyunuz da düşer. Böyle bir şey olmaz, akıllı işler yapalım ne olursunuz, rica ediyorum. Ben bunu ilk madde olarak söylüyorum.

Hâkim yardımcılığı, bildiğim kadarıyla, 12 Eylülden önce de vardı, öyle biliyorum, yanlış biliyorsam üstatlarımız bizi uyarırlar. Hâkim, savcı yardımcılığı vardı, 12 Eylülle beraber özlük haklarına ilişkin düzenlemeler yapılırken savcı yardımcılığı savcıya dönüştü, başsavcıya dönüştü vesaire. Sayın Oltan Sungurlu döneminde de bazı düzenlemeler yapılmıştı, ben üniversite öğrencisiydim. Bir kadronun adının şöyle ya da böyle olmasının bir önemi yok. Bana göre, bütün hâkimler, bütün avukatlar, bütün hukuk fakültelerindeki şu andaki öğrencilerin ekstradan meslek içi ve meslek dışı eğitime ihtiyaçları var. Zaten bunu öngördüğümüz için burada avukatlık mesleğiyle alakalı da sınav koyduk, nihayetinde koyduk, "Dört yıl sonra uygulanacak." dedik ama her türlü popülizmle beraber hukukçuluğu altüst etmemize rağmen böyle bir sınav da koyduk. Hâkimlerin meslek içerisinde böyle bir eğitimi almaları ya da böyle bir mesleği bu şekilde yapabilmelerinin bir anormallik olduğunu düşünmüyorum, ben gerekli olabileceğini düşünüyorum ama düzenleme kendi içinde sorunlar yaşatıyor. Yani bu düzenlemeye baktığınızda, Anayasa'nın 123'üncü maddesine, 128'inci maddesine aykırılıklar var. O "hâkim adayı" diye alınan arkadaşımız artık vasfı itibarıyla bir hâkimin görmesi gereken her türlü işleve muhatap ediliyor, alındığı andan itibaren hâkim ve savcılık mesleğiyle alakalı bütün sorumluluğu taşır hâle getiriliyor. Yapacağı görev bir kamu görevi, tanımlanmış orada ama o görevi yapacak olduğu yerde "ve benzeri hâkimin ona vereceği işler..." diye tanımlar koymuşsunuz buraya. Ya, burada kamu görevlilerinin görevlerinin kanunla tanımlanacağı yazıyor Anayasa'nın 128'inci maddesi bunu düzenliyor, 123'üncü madde bunları düzenliyor, benzeri maddeler var. Siz bu maddeyi Anayasa'ya uygun olarak nasıl tarif ediyorsunuz? Yani şu şu şu görevleri yapar, tensip yapar, onu yapar, bunu yapar, dosyayı inceler, falanı toplar, feşmekanı toplar, sonra da o hâkimin vereceği benzeri görevleri yapar. Nedir o benzeri görevler? Bu, Anayasa'daki o, kamu görevlisinin görevlerinin kanunla düzenleneceği ilkesine uygun mu? O hâkim ona ne görev verecek? Onunla ilgili daha sonra nasıl bir tutanak tutacak? Onu notlayacak değil mi, notlamayı yapacak orada, değerlendirmeyi yapacak? Böyle bir garabetin -bana göre- Anayasa'ya aykırı olduğunu düşünüyorum.

Burada birkaç konu daha var yine bu başlatma meselesiyle alakalı. Mesela ne kadar sınava gireceğinin sınırı belli değil, değil mi? Yani herhâlde sınava girebiliyor bu arkadaşlar, benim bildiğim kadarıyla burada bir sınır koyulmamış.

İkincisi, sınavın objektif olacağı konusunda çok ciddi kaygılar ve kuşkular var. Bu kaygılar ve kuşkuların temel nedeni sizin şu andaki yargı performansınızdır. Yargı performansınız objektif olmadığı için, içinde görev yapan hâkimlerin bile sübjektif olarak kendisini bağımsız ve tarafsız hissetmediği bir yargı mekanizması yarattığınız için, ben sadece benim baktığım yerden değil, bu görevi yapacak olan hâkim ve savcıların da... Çok üzgünüm, kurumları asla yıpratma niyetimiz yok, biz demokrasiye inanıyoruz ve bu kurumların gerekli olduğunu düşünüyoruz, Adalet Akademisi de bize gerekli, Danıştay da gerekli, Yargıtay da gerekli, Anayasa Mahkemesi de gerekli ama münferiden insanlar üzerinden baktığımız zaman, siyasal iklimin etkisi altındaki insanların buradaki yargıç adaylarını değerlendirmelerinde çok objektif olamayacağını sokaktaki çocuğa sorsanız o size söyler. Niye bunu söylüyorum derseniz? Siz hiçbir konuda objektif iş yapmıyorsunuz ki. Sakın kızmayın, sakın kızmayın, sakın kızmayın çünkü hakikaten şu andaki "background"unuz kirli, kendi yaptıklarınıza uygun olmayan göreve başlattığınız insanlar dolu etrafta. Bunu belki arkadaşlar örnek vermişlerdir; yakın tarihte Bakan Yardımcısı atadınız. Atadığınız Bakan Yardımcısı daha önce sizin "Hâkimler Anayasa Mahkemesi ve AİHM kurallarına uygun olarak davranmalıdır." diye getirdiğiniz referans maddeye uygun değil. Enis Berberoğlu davasında yaptıkları belli, başka davalarda yaptıkları belli. Ya, biz bir hukuk gerçeği yaşadık, sizin gözünüzün önünde olmadı mı bu? Berberoğlu davasında en son Anayasa Mahkemesi bu hâkimin gözünün içine soka soka soka soka "Kardeşim, sen bu işi yanlış yaptın." dedi. Siz bu arkadaşı -hanginize yakın bilmiyorum, bak, açıkça siyasi fikrini bilmiyorum ama sanıyorum büyük ortağa değil, küçük ortağa daha yakındır, Halil Bey benden daha iyi bilir, referansı oradan alıyor olabilir- siz bu hâkimi aldınız, ödüllendirdiniz, Bakan Yardımcısı yaptınız.

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Bizimle ilgisi yok.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yoksa bir ilgi buluruz ona ya, biri korumuş; çok başarılı o zaman, referansları çok başarılı o zaman. Yani Anayasa Mahkemesine uymamayı başarı kabul ediyor demek ki bizim adli teşkilatımız. Bunun gibi birçok insanı aldınız hâkim olarak çeşitli kadrolarda yükselttiniz. Daha geçenlerde bizim Genel Başkanımızla alakalı bir hâkim tedbir kararı verdi, Ankara'ya getirdiniz, bir mahkemeye oturttunuz. Her nasılsa, o kadar hukuk mahkemesi içerisinde bizim Genel Başkanımıza ilişkin tedbir istediğiniz karar oraya gitti ve o hâkim Sayın Genel Başkanımıza konuşmada dikkat etme konusunda tedbir kararı verdi. Yahu, utanıyorum ben bunları konuşurken. Yani ben bu yargının bir parçasıyım, ne hâle düşürdünüz bu yargıyı? Şimdi, burada, bir takım kurumlarda şirinlik yaparak siz bu işin içinden çıkacağınız düşüncesindeyseniz, olmaz, çıkmaz. Siz bu alanı da kendi kadrolaşmanız için kullanırsınız, ben size söyleyeyim. Yani hâkim yardımcılarını değerlendirirken objektif olamazsınız. Yüreğiniz yetiyorsa hâkim adaylarının sınavlarını kameralar altında yapın, yargıya açın, ondan sonra biz de diyelim ki: "Siz objektif işler yapıyorsunuz." Mülakatları, şunları bunları, mesleki değerlendirmeleri niye yapmıyorsunuz kardeşim ya, niye yapmıyorsunuz? Bu çocuklar insan değil mi, bu çocukların onuru yok mu? Yazılı sınavda 100 puan alan adamı sözlü sınavda eliyorsunuz, 60-70 puan alan adamları alıyorsunuz, herkesin gözünün önünde oluyor bu. Hâkimlik mesleğine başlarken bile insanları tavassutun eseri, kayırmacı bir mantığın muhatabı yaparsanız, daha sonra Anayasa'nın 138'inci maddesindeki "Hâkimler vicdanlarına göre karar verirler." hükmünü nasıl işleteceksiniz? Mesele bu mudur? Yani Avrupa Birliğiyle ilgili yapmış olduğunuz yeni entegrasyon meselesinde sizden istenen sadece bu mudur, şeklî anlamda hâkim yardımcılığı müessesesinin kurulması ama kurtlar sofrasına o gencecik çocukların teslim edilmesi midir? İlla oraya da bir şekilde siyasetinizin kirli hâlini sokmayı düşünüyorsunuz. Söylüyorum, bu kanuna ekleyelim, bu hâkimlerin yükseltilmesinden mesleğe alınmasına kadar her aşamada dava açma hakları olsun, varsa mülakat safhası kameralar önünde yapılsın; yapılmasın demiyoruz -hâkimlik mesleği mülakatla alınabilecek bir meslektir, biz buna bir şey demeyiz, bazı mesleklerden biridir- yapalım kameraların karşısında, kimsenin hakkı yenmesin.

Arkadaşlar, çok üzgünüm, yıllardır bu ülkede bir gelenek bozulmadı gitti. Her hâkim savcı ataması söz konusu olduğunda herkes kendisine tavassut kurabilecek bir alan arıyor. Biz bu mesleği bu şekle sokamayız. Hukukçular en onurlu yerde oturan insanlardır. "Vicdanlarıyla karar verecek." dediğimiz insanları daha işin başından itibaren siyasetin tavassut alanına teslim edemeyiz. Bu kanun teklifi böyle sıkıntılar yaşıyor kendi içerisinde, bu kanun teklifinin içerisinde, hiçbir yerde bu adayların objektif değerlendirilebileceğini teminat altına alan hiçbir madde yok. Benim açımdan güvensiz, benim açımdan kontrolsüz bir kanun bu anlamda. "Yapılmasın." demiyorum, hâkim adayları değerlendirilsin. Yaptıkları iş görev içerisinde eğitsel bir anlam taşısın, perspektifleri itibarıyla faydalı da olabilsinler, ataletin içinde kalmasınlar, sadece bir üniversite öğrencisi gibi akademiyi bitirip ondan sonra pat diye bir şeylerin içine de düşmesinler, faydalı bir dönem geçirsinler ama bu fayda bir siyasi iradeye teslim edilmesin. Geleceğimizi işte bu şekilde yiyebiliriz. Hukukun olmadığı yerde ne ekonomi düzgün olur ne insan hakları düzgün olur ne barış içinde yaşama kültürümüzü oluşturabiliriz; hukuka güvenin olmadığı yerde hiçbir şey yapamayız. Hukuka güveni başlatacağımız yer de işte bu birinci basamaktır. İlk düğmeyi doğru iliklemediğimiz süre içerisinde kimseden hiçbir şey beklemeyelim. Ben tekrar ediyorum, hâkim yardımcılığı mesleğinin kurulabileceğine inanç taşıyorum, gerekli olabileceğine inanç taşıyorum ama bu getirdiğiniz düzenlemenin bu işi öngörmek anlamında değil, yine bir şekilde siyasi alana bunu peşkeş çekme anlamına düşebileceğini görüyorum. Türkiye'de hukukta eğer bir değişiklik, bir atraksiyonel duruş, gerçekten dünyanın diğer ülkelerine benzeyecek derecede objektif ve sübjektif anlamda bağımsız ve tarafsız bir hava yaratmak istiyor isek hukuku siyasetin bir defa kangrenleşmiş hegemonyasından çıkarma zorunluluğumuz var. Bu yasalarla, bu Anayasa'yla ağzınızla kuş tutsanız bunu becerme şansınız yoktur. Sarayda nikâhı yapılan başsavcıdan, bir gün bile Yargıtayda oturmadan Anayasa Mahkemesine seçilen üyeye, bu ülkenin hukukunun da hukukçularının da siyasetinin de bu Meclisinin de ayıbıdır kardeşim. Hani Yargıtayda 100 küsur insan el kaldırdı bir üyeye, gönderdi ya Anayasa Mahkemesine, o 100 küsur insanın hiçbirisi ileride "İlk taşı siz atın." diyebildiğimizde masum olmayacaktır, buna inanın. Kendileri ihanet etmişlerdir, emek veren arkadaşlarına ihanet etmişlerdir, siyasi iradenin gölgesinde Anayasa Mahkemesi üyesini seçip göndermişlerdir. Şimdi, silsile hâlinde tümüyle idarenin kontrolünde olan bir kurum bize hâkim yardımcısı yetiştirecek, doğru değerlendirecek -kişilerden bağımsız söylüyorum, zaten bu sistemi bize de teslim etseniz bu sistem bizi de bir şekilde vampirleştirir diyoruz, sistemden kaynaklı eleştiri getiriyorum- ondan sonra da biz buradan medet umacağız. Arkadaşlar, hiç kimseyi oyalamayalım, kurumların içini boşaltmayalım, kurumların içini siyasi dolgularla doldurarak bize lazım olacak kurumları da kirletmeyelim. Hâkim ve savcı yardımcılığı kurumu doğru bir kurumdur, getirdiğiniz yasa teklifi yanlış bir yasa teklifidir. Bu getirdiğiniz yasa teklifiyle beraber bunun da içini kirletir hâle geliyorsunuz. Oturalım, yeni bir çalışma yapalım bu konuyla alakalı... Ya, Türkiye'nin 2'nci büyük partisinin milletvekillerinin bu konuda görüşü alınmadan yasa teklifi hazırladınız. Niye hazırlıyorsunuz kardeşim? Bizim Mecliste 40 hukukçu milletvekilimiz var. Ya, bir gün Adalet Bakanlığı çağırmaz mı; "muhalefet partisinin milletvekillerine de bir teklif hazırlarken soru soralım..." En az bu arkadaşlarımız kadar biz de hukukçuyuz, bir sorsanız ya! Getiriyorsunuz buraya dayatmayla beraber, biz burada içimizi döküyoruz, parmak sayısıyla geçiriyorsunuz, barolarda yaptığınız gibi oluyor işte. Ondan sonra Ankara'da 2'nci Baro sayıyı tamamlayamıyor, ihtar yiyor, bilmem ne. "İstanbul'da 2'nci Baroya ne kadar para aktarabiliriz?" diye bize kanun yaptırıyorsunuz, hukuku kirletiyorsunuz. Hukuku kirlettiğiniz süre içerisinde bu vatandaşın cebindeki parayı çalıyorsunuz çünkü hukuk ekonominin de sigortasıdır. Bu ülkeye yatırım yapılmıyor, bu ülkeye krediler yüksek maliyetle giriyor, hatta girmiyor, bu ülkemizin insanlarını açlığa ve sefalete mahkûm ediyorsunuz çünkü hukuk hukuksuz, çünkü hukukçular hukuksuz ve bu yasalarla beraber de bunlara bir şekilde yol açıyorsunuz.

Aynı yasa teklifinde başka bir düzenleme daha var; noterlerle ilgili. Sanki noterlere bütün alanları açtınız, noterler her şeyden haberdar, sonra diyorsunuz ki noterlerle ilgili: "Eksik harç tahakkuk ettirilirse sizin sorumluluğunuz olacak." Bilmiyorlar ki kaç para harç? Beyana dayalı yapıyorlar bu işi. Noterler Birliği Başkanı burada, herhâlde bu konuda bir şey söyleyecektir. Bize yüzlerce mail geliyor kardeşim, soramadınız mı Noterler Birliği Başkanına, hiç mi tanıdığınız bir noter yoktu? Hangi kaynaklara erişiyor, gayrimenkulle ilgili bütün bilgileri ellerinde mi, onlarla ilgili değerlendirme yaptıklarında kişisel sorumluluklarına gidebileceğiniz kadar nimet-külfet ilişkisi var mı? Sormuyorsunuz, etmiyorsunuz. Biz burada uzun uzadıya konuşmak zorunda kalıyoruz çünkü kanun yapma tekniğiniz dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir teknik, kendi aranızda maç yapıyorsunuz. Geçen sefer avukatlarla ilgili de burada konuşurken Barolar Birliği Başkanını getirdik buraya, yıllar sonra Barolar Birliği Başkanı geldi, o kadar mutlu oldum ki, anlattı size burada, dedi ki: "Biz diğer barolarla beraber yönetmelik çalıştık, aramızdaki parayı paylaşma, adli yardımla ilgili bir sorunumuz yok. Siz niye bu kanuni düzenlemeyi yapıyorsunuz?" Kimsenin haberi yok, kanuni düzenleme yapıyorsunuz. Adına düzenleme yaptığınız 2'nci Baro bile itiraz etmemiş onların yönetmelik çalışmasına. Derdiniz ne arkadaşlar ya? Niye bu kadar zarar veriyorsunuz bizim kurumlarımıza, niye kurumsal yapı kültürümüzü bu kadar bozuyorsunuz, niye bizim gibi bu ülkenin zenginliklerinden hiç faydalanmıyorsunuz? Bin tane toplantıya geldiniz buraya, bizim hukukçularımız da burada konuştular; yeri geldi hak verdiniz, yeri geldi "Düzeltme yoluna gideceğiz." dediniz, yaptınız yapamadınız, ayrı, o konuyu sorgulamıyorum, tek adam rejiminin karakteristik özellikleri üzerinde durmuyorum. Hiç demediniz mi ya "Burada muhalefet partisinde de aklı eren insanlar var, bir görüşlerini alalım bunların." Komisyonda şimdi görüşümüzü alıyorsunuz ya, bir tek madde değişmeyecek, kimi kandırıyorsunuz ya? Usulü yerine getiriyorsunuz, usulü yerine getiriyorsunuz burada, İç Tüzük bunu emrediyor, bizim burada yasal haklarımız var, kullanacağız, siz hiçbir şeyi değiştirmeyeceksiniz. Bu ülkeyi kanun çöplüğüne çevirdiniz, hiç baktınız mı iktidarınızda ne kadar kanun çıktı ve ne kadar kanun değişti? Altı ayını doldurmadan kanun değişiklikleri yaptınız ya! Size yalvardık bu Komisyonda, dedik ki "Arkadaşlar, bakın -şu bacalar meselesi vardı Sayın Cumhurbaşkanının veto ettiği- doğru değil bu yaptığınız. 'Hayır, doğru.'" dediniz, Genel Kurula getirdiniz, geçirdiniz, orada konuşurken söyledim, 7-7 zar atılacak sizin üzerinize, utanacaksınız dedim, Sayın Cumhurbaşkanı veto etti "Aa, Cumhurbaşkanımız ne kadar demokrat?" 600 kişilik Meclis niye antidemokrat o zaman? Ya, arkadaşlar, ne olursunuz -aha dört yılı bitirdik, inşallah erken seçim olur, tekrar burada olursunuz- biraz sorgulayın kendinizi bu kanunları getirirken; ya, ne olursunuz sorgulayın ya. Bu ülke başında tıraş öğrenilecek bir ülke değildir. Yapmayın! Bakın, kurumsal olarak doğru olduğunu söylüyorum, içindeki maddelerin tamamının insanları ezerek ve siyasete bir şekilde entegre ederek yargıyı bozacak maddeler olduğunu söylüyorum. Yapmayın, bu kadar hızlıca sıradan bir çalışmayla hâkimlik ve savcılık mesleğinin normlarıyla oynanmaz, bu arkadaşlar sizin esiriniz olacak.

Ha, bir madde daha var orada, Danıştay İdari Dava Dairelerini 2026'ya kadar uzatıyorsunuz; gerekçesine baktım, doğru düzgün bir gerekçeniz yok ya! Utanıyorsunuz çünkü; yazamazsınız. Sayın Cumhurbaşkanına paralel bir Dava Daireleri arıyorsunuz; bozulur ya, Danıştay kendi arasında bir oylama yaparsa o dairede bozukluklar oluşur. Bizi de burada saf yerine koyuyorsunuz, gerekçesi de "İş yükünün yoğunluğu." Okuyun arkadaşlar, -28'inci madde miydi, 26'ncı madde mi; kaçtı, neyse...- 16'ncı madde; gerekçenize hiç baktınız mı, siz tatmin oluyor musunuz 16'ncı maddeden? Gerekçenizi okuyayım mı? "Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun, mevcut ve muhtemel iş yükü nazara alınarak yargılamada gecikmelere sebebiyet verilmemesi amacıyla 31 Aralık 2026 tarihine kadar hâlihazırdaki yapısıyla çalışması öngörülmüştür." Niye geciksin kardeşim ya? Kim dedi size gecikir? Danıştay kendi içinde seçim yaparsa, kendisi o kadroları... 2026'ya kadar niye uzatıyorsunuz arkadaşlar? Sevdi Sayın Cumhurbaşkanı o Daireler Kurulunu da, kendisine ayak uyduruyor. Yapmayın arkadaşlar, sizin dışınızdaki herkesi saf zannetmeyin, akılsız zannetmeyin, elinize fırsat geçti diye bu kadar hovardaca kanun yapmayın. Bu ülkede kanun yapma tekniğini siyasetin bu kadar angajmanına sürmeyin, sokmayın. Biz sizin gibi yapmayacağız, buna emin olabilirsiniz. Ne kadar kirletirseniz kirletin, biz gelip doğrularını yapacağız. Kim talep etti sizden kardeşim 2026'ya kadar bu süreyi uzatın diye? Bunun benzerini, başka bir tanesini de Yüksek Seçim Kurulunda yapmıştınız. İstanbul seçimlerini..

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Maddeyle ilgili konuşuruz.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Açıklarsınız kardeşim, bizi ikna etmeniz mümkün değil, biz gerçeğini biliyoruz o işin.

İstanbul seçimlerinin gerekçesini açıklayamayacak biçimde iptal eden YSK üyelerini da böyle taltif etmiştiniz; aynen onlara seçimi iptal ettirmişsiniz. Ya, yüzünüz kızarsın biraz ya! Sizin dışınızda da insanlar var, başkalarının haklarıyla oynamayın, Danıştay hâkimlerinin hakkını ellerinden almayın, Danıştayın kendi demokratik iradesiyle yapabileceği işleri ellerinden almayın; yürütme kanalıyla kapatmayın bu alanları ya! Yapmayın bu kadar yargıya kötülük.

Sevgili Başkanım, daha fazla uzatmayacağım ama bu getirdiğiniz kanun, nihayetinde tekrar ediyorum, yargıyla tümüyle oynama hâline geldi. Yargıyla ilk defa oynamıyorsunuz, örnekleriniz çok fazla, zaten yargıya saygısı olan bir iktidar olmadığınızı da herkes biliyor; sizi rencide etmek için söylemiyorum bunları. Sayın Cumhurbaşkanı tahliye kararını veren mahkemeye bile "Kimseye sormadan tahliye kararı verdi." dedi ya! İçimizde hâkimler var ya; arkadaşlar, siz tahliye kararı ya da bir karar verirken Sayın Cumhurbaşkanına mı soruyorsunuz ya da "kimse" adı altında soracağınız bir yerler mi var? Osman Kavala davasında mahkeme tahliye kararı verdi, "Kimseye sormadan tahliye kararı verdi bu mahkeme." dedi, yarım saat sonra başka bir dava ihdas edildi, başka bir tutukluluk kararı hayata sürüldü. Yahu siz yargı camiasını bu kadar zora sokma hakkını nereden buluyorsunuz kendinizde ya? Bir dünya kıymetli yargıç, eli ayağı öpülesi derecede sizin baskınıza rağmen bu işi yapan yürekli insan var bu camiada. Yarın gidersiniz onlar kendi aralarında orayı bir güzel bağımsız ve tarafsız hâle getirirler, sizin arkanızdan da Fatiha okumazlar, haberiniz olsun. Sizin arkanızdan size alet edilen o insanları tek tek ayıklarlar, sorarlar ya "Siz ne yaptınız ya? Kime sormanız gerekiyordu?" Soruyorum ben şimdi, Osman Kavala davasında tahliye kararı veren mahkeme heyetinin kime sorması gerekiyordu? Sayın Cumhurbaşkanı "Kimseye sormadan bu kararı verdi." dedi. Kime sorması gerekiyordu? Zihniyet bu olunca siz de bu Meclisin görev ve yetkilerini münhasıran kullanabilecek olduğu bütçelemeden tutun hâkim ve savcılarla alakalı kendi iradeleri ve Meclis iradesiyle yapabilecek oldukları düzenlemelerin tamamını referandumda böyle bir tek adama teslim ettiğinizden dolayı bugün sancıyı tentürdiyot tedbirlerle aşmaya çalışıyorsunuz. Ondan sonra işte, enflasyona polis, savcı ararsınız, ondan sonra bitirdiğiniz yargı bağımsızlığına karşı ismen hâkim, savcı yardımcılığı koyarsınız, altına da yine kendi ateşinizi yakarsınız. Tek kurtuluş var, sandığın gelmesi; hiç boş yere çabalamayın bu işlerle, hayırlı bir iş yapabilme şansınız kalmadı zaten, kimsede meşru bir karşılığınız da kalmadı, millete rağmen yasa yapmayın.

Bakın, Noterler Birliği Başkanı burada, onların adına bir iki şey daha söyleyecektim ama istiyorum ki kendileri söylesinler kardeşim; çıksınlar, söylesinler, onların da hayrına dua etmediğinizi anlasınlar, bilsinler, söylesinler.

Hepinize teşekkür ediyorum.