KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dün de söyledim ben, hâkim ve savcı yardımcılığının gerekli bir müessese olduğunu düşünüyorum ama bu düzenlemeyle ilgili eksiklikler söz konusu. Sayın Emre'nin de söylediği gibi, eğitim en önemli konu hem hizmet içi eğitim hem hizmet öncesi, hukuk fakültelerindeki eğitim açısından baktığımızda.

Bu, bizim siyaseten söylediğimiz bir ifade değil, dünya standartları üzerinde yapılan tespitlerde sorunlarımızın olduğu, çok ciddi sorunlarımızın olduğu kesin. Bunun üzerine hâkim adaylığından hâkim ve savcı yardımcılığına bir dönüşüm yarattığınız zaman bunun artık bir statü farklılaşması olarak da algılanması gerekir. Eğer sadece işte, İnsan Hakları Eylem Planı'na yönelik olarak görüntüsel anlamda bir statü tarifi yaparsanız bunun bir anlamı olmaz yargının etkililiği ve kalitesinin oluşabilmesi anlamında. Mesleğe kabulde de liyakatin esas alınması gerekir. Bu, bilinen bir şeydir, bilinen bir eleştiridir yargı mekanizmamıza. Ama meslek içerisindeki, mesleğe kabulde liyakati ayrı bir tartışma konusu yaparız.

Burada mesleğe kabulle, ilk aşamayla ilgili yok ama hâkim yardımcılığından, savcı yardımcılığından sonra tekrar mesleğe kabulle getirilen mekanizma da tamamen idarenin kontrolüne, Adalet Bakanının tasarrufuna bırakılmış bir işlem olarak görülüyor. İdarenin düzenleyici işlemlerinin hâkim yardımcısı ya da savcı yardımcısı olarak tanımladığımız süjeler üzerinde hâlâ devam ediyor olmasını ben doğru bulmuyorum. Bu anlamda, etkili olanın Adalet Bakanlığı değil, etkili olanın HSK'nin olması gerektiği düşüncesindeyim; bu yasanın bu anlamda bir sıkıntısı olduğunu düşünüyorum. Yani hâkim yardımcısı ve savcı yardımcısı statüsünün daha sonra değerlendirilirken kesin mesleğe kabul anlamında bir safhaya ulaştırılmasının Adalet Bakanının, işte, uygun görmemesi mantığına bırakılmaması gerekir, tamamen HSK'nin kontrolünde olması gerekir çünkü hâkimle ilgili, savcıyla ilgili teminatın artık bu hâkim, savcı yardımcılığı döneminde de olması gerekir. Orada yargısal işlemler yaptırıyoruz biz bu arkadaşlara, sadece bir eğitsel mekanizma değil -tensipti, soruşturmada birtakım işlemlerdi, dosya incelemeydi- işte, hâkimin nihayetinde en net yardımcılığını yapabilecek aslında o mesleğin bir parçası olarak görüyoruz, o meslek içerisindeki tasarruflara dâhil ediyoruz. Dâhil ettiğimiz kişileri Adalet Bakanının ya da kamu bürokrasisinin tasarrufuna bırakıyor olmamız doğru olmaz yani HSK'nin etkili olduğu bir süreç olması gerekir, HSK eliyle bu etkinin kullanıldığı bir süreç olması gerekir ve hâkim ve savcı teminatının ilk adımdan itibaren de başlamış olması gerekir ve hissettirilmiş olması gerekir. Aksi takdirde, çeşitli vesilelerle dile getirmiş olduğumuz, sadece siyasi angajman anlamında söylemiyorum ben, bir kötü niyetli bakışla beraber her şey siyasetin elinin altında şekillenecek anlamında söylemiyorum. Hâkim ve savcının teminatı olabilecek bir alan yaratmamış olacağız; eleştirim buraya yönelik. Yarın bu kanunu biz kullanıyor olsak bu kötü niyet bizden de kaynaklı gelişebilir. Hukuk kurallarını koyduğumuz zaman kişilerden öte, bir şekilde objektif kurallarla donatmamız gerekir bu alanı. Adalet Bakanlığı ve o bürokrasinin... Adalet Akademisindeki arkadaşlar kusuruma bakmasınlar, bizzat onlara yönelik bir eleştiri değildir buradaki. Tabii ki oradaki değerlendirmeler, hâkimin notlaması girecektir, o süreç içerisinde birtakım şeyler girebilecektir ama nihayetinde mesleğe kabulde etkili olması gereken Hâkimler ve Savcılar Kurulu olmalıdır. Bunu bu kanun teklifinde göz önünde almamız gerektiği düşüncesindeyim.

Bir de dün de dile getirdim, iki konu söz konusu. Birincisi: Hâkim adayları da dâhil olmak üzere ya da eski ismiyle adaylığa alım da dâhil olmak üzere, mesleğe kabul de dâhil üzere, tüm değerlendirmelerin, yazılı, sözlü sınavların yargı denetimine açık, şeffaf, denetlenebilir olması gerekir. Alpay Antmen arkadaşım da dile getirdiği gibi, kameralar önünde, sabitlenebilir, hak aramayı kolaylaştırabilir bir yöntemi bu tabloda da uygulamaya sokmamız gerekiyor.

Dün yine dile getirdim, hâkim adayları ya da savcı adayları başlatıldıktan sonra mesleğe tekrar hâkim olarak devam edebilmeleri için birden fazla sınav söz konusu burada; bu benim kafamı karıştırıyor. Acaba şöyle bir kaygı mı var: "Biz, öyle bir şekilde tavassut altında şu, bu, bilmem ne başlatırız insanları, sonra öyle başarısız hâle gelirler ki bizi de mahcup ederler. O yüzden buradaki sınav sayısını biraz daha fazla tutalım, sınırlaması olmasın, tanımı olmasın." şeklinde bir yaklaşım mı söz konusu? Ben kötü niyetle böyle düşünüyor olabilirim. Yasayı getiren arkadaşlarımızın bu sınav sınırlaması olmaması meselesiyle alakalı bir açıklama yapmalarının, bizi aydınlatmalarının doğru olacağını düşünüyorum.

Mekân itibarıyla yapılan öneriye de katılıyorum. Adliyelerde görüyoruz, stajyer olarak çalışan arkadaşlarımız kötü koşullarda çalışıyorlar. Özellikle avukat stajyerlerine bazı mahkeme hâkimleri "Hiç adliyeye gelmeyin, biz sizin notunuzu verelim." diyebileceği kadar ağır koşullarda çalışıyorlar.

Burada hâkim adaylığı ya da savcı adaylığı benim tekrar tekrar altını çizerek söylediğim gibi, yardımcılık sıfatına dönüştürülmüş olsa bile "yardımcı" adı altında alımını yaptığımız andan itibaren hâkim onuruna, hâkim liyakatine, hâkim teminatına sahip olması gerekir. O yüzden, adliyelerdeki fiziki koşulların gerekirse bir yönetmelikle hazırlanması gerekir. Mesela, hâkim yardımcıları nereyi kullanacaklar çalışırken? Kalemde... Bugün çoğu mahkemede rastladığımız gibi, hâkimin yetersizliği nedeniyle oradaki yazı işleri müdürünün adliyedeki işlemlerinin tümünü idare ettiği, çoğu zaman hâkimi yönlendirdiği şekilde onların tasarrufu altına mı düşecekler yoksa hâkim onuruna, hâkim liyakatine, hâkim konumuna yaraşır bir şekilde fiziki koşullarda çalışabilecekler midir? Bununla ilgili de özellikle Adalet Bakanlığı teşkilatından burada bulunan bürokrat arkadaşların bizi aydınlatmasının doğru olacağını, gerekirse ne önlemler alınması gerektiği konusunda aydınlatılmamızın doğru olacağını düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.