KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, değerli bürokratlar, meslek kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının değerli temsilcileri ve basının değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Aydemir, sizi öncelikle tebrik ediyorum. Finans merkeziyle ilgili böyle bir kanun teklifini hazırlamanız, imzanızın olması, bu gerçekten onur. Güzel bir kanun teklifi de hazırlamışsınız ancak tabii ki itirazlarımız olacak, sormak istediklerim var. Öncelikle şunu sormak istiyorum: Şu anda bizim finans sektöründe yapılamayıp da bu kanun teklifiyle yani İstanbul Finans Merkezinin oluşmasıyla ilave olarak yapılacak olan ne var? Yani şu anda finans sektörümüz için yapılamayan ama bu İFM olduğunda ilave olarak yapılabilecek olan ne var? Şöyle bir düşüncemiz var bizim: Bakın, finans merkezi gerekli, karşı değiliz. Ancak bu iktidarla ilgili anlayamadığım bir şey var, bunu sormak istiyorum. İbrahim Bey, bu sorumun muhatabı da siz değilsiniz. Aslında burada bir siyasinin olması lazımdı. Şimdi, dünyada finansla ilgili olarak şöyle bir yapı var, bir sistem var dünya finansıyla ilgili olarak: En başta, finansın tepesinde IMF vardır biliyorsunuz, sonra Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, altında da finans merkezlerinin olduğu bir yapı. Şimdi, bu iktidar -iktidar derken ben sizi ayırıyorum bir kere, milletvekillerini, Meclisteki çoğunluğu ben iktidardan ayırıyorum çünkü bu dönem tamamen o hâle geldi- IMF'ye karşı, dünya finans sistemine karşı. "Nas." diyor, "Her şeyden önce ben nasa inanırım." diyor. Ondan sonra da şimdi bunu yaptıktan sonra, İstanbul Finans Merkezi olsun diye uğraşıyor. Ya, İstanbul Finans Merkezi dediğiniz, tüm finans merkezleri gibi sonuçta dünya finans sisteminin bir kurumu olacak.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yeşil var, yeşil. Yeşil sermaye var.

SALİH CORA (Trabzon) - Artık IMF yok, İFM var.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İFM var, helal olsun be!

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Siz dünya finans sistemine karşı olacaksınız, ondan sonra da "İstanbul'da bir finans merkezi kuruyorum." diyeceksiniz, "IMF'le çalışmıyorum." diyeceksiniz, "Dünya Bankasıyla çalışmıyorum." diyeceksiniz, ondan sonra da kalkıp, dünyanın masrafını yapıp bu sistemin bir parçası olmaya çalışacaksınız; bunu anlamak mümkün değildir, ben bunu anlayamadım. Hem "nas" diyeceksiniz... Elhamdülillah Müslümanız, tabii ki buna inanıyoruz ama tüm bunları söyledikten sonra dünya finans sisteminin bir parçası olmaya yönelik adımlar atmayı da anlayamıyorum. Yani bu İFM'de faizsiz işlemler yapılmayacak, dünyada hangi işlemler yapılıyorsa o işlemler yapılacak. Yani bu çok büyük bir yaman çelişkidir, çok büyük bir yaman çelişki. Hem öbür taraftan onlar söylenecek, karşı olacak... Ki bunu niçin söylüyorum? Bunun sebebi şu: Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; bakın, gerekçede de var, İbrahim Bey de söylemiş, finans merkezlerinin en önemli özelliği itibardır, güvendir; en önemli özellik budur. Dünyada en itibarlı finans merkezi şu anda Londra'dır ama tarihi 1200'lerin de öncesine gidiyor, o zamandan beri bağımsız. Yani Londra içerisinde, İngiltere içerisinde ayrı bir devlet gibi orası, ayrı bir şeyi var. "City of London" Yani kendi yönetimini seçiyor, hiçbir şekilde, hiçbir dönem müdahale edilememiş bir yer orası, ayrı bir hikâyesi var. Şimdi, biz böyle bir hikâyeye sahip değiliz yani bir tarihî, kültürel geçmişi olmadan bir finans merkezi kuruyoruz; amenna, kurmamız da lazım, ihtiyaç olduğunu da düşünüyorum ben, zaten öyle ama böyle bir zihniyetle bunu kurmanın bir anlamı yok. Keşke şurada iktidardan birisi olsaydı da yani bunu neden yaptığını bir sorabilseydik, Siyaseten bunu neden getiriyorsun diye sorabilseydik. Yaşar Bey, bakan yardımcılarının, bakanların da siyasi şeyi yok artık seçimle gelmedikleri için. Bakın siz seçimle geldiniz, şurada otursaydınız ya da İbrahim Bey bakan olarak orada otursaydı siyaseten o iradeye sahip olurdu ama seçimle gelmemiş bakanlar, bakan da olsa çok şey fark etmiyor ki bakan da yok. Seçimle gelmeyip... Bize hesap vermiyor bakan dediğimiz kişi yani milletin seçtiği bizlere hesap vermiyor, güven oyuna bile ihtiyacı yok, sadece Cumhurbaşkanına karşı hesap veriyor, halka hesap vermiyor yani halkla muhatap olmuyor, bizle muhatap olmuyor. Onun için siyasi olarak burada olmasının da çok esprisi yok fakat sistemin garabetinden bahsediyorum ben, maalesef böyle bir yanlış sistemimiz var. Ama böyle bir konunun, bu kadar önemli bir konunun siyaseten de ayrıca -yani teknik olarak maddelere geçince tartışacağız ama- oturup tartışılması gerekirdi; bunları yapamıyoruz, böyle bir eksiklik var.

Şimdi, finans -biraz önce söylediğimiz gibi- güven işi, itibar işi. Londra "City of London" dediğimiz yer ya da Wall Street, hepsi, buralar hukukun olduğu yerler. Yani herkes bu yıl hangi kuralın olduğunu, gelecek yıl, ondan sonraki yıl ne olacağını biliyor, güveniyor, inanıyor, hukuk var. Orası yıllardan beri Londra Finans Merkezi, aynı zamanda hukukun merkezi. Daha 1700'lü yıllarda o düzenlemeler yapılmış, hâlâ onlara uyuluyor. Orası gemiciliğin merkezi aynı zamanda. Gemicilik hukukla çok bağlantılı bir konu biliyorsunuz. Sigortacılığın merkezi. Yani bir hikâyesi var, altı dolu. Biz bir bina yaptık, binaları da göreceğiz, gezeceğiz; güzeldir, inanıyorum, Londra'dakilerden bile daha güzeldir, altyapı olarak iyidir. Personelle ilgili sıkıntılarımız olabilir, onu anlarım ama onun haricinde, altyapının dışında bir güven, itibar, hukuk maalesef o açılardan altyapı çok eksik olacaktır; büyük bir sıkıntıdır bu. Dolayısıyla ilk baştaki sorumun sebebi şu: Yani orada bina yapmakla şu anda bizim finans sistemimizde yapamadığımız hangi iş yapılacak? Yani muafiyetler falan tanıyoruz, dolayısıyla o muafiyet ve istisnalarla yapılabilecek işlemler vardır ama ilave olarak bir şey yok. Yani insanların güvenmesi, inanması lazım. Bakın, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in, takip ettiniz mi bilmiyorum, 2014-2015 yıllarında "Türkiye'nin yurt dışında Türklere ait 140 milyar dolar kadar parası vardır." diye bir açıklaması vardı. Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı kayıtları bunları tespit edebiliyor, ondan sonra tespit edilmedi. Ondan sonra benim takip ettiğimiz ve yurt dışı kaynaklardan gördüğüm kadarıyla Türklerin bu parası 300 milyar dolara kadar çıktı. 200 milyar dolar olduğunu söylüyorum ben. 300 milyar, 500 milyar dolar tahminleri de yapılıyor. Türklerin, Türk vatandaşlarının Türkiye'de sermayeye bu kadar ihtiyaç olduğu bir dönemde paralarını yurt dışına çıkarmaları bizim sistemimize, bizim yönetimimize, bizim hukukumuza maalesef güvensizliğin bir sonucudur, bunları görmemiz lazım. Yani İstanbul Finans Merkezi olması gerekiyor ama çok talihsiz bir zamanda, çok olumsuz bir dönemde maalesef bu gerçekleşiyor. Burada ben, hiçbir bürokratın, bu konuyu bilen hiçbir kimsenin bu işin çok başarılı olacağına inandığın söyleyemem. Maalesef böyle, bunu görmemiz lazım.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Biz inanıyoruz, bir yerden başlamak lazım.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Tabii, başlamak lazım ama gereğini de yapmak lazım. Yani en önemli konusu itibardır.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Ama yanlış zamanda, yanlış yerden başlıyorsunuz. Nasıl olduğunu göreceksiniz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Şimdi, şu anda, İbrahim Bey söylemedi ama Global Financial Index 30 var, orada 61'inci sıradayız bildiğim kadarıyla yani İstanbul 61'inci sırada. Türkiye bunu hak etmiyor. Yani o indekste bütün dünya şehirleri yok orada. O indekse girebilecek olan yerler itibarıyla zaten 80-90 yer, bunlar arasında 61'inci sırada, çok gerilerdeyiz. Bunların düzelmesi lazım, bunlar düzelmedikçe, itibar müessesesi olmadıkça; itibar, hukuk, güven kazanılmadıkça başarı şansımız yok maalesef. Bunu görmemiz lazım.

Şimdi, bu para ve para türevlerini alıp satmak gerçek bir ekonomik faaliyet değil, üretime yönelik olması lazım. Bir de siyasiler burada olsaydı yani siyasi iradeyle bu konuyu tartışabilseydim şunu söyleyecektim: Bu dönemde bizim üretime ihtiyacımız var, daha fazla üretmeye ihtiyacımız var. Siz üretime değil de parafiskal, tam üretim olmayan ama sizin de dediğiniz gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Grup sözcülerimize daha esnek davranıyoruz.

Buyurun lütfen.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Başkan.

Tabii ki üretime destek olan bir alanda yatırım yapıyorsunuz, iş yapıyorsunuz, bu da doğrudur. Fakat hatırladığım kadarıyla 1970'lere kadar bu finans sektörü büyüme rakamlarına dahi girmezdi yani esas katma değer üretimi olarak kabul edilmezdi, 1970'lerden sonra böyle görülmeye başlandı. O da farklılaştı şu anda, biliyorsunuz, üretimi çok çok geçti, yine tartışılan bir konudur. Yani finans sektörü bu alanda sıkıntılıdır. Para ve para türevlerinin alınıp satılmasıyla ilgili olarak büyüme rakamları tartışılan konulardır. Şu anda bizim Türkiye olarak en fazla üretime ihtiyacımız var, üretimin desteklenmesine ihtiyacımız var ve sosyal yönden de sıkışmış bir Türkiye var. Dolayısıyla burada siyaseten sorumlu birileri olsaydı, onlara söyleyeceğim, öncelik üretim olduğu hâlde neden böyle bir yatırımı tercih ettiniz şeklinde olacaktı.

Bir de yine, siyasiler burada olsaydı şunu soracaktım: Ya, bu Hükûmet, bu iktidar neden sürekli olarak, elinde varlık olanları, para olanları, finans olanları destekliyor? Bakın, üretimi değil, elinde para olanı, yabancı para olanı destekliyor, Türk parasından kaçışı hızlandırıyor. Şunları oturdum, çıkarttım şu anda KKM dâhil olmak üzere; Türk lirası mevduat hesapları, kur korumalı vadeli katılım mevduat hesapları, Sermaye Piyasası Kanunu'na göre menkul kıymet yatırım fonları vesaireden, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinden elde edilen ve BİST'de işlem gören aracı kuruluşların hisse senedi alım satım kazançları dâhil olmak üzere kalem kalem çıkarttım. Hepsi üretim hariç finans sektörünü destekliyor, parası olanı destekliyor. Ya, bu siyaseten anlaşılmayan bir şeydir. Bunu birisinin anlatabilmesi lazım. Sadece parası olanı, yabancı parası olanı destekliyoruz, tevkifat yapmıyoruz, vergi almıyoruz; sürekli teşvik ediyoruz. Türk liranız varsa yandınız, üretici iseniz yandınız. Sadece ihracata yönelik üretici şu anda memnun ama bu politika devam ederse, ithalattaki gelişmelere baktığınız zaman o konuda da sıkıntılar olacağı çok aşikâr. Bunları birilerinin açıklaması lazım arkadaşlar, bizler de sorumluluk sahibiyiz, milletvekilleri olarak bizim de bunları sormamız lazım. Ne yapılıyor? Niçin böyle yapılıyor? Göz göre göre bu yanlış neden yapılıyor? Bu yanlış politikalardan dönmemiz lazım.

Başkanım, uzatmayayım, süremi bitirdim, anlayışınız için çok teşekkür ederim.

Ama Sayın Aydemir, bu rakamları hakikaten siz de gururla söylediniz, on beş yıl içerisinde gayrisafi yurt içi hasılaya yapacağı 129 milyar dolarlık bir katkı var, yıllık 9 milyar dolar. Bu nasıl hesaplanmış? Arkadaşlara da sorabilirseniz bu tür rakamların nasıl hesaplandığını görebilirsek memnun oluruz.

Şimdi, maddelerde soracağım ama bir de şöyle bir yapı var: Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi devrede, Varlık Fonu devrede. Yani bir taraftan katılımcı belgesini Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi veriyor, öbür taraftan Varlık Fonu yönetici şirket; işi daha böyle iki başlı hâle getirmiyor mu bu durum, yani karmaşık hâle getirmiyor mu? Bunları da ayrıca tartışmak istiyorum.

Çok teşekkür ederim.