| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 06 .11.2014 |
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan Yardımcısı, değerli bürokratlar, Komisyonumuzun değerli üyeleri ve sayın basın mensupları; herkese iyi akşamlar dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Sayın Başbakan Yardımcısı, sunumunuzu dikkatlice izledim. Ben de sunumunuza paralel olarak hem dünyadaki gelişmeleri hem de Türkiye ekonomisini ve Türkiye ekonomisinin temel hedeflerini, gerçekçiliğini, ne kadar gerçekleştirilebilir olduğunu değerlendireceğim.
Şimdi, öncelikle şunu söyleyeyim: Dünya gerçekten bir yol ayrımında ve küresel krizin etkileri henüz ortadan kalkmış değil, daha ne kadar süreceği ve kriz öncesi döneme ne zaman ulaşacağımıza ilişkin de net bir değerlendirme yok. Bugün itibarıyla ancak Amerika Birleşik Devletleri'nin krizden çıktığını değerlendirebiliyoruz ve bunun sonucunda da likidite enjeksiyonuna ilişkin süreçlerin ya da piyasaya ucuz para vermeye ilişkin süreçlerin sona erdiğini değerlendirebiliyoruz. Fakat, aynı değerlendirmeleri sunuşunuzda yaptığınız üzere, Japonya için ya da Avrupa devletleri için söylemek pek mümkün gözükmüyor. Dünyada büyüme oranlarının düştüğü ve düşmeye devam edeceği bir konjonktür var. En azından, 2015 yılında 2014'ten daha iyi bir yıl olmayacağına ilişkin genel bir kanı var. Bununla ilgili yapılan bütün projeksiyonlar da hep aşağıya doğru revize ediliyor. Dolayısıyla, hem gelişmekte olan ülkeler hem gelişmiş olan ülkeler açısından, büyümeler açısından çok da şanslı olmayacağımız bir dönemde olduğumuz kesin. Yine, buna bağlı olarak da dünya ticaret hacmindeki artış hızının da az artacağını ya da geçmiş dönemlere kıyasla çok çok iyi noktalarda olmayacağını, kriz öncesi seviyelerle aynı noktalarda olmayacağını söyleyebiliriz. Bütün bunların sonucu olarak dünyada, likiditenin yönünün değişmesi ihtimali de çok kuvvetle muhtemel görünüyor. İşte, Amerika Birleşik Devletleri'nde, "Federal Reserve"un bu yıl ortalarında buna ilişkin bir karar alınacağına dair bir beklenti var.
Şimdi, dünyada dolayısıyla çok da iyi olmayan bir konjonktür var ve Türkiye ekonomisine ilişkin bir değerlendirme yaparken dünyanın bu genel konjonktürünü ve durumunu göz önünde bulundurmak gerekiyor ve Türkiye ekonomisini de onun içinde bir yerden bakarak değerlendirmek gerekiyor. Yani, büyük hikâyeye ve büyük çerçeveye bakarak değerlendirmek gerekiyor.
Şimdi, bu genel çerçeve içerisinde Orta Vadeli Plan'ın hedeflerine baktığımız zaman, gerçeklikle bağının biraz kopuk olduğunu değerlendiriyorum. Hükûmeti anlıyorum, Hükûmet bir beklenti yönetme yaklaşımı içinde dolayısıyla, beklenti yönetmek için iyimser bir tonlamada Türkiye ekonomisine bakıyor ama beklenti yönetmeninin gerçekleşebilmesi için ya da bir sonuca ulaşabilmesi için beklentilerin, vizyonların ve perspektiflerinin de gerçekle bağının çok kopmuyor olması gerekir, daha doğrusu kopmadan yürütülüyor olması gerekir.
Şimdi, mesela, büyüme açısından bakalım Türkiye ekonomisine. Dünya gelecek sene içinde bulunduğumuz seneden çok daha iyi olmayacaksa... Örneğin, ne olacak da Türkiye'nin büyüme ortalaması 4, 5, 5 olarak gerçekleşecek önümüzdeki üç yıla ilişkin? 5 büyüme ortalaması biliyorsunuz, Türkiye ekonomisinin tarihsel ortalamasıdır. Cumhuriyet kurulduğundan günümüze kadar ekonomi ortalama yüzde 5 büyümüştür. AKP hükûmetleri dönemi boyunca da Orta Vadeli Program hedeflerini gerçekleşmiş kabul etsek bile 5'in altında büyüyecektir Türkiye ekonomisi. Dolayısıyla, "potansiyel büyümeye yakın" diyelim ya da geçmişteki tarihsel ortalamaya yakın bir büyüme ortalaması yüzde 5'tir Türkiye'de. Şimdi son birkaç yılda da büyüme oranlarının düştüğünü görüyoruz yani son üç yıla baktığımız zaman 3 civarında bir büyümeyle Türkiye'nin devam ettiğini görüyoruz. Dolayısıyla, bu açıdan baktığımız zaman, 5'lik büyümenin Türkiye'nin tarihsel ortalaması olduğunu düşünürsek ve dünyanın içinden geçtiği koşulların da çok da parlak olmadığını değerlendirirsek Türkiye ekonomisinin önümüzdeki döneme ilişkin tarihsel ortalamasına yakın bir büyüme hedefini koymuş olmanın çok gerçekçi olmadığını değerlendirmek gerekir. Bir önceki OVP'leri burada değerlendirirken de aynı şeyi söylemiştik. OVP'ler birbirini tekrar edercesine 4, 5, 5 büyümeyi koyuyor; içinde bulunulan yıl 4, sonraki iki yıl 5, önceki sene de öyleydi, önceki sene de öyleydi. Yani, dünyada sanki hiçbir şey değişmiyor, her şey çok iyiye gidiyor, her şey düzelecekmiş gibi iyimser bir tonlamayla Türkiye'nin büyüme ortalamasında tarihsel büyüme ortalamasına yakın bir büyüme hedefini koymanın çok gerçekçi olmadığını söyleyebilirim. Geçen senelerde bunu bu şekilde değerlendirdik ve bizim dediğimiz gibi oldu.
Şimdi, buna bağıl olarak işsizlik hedefinin de yine çok gerçekçi olmadığını söylemek gerekiyor. Türkiye 2012 yılının sonbaharından itibaren işsizlik oranlarının yukarıya doğru döndüğü bir tarihsel perspektif yaşadı. Bu, gayet normal. Çünkü, Türkiye gibi genç bir ülkede, genç işsizliğin olduğu bir ülkede her yıl 500 bin, 600 bin insanın istihdam havuzuna girdiği bir ülkede yüzde 3 ortalamalarda bir büyümenin işsizlik yaratacağı kesindir. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki Türkiye'de işsizliği sabit tutabilmek için bile en azından 4, 4,5, 5 civarında bir büyümeyi yakalaması gerekir. Dolayısıyla, işsizlik artış trendine devam edecektir. Ben bu yılı çift haneli işsizlik ya da çift haneye çok yakın bir işsizlikle tamamlayacağımızı düşünüyorum. Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarına ve dünyanın içinden geçtiği konjonktüre bakacak olursak da Türkiye'nin 0 ilâ 3 arasındaki bir büyümeyi sadece önümüzdeki yıl değil, birkaç yıl daha taşımak zorunda kalacağını görüyorum. Buradan hareketle işsizliğin çift haneli olması neredeyse kaçınılmazdır ve çift haneli işsizlik Türkiye ekonomisinin önündedir.
Bir başka konu enflasyon. Hükûmetin ve Merkez Bankasının en fazla yanıldığı, hedeflerin en fazla saptığı konu enflasyondur, enflasyonda neredeyse 2 katı hedef şaşması olmuştur. Biz enflasyon hedeflerinin tutmayacağını en başından beri söyledik. Buraya Merkez Bankası geldiğinde de söyledik, bununla ilgili ekonomik değerlenmeyle ilgili yasalar olduğunda da söyledik, OVP'yi değerlendirdiğimizde, bütçe görüşmelerinde de söyledik. Ama, bizim söylemlerimiz ve bizim değerlendirmelerimiz sanki hiç anlam ifade etmiyormuş gibi hem Merkez Bankası hem Sayın Hükûmet yüzde 5 enflasyon hedefinde ısrar etti ve burada revizyona gitmedi ama gelmiş olduğumuz nokta çift haneye yakın enflasyondur. Önümüzdeki döneme ilişkin enflasyon hedeflerinin de çok iyimser kaldığını bugünden söyleyebiliriz. Nitekim, kur beklentisi ya da kur hedefi hiç gerçekçi değildir, Türkiye'ye ciddi miktarda sermaye girişi olacağı varsayımı üzerinden ulusal paranın değer kazanacağını göz önünde bulundurarak yapılmış bir kur varsayımıdır. Bu kur varsayımının tutması mümkün olmadığı için de kurdan enflasyona geçişgenlik etkisinin önümüzdeki dönem çalışmaya devam edeceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Yine, kamu fiyatlarına ilişkin özellikle elektrik ve doğal gaza yapılan zamlarda, yüzde 9'luk zamda söylendiği gibi, bazı kamu fiyatlarının bu kurla beraber tutulduğunu ve önümüzdeki dönem bunların da ciddi şekilde karşımıza çıkacağını görebiliyoruz.
Yine, yüzde 4, 5, 5,enflasyon hedefinin tutturulabilmesi iç talepte kısmi bir canlanma varsayımı üzerine şekillenmiş gibi görünüyor. İç talepteki canlanmanın olduğu bir yerde enflasyonun tekrar yüzde 6'lara, 5'lere doğru düşeceğini ummak çok safdillik olur diye düşünüyorum. Dolayısıyla, enflasyon hedefinin tutmayacağını daha bugünden söyleyebiliriz hem bu yıl için hem de gelecek yıl için.
Şimdi, cari işlemler açığında bir iyileşme olduğu anlaşılıyor, programlamanın da ötesinde bir iyileşmeydi bu ancak bu, Türkiye ekonomisinin cari işlemler açığının çok iyi yerlerde olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye'ye benzeyen ülkelerle Türkiye'yi karşılaştırdığımızda ya da dünyadaki cari işlemler açığı olanlarla bir değerlendirme yaptığımızda millî gelirin yüzde 5'i üzerindeki cari işlemler açığının çok daha küçük olmayan bir cari işlemler açığı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla ekonomide bu anlamda bir risk var olmaya devam ediyor. Kaldı ki, Türkiye'nin çok ciddi dış finansman açığının olduğunu da biliyoruz, en azından dış finansa ihtiyacı diyelim. Önümüzdeki döneme ilişkin neredeyse millî gelirin dörtte 1'ine varacak şekilde bir dış finansman ihtiyacı içinde olan bir ülkeden bahsediyoruz. Reel sektör döviz pozisyon açığının çok yükseklerde seyrettiği, vadesine bir yıl kalan, önümüzdeki bir yıl içerisinde çevirmesi gereken borç miktarının 170-180 milyar dolara ulaştığı, yine 50 milyar dolar cari işlemler açığını da üzerine koyduğumuz zaman 230-240 milyar dolar finansmanı bulmak zorunda olan bir ekonomiden bahsediyoruz ve likidite koşullarının da sıkıntıya girdiği bir dönemde bunu sağlamak zorunda olan bir ekonomiden bahsediyoruz. Bundan birkaç yıl önce konuşsaydık belki dünyada ödünç verilebilir fonların bugün bulunduğu seviyenin 2 ya da 3 katı miktarlarda olduğunu söyleyebilirdik. Ancak bugün bu oran, bu miktar çok daha aşağılara gelmiş durumda yani giderek küçülen bir pastadan bir büyük finansmanı yaratmak zorunda olan bir ekonomi, bütün kırılganlıklarıyla ortaya çıkan bir ekonomi olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda cari işlemler açığının millî gelire oranı aşağıya doğru düşüyor olmakla beraber bir birim büyüme yaratmak için vermek zorunda olduğumuz cari işlemler açığının giderek büyüdüğü bir ekonomik modelle karşı karşıya bugün Türkiye. Dolayısıyla büyüyebilmek için her...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜSLİM SARI (İstanbul) - ...ülke cari işlemler açığı verebilir. Ama büyüyebilmek için cari işlemler açığı vermek zorunda olan ülke sayısı dünyada azdır. Üstelik birim büyüme başına bir birim büyümek için her seferinde daha fazla cari işlemler açığı vermek zorunda olan bir ülke çok enderdir. Bu, Türkiye ekonomisinin yapısal sorunu. Biz bunları yıllardır söyledik.
Sayın Başbakan Yardımcısı, on iki yıldır tek başına iktidardasınız, cari işlemler açığının millî gelire oranı artmaya başlarken, biz sürekli bunun tehlike olduğunu, burada yapısal bir problem olduğunu ve bu yapısal probleme ilişkin yapısal bir bakış açısının geliştirilmesi gerektiğini her seferinde söyledik ama Hükûmet ilk başlarda hep şöyle yaklaştı meseleye: "Cari işlemler açığını finanse ediyoruz ya kardeşim." "Finanse edilebildiği sürece cari işlemler açığı sorun değildir." bakış açısıyla yaklaştı. Ne zamanki cari işlemler açığının millî gelire oranı yüzde 10'lara çıktı, ne zaman ki Türkiye ekonomisinin birim başına büyümek için vermek zorunda olduğu cari işlemler açığının miktarı büyümeye başladı, o zaman, Hükûmette bir farkındalık oluştu. Sevinerek görüyoruz ki, bugün açıklanan Sayın Başbakanın ve sizin de olduğunuz bir ekip tarafından açıklanan önlemler paketi mi diyelim... Tam olarak ne diyoruz ona Sayın Başbakan Yardımcım?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) - Yapısal dönüşüm.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Yapısal dönüşüm. Ki bunun tartışmaları bir iki yıl öncesinden başlamıştı ancak burada ciddi bir zaman kaybı da yaşadı Türkiye. Yani sevindirici bir biçimde bu modele, içinde bulunduğumuz paradigmaya, bir yol ayrımına gelmiş olan ekonomi içinden o paradigmanın belki biraz dışına çıkarak radikal müdahaleler yapmayı düşünen bir anlayışın, Hükûmetinizin önüne gelmiş olmasını bu anlamda olumlu görüyorum. Ancak biz bunu yıllardır söylüyorduk ve Türkiye burada çok ciddi şekilde zaman kaybetti. Türkiye ekonomisi bir yol ayrımında. Türkiye ekonomisi yapısal önlemleri almadığı takdirde yüzde 3 civarında bir büyümeyi taşımak zorunda kalacak. Ya bu modelin içinde kalarak dış finansman ihtiyacı kıskacında para gelebildiği sürece her şeyin iyi olduğu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜSLİM SARI (İstanbul) - ...ve paranın gelmesi üzerine kurgulanmış ekonomik modeli işletmeye devam edeceğiz, hiçbir şey yokmuş gibi davranacağız, sistemi sürdürebildiğimiz sürece her şey iyidir diyeceğiz ya da döneceğiz bu model tıkanmıştır, biz yol ayrımına geldik ve buraya birtakım müdahaleler yapacağız diyeceğiz. İkincisinin yavaş yavaş tercih edilmeye başladığını görüyorum; bundan da mutluyum.
Ancak Sayın Başbakan Yardımcım, bir konuyu açıklamama müsaade edin, bu son olacak, süremi de aştım farkındayım. Bugünkü basın toplantısında Sayın Başbakanın 2018'e ilişkin koymuş olduğu hedefleri ben duyunca kulaklarıma inanamadım. Şimdi, bir Hükûmetin Başbakanı 8 Ekim 2014 tarihinde bir OVP yayımlıyor. Bu orta vadeli programı yayımlarken, Sayın Başbakan Başbakan ve 2017'ye ilişkin 2015'ten...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin lütfen, Sayın Bakanım dinliyor.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - ...2017'ye kadar orta vadeli perspektif koyuyorsunuz ve bunu 8 Ekimde koyuyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Türkiye ekonomisi olarak 2017'de gayrisafi millî hasılanın 975 milyar dolar olacağını öngörüyorum." diyorsunuz. Bundan bir ay sonra, daha bir ay geçmeden bugün bir açıklama yapıyorsunuz ve diyorsunuz ki: "2018'in sonunda gayrisafi yurt içi hasıla 1,3 trilyon dolar olacak." Yani, bu yılı kabaca 800 milyar dolardan kapattığımızı düşünelim, dört yılda 500 milyar dolarlık bir gayrisafi millî hasıla artışı yüzde 60'a denk geliyor. Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dört yıl yüzde 60 mı büyümesi gerek, bu nasıl bir hesap? Eğer bu hesap doğruysa OVP'yi bir ay sonra revize mi ettiniz? Yani bir ay önce diyorsunuz ki: "OVP'de gayrisafi yurt içi hasıla 971, şimdi 1,3." Aynı şekilde "İşsizlik oranı 9,1; 2017'nin sonunda" diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Şimdi "Yüzde 7 civarında işsizlik." diyorsunuz Yani, bir ayda ne değişti bizim görmediğimiz, dünyanın genel konjonktüründe, Türkiye'nin genel ekonomik yapısında hiç düşünmediğimiz bir şey mi oldu? Şimdi, açıkçası ben bu yaklaşımı, bugün basın toplantısında tespit edilen, ele alınan yaklaşımı doğru bulmakla beraber hedefleri son derece hayalci görüyorum. Muhtemeldir ki, bugünden gerçekleşmesi mümkün olmayacağı artık kesinleşmiş olan 2023 hedeflerine göre oturup 2018'e ilişkin dört yıllık programlama yapmışsınız ve hesapları buna göre çıkartmışsınız. Şimdi, ben bu hesapların altındaki varsayımları merak ediyorum.
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Şimdi, OVP ile plan arasında bir şey olduğu ortaya çıkıyor.
Dolayısıyla burada ben ayakları yere basmayan hedefler manzumesi ve silsilesi görüyorum. Bu konuda bizi aydınlatırsanız, bu hedeflerin arkasındaki varsayımları bize söylerseniz biz de memnun oluruz diye, öğrenmiş oluruz diye düşünüyorum.
Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.