| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Kayseri Milletvekili İsmail Tamer ve 51 Milletvekilinin, Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4485) (Tali komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 08 .06.2022 |
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Teşekkür ederim Başkanım.
Genel değerlendirme öncesi Komisyona ilişkin düşüncelerimi aktarayım, özelde de eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın üzerinden. Şöyle: Sayın Bakan Sağlık Komisyonuna atandığında gerçekten memnun kaldık yani önemli işler yapabileceğimizi düşündük, hatta dönemin anlamına da uygun çünkü ihtisas komisyonlarının çalışması lazım. Adı üzerinde kanun teklifi, teklifi kim yapacak? Milletvekili yapacak. Herkes kendi alanında yaptığı çalışmaları sunacak, bunun üzerinde saatlerce konuşulacak ama gördük ki... Geçen Komisyonda işte saatlerce burada konuştuk ve bir konuda da değişiklik yaptık, bence önemli bir değişiklikti. Hatta Halil Bey buradayken onu tekrar açayım. Neydi o konu? Dedik ki: "Hekimin teşhis, tedavi ve muayene hakkı var ama bu hakkı başka bir yere verirseniz orada bir sıkıntı çıkabilir." Çok basit çözülebilecek bir şeydi o ve siz de şöyle dediniz: "Ya Halil Bey, yapıverin, bunda ne var, ne mahzuru var?" Ne yaptık orada? "Hekim, diş hekimi ve eczacı" olarak ekledik." Ama orada bir başka şüphe daha vardı, dedik ki: "Eğer 'eczacı' ekleniyorsa, diğerlerinin de eklenmesinde sıkıntı var ise şöyle yapalım: Yine kalsın 'hekim, diş hekimi', 've diğer sağlık personellerinin uyguladığı işlemler' diyelim. 'Uyguladığı işlemler' deyince hepsi birden içine girer." Burada herhangi bir beis de yoktu yani kimse de karşı çıkmadı, hatta buna ilişkin maddenin birine biz imza koyduk, sonra onunla ilintili diğer maddeye de AK PARTİ'li milletvekilleri imza koydu yani böyle bir tarafın istediği bir şey olmasın diye, siyaseten de herhangi bir karşılık görmesin diye ve biz ne yaptık o dönem, o gün? İşte iki gün çalıştık, on üç saat falan çalıştık toplamda ve sonra bu madde Adalet Komisyonuna gitti yani bizim Sağlık Komisyonunda çalıştığımız o madde... Çünkü bizim kendi işimiz yani hatta o gün de işte Türk Eczacıları Birliği Başkanı geldi, teşekkür etti Komisyona, yine Tabipler Birliğinden görevli arkadaşlar vardı. Burada, ihtisas komisyonunda milletvekili arkadaşımın bir tanesi: "Onlar konuşmasın." diyebildi. İşte bugün Hasan Bey'i görüyorum Diş Hekimleri Birliğin Yönetim Kurulundan. Bu arkadaşlarımız buralarda fikirlerini anlattı. Şimdi, biz bu kadar zaman harcayacağız, bu kadar emek harcayacağız, dışarıdan insanlar gelecek ve onlar da kendi üyelerine buradaki yapılan çalışmaları anlatacak; örnek diye söyleyeyim, Türk Eczacıları Birliği -işte avukatı onun notunu alacak, duyurusunu yapacak- diyecek ki: "Sağ olsun, Sağlık Komisyonu böyle bir katkı verdi." Ama ne oldu? Gram konuşulmadı Adalet Komisyonunda, tek kelime edilmedi. Ben saat üçe kadar bekledim, üçte geldi o madde, gecenin ilerleyen saatlerinde, lafı bile edilmedi. Ben bir şeyler söylemeye çalıştım "Ya, bu nereden çıktı?" gibi bir şey söylendi. Yani oradaki arkadaşlarımız, doğal olarak, böyle bir çalışmanın içerisinde olmadıkları için buna ne katkı verdiler ne de önemsediler. Yani mesela eczacılıkla ilgili olduğu için buradaki eczacı milletvekillerinin de yani diğer partiden milletvekili arkadaşlarımızın da oraya gelip bu işe katkı vermeleri gerekiyordu ya da Recep Akdağ, dört dönem bakanlık yapmış yani o uygulamaları bizim eleştirdiğimiz, sizin de "devrim" diye nitelediğiniz dönemlerde Bakansınız, ya hiç mi bunu önemsemezler? Yani Bakanın böyle bir talebi var. Recep Akdağ bir gram bir şeye müdahale edemeyecekse, etki edemeyecekse ve buradan çıkan karar Adalet Komisyonunda gram konuşulmayacaksa o zaman bizim yaptığımız işin ne anlamı var Allah aşkına? Yani boşuna elektrik yakıyoruz, insanları boşuna buraya taşıyoruz. Bu doğru bir şey değil, bu doğru bir yöntem de değil. Kaldı ki biz o günkü o toplantılarda şunu da söyledik, dedik ki: Bunu siyaset dışında görelim. İşte bugünkü konu gibi, bugün Ahat Hoca'nın anlattıklarını, Allah aşkına, ciddiye almayacak mıyız, illa muhalefet partisinden söylüyor diye onu ciddiye almayacak mıyız? Çalışacağız, bu konuda hepimizin emeği olacak, hepimizin katkısı olacak ama eğer buradan aldığımız kararlar -Adalet Komisyonunda olduğu gibi- Plan ve Bütçe Komisyonuna gittiğinde -işte orada avukatlar karşı çıktı- burada da ekonomistler, iktisatçılar karşı çıkacaksa yazık, önce biz kendimizi inkâr etmiş oluruz. Yani Komisyonumuz "mış" gibi bir komisyona döner yani tali komisyonun bir anlamı olmaz. Eğer burada biz şöyle bir taktik izlesek "Her şeye karşıyız, hayır, burada böyle bir şey yok." ya da genel sağlık politikaları üzerine bu işleri oturtmuş olsak yine derim ki doğrudur ama katkı veriyoruz, işte biraz sonra yine buralarda söyleyeceğiz. Şimdi, bizim bu söylediklerimiz eğer bu toplantı sonrasında Plan ve Bütçede Komisyonunda yine geçmezse o zaman yazık, kendi kararına sahip çıkmayan, "mış" gibi olan, kendi kararı dışında meslektaşlarına sahip çıkmayan bir komisyon hâline geleceğiz. Özellikle bunu belirtmek istiyorum, bu konuda da birinci sorumluluk da sizde yani bir Komisyon Başkanı olarak -tekrar ediyorum- sizin bilginizin ve birikiminizin diğer arkadaşlara herhâlde bir örnek teşkil etmesi gerekiyor diye düşünüyorum.
Halil Bey geçen sefer de yine bu konuda müdahalelerde bulunmuştu. Bu işlerin icrasında olmak ayrı bir şey elbette ama yasama hele hele bu kadar çok tartışılırken, buradan çıkanların noktası ve virgülüne dokunmamak, burayı olduğu gibi aktarmak da bence onun sorumluluğunda, çünkü Bakan buradan katkı almak durumunda. Eğer yasama bu işlerde hiç katkı vermeyecekse, yürütme kendi başına iş yapacaksa bir dahaki döneme bu yaptığı yanlışlar -aynı demin Murat Emir'in söylediği gibi- karşısına çıkacaktır. "Ben kendime uygun bir yasa ya da yönetmelik çıkartayım." dediğinizde, iktidarı kaybettiğinizde belki de bu sizin karşınızdaki en büyük problem olacaktır. Bu işi bizim tiyatral bir hâlden çıkarmamız, kendi kendimize konuşup konuşup ertesi gün "Ya, işte biz söylemiştik." hâline döndürmekten vazgeçmemiz gerekiyor. En azından buradaki meslek odalarının temsilcileri karşısında bunu yapmayalım diye tekrar uyarmak isterim.
Yasa teklifine ilişkin de Aralık 2021'de bu geldi yani geldiğinde de rakamlar ortadaydı; işte bugün 26 diye söylenen 40'tı, işte 20 diye var olan 33'tü; o gün o tarihte Mecliste bir oy birliğiyle bunlar alındı yani aslında geçmiş, yani aslında alınmış bir hak. Burada eğer buna sebep, bozmaya sebep bütçeyse yani aktarılan bütçenin çoğunluğuysa bunu da iktidarın açıklaması gerekiyor ama eğer öyle değilse -hani diyoruz ya "Sağlıkçının hakkını veremiyoruz." diye- eğer haksa bu mesele, buradaki bu rakamları değiştirmemek gerekiyor. O gün Aralık 2021'de Meclise sunulan rakamlarda bir teklifle gelmek gerekiyor, o nedenle de biz önergemizde bu rakamları tekrar getiriyoruz. Bu, bizim olduğu kadar sizin de sorumluluğunuz çünkü o gün o oy birliğinde, tüm Meclisin onayladığı oy birliğiyle gelen teklifler 40 bin ve 33 bindi, bunun önemsenmesi gerekiyor.
Bir başka şey de o gün bu tartışmalar yaşanırken aralık ayında, dışarıda sağlık emekçilerinin korkunç tartışmaları vardı ve en çok da konuşulan iş barışıydı, iş barışına yönelik bir tehdit olarak görüldü o günkü yasa maddeleri. Neden? Çünkü sadece diş hekimi ve hekimler var diye. Bunun yanına hep "diğerleri" diye tabir edilen diğer meslek gruplarının da alınması gerekiyordu. Bu iş barışı için, bu bütünleşik durum için ya da yine Sayın Bakan da söyledi -"Daha adaletli bir yasa hazırlıyoruz." denildi- daha adaletli olabilmesi için -"adalet" adı üzerinde- herkesin dâhil edilmesi gerekiyor. Sağlık bir bütünse sadece hekim ve diş hekimiyle bütünleşik değilse o zaman diğerlerini de almak gerekiyor. O yüzden de burada diğer sağlık personelinin de ilave edilmesi gerekiyor.
Sayısal olarak da yine ilk konuşmacımız bundan bahsetmişti, oradaki rakamları tek tek saymayayım ama ben eczacı üzerinden gideyim, örneğin kamuda 3.740 eczacı var. Örneğin, buraya eczacıları dâhil ettiğinizde bunun bütçeye artı bir yük getirmeyeceği açık. Bu rakamları koymanızda bir de çeşitli sebepler var. Örneğin, en önemli sebep 2013 yılında ve 2016 yılında Sağlık Bakanlığının Atama Yönetmeliği vardı, orada "stratejik personel" diye bir tanım yapıldı; stratejik personelden her zaman sayılan hekim ve diş hekiminin yanına eczacı da eklenmişti. Şöyle tabir ediliyordu: "Hekim, diş hekimi ve eczacı unvanlı personel..." Bunlar ne? Stratejik personel. Buna ilişkin de eczacıların diğer hekimlerden ayrışmaması gerektiğinin en önemli göstergesi de eğitimleri. Bugün eczacılar beş yıl eğitim alıyor, geçmiş dönemde dört yıl alıyorlardı ama şimdi beş yıla çıkartıldı, hatta o da yetmiyor 5+1, yardımcı eczacılık var. Yani bir eczacının eczane açabilmesi için altı yılın geçmesi gerekiyor; beş yıl üniversitede, bir yıl da mecburi yardımcı eczacılık yapmak durumunda. Gördüğünüz gibi, diş hekimlerinin aldığı eğitim süresiyle aynı. Benzer şekilde kamuda çalışıyorlar, atama yöntemiyle çalışıyorlar değil mi? Yani bir yere görevlendirilirken yine atamayla çalışıyorlar hekimler gibi. Sorumluluğa baktığınızda hastane eczacısının yükü çok ağır, işte zaten ihtisas komisyonlarının esprisi o, çağıracağız Türk Eczacıları Birliğinden bu Komisyondaki arkadaşımızı neler yaşadığını tek tek anlatacak ve biz de olayları bileceğiz. Yani hastane eczacısının ne tür sorumlulukları var, maddi sorumlulukları var, nöbet sorumluluğu var, ayrıyeten Sağlık Bakanlığında çalışan eczacıların denetim sorumluluğu var, reçete kontrol sorumluluğu var; tüm bunların içinde bulunduğu bir görev içerisinde bu eczacıların da buraya dâhil edilmesi gerekiyor. Ayrıyeten bir başka şey daha, niye sağlıkçıların ya da hekimlerin, diş hekimlerinin bu yasayla maaşlarını, emekli maaşlarını düzeltmeye çalışıyoruz? Çünkü aynı seviyede ya da benzer meslek alanlarına bakıldığında hekimlerin aldığı maaşlar düşük, bugün aynı şekilde eczacı maaşları da düşük, emekli maaşları da. Şu anda bir eczacı, aldığı maaşın yarısından daha az emekli maaşı alıyor. Uzun sözün kısası, bu düzenlemeleri adaletli bir hâlde yapmak lazım ve bunun da en çok anlayanı, bu işin içerisinde olan insanlar olarak bizlerin yapması lazım.
Son söz olarak, umarım bu yaptıklarımız da boşa gitmez, umarım bu çaba, bu emek bir karşılığını bulur; onu temenni ederek sözlerimi bitiriyorum, teşekkür ediyorum.