KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bütün üyeleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Teklif sahiplerine emekleri için teşekkür ederek sözlerime başlayacağım. Geçen haftadan bu yana demek ki uzlaşma yolunda atılan adımlar, aslında yöneltilen eleştirilerin haklılığını kısmen de olsa teslim etmiş olması bakımından olumludur. Dileriz ki bu aşamadan itibaren bu öneri düzeltilir veyahut Anayasa Mahkemesi sürecinde düzeltilme umudumuzu koruruz. Ama tabii ki bizim amacımız burada düzeltilmesi.

Şimdi, ben bu yasanın özüyle ilgili olarak, arkadaşların yaptıkları açıklamalara girmeden, tekrara düşmeden birkaç ön saptama yapmak suretiyle konuya girmek istiyorum. Özellikle dijital alan, sanal ortam, aslında siyasal iktidarın örgütlenmesi ve hak ve özgürlükler güvencesinin bilimi olarak Anayasa hukukunu ve özgürlükler hukukunu dört açıdan etkilemiş bulunuyor, dönüşüme uğratmaya başlamış bulunuyor: Birincisi, egemenlik ve demokrasi anlayışı açısından; ikincisi, norm kavramı ve normativite bakımından; üçüncüsü, hak ve özgürlükler açısından; dördüncüsü de özellikle siyasal aktörlerin söylemlerini dönüştürmesi bakımından.

Şimdi, bu dört alandan bizi doğrudan ilgilendiren alan hak ve özgürlükleri sorgulayıcı boyutu, hak ve özgürlüklere yeni bakış açıları getirmesi boyutu. Ama tabii ki özellikle değinildiği üzere, 2017'den bu yana tanık olduğumuz anayasal kurgu çerçevesinde siyasal aktörlerin söylemleri karşısında bu tür yasal düzenlemeler çerçevesinde özel önlemler alma gereği ve tabii, özel önlemler alınsa da bunları güvencelemenin çok zor olduğu ya da olanaksız olduğu sorunu.

Şimdi, bu dörtlü meydan okuma, dönüşüm veyahut da devrim sürecinde ki "Anayasa hukuku" "Anayasa bilimi" diyoruz veya "insan hakları bilimi" belirttiğim gibi, bizi ikisi ilgilendirmekte. Fakat şu saptamayı yapmak gerekir, teklif sahiplerinin sunuşta, konuşmalarında değindikleri konu: Devlet ve insan hakları ilişkisi. Devlet, insan haklarına saygı mı gösterir, devlet insan haklarını korumak zorunda mı? Anayasa'da yazdığı üzere saygı gösterir, korur ve geliştirir. Yoksa devletin varlık nedeni Anayasa mı? Devletin varlık nedeni insan hakları mı? 61 Anayasası'na göre insan haklarına dayanan devlet, 82 Anayasası'na göre insan haklarına saygılı devlet ama 82 Anayasası'nda 2001 yılında yapılan değişiklikte madde 14'te "insan haklarına dayanan cumhuriyet" kavramı getirildi. Böylece madde 2'deki "insan haklarına saygılı devlet" kavramını artık 2001'den bu yana yani yirmi yıldır "insan haklarına dayanan Türkiye Cumhuriyeti" şeklinde okuyoruz ve yorumluyoruz. Biz de bunu, bu düzenlemeyi yerli yerine oturtabilmemiz için bu şekilde okumamız gerekir. Bugün, bu yasama sürecinde kullanacağımız kavramlar için bu ön belirleme önem taşıyor. Sadece insan haklarına saygılı değil, sadece koruyan değil, sadece geliştiren değil; insan haklarına dayanan devlet. Devletin varlık nedeni bizleriz, bizim hak ve özgürlüklerimizdir.

Şimdi, bu ön saptamayı yaptıktan sonra, ikinci olarak, yasama tekniği veya yasama belleği açısından konuya birkaç açıdan dikkatinizi çekmek istiyorum: O Covid ortam ve koşullarında, 7253 sayılı Yasa'yla -iki yıl önce gece yaralarından sonra- bu konuda yaptığımız düzenleme. Şimdi, bu düzenlemenin öncesi var, sonrası var. Öncesi nedir? Öncesi, 5651 sayılı Yasa'dır. 5651 sayılı Yasa'nın 9'uncu maddesine Sevgili Emre değindi, ben de ona farklı bir açıdan değineceğim. Bu düzenlemeyi, 7253 sayılı Yasa düzenlemesini yapmadan önce teklif metni, madde 53'ten madde 60'a kadar 8 madde olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda bir torba yasanın içine sokuşturulmuştu; biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak itiraz ettik ve o torba tekliften çıkarıldı. 7253 sayılı Yasa'nın teklifini oluşturan metne dönüştürüldü ve Adalet Komisyonunda görüşüldü. Fakat burada ilgi çeken husus veyahut yasama belleği açısından, yasama tekniği açısından sorunlu olan husus şuydu: Plan ve Bütçe Komisyonuna teklif götüren vekillerin imzaları ile Adalet Komisyonuna ayrı bir metin olarak götüren vekillerin, teklif sahiplerinin imzaları birbirinden farklıydı. Şimdi gördüğümüz durum ise iki yıl önce 7253 sayılı Yasa'yı imzalayan, aynı konuyu gündeme getiren vekiller ile şu anda bu teklifi getiren vekiller birbirinden farklı. Bunlar aslında yasama belleği açısından çok önemlidir çünkü sürekliliğin izlenmesi... Burada aynı konu farklı vekillerce getiriliyor. Ama şunu söyleyebilirsiniz: Efendim, nasılsa bunu biz hazırlamıyoruz. Nasılsa Sayın Başkan Güler'in saydığı birçok kuruluş var, onlar hazırlıyor. Ama unutmayalım ki yasama yetkisi...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Arkadaşlar çok çalıştı Hocam ya yani onu söylemeyelim.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Ben hiç kimsenin emeğini küçümsemiyorum.

SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) - Bir mahzuru var mı Hocam?

ORHAN KIRCALI (Samsun) - İndirgememek lazım burada.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Hayır, indirgemiyorum ama eğer dijital mecralar üzerinde, sosyal medya düzenlemesi üzerinde belirli vekiller uzmanlaşmışsa, o konuda çalışmışsa o zaman bugünden yarına değişmez. Ben bir Anayasa raporu hazırlamışsam yarın bir başkası, öbür gün başkası; onun sürekliliği olur, en azından o vekiller ortak emekleriyle, ortak gözlemleriyle, deneyimleriyle karşımıza çıkarlar ve bu sürekliliği silsile olarak sağlarız. Fakat burada dikkat çeken sadece vekillerin farklılaşması değil, dikkat çeken bir gece yarısı torbadan alınarak ve başka vekiller tarafından Adalet Komisyonunun önüne getirilmesi değil; esasen sorun, Anayasa Mahkemesi kararlarının bu değişime ve yeni tekliflere yansıtılmamasıdır.

Sayın Öztürk Bey, işte, asıl sakınca buradan doğmaktadır. Anayasa'nın hangi maddelerine aykırı olduğunu biraz sonra değineceğim ama esasen öncelikli değinmem gereken husus: Anayasa Mahkemesi kararlarına karşın, sanki Anayasa Mahkemesi kararları yokmuş gibi böyle bir düzenleme yapılması ve bunu ne genel gerekçede görüyoruz ne de madde gerekçelerinde görüyoruz. O zaman Anayasa madde 153 fıkra son yadsınmış oluyor, görmezlikten gelinmiş oluyor. Eğer Anayasa madde 153 fıkra son görmezlikten geliniyorsa o zaman bir milletvekilinin Anayasa madde 11 üstünlüğü ve bağlayıcılığı, hâliyle, Anayasa madde 81 gereği Anayasa'nın üstünlüğüne içtiğimiz andın anlamı da kalmıyor. İşte, bu açıdan çok önemli iki sorun var. Üç hafta kadar önce, Genel Kurulda "Pilot Kararlar" başlığı altında bir araştırma önergesi verdik. Son on yılda Avrupa Mahkemesi tarafından ve Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş olan pilot kararların araştırılması, derlenmesi ve toplanması ve o doğrultuda, mahkeme kararlarının gerekleri doğrultusunda Meclisimizin yasal düzenlemeler yapması için araştırma önergesi verdik. Bunlar içerisinde bu da vardı, 5651 sayılı Yasa'nın 9'uncu maddesi -biraz önce Sayın Emre somutlaştırdığı için ona girmiyorum- bu da vardı. Yani Meclisimize bu konuda yasama yapma yükümlülüğü yükleyen pilot karar. Ama hangi gerekçeyle çevrildi? "Bu konuda Adalet Bakanlığı çalışma yapar, bizim yapmamıza gerek yok." Ama Adalet Bakanlığı, bazı konularda genel olarak kamusal ihtiyaçlar doğduğu zaman, o ihtiyaçları Meclise bildirir, Meclise o konuda yardımcı olur, hazırlık çalışması yapar. Yoksa açıkça Avrupa Mahkemesi kararı varsa, Anayasa Mahkemesi kararı varsa ve bu pilot karar ise bu Adalet Bakanlığına gitmez; bizzat yüce Meclisin düzenleme yükümlülüğünde olduğu bir konu. Sayın Öztürk, şimdi, bu açıdan bunun hiç dikkate alınmamış olması, işte, bu aktörlerin değişmesinin yani imza sahiplerinin değişmesinin bugünden yarına değişmesinin sakıncaları, sakıncalı sonuçları bunlar. Hatırlarsınız, o sırada siz de vardınız, dedik ki: "Ya, yapmayın, gece yaralarından sonra bunu yapmayalım; oturalım düzgün bir yasal düzenleme yapalım." Ama bizim oylarımız yetmedi. Fakat ne oluyor? Aradan iki yıl geçmedi, gelinen aşamada bir etki analizinin yapılmasına bile gerek duyulmamış. Yani iki yıl önce burada oyladığımız 7253 sayılı Yasa hangi sonuçları doğurdu, artıları nelerdir, eksileri ne oldu, niçin bir etki analizi yok? İşte, bu aslında yasa tekniği ve yasama tekniği açısından çok ciddi bir sorundur. Nitekim, bizim o yasaya karşı, 7253 sayılı Yasa'ya karşı Anayasa Mahkemesine yaptığımız başvuru şu anda Anayasa Mahkemesinin önünde ve bu yaptığımız başvuru aslında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarını, Avrupa Mahkemesinin konuyla ilgili kararlarını işleyen, koyan, sistematize eden 80 küsur sayfalık ciddi bir başvuru. Oysa şu anda, bu elimizin altındaki teklifle bizim Anayasa Mahkemesine yaptığımız başvuru Anayasa'ya aykırıdır gerekçesiyle, önceki Anayasa Mahkemesi kararlarını da zikrederek, Avrupa Mahkemesi kararlarını da zikrederek Anayasa'ya aykırıdır dediğimiz birçok konu bu yasa önerisiyle yeniden, benzer biçimde veya farklı biçimde düzenleniyor ve tabii ki bir örtüşme ve çakışma söz konusu. Böyle olunca, o zaman Anayasa'ya saygı kuralını bu süreçte daha baştan zedelemiş oluyoruz, ortadan kaldırmış oluyoruz; demek ki burada ciddi bir yasa yapma tekniği söz konusu -bakın, nitelikli yasa demiyorum- burada ciddi bir yasama belleği kırılması söz konusu ve öyle olunca da hâliyle Anayasa'ya uygunluk açısından çok ciddi bir sorunla daha baştan karşı karşıya bulunduğumuzu söyleyebilirim.

Hemen belirteyim, biz Anayasa'ya uygunluktan ne kastediyoruz? Anayasa'ya uygunluktan yalnızca bu metinde yazan kuralları anlamıyoruz; Anayasa'ya uygunluktan başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri kastediyoruz, Anayasa'ya uygunluktan Anayasa Mahkemesinin verdiği kararları anlıyoruz, Anayasa'ya uygunluktan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin konuyla ilgili olarak verdiği kararları anlıyoruz. Ama tabii ki teklif sahiplerinin haklı olarak zikrettikleri gibi, Almanya'da, başka ülkelerde bu konuyla ilgili düzenlemeler Türkiye'yi doğrudan bağlayıcı olmasa da onları da anlıyoruz ve bir örnek olarak biraz sonra birini zikredeceğim.

Şimdi, bu çerçevede bu yasa önerisinin anayasallık sorununu, Anayasa'ya uygunluk sorununu 3 açıdan ele alabiliriz: Birincisi, içerik olarak, tıpkı 29'uncu maddede olduğu gibi; -diğerlerine de kısaca değineceğim ama sadece maddeler olarak değineceğim- ikincisi, kurumsal olarak; üçüncüsü de siyasal rejim veyahut da anayasal kurgu açısından belirteceğim. Çok kısa olarak, nedir içerik olarak? İçerik olarak -arkadaşların Anayasa'nın ilgili maddelerini saydıkları gibi- burada, temelde düşünce özgürlüğü söz konusu, düşüncelerin açıklanması özgürlüğü söz konusu. Bunların klasik yollarla değil, sanal ortamda, numerik ortamda ya da dijital mecralarda açıklanması söz konusu. Dolayısıyla Anayasa'mızın, Avrupa Sözleşmesi'nin hak ve özgürlüklere ilişkin güvenceleri bu alanda da aynen geçerli ama biraz sonra belirteceğim nedenle daha güçlü bir biçimde geçerlidir. Bu itibarla Anayasa'nın maddelerini teker teker saymayacağım ancak demokratik toplum açısından, demokratik siyaset açısından ve özellikle demokratik rejimde siyasal iktidarın demokratik yollarla el değiştirmesi bakımından değinilmeyen Anayasa maddelerine de bu 3 açıdan değineceğim biraz sonra.

Şimdi, içerik olarak bakıldığı zaman, bizim tali komisyonda, Dijital Mecralar Komisyonunda görev yapan arkadaşlar birçok maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna dikkat çektiler, muhalefet şerhlerinde bunları teker teker yazdılar. Bunların başında 5'inci madde geliyor, 7'nci madde geliyor, 23, 24, 29 ve devamında 30'uncu madde, 32'nci madde, 34'üncü madde, 35'inci madde, 36'ncı madde gibi birçok madde Anayasa'nın bir veya birden çok maddesine aykırılık içeriyor. Fakat neden 29'uncu madde özellikle önemli ve infial yaratmış bulunuyor? Sayın Yıldız konuşmasında bir bakıma onun gerekçesini ortaya koydu çünkü savaş durumunda, OHAL ortamında geçerli bulunan Anayasa'nın 15'inci maddesi çerçevesinde ancak yürürlük kazanan TCK'nin ilgili maddesindeki hükmün, buraya olağan dönem içinde geçerli olmak üzere aktarıldığını beyan etti ve bu beyanı tabii ki önem taşıyor.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Hayır, hayır.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Şu bakımdan önem taşıyor: Şimdi, 13'üncü madde, olağan dönemde geçerli ve sadece 13'üncü maddede yer alan ölçülülük ilkesi, demokratik toplumun gerekleri, hak ve özgürlüklerin özüne dokunmamak kaydıyla hak ve özgürlükleri yasayla sınırlamaya olanak tanıyan bir madde; 15'inci madde ise hak ve özgürlükleri durdurmaya ve askıya almaya olanak tanıyan bir madde ama asla -biraz önce Sayın Tiryaki'nin değindiği üzere- hak ve özgürlüklerin özüne dokunamaz, çekirdek haklar alanına giremez; bu nitelik farkını ortaya koyalım. Ama Sayın Yıldız, ister 13'üncü madde olsun ister 15'inci madde olsun, 29'uncu maddede yer alan, tıpkı diğer bazı maddelerde yer alan ölçütler aslında ne Avrupa Sözleşmesi'nde ne de bizim Anayasa'mızda temelleri olan kavramlardır; temelleri bulunmadığı gibi, hani elimizin altında olan Almanya, Fransa gibi devletlerde de bu kavramlar mevcut değildir. Tabii ki bu kavramlar mevcut olsaydı dahi genel ifade özgürlüğü güvenceleri bağlamında bunları yorumlamamız gerekirdi. Bu nedenle, bu kavramları kullanırken anayasal temeli çok önemsememiz gerekir.

Şimdi, neden kurumsal açıdan farklı biçimlerde değinilen, sizlerin de değindiği... Ahmet Özdemir şu anda nerede bilmiyorum ama...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Genel Kurulda Hocam.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Ama işte, Sevgili Başkan, sıkıştırılmış yasamanın, baskı altına alınmış yasamanın sakıncaları bunlar. Adalet Komisyonu olarak sizi bu hafta çok yordular.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Yok.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Hocam, dinliyoruz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Hayır, böyle bir yasama olmaz; çok yordular.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Biz çalışmaktan memnunuz Hocam.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Anladım ama şimdi biz nitelikli yasama yapıyoruz, Ahmet Özdemir'in burada bulunması gerekir.

İBRAHİM ETHEM SEDEF (Yozgat) - Teklif sahiplerinden birisi orada oturuyor.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Hayır, Sayın Yıldız başka; o da konuştu, öbürü de konuştu. Ama genellikle böyle yapılıyor bu; ciddi yasamayla, özenli yasama süreciyle bağdaşmıyor. "Arkadaşlar, birbirimizi kandırmayalım, biz 40 kişiyiz, birbirimizi tanırız." deyimi aynen burada da geçerlidir.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Hocam, bu düzenleme ile TCK 323'ü birbirine karıştırmanız... Yani hayret, hayret!

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Hocam toparlıyor.

Hocam, tekrar geneli üzerinde devam edeceğiz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Şimdi, bakın, neden bu içerik ve usul kurumsal açıdan... Haklı olarak, Sayın Yıldız, Ahmet Özdemir, diğerleri kurumlara yollama yaptılar; niçin savcılık değil de Basın İlan Kurumu, neden Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu değil de öbürü, bunları tartıştılar. Şimdi, burada çok önemli bir sorunla karşı karşıya bulunuyoruz. Şu açıdan: Bir, sizlerin de kullandığı karşılaştırmalı hukuk açısından; iki, bizim anayasal hak ve özgürlükler kurgusu açısından.

Şimdi, karşılaştırmalı hukuk açısından farklı devletleri dile getirdiniz; ben yalnızca bir devletin düzenlemesine değineceğim, Fransa'nın. Autorite de Regulation de la Communication Audiovisuelle et Numerique yani görsel, işitsel ve dijital iletişim alanındaki düzenleyici otorite, ARCOM kısaca. Şimdi, bu nedir? Bizim RTÜK karşılığı bir kuruluştur. Bu önemlidir değerli arkadaşlar çünkü bu kuruluş, RTÜK karşılığı olan kuruluş, dijital mecralar da eklenmek suretiyle genişletildi ama bunun özelliği, iletişim özgürlüğünün güvencesi olarak özerk ve uzman bir kuruluş olarak düzenlenmiş olması yani bağımsız, idari otorite olarak düzenlenmiş olmasıdır. Bu nedenle görsel, işitsel üretimin finansmanı ve haklarını koruması için çalışmaktadır. Düzenleme görevi, sosyal medyalardan arama motorlarına kadar, internet platformlarına kadar uzanır. Görsel, işitsel ve dijital mecralardaki dönüşümlere eşlik eder. Görevini herkesin, profesyonellerin ve kamunun çıkarına yönelik olarak ifa eder. ARCOM, iletişim ve yaratma özgürlüklerini güvence altına alır, Hükûmete karşı bağımsızdır -Fransa'da hükûmet var, dikkatinizi çekmek isterim- yargı kontrolünde faaliyet gösterir, Parlamentoya hesap verir. ARCOM, internet alanında özellikle bilginin manipülasyonu ve nefret söylemiyle mücadelede devreye girmektedir. İnternet sitelerinin bildirim ve denetim yükümlülüklerini şeffaf ve dengeli şekilde yerine getirip getirmediklerini kontrol eder. İşte, şimdi, bu konuda bir örnek verdim. Bağımsız bir kuruluş, özerk ve uzman bir birim. Keşke bizim RTÜK de öyle olsaydı ama olamaz RTÜK, istesek de olamaz. Neden olamaz? Biraz sonra belirterek bitireceğim Sayın Başkan ama burada belirtmem gereken husus şu: Değerli teklif sahipleri, değerli kurum temsilcileri; biliyorum ki bu metni sizler yazdınız, o nedenle dikkatle dinlemenizi istiyoruz. Bu metin hani toplumumuzun bugünü ve geleceğiyle ilgili bir metindir. Neden önemli bu kurumlar? Burada Basın İlan Kurumu olsun, İletişim Kurumu olsun, diğerleri olsun; şu bakımdan önemli: Arkadaşların da vurguladığı üzere, burada söz konusu olan demokratik toplumun temel ayağı, düşünce özgürlüğünün düzenlenmesi söz konusu, düşünce özgürlüğünün düzenlenmesi. Düşünce özgürlüğü Cumhurbaşkanlığının düzenleme yetkisi alanı dışında tutulmuştur. Bakın, bunu 2017 Anayasa değişikliğinde yaptınız. Benim sonuna kadar, bizim parti olarak ve o altılı masanın da sonuna kadar karşı olduğu ve demokratik anayasa yapmaya çalıştığı o nedenle... 2017 değişikliğiyle Cumhurbaşkanı -arkadaşların ifadesiyle- birinci kuşak haklara giremez yani düşünce özgürlüğü alanında herhangi bir düzenleme yapamaz, o alana müdahale edemez kuralını Anayasa madde 104 fıkra on yedi; siz koydunuz. Şimdi, siz eğer bu özgürlüğün güvencesi olan, bu düşünce ve ifade özgürlüğünün güvencesi olan birimleri İletişim Başkanlığı, Basın İlan Kurumu, Bilgi Teknolojileri Kurulu ve benzeri kuruluşları... Hep hiyerarşik yapı içerisinde olan kurumlara bu yetkiyi verirseniz, o zaman siz Anayasa'nın yalnızca 24, 25, 26 ve devamı maddelerini değil, aynı zamanda 104'üncü maddeyi de ihlal etmiş olursunuz ve çünkü kurumsal güvencesi budur, kurumsal güvencesi özerk ve uzman kuruluşlardır. Peki, özerk ve uzman kuruluş kurabilir miyiz? Bu şeyde, parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütmede çok zordur. Neden zordur? Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı 2021 Haziranında çıkardığı bir yönetmelikte bütün kamu yöneticilerini kendi sicil amirliğine bağladı. Bu, tabii ki, gerçekten demokratik bir devlette olmayan bir yetkidir. O nedenle ne kadar düzenleme yaparsak yapalım bu çerçevede ister İletişim Başkanlığına verelim, ister Basın İlan Kurumuna, ister Bilgi Teknolojileri Kurumuna, bu güvence mümkün değildir. O nedenle hiç değilse savcılık, hiç değilse RTÜK gibi kurumların, Meclis önünde sorumlu olan kuruluşların güçlendirilmesi yönünde bir adım atılırsa o zaman kurumsal güvence, göreceli de olsa belki sağlanabilir ama bu konularda birbirimizi aldatmayalım. Böyle bir güvencenin olmayacağını daha başta biz kabul etmiş oluyoruz. O nedenle içerik ne?

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Ya yakışıyor mu aldatmayalım falan? Burada bir yasa çalışması içerisinde...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Evet, Hocam toparlıyor.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Yıldız, siz...

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Yani şimdi biz başlarsak anlatmaya...

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Hayır, ben bizi aldatıyorsunuz demedim, birbirimizi aldatmayalım dedim. Siz, 6'lı masaya hiç gereği yokken yollama yaptınız ve ben de şöyle bir çağrışım...

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Tabii, altılı masa Cumhurbaşkanının yetkilerini sınırlıyor, siz de anayasacı olarak "evet" diyorsunuz... Sözleşmeyle değil mi?

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Hocam, Feti Bey...

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tabii, Cumhurbaşkanının yetkilerini sınırlayacağız tabii.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Hocam, tamamlıyoruz.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - 8, 101, 103, 105, 106 hiç görmüyorsunuz değil mi, Cumhurbaşkanının yetkilerini sınırlayan, seçilme şeklini... "Evet" diyorsunuz, sonra da burada bize laf atıyorsunuz!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ya ne dedi Hoca, Allah aşkına ya!

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Ne diyecek daha!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bu gerginlikten ne umuyorsun sen! Böyle bir şey olur mu!

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Ben kimseyi kandırmam!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Saygıyla dinle!

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Kandırmam ben kimseyi!

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Feti Bey, bir dakika... Feti Bey...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ya, retoriğin içinde en çok tekrar edilen şeydir, birbirimizi kandırmayalım; bu ne demek? Allah Allah!

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Özgür Bey, tamamlıyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hocanın hulus ve saffetinden istifade edip kabalıkla sindirmeye çalışma! Konuşulacak...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Özgür Bey, bir dakika müdahale etmeyin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Olacak şey değil ya! Sen et o zaman Başkanım!

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Hocam toparlıyor. Bir dakika, tamam, uyarıyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Burada kimseyi ezdirmeyiz, yok öyle kabadayılık falan!

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Özgür Bey, bir dakika ya...

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Yok öyle bir şey ya, öyle bir şey yok. Kimsenin kabadayılık falan yaptığı yok.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İçerik...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Özgür Bey, bir dakika...

Feti Bey, tamam, cevap vereceksiniz.

Hocam tamamlıyoruz.

Bakın, sürece işletmemiz lazım Hocam, biraz daha geneli üzerinden...

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tabii, tabii, ama kaç kez, on kez...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Bakın, siz de bilirsiniz ki...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Abdullah Bey, Hocaya niye müdahale ediyorsunuz ki? Hocanın sözü kesildi ya.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Tamam, devam edecek.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Ya, bir dakika...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ya böyle işleri bırakın ya!

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Ya, Turan Bey, bir dakika...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sözü kesene müdahale edin.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Ya, bir dakika...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Hayır yani bir sindirme...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Ya arkadaşlar, teknik bir süreci işletiyoruz. Adalet Komisyonu gündemine hâkimdir, şu andaki süreci...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın Yıldız'a diyebiliyor musunuz, niye müdahale ettiniz...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Ya, bir dakika...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Diyemezseniz! O kadar...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Ya, Turan Bey, siz niye müdahale ettiniz o zaman! Siz niye müdahale ediyorsunuz şimdi!

Bak, karşılıklı soru olmaz, bir dakika diyorum, sakin olun. Herkes cevap verebilir, yani lütfen sıranızı bekleyin, notlarınızı alın, geldiğinde...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ne olursunuz iyi niyetle bu çalışmayı yürütelim, iyi niyetle götürelim.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Arkadaşlar, kaliteli bir yasama faaliyeti sürdürmeye çalışıyoruz, teknik bir alandayız. Sayın Feti Yıldız'a da hatırlattım, karşılık da olabilir, lütfen notunuzu alın, geldiğinde cevap vereceksiniz diyorum.

Hocam tamamlıyoruz.

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Şimdi, Anayasa'mızda yasama, yürütme, yargı, sistematik korunuyor. Ama anayasal denge ve denetim düzenekleri ortadan kaldırıldığı için, siyasal karar düzenekleri ortadan kaldırıldığı için, Türkiye'de hiçbir siyasal karar düzeneği olmadığı için ve tamamen her şeye bir kişi karar verdiği için -orada da usul yok- o bakımdan hangi düzenlemeyi yaparsak yapalım güvence sağlamak mümkün değil. Evet, Anayasa'mızda belirtildiği gibi madde 12'den itibaren hak ve özgürlükler, madde 75'e kadar dört bölüm altında... Bu hak ve özgürlükler düzeni Avrupa standartlarında hak ve özgürlükler açısından ama 75 ve devamında yasama, yürütme ve yargı konusunda öngörülen olan denge ve denetim düzenekleri 82'den sonra yapılan değişikliklerde 87'de, 95'de, 2001'de, 2004'te yapılan değişikliklerle oldukça sağlandığı hâlde; 2007, 2010 ve özellikle 2017'de yapılan değişiklikle bütün siyasal karar düzenekleri tasfiye edildiği için ne yaparsak yapalım, nasıl bir yasal düzenleme yaparsak yapalım özgürlükler güvencesi hep eğreti kalacaktır. Bu nedenle, burada yapacağımız madde yazımında öznel değerlendirmelere kayan deyimler kullanmayalım, en azından bu Anayasa'da, bu metinde yazılı olan kavramlarla sınırlı tutacak olursak keyfîliği önleyebiliriz. Buradaki konuşmalarda ortaya çıkan, benim bu kadar şeyli konuşmama rağmen, siyasal dilden uzak bir konuşma yapmama rağmen, gerilim yarattığına göre son başlığım olan demokratik toplumun temel taşı burada konuştuğumuz konu düşünce özgürlüğü; düşünce özgürlüğünü sınırlarsanız eğer demokratik siyaset alanını sınırlarsınız Zeynel Emre'nin belirttiği gibi, Genel Başkanımızın, iktidara aday bir Genel Başkanın konuşmasını verdi diye RTÜK ne yapıyor, ceza yağdırıyor; olacak şey değil. Ve biz kendimizi aldatmayalım derken demokrasi dediğim zaman ben, demokratik ülkede yaşıyoruz dediğimiz zaman kendi kendimi aldatmış oluyorum. Ben kendime öz eleştiri yapayayım o zaman. Budur yani bunu açıkça ortaya koyalım. O zaman demokratik siyaset yapamayız bu ülkede, tıpkı böyle olduğu gibi. Peki, demokratik siyaset yapamazsak, demokratik toplumu sönümlendirirsek bu tür yasalarla, demokratik siyaset yapamazsak işte bunun sonucu demokratik ortamda siyasal iktidarın el değiştirmesinin önüne geçmiş oluruz, ona bir bariyer oluşturmuş oluruz. Şimdi, hatırlayacaktır Sayın Yıldız, ben neden buna girdim, neden buna girdim? Çünkü iki ay önce tartışmıştık, siz altılı masaya yollama yapmasaydınız Sayın Yıldız, hiç girmeyecektim.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Hocam, tamamlayalım.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tamam son cümlem, son cümlem ama.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Buyurun, buyurun Hocam.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Altılı masaya yollama yapmasaydı hiç girmeyecektim ama iki ay önce 28 Şubattan hemen sonra bir anda Seçim Kanunu gündeme geldi ve kıdem esası ortadan kaldırıldı, kura esasına girildi. Şimdi ise altılı masada ilerleme sağlandıkça bu gündeme getirildi ve bu şeyle o zaman demokratik siyaset alanı daraltıldı. Bununla da demokratik toplum alanı sönümlendirilmek isteniyor. İşte, siyasal münavebeye, siyasal iktidara giden yolun, siyasal iktidarın el değiştirmesine giden yolun bariyerlerle tıkanması söz konusu; benim de siyasal söylemim bu olsun çünkü burada hep siyasal söylemle yürütülüyor bu toplantı, -o nedenle- teknik alanda kalmak isterdim ama mecbur ettiniz.

Teşekkür ederim.