KOMİSYON KONUŞMASI

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcısı, çok kıymetli bürokratlar, sayın basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Evet, yine -sağlıkçılarımızla ilgili- bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Belki de en kaliteli eğitimi alan bir sektörle, bir meslek grubuyla ilgili bir kanun çıkarmaya çalışıyoruz ve bu meslek grubunun büyük bir kısmı ülkenin mevcut durumundan dolayı maalesef yurt dışına gitmek, göç etmek için can atar hâle geldi.

Bir diğer husus da bizler tali komisyonunda görüşülmesinden dolayı sevinirken yine maalesef büyük bir emrivakiyle karşı karşıya kaldık ve çok kısa zamanda hazırlanma ihtiyacı doğdu. Sağlık personelimizden, hekimlerimizden, bu sektörde çalışan herkesten çok özür dilerim. Bu Komisyona en az hazırlanarak gelmek durumunda kaldığım bir kanun teklifiyle karşı karşıyayım, çok hazırlıklı değilim çünkü Meclisin emrivakisi yüzünden. Profesör Ali Fuat Başgil'in dediği gibi: "Meclis, bir kanun makinesi değildir." Meclisin ruhu vardır ve o ruhu yaşatmamız lazım. O ruhu yaşatacak olanlar da bu komisyonlardır, bu komisyonlar Meclisin mutfağıdır. Biz bunu maalesef yeterince çalıştıramıyoruz.

Evet, dünyanın karşı karşıya geldiği bu Covid-19'da sağlık ordumuz çok büyük görev yaptı, kendilerine şükranlarımı sunarım. Bu vesileyle, vefat eden sağlıkçılarımıza da Allah'tan rahmet dilerim; kendilerini rahmetle minnetle anıyorum.

Biz İYİ Parti olarak Genel Kurulda sağlıkçılarımız Bakanlığımız tarafından, Sayın Bakan tarafından alkışlatıldığında tabii ki alkışladık fakat alkışlamanın yetmeyeceğini, onların şartlarının da iyileştirilmesi gerektiğini söyledik, özlük haklarının iyileştirilmesi gerektiğini söyledik. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan da "Hakkınız ödenmez." dedi; dediğini de yaptı, haklarını ödemedi.

Ek ödeme geçtiğimiz aralık ayında birazcık verilecekti, o da maalesef gerçekleşmedi. Aralık 2021'de -değerli milletvekillerinin de dedikleri gibi- AK PARTİ iktidarı sağlık personelinin durumu düzeltici bir kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisine sundu. "Düzeltme yapılacak." gerekçesiyle geri çekilen teklif, görüştüğümüz tekliften çok daha cazipti. Mevcut teklif önerisi ilk teklife kıyasla çok çok zayıf, maalesef. Hâlbuki, sağlık çalışanlarımız, AK PARTİ'nin malum danışmanları gibi 5-10 maaş istemiyorlar, onlar haklarını istiyorlar.

Altı aydır merakla beklenen düzenleme hekimlerde ve sağlık çalışanlarında büyük ölçüde hayal kırıklığı yaşatmıştır; burada zannediyorum temsilcilerini dinleyeceğiz. "Yetersiz." diye eleştirdiğimiz 2021 yılının Aralık ayındaki düzenlemeye göre birçok açıdan daha geride bir yasa teklifiyle maalesef karşı karşıyayız. Üstelik aralık ayındaki teklifte ödemeler sabit ek ödeme üzerinden artırılıyorken mevcut yasa teklifindeki ödemeler daha güvencesiz olan performans ve sözleşmeli çalışma üzerinden artırılıyor. Mesai dışı çalışma burada teşvik ediliyor. Emeklilik iyileştirmelerinde uzman hekimler için yüzde 19'luk bir iyileştirme oluyor.

Enflasyonun yıllık yüzde 73 olduğu -bu da resmî rakam- bir ortamda doktorlara bu resmen "Gidin." demektir. Bunun doktorlarımıza reva görülmesinden dolayı da çok büyük üzüntü duyuyorum.

Ayrıca üç sene sonra, dört sene sonra ne olacağı tamamen meçhul. Ekonomik verileri enflasyona dayanan bir çalışma yapılmalıydı. Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının büyük çoğunluğu emekliliğe yansıyan tek ödeme isteğindeler. Buna rağmen performansa dayalı ek ödeme ısrarını teklifte görüyoruz. Mevcut teklifte yine sadece hekim, diş hekimi ve yöneticilerin durumunu iyileştirici tedbirler görüyoruz; sağlığın bir bütün olduğu tamamen unutulmuş durumda.

Hekimlerin ekonomisi düzeltilmeye çalışılıyorsa diğer sağlık personelinin de durumu muhakkak iyileştirilmeli. Yani sadece hekimlere yönelik düzenleme sağlık kurumlarında huzuru kaçırır. Onların bir takım olduğunu maalesef bu kanun teklifine hazırlayanlar unutmuşlar.

Sağlık teşkilatında en üst seviyede hizmet veren akademik personel dahi artık yoksulluk sınırının üzerinde kazanca sahip değil.

Uzun nöbet sürelerine, pandemi dönemindeki yoğun bakım çalışmalarına rağmen bir sağlık çalışanımızın bir saatlik nöbet ücreti 16 liraya düşmüş durumda.

AK PARTİ, diğer sektörlerde de olduğu gibi içine kapandı, bunu yine burada görüyoruz. Dünyadaki gelişmeleri yeterince değerlendiremiyor. Özellikle sağlık sektöründeki ölçü dünyadaki dinamikler. Uzun yıllar sağlık çalışanlarının başvurularını kabul etmeyen Almanya dahi bugün on binlerce sağlık çalışanını ithal ediyor. Pandemi ve onun getirdiği sağlık problemlerinin çözümlenmesi için gerekli yetişmiş eleman eksikliği bunun ana sebebi. 500 bin euroyla yetiştireceği bir doktora 4-5 bin euro aylık veriyor. Kendi sağlık çalışanını yetiştirmek için harcayacağı paranın yüzde 40'ına Türkiye'den ya da başka bir ülkeden nitelikli doktoru, hemşireyi alıyor ve çalıştırıyor.

Geçtiğimiz yıl Türkiye'yi terk edip geleceğini başka ülkelerde arayan doktorlarımızın sayısı Türk Tabipleri Birliği rakamlarına göre 1.361; göç eden doktor sayımız on yıl öncesine göre tam 25 kat artmış arkadaşlar ama sırf bu sayı bile Çapa, Cerrahpaşa, Hacettepe gibi 3 önemli tıp fakültemizin bir yılda yetiştirdiği doktor sayısından fazla. Durumun vahametini sizlerin dikkatlerinize sunarım. Hâlâ yurt dışına göç edip mesleğini oralarda icra etmek için sınavlara hazırlanan doktorlarımızın sayısının ise 10 bine yaklaştığı tahmin ediliyor. İçlerinde profesörler var, yeni mezun genç kardeşlerimiz var. En çok tercih ettikleri 2 ülke ise Almanya ve İngiltere. Buradan sormak istiyorum: Bu insanlarımıza yazık değil mi, bu ailelere yazık değil mi, onları vergileriyle okutan aziz millete yazık değil mi? Bu ülkenin evlatları neden doğup büyüdükleri toprakları terk edip giderler, neden gurbette gelecek aramak zorunda kalırlar? Ülkeye yazık değil mi?

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı, maalesef işin kalite tarafıyla uğraşmıyor, bu kanun teklifinde bunu yine çok net bir şekilde görüyoruz. Örneğin, hastanelere dönüş oranları nedir, iyileşme oranları nedir ya da tedavilerin maliyetleri nedir? Bunlarla ilgili bir çalışmayı ben şimdiye kadar duymadım, varsa lütfen bunu Komisyonumuza veya milletimize sununuz. Eğer ki aziz milletimize ve fedakâr sağlık çalışanlarımıza yardımcı olunacaksa sağlıkta kalite bizim muhakkak ki önceliğimiz olmalı. Performans kriterinin de uygulanması nicelikseldir. Doktor hastayı tedavi ediyor mu, gerçekten onu dinliyor mu, yarım saat veya bir saat uğraşabiliyor mu? Bu düşünülmüyor. Muayene edilen hasta sayısı üzerinden geliştirilen bir pratik söz konusu; bu niceliktir, nitelik değildir. Tabii, asıl politika "Yetişkin, seçkin olanlar istiyorlarsa gitsinler, biz yeni mezun asistanlarla idare ederiz." olunca sizlerin söylediklerinizin de burada hepsi havada kalıyor maalesef.

AK PARTİ seçkin üniversite istemiyor, seçkin kurum istemiyor, bunu pek çok zamanlar burada, DPT'nin kapatılması örneğinden yola çıkarak zaten söylemiştim; devletimizin pek çok seçkin kurumu çökertilmiş durumdadır. Vasatta eşitlenmiş bir üniversite ortamı ve üniversite eğitimine şu anda mahkûm edilmiş durumdayız.

Nasıl seçkin üniversiteler olmadan eğitimi yükseltemezseniz tıp fakültelerinde de seçkin öğretim üyeleri ve rekabet olmadan tıpta ilerleme sağlamamız mümkün değil ve bizim yüz akımız olan, cumhuriyetin yetiştirdiği müthiş tıp ordusuna, sağlık ordusuna bugünkü şartlarda aynı kalitede eklemeler maalesef yapamaz duruma getirildik. Üniversite tıp fakültelerindeki uzmanlık eğitimi dâhil olmak üzere eğitim kalitesi büyük ölçüde düşmüştür ve artık ağır branşlara hiç kimse aday olmamaktadır. Tıp fakültelerinin bulunduğu üniversiteler büyük borç içerisinde, Sağlık Bakanlığı bazı üniversitelerin borçlarını yüklenmiş, karşılığında da yönetimine el koymuştur; böyle bir ortamda nitelikli üstyapı da zaten çok zor. Üniversitelere bağlı tıp fakülteleri hastaneleri ile Sağlık Bakanlığına bağlı tıp fakülteleri hastanelerinin çalışanları arasında önemli farklar var. Örneğin, Sağlık Bakanlığı eğitim hastanelerinde çalışanların döner sermayeden aldıkları pay, üniversitede çalışanların aldıkları payın 2 misli kadar.

Teklifle Sağlık Bakanlığı, tüm hastanelerin döner sermayelerinin yüzde 5 kadarını merkeze alma yetkisine kavuşuyor. Aldığı miktarın bir kısmını döner sermayesi düşük olan hastanelere aktarması uygun olur. Üniversite hastanelerinde görev yapan personelin sabit ek ödemelerinin merkezî yönetim bütçesinden karşılanması amacıyla Sağlık Bakanlığıyla paralel düzenleme yapılması da teklifte öngörülüyor.

Tıp fakülteleri değerlendirilirken sadece gelir elde etmeleri üzerinden değerlendirilmemeli -Durmuş Yılmaz Beyefendi bu konuyu son derece güzel bir şekilde açıkladılar- burada eğitim veren tıp uzmanlarının değeri göz ardı edilmemeli, burada öncelik gelir olmamalı; tıp eğitiminde, tıp sektöründe öncelik gelir olmamalı, orada öğrenci yetiştirildiği unutulmamalı. "Gelir getirmiyorsa nitelikli değildir." tarzında bir anlayışı ben çok sakat bir anlayış olarak görürüm.

Sorunlu bulduğumuz bir başka konu ise döner sermaye ödemeleriyle ilgili. Tavan ödeme miktarları belirtiliyor fakat kanun teklifinde makul bir taban da belirlememiz lazım, örneğin "Tavan 950 ise taban da 500'ün altında olmaz." denmeli.

Teklifle, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık tesislerinde sağlık hizmeti alan fakat bedelini ödeyemeyen 85 bin vatandaşımızın 5 bin liraya kadar olan borçlarının terkin edilmesi öngörülüyor ki biz bunu destekliyoruz. Destekliyoruz ama bu teklif... AK PARTİ'nin yirmi yıllık iktidarında 85 bin kişinin hastanelerde rehin kalması, gelinen ekonomik durumun maalesef özeti şeklinde.

AHMET KILIÇ (Bursa) - Rehin kalma falan yok.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Cinisli, süreniz dolmuştur. Diğer hususları maddelerde özetlerseniz memnun olurum.

Bir cümleyle lütfen...

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Uzman olmadığım bu konuyla ilgili görüşlerinden faydalandığım Ahat Andican Bey'e, Arslan Kabukcuoğlu Bey'e hakikaten teşekkür ederim. Ve anlaşılıyor ki AK PARTİ'nin azınlık iktidarı bu son haziran ve temmuz aylarında Komisyonumuza daha çok kanun getirecek ve bu sıkışık dönemde daha birtakım kanunlarla baş başa kalacağız.

Teşekkür ederim, saygılar sunuyorum.