| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir ve İstanbul Milletvekili Feti Yıldız ile 64 Milletvekilinin, Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4471) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 14 .06.2022 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu maddeyi iki açıdan eleştirmemiz gerekiyor: Birincisi, basın kartının kim tarafından nasıl verileceği meselesi. İkincisi, basın kartı alma hakkına kimin sahip olacağı yani gazeteci tanımıyla alakalı bir genişleme getirme meselesi. Bunların tamamı aslında daha önce yargıya konu olmuş ve yargı tarafından da sonuçlandırılmış, tarifleri yapılmış olan konular.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 4/11/2020 tarihli bir kararı var. Özellikle bu "enformasyon" kelimesi daha önce de yönetmeliğe koyularak sahaya sürülmeye kalkıldı. "Enformasyon görevlisi" tanımlamasıyla alakalı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu hukuki belirlilik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle o yönetmelikte iptal kararı verdi. Yani hukukçular, eğer deyim yerindeyse idari yargının en üst kademesindeki hukukçular bunu değerlendirdiler, müstesna bir kurul değerlendirdi, dedi ki: "'Enformasyon görevlisi' tanımı hukuki belirlilik ilkesine aykırıdır." Doğru bulmadı, iptal etti. Aynı zamanda...
İletişim daire başkanlığı değil mi bu kurumun adı?
BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - İletişim Başkanlığı.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - İletişim şube müdürlüğü!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - İletişim daire başkanlığının...
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Şube müdürlüğü!
BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - İletişim Başkanlığı; daire değil, daire başka bir şey.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - ...basın kartını vermesi ve kamu görevlilerine basın kartı vermesi de daha sonra yine İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından iletişim daire başkanlığıyla alakalı bir kararnamede dile getirilmişti. Yine aynı İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından iptal edildi, hukuka uygun bulunmadı. Biz burada hukuka karşı duvar tırmanır gibi iş yapmak durumunda değiliz yani önümüze geleni doğru tanımlamamız gerekir.
İletişim daire başkanı Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kamu görevlisi. "Kamu görevlisi" sıfatıyla hareket etmediğini daha önce burada geneli üzerinde konuşurken örnekleriyle tanımladık, girdiği polemikler, bir siyasi partinin kadrosu gibi tavırlar, şunlar bunlar; o, o kişinin kusurlarıdır, ondan ari olarak anlatmak istiyorum ben.
Basın özgürlüğü, en çok da yönetenlere karşı kullanılması gereken, muhalif basının özellikle korunması gereken bir özgürlüktür. Aynı iletişim daire başkanlığı uzun süredir muhalif gazetecilere basın kartı vermiyor. Daha geçen hafta burada bir dostumuz söyledi, bir gazeteci dostumuz, Aydın Engin elli yıllık gazeteciydi, belki daha fazla süreli gazeteciydi, iletişim daire başkanlığı ona basın kartı vermiyordu. Tarafgir olmasının temel nedeni nedir? Tarafgir olmasının temel nedeni, bu Anayasa'daki Cumhurbaşkanının da tarafgir olması meselesidir. Bakın, daha önce Enformasyon Daire Başkanlığının içerisinde bir komisyon tarafından bu kartlar veriliyordu; gazeteci arkadaşlar burada, ben yanılıyorsam düzeltsinler. Kendi meslek gruplarının ağırlıklı olarak oluşturduğu bir komisyon, Enformasyon Daire Başkanlığı çatısı altında somut kurallara bağlı bir şekilde bu kartı veriyordu. Ama o zaman o Enformasyon Daire Başkanlığı da bir kamu kurumu olmasına rağmen kimse tereddüde düşmüyordu, kimse tereddüde düşmüyordu çünkü oradaki oluşturulan kurul sağlıklı bir kuruldu. Ayrıca, Cumhurbaşkanlığına bağlı olmamakla beraber, o zaman Cumhurbaşkanı da tarafsız Cumhurbaşkanıydı. Şimdi, biz öyle bir yönetim tarzı yaptık ki Anayasa'nın 101'inci maddesini Sayın Erdoğan için değiştirdik; partisine Genel Başkanlık yapsın, gelsin Cumhurbaşkanlığı da yapsın; yani sonuçlarını görüyoruz. Sayın Erdoğan'ın, Sayın Cumhurbaşkanının hangi tarihte Cumhurbaşkanı olarak hangi tarihte parti başkanı olarak davrandığını anlamak zor oluyor; partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı gibi konuşuyor, Külliye'de partisinin Genel Başkanı gibi konuşuyor. Böyle bir tablonun içerisinde, Sayın Cumhurbaşkanına bağlı bir kurumun, Anayasa'nın giriş bölümündeki 2, 5, 10, 12, 13, 26, 28'inci maddelerindeki düzenlemelere uygun olarak Türkiye'de bir basın hayatı düzenleyebileceğine inanıyor musunuz siz? Ya arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı uçağına akredite ederken gazetecileri, muhalif tek bir gazeteci çağırmıyor. Çağırdığı gazetecilerin ellerine sorular verilmiş, ona göre sorular soruluyor bu ülkede; gözümüzün önünde oluyor bunlar. Siz, böyle bir yapının içerisinde, iletişim daire başkanlığının altında, daha geçen hafta burada Grup Başkan Vekilimizin içindeki kişileri tek tek saydığı bir yapıda gazetecilere basın kartı vereceksiniz.
Bizim buna "evet" deme imkân ve ihtimalimiz yok. Bu, günahkâr bir maddedir. Bu, Türkiye'de basın özgürlüğünü öldürecek bir maddedir. Basın özgürlüğüne ilişkin -içinde bulunduğumuz ligin- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çok farklı kararları var. "Basın, aynı zamanda kamuoyunun da denetimi altında bulunması gerekmektedir." diyor ama "...kamu gücünü kullanan organların siyasi kararlarını, eylemlerini ve ihmallerini sıkı bir denetime tabi tutarak ve vatandaşların karar alma süreçlerine katılımını kolaylaştırarak demokrasinin sağlıklı bir şekilde işlemesini ve bireylerin kendilerini gerçekleştirmelerini güvence altına almalıdır." diyor. Nasıl olacak bu? Sayın Cumhurbaşkanı bir partinin Genel Başkanı, ona bağlı bir bürokrat; bugüne kadarki uygulamalarıyla neler yaptığını gördük, bundan sonra değişme ihtimali yok, değişme ihtimali olsa bile hukuk kurallarını bu şekilde, kişilerin elinde oyuncak olabilecek bir hâle getirmemiz doğru değil. Böyle bir tablonun içerisinde iletişim daire başkanlığına bu yetkilileri teslim edeceğiz; artı, enformasyon görevlisi, artı, kamu görevlisi olan kısımları da o iletişim daire başkanlığı kanalıyla genişleteceğiz! Gazeteci, gazetecidir; gazeteci, gazetecilik yapar ya!
"Enformasyon görevlisi" nedir ya? Kime enformasyon yapıyor? Gazetecilikle ilgisi nedir enformasyon görevlisinin; çay mı taşır, çorba mı taşır, ne iş yapar, var mı bir tanımı? Gazeteci olmayan kişinin basın kartıyla işi ne? Niye enformasyon görevlisine biz basın kartı verme zorunda hissediyoruz kendimizi? Devletin herhangi bir görevlisine "Basın hürdür, sansür edilemez." diye 28'inci maddesinde düzenleme olan bir Anayasa varken, doğrudan kamu otoritesinin denetimi, gözetimi, otoritesi altındaki bir şahsa basın kartı vermeyi buraya niye şerh ediyoruz? Bu soruların cevabı yok, olma ihtimali de yok. Yüzyıllardır basının oluşmuş olan gelenekleri üzerine bunları yerleştirebilme imkân ve ihtimaliniz de yok. Yasayı bu şekliyle geçirirseniz -grubumuz adına bağlayıcı bir konuşma yapma yeteneğine sahip değilim ama- bu yasayı Anayasa Mahkemesine götürürüz ve Anayasa Mahkemesi de aşağıda saydığım hukuksal backgrounda uygun olarak, sanıyorum, karar verir.
Teşekkür ediyorum.