| Komisyon Adı | : | İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU |
| Konu | : | Göç ve Uyum Alt Komisyonunun hazırladığı Türkiye'de Düzensiz Göç ve Düzensiz Göçle Mücadele-Van Örneği Raporu'nun görüşmeleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 15 .06.2022 |
BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Teşekkür ederim.
Şimdi, arkadaşlar, şöyle, Sayın Bakanım, değerli üyelerimiz; öncelikle vermiş olduğunuz katkılar için çok çok teşekkür ediyorum.
Komisyonumuz İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu. Bizim için önemli olan husus, harkesin dinine, diline, rengine, mezhebine, siyasi görüşüne, ideolojisine, meşrebine bakılmaksızın insan hakları evrensel değerlerinden faydalanmalarıdır. "İnsan hakları" dediğimiz şey de asla bölünemez ve devredilemezdir. Yani İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve daha sonra yapılan 2 sözleşmeyle; Medeni Siyasi Haklar Sözleşmesi, Sosyal ve Ekonomik Haklar Sözleşmesi, birçok sözleşme başlığı altında insan haklarının temel paradigması belirlenmiştir. Dolayısıyla bizim Komisyonumuzun bakış açısı insan hakları perspektifi üzerinden olmalıdır. Burada konuşan bütün üyelerimizin, arkadaşlarımızın insan hakları perspektifi üzerinden konuşmaları en büyük temennimiz olur. Elbette insan hakları mevzusu her yerde olduğu gibi zaman zaman siyasetin zemini hâline gelebiliyor, manipüle edilebiliyor, farklı farklı söylemlere konu edilebiliyor ama önemli olan işin özüdür.
Türkiye son yıllarda insan hakları konusunda çok önemli mesafeler katetmiştir, özellikle yasal altyapı konusunda hiçbir eksiği kalmamıştır. Biz son günlerde Avrupa'da çeşitli ülkelere ziyaretler gerçekleştiriyoruz. Mesela, İsveç ziyaretimizi burada tartışmamız ve konuşmamız lazım. Ülkemize yaptığımız haksızlıkları, özellikle insan hakları konusunda ne denli büyük haksızlıklar yaptığımızı İsveç'teki ziyaretimizde çok net bir şekilde arkadaşlarımız gördüler, ben de şimdi daha detaylı bir rapor istiyorum cezaevi örneği uygulaması üzerinden.
Mesela, biz başında bulunduğum ırkçılık, yükselen ırkçılıkla ilgili Alt Komisyonumuzla Fransa'ya gittik, Almanya'ya gittik, Hollanda'ya gittik. Arkadaşlar, Hollanda devleti Başbakanı Rutte Hollanda'da özellikle son dönemde ortaya çıkan bir konu üzerinden Hollanda devletinin kurumsal ırkçılık yaptığını kabul etti, ta ki talimat verenler, bu sorumluluk silsilesinde bulunanlar ceza mahkemesinin önüne çıkmasınlar diye. Dolayısıyla biz gittiğimiz her yerde şunu tespit ediyoruz: Irkçılık mevzusu viral olmuş durumda, bence Avrupa Birliğindeki en ölümcül virüs hâlini almış durumda. Biz buraya giderken ciddi anlamda mevkidaşlarımıza da, gittiğimiz yerlerde yaptığımız görüşmelerde de dile getiriyoruz, özellikle bir konunun üzerinde altını çize çize ifade ediyoruz; o da şu ki: Marjinal siyasi partilerin, ırkçı söylemlere savrulan siyasi partilerin söyleminin gün geçtikçe medya dilinde yaygınlaştığını, merkez siyasetin dili hâline geldiğini... Seçmen kaygısı nedeniyle, bunun üzerinden beslenen bir kitle var, zaman zaman bunlar kriminal hâl alıyor. Örneğin geçtiğimiz yıllarda, iki sene önce -Köln müydü- en büyük şehirlerinden bir tanesinin belediye başkanı sırf mülteciler ve göçmenler için hoşgörülü söylem benimsediğinden dolayı katledildi.
Arkadaşlar, şimdi, ülkemizde, hiç hak etmediği hâlde, son dönemde bazı siyasi grupların -ben parti de demek istemiyorum çünkü İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne, anayasal ilkelere tamamen aykırı şekilde söylem geliştiren bir grubun siyasi parti olma vasfı da olmaz bana göre çünkü burası bir hukuk devletidir- bazı grupların mesela, dün akşam bir paylaşımı vardı yaygınlaşan. Tamamen buraya hizmet akdiyle gelmiş, ikamet tezkeresiyle kalan bir futbolcu üzerinden yabancı düşmanlığı yapıldı; Gustavo, duydunuz mu? Fenerbahçeli bir futbolcuyla ilgili bir paylaşım yapıldı ve bu savunuldu. Dolayısıyla bu viralin, bu virüsün ülkemize bulaşmaması için, kadim değerlerimizin yozlaşmaması için, genç dimağların buradan zehirlenmemesi için biz özellikle bugün; düzensiz, düzenli, geçici koruma, uluslararası koruma meselesinde bu kadar altını çize çize ifadelerde bulunduk. Lütfen, değerli arkadaşlar, Komisyon üyelerimiz; biz gerekirse size de hazırlayalım, siz parti gruplarınızla, yönetici arkadaşlarımız da üst hiyerarşide bulunan mensuplarla konuşun, bu dili ayrıma tabi tutsunlar yoksa bu, bir süre sonra Türkiye'nin başka suçlarla itham edilmesine vesile olacak, sebebiyet verecektir.
Şimdi, biraz evvel Atay arkadaşım ifade etti, burada bir rapor var. Arkadaşlar, sizi tenzih ediyorum, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım, hakikaten tenzih ediyorum sizi, burada sakın üzerinize alınmayın ama bu rapordan ben de birkaç şey ifade etmek istiyorum.
Şimdi, bakın, deniliyor ki özellikle: "Türkiye, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi'ne koyduğu coğrafi çekinceyi kaldırmalıdır." Bu ne demek biliyor musunuz? Buraya gelecekleri, dünyanın neresinden gelirse gelsin, bunları mülteci olarak kabul etmeliyiz demek, halbuki biz şu anda sadece Avrupa'dan geleceklerle sınırlı tutuyoruz ve böyle bir akım zaten yok ama bu raporda bunlar var. Mesela deniliyor ki bu raporda: "Türkiye açık kapı politikası uyguluyor gibi görünse de aslında sınırdaki görevlilerin muamelelerinden kaynaklı sorunlar yaşanmaktadır." Açık kapı politikamızı bugünkü muhalefet şerhi raporunda sizler eleştiriyorsunuz. Bizim bu açık kapı politikasını ki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi doğrultusunda benimsediğimiz, bir yöntem olarak yapmış olduğumuz bu uygulamayı o raporunuz, bizzat CHP'nin raporu yetersiz buluyor.
Şimdi, bir diğer, -çok örnek var ama lütfen siz de bakın, siz de lütfen bakın- mesela, çok önemli bir şey daha var burada, yerel yönetimler meselesi de başka bir şey: "Ülkemizdeki sığınmacı ve mültecileri hedef alan ve yabancı düşmanlığına yaslanan ırkçı, ayrımcı ve dışlayıcı söylem ve uygulamalara tolerans gösterilmemelidir." Ya, arkadaşlar, şimdi, bu, burada var; bakar mısınız raporunuzun başlığına. CHP'li arkadaşlar, yapmayın: "Hırsızlar, sapıklar, katiller akın akın geliyor." Bu, nefret söylemi değil de nedir? Sizin raporunuz bu. Şimdi, burada biraz daha dikkatli olalım, yapmayalım, bunlar literatüre geçiyor, yarın bizim çocuklarımız bunları okuyacak. Bak, başka bir şey söyleyeyim: "Sığınmacılara suçlu muamelesi yapılmamalıdır." Efendime söyleyeyim, bunun gibi daha çok sayıda ifadeler var.
Şunu söylemeye çalışıyorum: Ben bu tartışmalardan üzerime düşeni alıyorum; bir siyasetçi kimliğimle, bir birey olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak. Ben kendim bundan sonra varsa söylemlerim -ki olduğunu düşünmüyorum- bunlara dikkat edeceğim ama bu Komisyonun bütün üyeleri lütfen bundan sonraki söylemlerinde, sözlerinde insan hakları perspektifinden bir yaklaşım ortaya koyarak bütünleyici, genelleyici, toplumumuzu nefrete sevk edecek, nefret diline yaslanacak söylemi hem söylemesinler hem raporlarında yazmasınlar diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle toplantıyı kapatmadan evvel raporu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Bakanım, değerli Komisyon adına hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun, var olun.