| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4471) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 15 .06.2022 |
YUNUS EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, çok önemli bir konuyu görüşüyoruz.
Bir defa, birkaç şeyi açmak istiyorum öncelikle. Dezenformasyon konusu dünyanın ciddi bir gündemi, doğru ancak bu yasa teklifinde kesinlikle dezenformasyon konusuyla bir mücadele anlayışı bulunmuyor.
Bakın -tekrar etmeyeceğim ama- teklifin tümü üzerinde yaptığımız görüşmelerde dezenformasyon ortamının etkisiz kılınması için atılması gereken birçok husus olduğunu belirtmiştim yani en başta gerçekten güvenilir bilgi kaynaklarının Türkiye'de oluşması ve tabii ki medya üzerindeki iktidar denetiminin ortadan kalkması, ifade özgürlüğünün açıklıkla kullanılabiliyor olması, gazetecilerin mesleki kuruluşlarının vazifelerini yapabiliyor olduğu bir ortamın bulunması, kamu yayıncılığının gerçekten tarafsız ve güvenilir bir şekilde yapılıyor olması gibi birçok husus var. Bunların hiçbirinde adımlar atılmıyor ya da bir internet ombudsmanlığı gibi bir kuruluşun kurulması, uluslararası planda geçerli kurumlaşmaların Türkiye'de gerçekleştirilmesi, uluslararası standartların yakalanması, bu konuda yurttaşlara eğitimler veriliyor olması, gençlere, çocuklara dönük internet eğitimlerinin yaygınlaştırılması... Bakın, dikkatinizi çekiyorum; bu hususların hiçbirinde bir adım atılmıyor, sadece ne olduğu çok belli olmayan bir suç tarifi yapılarak bu mesele bir ceza hukuku konusu hâline getiriliyor. Kusura bakmayın ama bu, açıklıkla, seçime gidilen bir ortamda Türkiye'de bir korku iklimi yaratmak, yurttaşlar arasında sosyal medyanın, internet gazeteciliğinin kullanılması için, hem bir otosansür ortamı yaratmak hem de bir baskı ortamı yaratmak için atılan bir adımdır. Bunun başka bir izahı ne yazık ki bulunmuyor.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bir diğer konu da şu: Şimdi, bu sözcüğün, "dezenformasyon" sözcüğünün kökenine baktığınızda ilginç bir şey var yani hepimize batı dillerini çağrıştırıyor olsa da aslında ilk önce Rusya'da kullanılan bir sözcük ve özellikle dönemin -1930'ların- Rus gizli servisi içinde oluşturulan bir dairenin adıyla da ilgili bir sözcük. Aslında bunu şunun için söylüyorum: "Dezenformasyon" kavramının ortaya çıkışından itibaren dünyada en fazla dezenformasyon üreten kuruluşlar farklı ülkelerin gizli servislerinin diğer ülkeler için yaptığı faaliyetler arkadaşlar. Bunun dünyada çok örneği var yani 1950'lilerdeki Musaddık darbesi bunun bir örneği, ondan önce ortaya atılan birtakım bilgiler bunun bir örneği ya da yine soğuk savaş konteksti içinde yaşanan gelişmeler bunun birçok örneğini oluşturuyor. Bunu şunun için söylüyorum: Değerli arkadaşlarım, zaten bu türden faaliyetler bizim Ceza Kanunu'muzda da MİT Kanunu'nda da suç yani Türkiye'de birisi, birtakım kötü amaçlı başka devlet görevlileri böyle faaliyetler yürütürlerse eğer bu zaten bizim mevzuatımızda suç, aynı zamanda da Millî İstihbarat Teşkilatı zaten kendi teşkilat kanunu gereği buna karşı faaliyetler yürütmekle de görevli. Ayrıca, ticaret alanında bu türden yanlış bilgiler dolaşıma sokulursa ve bunlar yaygınlaştırılırsa bu da yine bizim kanunlarımızda suç olarak tasnif edilmiş. Yani özetle, hakkıyla bu sözcüğü, dezenformasyon sözcüğünü kullanacaksak bu faaliyetlerin Türkiye'de yapılmasının önünde zaten yasal engeller bulunuyor ama mesele başka bir yerde. Yurttaşların gerçekten doğru bilgilenmesi arzu ediliyorsa, internetin yaygınlaştığı bir ortamda, bilgilerin çok fazla dolaşıma sokulduğu -uzmanların deyimiyle- bir "infobezite" ortamında yurttaşlar gerçekten dezenformasyona maruz kalmasın isteniyorsa eğer -başlangıçta söyledim- bunun çok farklı yöntemleri var, atılacak çok farklı adımlar var ama biz şunu biliyoruz muhalefet partisinin de mensupları olarak: Zaten bizler dezenformasyona Türkiye'de en fazla maruz kalan kesimiz ve -hiç kusura bakmayın- bu, iktidar kaynaklı oluyor ve son derece bilerek, isteyerek yapılıyor. Türkiye'de o kadar örneklerini hatırlıyoruz ki... 2018 seçimlerinde -şu anda salonda bulunan değerli milletvekillerinin de aday olduğu seçimlerde- kampanya sırasında bir gün Sayın Cumhurbaşkanı çıktı, dedi ki: "Ah kardeşlerim, bu kardeşiniz tek parti döneminde, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde 70 kişilik, 80 kişilik sınıflarda okudu." Hatırlıyor musunuz? Şimdi, benim bildiğim kadarıyla Sayın Cumhurbaşkanı 1954 doğumlu, Türkiye'de tek parti dönemi 1946'da sona erdi, CHP iktidarı 1950'de sona erdi ama şunu ifade etmeye çalışıyorum: Bakın, bir Cumhurbaşkanı kendi siyasi amaçları için en açık tarihsel gerçekleri bile çarpıtıyor yani dezenformasyon arıyorsanız, tarihi çarpıtarak günümüzde siyasi amaçları için karşıtlık yaratmak gibi bir şey arıyorsanız, yanıltıcı bilgiyi dolaşıma sokmayı arıyorsanız bunun gibi ben size yüzlerce örnek verebilirim.
Değerli arkadaşlarım, şunu ifade etmeye çalışıyorum: Türkiye'de demokratik bir ortam oluşacaksa eğer bu bir yanıyla da Türkiye'deki bilgi ortamının, iletişim ortamının demokratikleştirilmesiyle olur, açıklığa kavuşmasıyla olur ve tabii, en başta da bir iyi niyetle bu olur ama siz burada yaptığınız gibi yanıltıcı bilgiyle ilgili hiçbir ciddi tedbir almadan bunu bir ceza hukuku konusu yaptığınız zaman herkes şunu açıklıkla görür ki: Yaklaşan bir seçim ortamında Türkiye'de yeni bir iklim yaratmak için bunu yapıyorsunuz. Gezi'deki arkadaşlar tarafınızdan niye mahkûm edildiyse aslında aynı mantıkla yapılıyor bu yani bir şekilde Türkiye'de bir korku iklimi yaratmak amacıyla.
Son olarak, şunu da belirtmek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin önünde çok büyük riskler var bundan sonraki dönemlerde; bakın, bunları görelim. Tamam, memlekette birçok şey kötü gidiyor ama -dünyada da gerçekten hem pandemi sonrası ortam sebebiyle hem de uluslararası çatışmaların yoğunlaşması sebebiyle- gerçekten büyük risklerle karşı karşıya olduğumuz bir döneme giriyoruz ülke olarak. Böyle bir ortamda bütün risklere yönelik yaklaşım tarzınız cezalandırmak olursa -ki görebildiğim kadarıyla başka bir şey de gündeminizde bulunmuyor- bu, Türkiye'ye büyük bir kötülük olur.
Bakın, Türkiye'nin -bu dezenformasyon konusu da dâhil olmak üzere- karşısında bulunan sorunların aşılabilmesi ancak çağdaş standartları yakalamasıyla olur. Benden önce Sibel Özdemir arkadaşım da gündeme getirdi; Avrupa Birliğinin de Avrupa Konseyinin de -ki birinin aday üyesiyiz, birinin yetmiş yılı aşkın bir süredir üyesiyiz- bu konuda çok ciddi çalışmaları var, ortaya konulan iyi uygulamalar var. Tekrar ifade etmek istiyorum: Bunların hiçbirini gündeminize almadan, Meclisin gündemine böyle bir ceza düzenlemesinin getirilmesi gerçekten çok mahzurlu bir durum. Bunu birçok defa tekrar ettik kamuoyu önünde de bu platformlarda da ama ne yazık ki Türkiye'deki siyasi kutuplaşma ortamı ve partizan siyasi tavırlar, bu gerçeklerin görünmesini, milletvekillerinin bu gerçekler çerçevesinde oy kullanmasını engelliyor ama ben yine de bu çağrıyı yapmış olmak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.