KOMİSYON KONUŞMASI

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Başbakan Yardımcımız, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, değerli bürokratlar, değerli basın emekçileri; gecenin bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de Elâzığ'da yeni krom madeni çalışması sırasında kaya altında kalarak yaşamını yitiren işçimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ermenek'te yaşamını yitiren -öyle anlaşılıyor ki yaşamını yitirdi madencilerimiz- onlara da Allah'tan rahmet diliyor, tüm ailelerine başsağlığı diliyorum, acılar yeniden tazelenme aşamasında.

Tabii ki, bütçe görüşmelerinin dördüncü günündeyiz. Sunumla birlikte beş tam gün, gece yarılarını aşan sürelerde çalıştık. Biraz evvel Sayın Seçer'in söylediği gibi, sunulanla yaşanılan arasında korkunç farklılıklar var, o farklılıklara dikkat çekmek istiyorum ben. Gerçekten, arkadaşlarımız konulara ilişkin kapsamlı açıklamalar yaptılar. Yani Hazine Müsteşarlığımızın ve bağlı kuruluşlarının bütçesini görüşüyoruz. İşte, borçlarımız orta yerde. Önceki gün arkadaşlarımızdan bir tanesi işte kişi başına millî gelirin 3.490 dolardan 10 bin doları aştığını, burada övünerek anlattı. Ben de cevap olarak kendisine borçlardaki artışı söyledim. Evet, dolar kişi bazında 3,1 kat artmış ama -her ne kadar Başbakan Yardımcımızın sunumunda borçlarda bir azalma olduğu anlaşılıyorsa da- artış oranının borçlarda 3,4 kat olduğunu kendisine buradan izah etmeye çalıştım. Tabii bunları rakam rakam verecek değilim bu kısa süre içerisinde ama isteyen arkadaşlar önceki günkü konuşmalarımızda bunları görebilirler.

Tabii, sadece sorun bu da değil. Şimdi, bütçe yapıyoruz. Yasa gereği bundan önce, ekim ayı başında Orta Vadeli Program açıklandı. Orta Vadeli Program'ın 78'inci paragrafı "Yurt içi üretimde işgücü, enerji ve ulaşım gibi alanlarda üretim maliyetlerinin düşürülmesine yönelik tedbirler kamu-mali dengeleri gözetilerek uygulamaya konulacaktır..." Evet, Hükûmet, resmen, "İşçi ölümleri devam edecektir." diyor. İşgücü, enerji gibi, ulaşım gibi üretim maliyetinin bir unsuru olarak görülüyor ve hâlâ bastırılacağı... Ki neresini, nasıl bastıracaklarını merak ediyorum. Maliye Bakanı söyledi kayıt dışı ekonomi yüzde 37-38'ler seviyesinde, orada çalışanlar asgari ücrete muhtaç. Çalışanların yüzde 48'i asgari ücretli seviyesinde. İşte, biraz evvel espri olsun diye söyledim: Memurlar 2014 yılı içerisinde 123 lira net artış sağladı, enflasyon yüzde 82 saptı. "Toplu sözleşme yapıldı, ne farkı?" diyerek memurlara dirsek atıldı, dirsek gösterildi. Bu yıl da, önümüzdeki yıl da enflasyon hedeflemesiyle imzalanan sözleşme arasında, yandaş sendikanın imzaladığı sözleşme arasında... Yüzde 3'lük zam alacaklar. Dolayısıyla, bir yanda gerçekten tuzu kurular oluştu, türedi zenginler çoğaldı. Medyanın da pompalamasıyla halk "Ülkemizde bir şeyler oluyor da bize niye yansımıyor?" diye merak ediyor ama oluşturulan baskı ortamından da sesini çıkaramıyor.

Şimdi, tabii ki vergi politikalarının burada dengeyi getirmesi gerekir. Başbakan yardımcılarımızdan birisine dün söyledik. "Dolaylı vergiler namert vergisidir." demişti Başbakan yardımcılığından önce, şimdi "Aynı sözümün arkasındayım." dedi. Dolaylı vergilere bir baktığınız zaman ülkedeki vergi gelirlerinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Ücretliler... Bakın, bir sayı yine vereyim, 2013 yılı rakamı net olduğu için o rakamı vereyim: Asgari ücret üzerinden beyan edilen ücretli sayısı 5 milyon 498 bin 362 kişi, bunlar gelir vergisinin yüzde 11,8'ini ödüyor. Asgari ücretliler dışındaki diğer ücretli kesim 38 milyar 496 milyon ödüyor, ki bunlar da gelir vergisinin yüzde 56,7'sini yani asgari ücretlilerle birlikte yüzde 68'i gelir vergisinin ücretliler tarafından ödeniyor. Beyanname veren 1 milyon 766 bin gerçek usulde gelir vergisi, 728 bin basit usule tabi mükellef, 1 milyon 545 bin kira geliri beyan eden toplam 4 milyon 39 bin gelir vergisi mükellefi ise 2013 yılında 367 milyar TL'nin yüzde 1,53'ünü ödüyor. Yani, gelir adaletsizliğini... Biraz evvel arkadaşım refahtan söz etti, refahı ülkenin yüzde 10'luk dilimi yüzde 77'sini, 78'ini alıyor, on yıl evvel yüzde 66,7 seviyesinde; rakam böyle.

Şimdi, bütün bunlar yaşanırken on yıldan bu yana -ki ben 22'nci Dönemde de burada aynı masalları izliyordum- "cek"li, "cak"lı söylemlerle halkın gözünün boyanmasını nasıl başardığınızı, nasıl bir illüzyon yarattığınızı hakikaten merak ediyorum. Geçtiğimiz günlerde, geçtiğimiz torba kanun sırasında zaman zaman bu Komisyonda arkadaşlar dediler ki: "Biz IMF'ye olan borcumuzu, 23,5 milyar dolarlık borcu sıfırladık." Ya, sıfırladın da, Sayın Bakan burada gerçekten dikkatimi çekti, 48'inci başlıktı zannediyorum. Övünüyoruz yani borç alabilmişiz. 2014 yılında Hazine Finansman Programı'nda uluslararası sermaye piyasaları aracılığıyla sağlanması planlanan 6,5 milyar dolar tutarındaki dış finansman hedefi eylül ayı itibarıyla tamamlanmıştır. Yani, 2011, 2012 ve 2014 yıllarında Japon Yeni ihracından ve de iki ayrı kira sertifikası ihracından 3,2 milyar, yine Dünya Bankasından ve diğer bazı yerlerden borç bulunmuş. Bu borcu bulmanın sevincini konuşmanıza yansıtıyorsunuz. Diğer taraftan, çok hazin bir tablo. Bizim İşsizlik Sigortası Fonu'nun varlıklarının yüzde 90,27'sini kamu borçlanmasında kullandınız. Bu hangi kalemde? İç borç stoklarınızda var mı, yok mu, onu bilmiyorum. İşsizlik sigortasının uygulamaya girdiği Mart 2002'den Eylül 2014'e kadar, başvuran 5 milyon kişiden 3,5 milyonuna işsizlik ödeneği karşılığı 7 milyar 987 milyon ödenmiş ama kalan yüzde 90,27'si iç borçlanma aracı olarak kullanılmış. Dahası, özelleştirme gelirlerinden AKP'nin iktidarları döneminde 52 milyar dolar giriş yapılmış. Yani bütün bunlar devasa bir kaynak olarak elinizde kullanılmış. Kullanılan para, on-on iki yılda kullandığınız para -dün Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığın bütçeleri görüşülürken de gündeme geldi, söyledik- cumhuriyet tarihinde kullanılan paraya neredeyse denk ama bunun büyük bir bölümü borçla dönmüş. IMF'ye 23 milyar dolar borç bitmiş ama işte burada söylüyorsunuz; brüt borç stokunuz 603,2 milyar olarak 30 Eylül tarihi itibarıyla Hazine Müsteşarlığınca duyuruldu. Yani bu borç nereden nereye geldi?

Şimdi, bütün her şeye rağmen, "cek"li, "cak"lı sunumlarınızdan anlaşılıyor ki esas sıkıntıyı, yükü bu bütçe döneminde de emekçiler, dar gelirliler, sabit gelirliler çekecekler. Sosyal yardım ve sosyal koruma kalemlerindeki zorunlu artış, onların yaşamlarını sürdürebilmeleri biraz da oya tahvil olarak, çok ince taktiklerle hesaplanarak -bugün sabahtan görüştük- gündeme getirilmiş ve uygulamaya sokulmuş.

Şimdi, ben bütün bunların yanında bir başka konuya girmek istiyorum. Siz, Sayın Bakan, gerçekten diğerlerinden biraz daha farklı, belli sorumluluklarınızı samimice gündeme getirebiliyorsunuz. Özellikle geçtiğimiz yıl 17 Aralık ve 25 Aralıktaki açığa çıkan o yolsuzluk ve hırsızlık olaylarından sonra... Tabii, ben kişisel olarak bir görüşümü açıklayayım: Uzun yıllar, uzun ince beraber yürüdüğünüz bir yolda, 17 Aralık operasyonlarından sonra ya da açığa çıkan durumdan sonra...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, sürenizi hatırlayım da...

İZZET ÇETİN (Ankara) - ...paralel yapı diye suçladığınız yapıyla yollarınızı ayırdığınız gibi bir izlenimin de acaba bir tuzak mı olduğunu, büyük Kürdistan projesini perdelemek için milletin önüne böyle bir ince taktik olarak mı sunulduğunu zaman zaman düşünüyorum ve o nedenle o Bank Asya konusunda -ismini de vererek söyleyeyim- BDDK'nın yaklaşımı ve özellikle de şimdiki Cumhurbaşkanının yaklaşımları kabul edilebilir yaklaşımlar değil. Herkes biliyor ki...

VAHAP SEÇER (Mersin) - Anayasal suç...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Evet, anayasal suç işlemiştir. Yani "BDDK kararını vermeli, aksi takdirde sorumlu olur." demek Bankacılık Kanunu'nun 82'nci maddesindeki "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi kurumun kararlarını etkileme amacıyla emir ve talimatlar veremez." hükmüne aykırıdır. Cumhurbaşkanı sorumsuzluk içerisinde ülkeyi germekte ve bir bankaya belki de ilk kez bir devlet adamı batırmak için özel çaba içine girmektedir, ki böyle bir devlet adamının Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışmadığını da herkes görüyor esasında ama korkudan kimse de bir şey söylemiyor. Tabii, bu konuda özellikle BDDK içinde olup bitenler ve yine Cumhurbaşkanının Başbakanken ekonomi danışmanının sizin hakkınızdaki söylemleri de kamu vicdanını rahatsız etmiştir. Yani "Ali Babacan hata yapmıştır, cezasını çekecektir." Diyerek/ jöleli bir bürokratın size karşı tavır alması da toplum vicdanını rahatsız etmiştir. Bunu da çok açıklıkla söyleyeyim.

Bütün bunlar olup biterken tabii bu kavga, gürültü arasında ezilen ne yazık ki yine emekçi kesim oluyor.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Esnaf, çiftçi...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Esnaf oluyor, çiftçi oluyor, dar gelirli kesim oluyor ve öbürü de... Ben işte Çamlıdere'nin köylerine gittiğimde saçağın altında bekleyen vatandaşla sohbet ediyorum; "Neyi bekliyorsun?"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Ankara) - Geçtiğimiz yıl sonbahardı. "E, biraz sonra kömür arabası gelecek, onu bekliyorum.

BAŞKAN - Sayın Çetin, ikinci defa uzatıyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Siz hassasiyeti gösteriyorsunuz...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Ben her şeye rağmen ülkemizdeki göstergelerin iyi olmasını, lafla değil gerçekten iyi olmasını arzuluyorum ve kaynaklarını iyi kullanılmasını arzu ediyorum.

Bütçenizin kurumunuza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum .