KOMİSYON KONUŞMASI

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bağımsız kurumların Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe sunumlarıyla ilgili olarak hâlâ somut bir gelenek oluşturulmamış olmasını üzüntüyle karşılamamız gerekiyor. Bağımsız kurumlar, gelip de böyle beş dakikalık bir süre içerisinde faaliyetlerini anlatıp, arkasından, kesin hesaplarını Sayıştayın yazdığı rapor çerçevesinde onaylatıp, çıkıp gidecek kurumlar değildir. Bağımsız kurumların sorumlu olduğu makam, Türkiye Büyük Millet Meclisi, onların bütün faaliyetlerini ayrıntılarıyla değerlendirmek zorundadır, desteklemek zorundadır, eleştirmek zorundadır, aldıkları kararların arkasında duruyorsa bunu da net olarak bildirmek zorundadır, göstermek zorundadır. Sürekli olarak belirli kuşkulara, belirli eleştirilere muhatap olacak kurumlar değildir bağımsız kurumlar. Hesapları açısından da öyledir ama oluşturulan gelenek maalesef bağımsız kurum geleneğine aykırı bir şekilde oluşturulmuştur. O nedenle de zamanın bu kadar kıt olmadığı, daha geniş zamanlı değerlendirmelerde görüşmelere başlamadan önce gelenek oluşturmaya dönük olarak somut adımların atılmasının çok önemli olduğunu, bunun mutlaka ve mutlaka Türkiye'nin geleceği açısından, bağımsız kurumların saygınlığı açısından yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Bugün, her zamanki konuşmamdan farklı olarak Sayın Bakanın değerlendirmeleriyle ilgili olarak hiçbir şey söylemeyeceğim. Hazinenin, BDDK'nın, Sermaye Piyasası Kurulunun ve Merkez Bankasının olduğu bir kurumda son zamanlarda pelesenk hâline gelen, sürekli tartışılan bir konuyu burada, bir defa daha tartışılmamak üzere veya Türkiye'de tartışılmamak üzere kapatılmasını umarak, İş Bankasıyla ilgili bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum. Bir kuruma Cumhuriyet Halk Partisi hisseleri üzerinden sürekli olarak saldırılıp o kurumun yıpratılmasına bir şekilde son verilmesi gerekiyor değerli arkadaşlar, bu, bu şekilde olmaz. Bu kurum, yüzde 40'ı Munzam Sandığın, yüzde 31'i halka açık, yüzde 28'i de Atatürk'ün vasiyeti gereği olarak yönetimi Cumhuriyet Halk Partisine verilmiş olan hisselerden oluşmaktadır. Bu hisseler nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisinin İş Bankasından aldığı tek kuruşluk bir olay yoktur. Yine o vesayet gereği olarak buradan bu hisselere düşen payın tamamı Türk Dil Kurumu ve Tarih Kurumuna aktarılmak zorundadır son kuruşuna kadar, bu olay böyledir. Buradaki olay aslında, özel sektör açısından da bir vasiyeti tenfiz memurluğundan ibarettir Cumhuriyet Halk Partisinin üstlendiği. Bu cumhuriyetin kurucusu "Benim bu hisselerim şunlar tarafından yönetilsin." demiş, dolayısıyla, bu bankanın ilkelerine, uluslararası ilkelere uygun olarak çalışmasına nezaret etmek ama bu arada elde edilen gelirin de bir şekilde tenfizini sağlamak üzere, tenfiz memurluğunu yapmak üzere de Cumhuriyet Halk Partisini görevlendirmiş.

Daha önceki yıllardaki tartışmalarda bu olay değişik zamanlarda yine tartışmaya açılmış. Örneğin, Cumhuriyet Halk Partisinin kapatıldığı ihtilal dönemi sonrasında bu hisselere el konulmuş, daha sonradan bu hisseler iade edilmiş. Anayasa Mahkemesine gidilmiş, Anayasa Mahkemesi, yapılan bu düzenlemenin Anayasa'ya da, hukuka da uygun olduğuna ilişkin kararını vermiş ve bu olay bitmiş. Bu olayın bitmiş olmasına karşın ve şimdiye kadar da bankacılığın işlemesi açısından Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir müdahalesinin olmamasına karşın, örneğin, bu şekildeki vasiyetin gereği olan ödemeler vesaireler bankanın güçlendirilmesine dönük olarak sermaye artırımlarında veya sermaye gereksinimlerinde kullanılmasına da engel olunmamış, olunamaz da. Dolayısıyla, sahipliğin o hisselerin gereklerini yerine getiremeyecek olmasına ilişkin de tek bir tereddüt olmamış. Bunca yıldan beri sorunsuz ve tereddütsüz olarak yönetilmiş olan bu hisselerle ilgili olarak, nedense sürekli olarak birtakım dedikodular ve üstelik de yasaya göre net olarak suç olan bazı iddialarda bulunulmakta.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti, kurucusunun vasiyetini uygulamaktan ve yerine getirmekten âciz bir cumhuriyet değil. Herhangi bir şekilde suç olması ve vasiyete aykırı bir olay olması hâlinde zaten gereken yapılır, hiç tereddüdü olmasın kimsenin. Ancak, siyasi amaçlı olarak yapılan saldırıların bir kurumun itibarını zedelemesine izin vermememiz gerekiyor. Bankalar Kanunu'nun 74'üncü maddesi, okuyorum: "5187 sayılı Basın Kanununda belirtilen araçlarla ya da radyo, televizyon, video, İnternet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim araçları ve benzeri yayın araçlarından biri vasıtasıyla; bir bankanın itibarını kırabilecek veya şöhretine ya da servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olunamaz ya da bu yolla asılsız haber yayılamaz." denmiş. Daha sonradan da 158'inci maddede, itibarın zedelenmesi hâlinde yani buna zarar verebilecek beyanlarda bulunulması hâlinde yani bu Kanun'un 74'üncü maddesine aykırı davranışlarda bulunulması hâlinde 158'inci madde diyor ki: "Bu Kanunun 74'üncü maddesine aykırı davrananlar bir yıldan üç yıla kadar hapis ve bin günden ikibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Yukarıdaki fıkrada yazılı fiil neticesinde özel veya kamusal bir zarar doğarsa verilecek ceza altıda bir oranında artırılarak hükmolunur." İki tane kanun hükmü. Geçtiğimiz günlerde gözümüzün önünde böyle bir saldırı oldu mu bankanın itibarına dönük? Bankaların hisseleri dibe vurdu mu gazetelerin yazdığına göre? Peki, bu koşullar altında, bu kurumlarla ilgili olarak sorumluluk sahibi kurumlar ne yaptılar? Umuyoruz ki buradan olumlu bir yanıt veya en azından, tatmin edici bir yanıt çıkar.

Bir defa daha altını çizerek söylüyorum: Özel sektör kurallarına göre ve özel mülkiyet kurallarına göre oluşturulmuş olan hisselerin bu şekilde, dayanaksız olarak saldırılara uğraması Türkiye'nin geleceği açısından, Türkiye'ye duyulan güven açısından tehlikelidir, hem de çok tehlikelidir. Yapanlarla ilgili yasal düzenleme de yapmış mısınız? Yapmışsınız. Ne kalıyor geriye? Uygulamak kalıyor. Değerli arkadaşlar, çok değerli cümlelerle, çok değerli raporlarla faaliyet açıklamanın ötesinde bir de yapılmamış olanların da mutlaka hesabının verilmesi gerekiyor.

Bu konunun bu şekilde bağlandığını, Plan ve Bütçe Komisyonunda Türkiye'nin bu konuyla ilgili bütün kurumlarının önünde bir defa daha açıklandığını ve bundan sonra da Türkiye gündemine gelmeyeceğini umarak bu konuyu kapatıyoruz. Ha, gündeme geldiği zaman savunulmayacak veya yapmayacağımız bir olay değil, oluşturduğumuz dosyalar neredeyse metreleri buldu, yine savunuruz, yine yaparız, yine kanıtlarız.

Vaktim kaldığı ölçüde birkaç konuya değinmek istiyorum. Sayın Bakanım, ben bu ekonomik kurumların İstanbul'a taşınması olgusunu bir türlü anlayamamışımdır. İstanbul'un finans merkezi olması kabul ama finans merkezi denetleyici kurumlarla beraber sağlanan bir olay değildir. Hele iletişim teknolojilerinin bu kadar ilerlediği bir zamanda gelip de bütçelerini Türkiye Büyük Millet Meclisinde sunacak olan kurumların İstanbul'a taşınmasının manası nedir? Merkez Bankası niye İstanbul'dadır? Niye İstanbul'a gider daha doğrusu? "Şurada tarihinin en eski binasıyla, şu tarihte kuruldu." diye övünerek yer göstereceğiniz binaların hepsini terk edip de gidip gökdelenlere yerleştiğiniz zaman mı finans piyasası olmuş oluyor bunlar? BDDK, düzenleyici kurum, denetleyici kurum. "Denetim elemanlarının sadece belirli bir ille sınırlı olması" denemeyeceğine göre, yarın bütün bu finans kuruluşlarının hepsine "Mutlaka İstanbul'a doluşun." da diyemeyeceğinize göre İstanbul'a taşınmasının manası ne? "Ya, orada fiyatlar çok arttı, biz Ankara'ya gidelim." derlerse ne yapacaksınız? Bunu anlayabilmiş değilim. Gerekçeleri vardır, bir sürü şeyler söylenebilir ama Ankara'nın boşaltılması anlamında "Ankara'nın artık finans, ekonomi vesaire konusunda hiç söyleyecek bir şeyim kalmamıştır, gidiyoruz." diyorlarsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temizel, buyurun ilave süre veriyorum.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Başkan.

Son olarak da, daha önceki söylediğimiz karamsarlıklarla ilgili olarak dün gerçekleştirilen Hazine ihalesinde ortaya çıkan faize dikkati çekerek sözlerimi bitirmek istiyorum. Bunu yaparken de yapılan 2 tane ayrı ihaleyle ilgili rakamları vermek istiyorum. 18/11/2015 tarihinde altı ayda bir kupon ödemeli, itfası 14/6/2017'de ödenecek kâğıtlar 10,36 faizle ihraç edildi. Yani, kasım ayının 18'inde 2015 yılında. Dün de aynı kâğıtlar tekrar ihraç edildi, aynı, her şeyiyle beraber aynı, faizimiz 11,28 oldu. Merkez Bankası faizlerinin ortalama olarak yüzde 9'lar civarında veyahut da 90 milyar civarındaki bir föyün bankalar tarafından kullanıldığını göz önüne alırsanız eğer bunun bizim daha önceden yaydığımız iyimserlikle pek fazla bağdaşmadığını görüyor, aslında endişeleniyoruz. Bu endişelerimizin paylaşılması hâlinde bazı şeylerin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini de düşünüyoruz. Bu konuda yapabileceğimiz bütün katkıların hepsine hazır olduğumuzu her zaman buradaki toplantılarda da söyledik. Gerçi ihtiyacınız yoktur, bu değerlendirmeleri sizler çok daha iyi yapabilirsiniz, yaparsınız ama bu konuların artık yavaş yavaş su yüzüne çıktığını göz önüne alarak ekonomiyle ilgili bundan sonra atılacak adımlar konusunda da gereken dikkatin, özenin gösterileceğini umuyoruz.

Bütçelerin sizlere hayırlı olmasını diliyor, Komisyona da saygılarımızı sunuyoruz.

Teşekkür ederim Başkanım.