| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri (Devam) ı) Hazine Müsteşarlığı i) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu j) Sermaye Piyasası Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 28 .01.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonunun saygıdeğer üyeleri, Sayın Başbakan Yardımcım, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hazine Müsteşarlığının, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Sermaye Piyasası Kurulunun bütçe, kesin hesap ve Sayıştay raporları ile Merkez Bankası ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun Sayıştay raporlarını görüşüyoruz.
Bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz tüm kurumlara ve kuruluşlara.
Bu kuruluşların Türkiye'nin ekonomi politikalarının oluşturulması ve uygulanmasında üstlendikleri görevlerin önemi kuşkusuz yadsınamaz.
Bildiğiniz gibi, Türkiye, 2001 ekonomik krizine geldiğinde, ekonominin yönetimiyle ilgili olarak önemli bir tespitte bulunuldu. Denildi ki: "Türkiye'de ekonomi yönetiminin siyasetle bu kadar iç içe olması ekonominin popülist politikalara kurban edilmesi sonucunu doğuruyor."
Bu tespitten yola çıkılarak, bağımsız denetleyici ve düzenleyici kuruluşlar gündemimize geldi. SPK bu tespitten önce de vardı ama örneğin BDDK, TMSF gibi kuruluşlar 1990'lı yılların krizlerinden sonra gündemimize geldi. Merkez Bankasının bağımsızlığı yine bu dönemde oldu. Başka alanlardaki düzenleyici ve denetleyici bağımsız kurul ve kuruluşlar bu amaçla kuruldu. Devletin, siyasi etkilerden uzak ve bağımsız bir şekilde piyasaları düzenleme ve denetlemesinin olumlu etkilerini 2001 krizinden sonra yaşadık. Ancak bugün geldiğimiz noktada bu kurum ve kuruluşların bağımsızlığından ve siyasi etkiden uzak kaldığından söz edemiyoruz ne yazık ki.
Konuşmama, hepsini ilgilendirdiği ve bütün bu kuruluşların yöneticilerinin bir arada bulunması fırsatını değerlendirerek güncel bir konuyla da başlamak istiyorum. Biliyorsunuz, geçmişte Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'ye ağzına geleni söyledikten sonra çark edip Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığına kadar yükselmiş Yiğit Bulut isimli danışman, TRT'nin yani devlet televizyonunun bir kanalında İş Bankası hisselerine Hazinenin el koyması gerektiğini söyledi. Bu sözlerden sonra borsada İş Bankası hisse senetlerinin fiyatları dibe indi.
Burada hesapları görüşülen ve konuyla doğrudan ilgisi olan kurumların hiçbirinden ama hiçbirinden bu düşündürücü açıklamalarla ilgili olarak herhangi bir itiraz, herhangi bir açıklama gelmedi. Bir anda bu kurumlar sessizliğe ne yazık ki büründü. Başbakan Yardımcısı olarak Sayın Bakan, size sormak istiyorum: Hükûmetinizin böyle bir çalışması, düşüncesi var mı? İş Bankasını Hazineye devretmek gibi bir girişimde bulunacak mısınız? Bulunmayacaksanız sözünü ettiğimiz danışmanın sözleriyle ilgili olarak Hükûmetinizin görüşü nedir, bunu da burada duymak ve öğrenmek isteriz.
BDDK'ya soruyorum: İş Bankasına el koymak gibi bir girişiminiz var mı, gündeminize böyle bir konu geldi mi? Sermaye Piyasası Kuruluna sormak istiyorum: Yiğit Bulut isimli danışman bu açıklamayı yaptıktan sonra İş Bankası hisselerinde spekülatif fiyat iniş-çıkışları yaşandı. Bu olayla ilgili olarak bir soruşturma açtınız mı, bir araştırma başlattınız mı? Yiğit Bulut bu açıklamayı yapmadan önce kimlerin İş Bankası hissesi sattığını, açıklamadan sonra fiyatlar düşünce kimlerin İş Bankası hissesi satın aldığını araştırdınız mı? Soruşturma yaptıysanız sonuçlarını bizimle paylaşır mısınız?
Bu açıklamayı yapan danışmanın, geçmişteki yazılarından borsa yatırımcıları arasında bir çevresi olduğunu da biliyoruz. Bu danışmanın, bu çevresindekilerin, birlikte çalıştığı kişilerin ve yakınlarının borsadaki hareketlerini soruşturdunuz mu? Soruşturmayı düşünüyor musunuz? Bu açıklamalardan önce ve sonra kim para kaybetmiş, kim kazanmış, bunlarla ilgili bir tespitiniz, bir araştırmanız, herhangi bir bulgunuz var mı?
Benden önce Sayın Bakan Zekeriya Temizel, Bankacılık Kanunu'nun 174'üncü ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun ve yine Bankacılık Kanunu'nun 158'inci maddeleriyle ilgili çok net bir açıklamayı burada gerçekleştirdi. Bu çerçevede, bu açıklamayı yapan başdanışmana bu maddeler çerçevesi üzerine Bankacılık Yasası'nın bu maddeleri uyarınca herhangi bir soruşturma açılmış mıdır? Açılmışsa sonucu ne olmuştur? Açılmamışsa, açmayı düşünüyor musunuz? Bunu ilgili ve yetkili arkadaşlardan duymak ve işitmek istiyorum. Eğer, sorduğum bu araştırma ve soruşturmalar açılmamışsa iki olasılık akla geliyor. Bunlardan ilki: Bu danışmanın dokunulmazlığı var. İkinci olasılıksa: Bu danışmanın söylediklerini ciddiye almıyorsunuz. Her iki durumda vahim bence. Kimlerin dokunulmazlığı olduğu Anayasa'da yazılı. Cumhurbaşkanı başdanışmanlarının böyle bir dokunulmazlığı olduğu orada yazmıyor. İsminin önünde "Cumhurbaşkanı Ekonomi Başdanışmanı" yazan bir ismin söylediklerinin ciddiye alınmaması da vahim. Koskoca Cumhurbaşkanı bu adamın söylediklerini ciddiye alıyor ya da siz almıyorsunuz. Bunu nasıl açıklayabilirsiniz?
Eğer BDDK, SPK gibi bağımsız olması gereken kurumlar böylesine sorumsuz ve spekülasyona açık, açıkça suç olan bir durumla ilgili olarak harekete geçemiyor, soruşturma açamıyorsa, ekonominin yönetimi susup köşesinde oturup olanları sessizce seyrediyorsa bence durumumuz son derece vahim, son derece kötü bir durumda olduğumuzun da açık bir göstergesidir. Bu ülkenin ne kurumlarına ne yöneticilerine ne kanunlarına ne de hukukuna saygı kalmamış demektir.
BDDK, SPK, Merkez Bankası, TMSF gibi kurumların bağımsız kurumlar hâline getirilmesinin temel gerekçesi "Ekonomik karar alma birimlerini siyasetçilerin etkisinden uzak tutmak." olarak gösteriliyordu. Az önce anlattığım ve birçok benzeri de geçmişte yaşanan örnekler bu kurumların bağımsızlığından artık söz etmenin mümkün olmadığını da açık bir şekilde bize göstermektedir.
Aynı olay Bank Asyaya el konulmasında da yaşandı. Önce, dönemin Başbakanı "Bu bankaya el koyun." anlamına gelen şeyler söyledi, arkasından bir buçuk yıla yakın bir süre "Ha bugün ha yarın Bank Asyaya el konuldu el konulacak" denilip duruldu, "BDDK'ya şöyle baskı yapılıyor, böyle baskı yapılıyor." diye haberler yayıldı, sonunda o dönemin BDDK Başkanı rahmetli oldu, hayatını kaybetti.
Bu iki örnek bile özel olarak Türkiye ekonomisinin genel olarak da Türkiye'nin nasıl kötü yönetildiğinin çok açık kanıtıdır. Bu kuruluşların bağımsızlığı kâğıt üzerinde bile ne yazık ki kalmamıştır. Bu kuruluşlar siyasi etkiye sonuna kadar açık hâldedir ve şimdiye kadar yaptıklarıyla Türkiye ekonomisinin gereklerinden çok, belli bir çevrenin istek ve görüşlerine göre hareket etmişlerdir. Örneğin, TMSF, geçtiğimiz yıllar boyunca -bir arkadaşın dediği gibi- "Recep Tayyip Erdoğan'a medya satın alma fonu" gibi çalışmıştır. TMSF, mevduat sigortası değil, çeşitli nedenlerle el koyduğu gazete, televizyon ve benzeri medya kuruluşlarını yandaş hâle getirmenin sigortası olarak işlev görmüştür âdeta. Ne yazık ki bu kuruluşlar bugün ilk kuruldukları amaçtan oldukça uzaklaşmış konumda ve görüntüdedir.
Temel görevi fiyat istikrarını sağlamak olan, daha açıkçası, cebimizdeki paranın satın alma gücünü koruması gereken Merkez Bankası bile bir yerlerden icazet alamadığı için bağımsız bir para politikası uygulayamamaktadır. Bu yüzden de Merkez Bankası yıllardır enflasyon hedefini ıskalamaktadır, teğet geçmektedir. Mesela, enflasyon, 2011 yılında hedefin yüzde 89, 2012 yılında yüzde 24, 2013 yılında yüzde 48, 2014 yılında yüzde 64, 2015 yılındaysa yüzde 76 üzerine çıktı. Merkez Bankası son beş yıldır enflasyon hedefini gerçekleştiremiyor. 2016 yılında yüzde 5 enflasyon hedeflenmesine rağmen, Hükûmet, enflasyonun yüzde 7,5 olacağını söylüyor yani şimdiden hedef yüzde 50 oranında şaşmış durumda. Dünyada enflasyonun neredeyse kalmadığı bir dönemde, Türkiye, yüzde 10'a yakın bir enflasyon ortamında debelenip durmaktadır arkadaşlar. Bu başarısızlığının tek sorumlusu elbette Merkez Bankası değildir. Merkez Bankasının bağımsızlığını hiçe sayanlar da, bağımsız bir para politikası izlenmesini engelleyenler de, bu alandaki bağımsızlığı vatan hainliği olarak görenler de sorumludur. Arkadaşlar, enflasyon vatandaşın satın alma gücünün erimesine yol açar. Varlıklı kesimler satın alma güçlerini enflasyona karşı bir şekilde koruyabilir ancak dar ve sabit gelirli vatandaşın böyle bir şansı bulunmuyor. Günü kurtarmak için Merkez Bankasına baskı yapan siyasetçiler halkın cebindeki parayla oynuyorlar. Yasanın kendilerine sağladığı yetkiyi ve bağımsızlığı kullanmayıp başkalarına devreden yöneticilerin de aynı suça ortak olduklarını söylememiz gerekir. Bu kuruluşların ekonomiyle ilgili karar alma süreçlerinde yönetimde önemli bir yerleri olduğunu vurgulamamıza gerek yok. Türkiye ekonomisinin son dört yıldır yerinde saymasında, diğer bir ifadeyle patinaj yapmasında, bağımsız olması gereken bu kurum ve kuruluşların bağımsızlığına yeterince sahip çıkmamaların önemli bir rolü bulunmaktadır. Türkiye'nin giderek kurum ve kurallar ülkesi olmaktan çıkıp, kudretli birine yakın kişilerin sabahtan akşama aklına geleni söylediği ve yaptırdığı bir ülke olmaya doğru hızla gittiğini ibretle izliyoruz.
Bu olanlara bakınca; Türkiye ekonomisinin büyüme dinamizmini kaybetmiş olmasını, son dört yıllık dönemde yıllık ortalama büyümenin yüzde 3'e kadar inmiş olmasını, millî gelirinin son üç yılda 100 milyar dolara yakın azalmış olmasını, kişi başına düşen gelirin 8 bin dolarlara doğru hızla geriliyor olmasını, Türk parasının son bir yılda yüzde 30 civarında değer kaybetmiş olmasını, Türk parasının değer kaybına rağmen ihracatın azalıyor olmasını, işsizliğin yüzde 10'lu oranlardan aşağı inmemesini ve ekonomide şimdi sayamayacağımız onlarca olumsuzluğu yadırgamamak gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, sözlerinizi tamamlamanız için süre veriyorum.
Buyurun.
MUSA ÇAM (İzmir) - Türkiye'nin borç yönetimini Hazine Müsteşarlığı yapmaktadır. Dünyada faizin neredeyse kalmadığı bir dönemde Türkiye'nin dünyanın en yüksek faizini ödeyen ülkelerinden biri olmaya devam etmesinin altında da Türkiye ekonomisinin yönetilmemesi yatıyor. Türkiye'de devletin ödediği faizin millî gelire, bütçe harcamalarına ve benzeri büyüklüklere göre oranı azaldı ama miktar olarak hala 55 milyar lira civarında faiz ödemeye devam ediyor.
Türkiye dış borç konusunda da o ölçüde bir olumsuzluğa doğru gidiyor. Türkiye, Eylül 2015 itibariyle 406 milyar dolara yakın bir dış borç stokuyla karşı karşıya bulunuyor. Dış borç stokunun millî gelire oranı yüzde 55'e yaklaşmış bulunuyor. Özellikle, özel sektörün yüksek düzeydeki dış borcu ve döviz açığının Türkiye ekonomisi açısından önemli bir kırılganlık oluşturduğu açık ve nettir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan, özellikle burada size şunu söylemek istiyorum: Geçtiğimiz yıl ve daha önceki yıllar Maliye Bakanı olarak burada bulundunuz. Geçen yıl bütçeyi yine sizinle burada yaptık. Geçen yıl yaptığımız bütçede Diyanet İşleri Başkanlığına Meclis 5 milyar 753 milyon liralık bir bütçe vermiş ve siz "Bu ödenek size fazla." demişsiniz, 2 milyar 178 milyon lirasını kesip 3 milyar 564 milyon liraya indirmişsiniz. Sonuçta, Diyanet işleri Başkanlığı 6 milyar 37 milyon lira harcamış yani sizin Maliye Bakanı olarak fazla bulduğunuz başlangıçtaki ödeneğe göre 300 milyon lira fazla harcanmış Sayın Bakan.
İkincisi: Yine, Millî Eğitim Bakanlığına bütçeden 62 milyar liralık ödenek verilmiş. Maliye Bakanı olarak sizler "Bu size fazladır. demişsiniz, 16 milyar 917 milyon lirasını kesmişsiniz, "Sana 45 milyar lira yeter." demişsiniz ama yıl sonunda Millî Eğitim Bakanı yine 62 milyar 218 milyon lira fiilen harcamış. Yani başlangıçtaki tutara yakın.
İki örnek vererek bitiriyorum.
Üçüncüsü: Yine Ulaştırma Bakanlığında. Ulaştırma Bakanlığına başlangıçta 13 milyar 855 milyon lira ödenek vermişsiniz, verdik, geçen yıl burada, bütçede. Bu kadar ödeneği de Maliye Bakanı olarak siz 2015 yılında veriyorsunuz ve toplam 26 milyar lira harcamış Ulaştırma Bakanlığı arkadaşlar.
Peki, nasıl oluyor bu? Millî Savunma Bakanlığında da ona benzer bir uygulama var. Bunların totalinde, özet olarak, Maliye Bakanı olarak siz Meclisten geçen 2015 bütçesinden geçen yıl 30 milyar 386 milyon liralık ödeneği iptal etmiş, yerine 51 milyar liralık yeni ödenek eklemişsiniz Sayın Bakan. O zaman, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde geçmeyen bu ödenekleri bize nasıl izah edeceksiniz, nasıl anlatacaksınız? Bunları da sizden duymak istiyorum.
Sözlerime son verirken, bütün olumsuzluklarına rağmen 2016 yılı bütçesinin ülkemize hayırlar getirmesini diliyoruz, sabrınız için de hepinize çok teşekkür ediyorum.