KOMİSYON KONUŞMASI

LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başbakan Yardımcısı, sayın başkanlar, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; şimdi, her seferinde olduğu gibi bir sunuş konuşmasıyla başlıyoruz ve bu sunuş konuşmasında o kadar güzel methiyeler, cümleler oluyor ki ben de bazı rakamları görünce yorum yapmadan duramıyorum.

Şimdi, şöyle başlıyorum: 2016 yılında siyasi belirsizlikler ortadan kalkacak, sonra gelir politikası ve yurt içindeki talepte canlanma olacak ve yüzde 4,5 seviyelerinde büyüme olacak. Şimdi Türkiye'de şu anda risk priminin yüksekliğinden bir olumsuz ayrışma söz konusu. Bu siyasi belirsizlikler nasıl ortadan kalkacak? Dolara karşı bir değer kaybı söz konusu, birazdan değineceğim tekrar. Hangi dış politika... Ve şu andaki pazar kayıplarımızı da göz önünde bulundursak bunlar nasıl olacak? Tabii, cümleler çok güzel, mutluluk veriyor ama yine 2017 ve 2018 için artan yurt içi tasarruflar, bu tasarruflar acaba nasıl artacak? Bu gelir yetersizliğinde gördük ki özellikle de tasarruf oranlarında bir değişme söz konusu olmadı.

Yine, kapsayıcı, istihdam yaratıcı büyüme dedik. Şimdi, istihdam yaratmada 34 ülke içerisinde sondan 2'nci sıradayız. Kötü bir durumdayız. Kalıcı bir istihdam politikası ve reform paketi ihtiyacını sürekli dile getiriyoruz.

Şimdi, burada önemli bir sıkıntı şu: Toplam iş gücünde sınırlı bir artışa karşılık toplam istihdamda azalma olduğu için işsizlik oranı yüzde 10,4'ten 10,6'ya yükseldi. Tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 12,5'tan 12,7'ye yükselmiş durumda. Şimdi, şöyle bir üç yıla bakalım. Son üç yılda tarım dışı iş gücü 3 milyon 250 bin artış kaydetmiş, bu yıllık ortalama yüzde 5 gibi bir orana tekabül ediyor. İşsiz sayısı da 2 milyon 203 binden 3 milyon 103 bine çıkmış. Tarım dışı işsizlik oranı da dalgalı bir seyir izlemiş ve yüzde 12,7'ye yükselmiş.

Şimdi, son üç yılda iş gücü piyasasının kısa dönemli dalgalanmaları var, evet ama bu kısa dönemli dalgalanmaların ötesinde daha net olan bir şey var ki büyük dalgalanmalar olduğunu da görüyoruz. Bir büyük, iki de orta büyüklükte dalgalanma söz konusu. En büyük dalga Ekim 2012'den Eylül 2014'e kadar olan dalgalanma ki bu dalgalanmada işsiz sayısı iki yılda yaklaşık 800 bin artmış, işsizlik oranı da 12,8'e yani tepe noktasına dayanmış.

Şimdi, tabii böyle olduğunda son dönemde işsizlikte gözlemlenen artış eğilimi devam eder mi? İş gücü piyasasında dalgalı seyrin özellikle iş gücündeki yüksek oynaklık ve büyüme düzeyinden büyük ölçüde kopuk bir istihdam olduğunu da görüyoruz. Tabii, o zaman devam eder mi istihdam artışı? Bu sorunun yanıtını vermek biraz güçleşiyor takdir edersiniz.

Yine, "Enflasyonda güzel umutlarımız var." deniyor. 2016 için 7,5, sonra yüzde 5'e kadar indirmek.

Şimdi, hanehalkının gelir anketine göre hanenin toplam harcamalarının yüzde 24'ü gıda olarak belirlenmiş. Yüzde 15'i konut, yüzde 15 küsuru da ulaştırma. Bunlar çok önemli rakamlar. Şimdi, bunlar, bu yüzde 24'lük gıda payı, bu devletin enflasyonu. Ama, bir de Ayşe teyzenin enflasyonu var ki yani fakirin aslında bütçesinden yaptığı harcamanın yüzde 24'ü değil, yüzde 60-yüzde 70'ini buluyor gıda harcaması ve bu, gelir seviyesi daha yüksek kesimlerde harcamalarının yüzde 15'ine kadar iniyor. Yani, burada dikkat etmemiz gereken nokta, devletin enflasyonuyla vatandaşın, emeklinin, emekçinin, Ayşe teyzenin enflasyonu farklı. Bakın, gıdadaki enflasyon oranı yüzde 14'e vuruyor ama gıda hariç hesapladığınızda yüzde 6'lara iniyor. Tabii, bu da önemli.

Aslında, 27 bin iş yeri dolaşılıyor, bildiğimiz gibi, 426 maddenin 945 çeşidi üzerinden fiyatlar izleniyor. Ama, ben diyorum ki burada gıda enflasyonunu dikkate almak durumundayız, hele hele şu anda TÜİK'in düzenlemesinde gıda enflasyonunun payının da bir miktar daha düşürüldüğünü de biliyoruz. Ama, o zaman işte gerçekleri görmek biraz zorlaşıyor.

Yine, Sayın Başbakan Yardımcısı, enflasyonla ilgili yaptığınız bir açıklamada enflasyondaki başarısızlığın sebebini döviz kurundaki değişmelere ve küresel gelişmelere bağlamıştınız. Peki, sadece bunlar mı? Yani, Merkez Bankasının burada bir suçu yok mu? Merkez Bankasının siyasi baskılara boyun eğmesi ve enflasyonu düşürme konusunda herhangi bir önlem alamaması yatırımcıların Merkez Bankasına olan güvenini de sarstı, bunu izliyoruz. Ülkeden para çıkışları da hızlandı.

Yine, diğer taraftan, tarım ve enerji politikasının yetersizliği ya da olmayışı enflasyonun suçlarından bir tanesi değil mi? Yani, sadece küresel gelişmelere, olumsuz gelişmelere ve döviz kurundaki değişmelere mi bağlamak durumundayız? Bu da tabii üzerinde durulması gereken bir nokta.

Yine, ihracat konusuna geldiğimizde, "İhracat artacak." diyoruz. Ama, burada nitelikli üretim ve nitelikli ihracat konusunda acaba reform paketimiz veya eylem planı yeterli mi? Yoksa, biz yola çıkıyoruz, o yol bizi nereye götürürse oraya mı gideceğiz? Çünkü, ben bu eylem planını yeterli bulamadım. Nitelikli üretim ve nitelikli ihracat bizim için son derece önemli, katma değeri yüksek sektörler açısından.

Sonra, bir Rusya etkisi var yani kabul edelim veya etmeyelim, bir Rusya etkisi var. Şöyle ifade etmek istiyorum: Bakın, Rusya krizinin ekonomik etkilerine kısaca göz atalım. Müteahhitlik faaliyetlerinin yıllık 4 milyar dolara ulaştığı düzeyden hızla düşmesi bekleniyor.

BAŞKAN - Sayın Karabıyık, çok affedersiniz.

Değerli arkadaşlar, lütfen, bakınız, sayın hatibi izlemekte güçlük çekiyoruz, sükûnete davet ediyorum.

Kusura bakmayın.

Buyurun lütfen.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Yine, Rusya'da faaliyet gösteren Türk firmalarına getirilecek kısıtlarla Türk iş adamlarının en az 3 milyar dolar düzeyinde kayıp yaşayacakları beklendiği ifade ediliyor. Turların ve uçak seferlerinin iptal edilmesiyle yıllık 3,5 milyon Rus turist sayısının en az yüzde 75 oranında azalacağı ve Türkiye'nin bundan dolayı turizm gelirlerinin en az 2,2 milyar dolar azalması bekleniyor. Ticarete konan tarife dışı engellerle özellikle sebze, meyve ve diğer gıda ürünlerindeki ticaretin azalmasıyla Türkiye'nin en az 820 milyon dolarlık ihracat kaybı bekleniyor. Gayrimenkul alım satımında da öyle, ulaştırma maliyetlerinde de öyle. Yani, Türkiye ekonomisinin yükünün en az 6,5 milyar dolar olacağı düşünülüyor. Hatta, bu kayıplara bavul ticareti de dâhil edildiğinde 8,5 milyar doları geçiyor en iyi ihtimalle. Pazartesi günü Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı, Türkiye-Rusya arasındaki bu krizin etkilerini bu rakamlarla onayladı. Yine, kendilerinden alınan verilerdir bunlar. Buna da dikkat çekmek isterim.

Yine, bir veri daha yayınlandı, onu dikkatinize sermek istiyorum. Az önce denilmişti ki: "Yatırım yapılabilir bir ülke derecesindeyiz ya da iyi seviyelerde." Maalesef, böyle değil. Keşke olsaydı ama rekabet edebilirlik endeksimiz, yatırım yapılabilirlik seviyemiz altı sıra düştü. Yani bunu geçen günkü konuşmalarda da ifade ettim. Bunlar yine TÜİK'in rakamları, bunlar Dünya Bankasının rakamları. Kabul edelim ki gerçekler böyle ve bir yılda düştü, altı sıra birden bir yılda düştü.

Bakın, başka bir veri yayınlandı, dün yayınlandı bu veri. Yolsuzluk algı endeksi, Uluslararası Şeffaflık Derneği yayınladı, dün tarihi itibarıyla ve yolsuzluk algı endeksi 2015 için ifade edildi. Türkiye'nin notu 45'ten 42'ye geriledi. Bu düşüşle birlikte Türkiye 168 ülke arasında iki basamak düştü, 64'ten 66'ncı sıraya gelmiş oldu.

Yine, "Merkez Bankasının altın dâhil brüt döviz rezervleri 15 Ocak 2016 itibarıyla yüzde 11,4 milyar dolar seviyesindedir." diyor ama ben bunu şöyle değiştirmek istiyorum "Seviyesine gerilemiştir." demek istiyorum.

Şimdi, o konuda da şunu ifade edeyim: Bir kere, gelişmekte olan ülke paralarına göre dolar yüzde 19 değer kazandı ama TL'ye karşı yüzde 25 değer kazandı; bir kere burada bir ayrışma var ve bunu küresel sebeplerin dışında değerlendirmemiz lazım; bu, risk primine bağlı bir ayrışma. 1 Kasımdan sonra 17 milyar dolar tutarında yabancı sermaye kaçtı. Bu yine rakamlarla mevcut. Demek ki, bir tek parti istikrarı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karabıyık sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.

Buyurunuz efendim.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

Yine, yabancı sermaye çıkışı hızlanınca döviz rezervleri de hızla eriyor; rakamlar da bize bunu söylüyor. En son verilere göre altın dâhil döviz rezervlerinin 111,4 milyar dolar olduğunu ifade ettik. Ancak şöyle bir gerçek var: Kısa vadeli borçlar özellikle toplam rezervlerin üzerinde. Oysa 2002 yılında altın dâhil döviz rezervleri 28 milyar dolar düzeyindeyken kısa vadeli dış borçlar 16,4 milyar dolar tutuyordu yani döviz rezervleri kısa vadeli dış borçların epeyce üzerindeydi. O hâlde şu andaki durum 2002'ye göre biraz daha kırılgan bir durum yani döviz rezervleri kısa vadeli borçların 14,5 milyar dolar gerisine düşmüş oldu ki, bence bu önemli bir rakamdır.

Bir başka nokta: SPK'ya geldiğimizde, evet 1981 yılında özellikle bankerler olayından sonra sermaye piyasası mevzuatının oluşması, işte 1499, ardından 2499, 3794 ve 6362 sayılı Yasa'yla sermaye piyasası mevzuatı güncel değişimlerle bugüne kadar geldi, önemli gelişmeler de katetti. İMKB de öyle, şimdi biz "İstanbul" diyoruz artık. Ancak şu gerçek bir türlü değişmedi: Hâlen yabancı yatırımcı oranı yani saklama sistemi verilerinden söylüyorum, yüzde 62, yüzde 64 yani yaklaşık üçte 2'si. Tabii, tasarruf düzeyinin çok yetersiz olması yabancı yatırım düzeyinin bu şekilde olması sonucunu ortaya çıkartıyor. Ama tabii -her zaman ifade ettiğimiz de bir şey var- bu yabancı sıcak para, gelirken bahar yelleri estiriyor, çıkarken de kasırgaya dönüştürüyor. Yani burada önemli olan bizim yabancı sermaye, hele hele kısa vadeli yabancı sermaye bağımlılığımızın azalmasıdır. SPK'nın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karabıyık, lütfen sözlerinizi toparlayınız efendim.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Peki, bu kadar olsun, sonra tekrar söz alırım.

Teşekkür ediyorum.