KOMİSYON KONUŞMASI

YUNUS EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli konuklar; çok önemli bir konuyu değerlendiriyoruz. Kamuoyunda "dezenformasyon yasası" olarak bilinen düzenleme gerçekten çok kapsamlı demokrasi ve ifade özgürlüğü sorunları yaşayan ülkemizde bu sorunların daha da derinleşmesine neden olacak bir düzenleme. Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Bakın, dezenformasyon konusu tabii ki sadece ülkemiz için değil, bütün dünyada çok ciddi bir mesele ve yine, Türkiye'de muhalefet kesimleri olarak en fazla dezenformasyona maruz kalan kesim bizleriz aslında ancak burada çok temel problem şu: Dezenformasyonla mücadele konusunda yapılabilecek çok şey varken gerçekten etkili olacak, olabilecek çok şey varken bunların hiçbirini yapma yoluna gitmiyorsunuz, sadece ceza yoluyla dezenformasyonu engelleyeceğinizi söyleyerek, tek yol olarak bunu öngörerek bir düzenleme getiriyorsunuz. Ki bu düzenlemede son derece muğlak ifadeler yer alıyor, örneğin "gerçeğe aykırı bilgi" gibi, "ülkenin iç ve dış güvenliği" gibi bu türden muğlak ifadeleri gördüğümüz zaman değerli arkadaşlarım, açıklıkla söylemek istiyorum -lütfen kusura bakmayın ama- buradaki motivasyonun, bu düzenlemenin Meclisin gündemine getirilmesinin arkasındaki niyetin dezenformasyonla mücadele olmadığını, seçimlere gidilen bir ortamda Türkiye'de özellikle internet gazeteciliğinin yapılmasının ve sosyal medyanın kullanılmasının önüne engeller çıkarılması olduğunu düşünüyoruz, bunu görüyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım -az önce ifade ettim- dezenformasyon gerçekten büyük bir sorun; bu doğru diye söyledim. Tabii, bunu yaratan bir iklim var. Yani benden önceki konuşmacılar da bunları söylediler, üzerinde çok durdular ama bir konuyu açmak istiyorum. Bakın, niçin insanlar acaba sosyal medya üzerinden ve internet gazeteciliği üzerinden bilgilenmeyi bu kadar fazla tercih ediyorlar günümüzde özellikle Türkiye'de? Bakın, gerçekten bu kanunu ciddiyetle yapacaksak eğer bunları sormamız ve yanıtlamamız gerekiyor. Çok açık bir nedeni var değerli arkadaşlarım, çünkü Türkiye'de iktidarın basın üzerinde bir baskısı olduğu için, ayrıca, kamu yayıncılığı yapan ve tarafsız olması gereken yayın kuruluşları -başta TRT olmak üzere- bu vasfını kaybettiği için yurttaşlarımızın yegâne alternatif bilgiye erişim kaynağı, mecrası sosyal medya oldu, internet gazeteciliği oldu. Bu nedenle, bu mecralar büyük önem taşıyor ve bizler bu meselelere bakarken -az önce ifade ettiğim- sizin son derece muğlak değerlendirmelerinize göre değil, Türkiye'de ifade hürriyetinin ve halkın doğru bilgilenme hakkının korunması penceresinden bakmak durumundayız.

Şimdi, böyle baktığımızda, gerçekten, Türkiye'de bilindik medyanın, geleneksel medyanın ve kamu yayıncılığının bir çöküşle karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Yani daha önceki konuşmacılar söylediler, RTÜK'ün nasıl cezalar verdiğini biliyoruz. Türkiye'de birtakım gazetelere devletin bankalarının nasıl ilanlar verdiklerini ama başka gazetelere vermediklerini biliyoruz. Türkiye'de nasıl bir medya ortamı olduğunu çok iyi biliyoruz. İşte, bu sebeplerle hepimiz için, bütün yurttaşlar için sosyal medyanın bir alternatif bilgi mecrası olarak korunması çok önemli.

Yine, bu kapsamda belirtmek istiyorum, gerçekten son derece muğlak ve siyasi amaçlarla kullanılmaya çok müsait bir düzenleme getiriyorsunuz. Buradan hareketle yarın öbür gün, beğenmediğiniz, siyasi amaçlarınıza uygun görmediğiniz bilgileri dezenformasyon olarak değerlendirip bunların hakkında soruşturmaların yapılmasının önünü açıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, benden önceki konuşmacılar da bir bahsi hatırlatmışlardı, biraz açmak istiyorum. Şimdi, bu yalan haber konuları tartışılırken 3 kategori gündeme geliyor. Bunlar aslında Avrupa Konseyinin hem Bakanlar Komitesinde hem Parlamenter Asamblede kabul ettiği birtakım kararlara dayanan 3 farklı yalan haber kategorisi. Şimdi, biri, bu konuştuğumuz dezenformasyon ama bir diğeri, adına "misinformation" ya da "mezenformasyon" denen, aslında halkı kandırma niyeti olmayan ama doğru olmayan bilgi. Şimdi, bir defa, bu ayrımlar nasıl yapılacak yarın öbür gün? Hiç bunları düşündük mü yani bu doğru olan bilgi, doğru olmayan bilgi, gerçeğe aykırı bilgi, bu kime göre böyle olacak? Ya da toplumun kışkırtılması, yine burada ifade edildiği gibi dezenformasyon olarak değerlendirilecek kapsamda düşünülmesi, bunlar nasıl mümkün olacak, Allah aşkına bunları hiç düşünmüyor musunuz? Ya da yine o kapsamda bir başka doğru olmayan bilgi olarak söyleyelim, "malenformasyon" denen şey, yani şimdi orada bilgi yanlış, tamam doğru değil, gerçeğe aykırı ama halkı kandırmak gibi amaçlar da taşıyabiliyor o bilgi. Şimdi, bunların hepsi yarın öbür gün nasıl ceza hukukunun konusu olacak? Gerçekten bu kadar objektif olmaktan uzak, bu ayrımların hiç belirgin olmadığı bir ortamda bunlar nasıl yarın öbür gün ceza hukukunun konusu olacak ve mahkemeler bunları görecekler?

Değerli arkadaşlarım, bunların yanında yani öyle ifadeler, öyle açıklamalar oluyor ki ben gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. Yani başlangıçta sunuş konuşmalarını dinledim. Şimdi, bir defa, dünya örneklerine bakıldığında, bu kadar büyük bir literatürün içerisinden sadece "Almanya'da da ceza var."ın seçilip bize burada sunuluyor olmasını ben anlayamadım, bu korkunç bir şey, kusura bakmayın. Yani Avrupa Konseyinin de, AGİT'in de, Avrupa Birliğinin de, birçok uluslararası örgütün bu konuda çalışmaları var, raporları var, çok farklı ülke örnekleri var. Ya bunların arasında... Bakın, önümde açık duruyor, Avrupa Birliğinin bu konuda son derece kapsamlı bir nizamnamesi var. Bu konudaki, dezenformasyon konusunda ülkelerdeki ayrı bir dokümanda iyi uygulamaları kayıt altına aldığı kararları var. Şimdi, bunların hiçbirini görmeyeceksiniz, bunların hiçbirini bir örnek olarak kendinize almayacaksınız, sadece "Almanya'da bununla ilgili ceza var." diye bize bunu anlatacaksınız. Rica ederim yani siyaset ve yasa yapmak bu kadar basit olmamalı, ciddiyet gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, birçok şey yapılabilir yani Türkiye'de biz bu kanunları gerçekten ciddiyetle yapıyor olsak dünyadaki birçok iyi örneği Türkiye'ye getirebiliriz. Yani şimdi bir örnek olarak söyleyeceğim size. Uluslararası standartları biz kendimize temel alacaksak eğer, gerçekten uluslararası standartlarla bu konuların yönetilmesini, bu yönde bir kurumlaşmayı temel alacaksak eğer çok ciddi bir örnek var "internet ombudsmanlığı" diye birçok ülkede devreye sokulan bir kurum var. Allah aşkına, yani biz dezenformasyonu gündemimize alıyorsak ve bunu engellemek istiyorsak niye internet ombudsmanlığını gündemimize almıyoruz arkadaşlar, niye bunu almıyoruz?

Ya da biliyorsunuz, özellikle Avrupa Birliğinde Bologna Süreci'nden sonra gündeme gelen önemli bir kavram var, hayat boyu öğrenme. Şimdi, bu, internetle ilgili bilgilerin ve dezenformasyondan korunmanın karşısında en etkili araçlardan biri tabii ki bu konuda eğitimlere ağırlık verilmesi. Yani bunlarla ilgili Türkiye'de neler yapılabilir? Biz bunları niye gündemimize almıyoruz Allah aşkına? Yani sadece ceza yoluyla mücadeleyi gündeminize alıp ve onu da son derece muğlak tanımlayıp kendi siyasi amaçlarınız için kullanmak gerçekten dürüstçe bir tutum mu arkadaşlar? Bunu sormak istiyorum.

Tabii ki şirketlerin sorumlulukları var yani özellikle bu konuda hem sosyal medya alanında hem diğer alanlarda çalışan şirketlerin sorumlulukları var, kişisel verilen mahremiyeti tabii ki çok ciddi mesele ve burada da insan hakları bakımından çok ciddi bir alan var önümüzde üzerinde çalışılması, değerlendirilmesi gereken ama tekrar ifade etmek istiyorum: Biz meseleye insan hakları temelinde bakmalıyız arkadaşlar, yani sadece -burada yazılan ifadeyle- devletin, ülkenin iç ve dış güvenliği diye hareket ettiğiniz zaman kusura bakmayın ama yani bu ifadeler Türkiye'de 12 Eylülün mirasıdır yani bütün meseleleri buradan görme anlayışı 12 Eylülün kafasıdır.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Sayın Emre, on beş dakika, diğer arkadaşlar da riayet etti, sizin iki dakikanız var, onu da hatırlatalım, ortalamayı tutturalım diye söylüyorum, daha çok arkadaşımız var.

Teşekkür ediyorum.

YUNUS EMRE (İstanbul) - Peki. Yani ben saygısızlık yapmak istemem benden sonraki arkadaşlarıma Sayın Başkanım, size de...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Diğer arkadaşlar on beş dakika başlayınca makul bir hatırlatma oldu.

YUNUS EMRE (İstanbul) - Birkaç noktayla o zaman toparlamak istiyorum.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Teşekkür ederim.

YUNUS EMRE (İstanbul) - Yani sadece ceza bir araç değil diye ifade etmiştim ama kullandığınız tek araç olduğunu söylemiştim.

Bir başka durum, bu Batı dillerinde adına "fake hacking" dedikleri doğruluğu teyit mekanizmaları. Bakın, Türkiye'de bunu gönüllü olarak yapan aslında birçok arkadaşımız var, "Doğruluk Payı" diye bir yer var Twitter'da görmüşsünüzdür, "teyit.org" diye bir "web" sayfası var. Bunları desteklemeyi niye gündemimize almıyoruz? Ya da bakın, İngiltere'de bu doğruluğu teyit eden en önemli kuruluş aslında "BBC Reality Check" diye BBC'nin gerçeklik, doğruluk kontrolü yapan kendi hesabı var. Yani kamu yayıncılığına biz Türkiye'de niye itibar kazandırmıyoruz arkadaşlar? TRT niye bu hâlde? Yani dünyanın parasını topluyor TRT, dünyanın parasını harcıyor ve düşünün itibarını. Niye, hepimizin yani sadece iktidar mensuplarının değil, hepimizin güvendiği bir kuruluşumuz niye yok? Bu olmadığı için doğru bilgi yok orta yerde arkadaşlar, bu olmadığı için yok, cezayla bunu çözemezsiniz, rica ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; yasaklar koymakla değil, bu meseleleri uluslararası standartların hem oluşmasına da yardımcı olarak, onları sahiplenerek çözebiliriz. Bu nedenle yani başta da ifade ettim, konuşacak çok şey var ama gelin, bu meseleyi seçim ortamında, Türkiye'nin hızla seçime gittiği bir ortamda siyasi amaçlarla ele almak yerine Türkiye'nin ihtiyaçları bakımından farklı bir değerlendirmeyle ve başa da tabii ki eğitimi koyarak, yarın öbür gün Türkiye'de bu konuda gerçekten başarılı olabilecek, dezenformasyonda da bütün bu alanlardaki mücadele alanlarıyla da başarılı olabilecek bir düzenlemeyi yapalım ama onun yolu bu değil değerli arkadaşlarım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.