KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarımızın çok değerli temsilcileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Haftanın son günündeyiz. Son dönemde oldukça sık tartıştığımız bilim, akademi, akademisyenlerle ilgili de bir şeyler söylemek isterim çünkü Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz. Burada TÜBA var, TÜBİTAK var ve doğal olarak da bilim insanlarımızın görev yaptığı bir yer burası. Bu nedenle, burada, özellikle son zamanlarda bilim insanlarımızla ilgili yapılan bir linç kampanyasıyla da karşı karşıyayız. Bunu tabii ki YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığı bütçelerinde konuşacağız ama özellikle TÜBİTAK'ın, TÜBA'nın -Türkiye Bilimler Akademisinin- konuşulduğu bu günde, Cumhurbaşkanı tarafından gelen baskılara karşı dillendirilmesi gerekiyor bunların.

Daha önce de belirtme fırsatı buldum. Türkiye'de âdeta bilim adamlarıyla ilgili bir cadı avı yaşanıyor. 1940 ve 50'li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nde McCarthy diye bir cumhuriyetçi senatör Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bilim adamlarını, farklı düşünen siyasal düşüncelere sahip insanları jurnallemiş ve ihbar etmişti. Bu bilim adamları, bu düşünürler hakkında uzun yıllar soruşturmalar, kovuşturmalar yapıldı ve üniversitelerden atıldılar. Tarih onların hiçbirisini unutmadı ve unutmayacak. Bizim ülkemizde de McCarthycilik yapan kimi insanları görüyoruz. Evet, bilim adamlarının imzaladıkları veyahut da açıkladıkları metinlerin içeriğine katılmayabiliriz, onaylamayabiliriz ama kalkıp onlara karşı bir yargısız infaz yapmak hiçbirimize yakışmaz. Hele hele ülkenin başında bulunan Cumhurbaşkanı, Başbakan gibi insanlara veyahut da Millî Eğitim Bakanı gibi bakanlara bu hiç yakışmaz.

Ünlü Fransız düşünür Voltaire diyor ki: "Düşüncelerinizden nefret ediyorum ama o düşüncelerinizi özgürce ifade edebilmeniz için gerekirse canımı veririm." demiş. Ama, bizim ülkemizde üniversite öğretim üyeleri, akademisyenler maalesef, âdeta bir linç kampanyasına dönüştürüldü ve 1940-50'li yıllardaki Amerika'daki McCarthycilik gibi ihbar edilmeye ve jurnallenmeye devam ediliyor ve onlar hakkında soruşturmalar ve YÖK'e talimatlar verilerek bunların üniversiteyle olan ilişkilerinin kesilmesi talep ediliyor.

Şimdi, geçtiğimiz günlerde Nobel Ödülü'nü alan Aziz Sancar'ı burada sevgi ve saygıyla anmak istiyorum ve kendisini buradan tebrik etmek istiyorum. Sayın Bakanın da konuşmasının içerisinde bunu zikretmesini isterdik, arzulardık -metnin içerisinde var- ama sözlü olarak bunu telaffuz etmedi. Şimdi, Aziz Sancar neden bu kadar büyük başarılara imza attı? Önemli nedeni, özgür, bağımsız ve araştırmaya yönelik bir çalışmayı gerçekleştirmiş olmasıdır ama bizim ülkemizde ne yazık ki bilim adamları bu konuda akıl almaz derecede horlanıyor, itiliyor, kakılıyor ve bu noktaya getiriliyor.

17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sırasında da tüm güvenirliğini yok ettiğiniz Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) gibi temel bilim ve eğitim kurumlarını Hükûmetin tam denetimi altına aldınız ve arkabahçe yaptınız. 651 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile de kurumların bilimsel ve kurumsal özerkliğini ne yazık ki yok ettiniz arkadaşlar. Yapılan bu müdahaleyle bilimsel düşünce ve araştırma devlet güdümü altına girmiş, bir dönem saygınlığı ile anılan bu kurumlar yandaşlık havuzunun sığ sularında âdeta kaybedilmiş duruma getirilmiştir.

Söz konusu düzenleme, muhalefet partileriyle ve bilim dünyasıyla hiçbir müzakere süreci yürütülmeden, birçok örneğini gördüğümüz ve giderek klasikleşen AKP dayatmacılığıyla hayata geçirilmiştir. TÜBA'ya üye atanması konusundaki yetki TÜBİTAK Bilim Kuruluna devredilmiş, TÜBİTAK Bilim Kuruluna atamaları zaten Hükûmetin kendisi yaptığı gibi Hükûmet dolaylı olarak atama yapma yetkisini korumuştur. Yapılan düzenlemeyle, önceden akademi tarafından seçilen başkan da artık Başbakan tarafından atanmaktadır.

Oysa, bilim ve demokrasinin geliştiği tüm ülkelerde bilim akademilerinin üyeleri mevcut üyeler tarafından seçilmektedir. Hatırlanacağı üzere bu düzenleme sonucunda 77 TÜBA üyesi art arda istifa ederek yapılan müdahaleyi protesto etmiştir ve dolayısıyla da yeni hâliyle bu kuruma yeni bir isim vermek daha uygun; adını AK akademisyenlerden kurulu "AK bilim akademisi" yapın, bu iş tamamen bitsin Sayın Bakan çünkü AKP Hükûmetinin anlayışı ve uygulaması 21'inci yüzyılda kabul gören evrensel bilim anlayışıyla hiçbir bakımdan bağdaşmamaktadır. Kurumu, kurumsal özerkliğe sahip ve özgür bir alan olmaktan çıkararak AKP'nin kendi partizan amaçları doğrultusunda denetleyeceği bir icraat alanına dönüştürmüştür. TÜBA bu yeni yapısıyla bir bilim akademisi olarak kimliğini ve uluslararası bilim çevreleri nezdindeki itibarını da ne yazık ki uluslararası camiada, uluslararası alanda kaybetmiştir.

Bırakın artık, bunun adını da değiştirin ki bu TÜBA tarihsel olarak bu ismiyle anılsın ve öğretim görevlisi de hiçbir önemli toplumsal soruna yaklaşım ve toplumun önünü açacak çözüm önerilerini de bugünkü yapısıyla da sunamamaktadır.

Tehdit altında olan, Türkiye'de düşünce özgürlüğü, bilim özgürlüğü ve hepsinin de temelinde ifade özgürlüğüdür. Otoriterlik sevdanız ve partizan amaçlarınız nedeniyle Türkiye'nin yarattığı inovasyona dayalı, yüksek artı değerli bilgi ekonomisine geçiş süreci de tehlikeye atılmıştır bu nedenle. Amaçlanan suskunluk ve sindirme politikası işe yaramayınca da akademisyenlerin fişlenmesi, soruşturulması, korkutulması yoluna gidilmiş -birazdan, KOSGEB'te yapılanlarla ilgili de bilgi vereceğim- bu nedenle, farklı bir ses duyan iktidar hukuksuz biçimde soruşturmalara başlamıştır. Bu durumu kabul etmek mümkün değildir.

Şimdi sormak lazım, bu süreçte kaç akademisyene yaptırım uygulanmış, kurumlara başvurularda ayrımcılık uygulanmıştır? Emin olun ki bu durumun her zaman takipçisi olacağız ve bunların yanlarında yer alacağız.

Geçtiğimiz günlerde, Sarayda düzenlenen bir törenle 2015 Yılı Türkiye Bilimler Akademisi Ödülleri dağıtıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da törende yaptığı konuşmada bilim insanlarımızdan daha fazla, daha büyük, daha iddialı çalışmalar gerçekleştirmelerini beklediğini özellikle söylemek istiyorum.

Peki, Sayın Cumhurbaşkanı daha büyük sıçramalar, daha büyük teşvikler, daha büyük çalışmalar beklerken üniversitelerin özgür olmadığı bir ortamda akademisyenlerin, bilim adamlarının yeni keşifler yapması, yeni araştırmalar yapması, yeni büyük buluşlar gerçekleştirmesi mümkün müdür? Tabii ki mümkün değil.

Binayla, inşaatla, tabelayla bilim yapılacağını zannedenlere hep söyledik, yine söylüyoruz; bu yol, yol değildir arkadaşlar. Her ile üniversite yapmakla övünebilirsiniz, bu gerekli de olabilir ama sadece bina ve altyapısı olmadan eğitim çalışmalarını sürdürmek de mümkün değildir. Nitekim, sayısal olarak yaklaşık 180'i, 190'ı bulan üniversitelerde bugün birtakım araştırmaların ve birtakım geliştirmelerin yapılmadığını görüyoruz çünkü yeteri kadar akademisyenin ve bilim adamlarının orada olmadığını görüyoruz arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, sanayi verilerine dair birkaç şeyi söylemek isterim. Ülkemiz ciddi anlamda bir açmazdadır. Özellikle çevremizdeki ülkelerde yaşanan sıkıntılar ve sorunlardan dolayı Türkiye gerçekten ciddi bir ekonomik sıkıntı içerisindedir, sanayi olarak da ciddi bir sıkıntı içerisindedir ve ciddi bir açmazdadır; bilime düşman, bilim insanına düşman bir Hükûmetin cenderesinde iletişim çağını karşılamak zorunda kalıyor. Bir yandan, yurttaşlarımız, doğal kaynakların sınırlı olduğu ülkemizde kendi emekleriyle, çabalarıyla üretmeye, refah artışına ve ihracata çaba harcıyor; diğer yandan, ıskalamak üzere olduğu yepyeni bir çağ önümüze açılmış ama AKP kadrolarının karanlığı, ülkemiz insanının çabasını ve geleceğe inancını söndürmeye yetmiyor.

Bugünler geçecek arkadaşlar, AKP kadrolarının yol açtığı umutsuzluk dağıtılacaktır. Lakin geçen günler çok değerli, kaybedilen zaman oldukça hayati. Türkiye imalat sanayisinin dünya imalat sanayisindeki katma değer payı yüzde 1'ler civarında seyrediyor. 2000 yılında söz konusu oran yüzde 0,91 idi. 2000 ve 2014 yılları arasında Türkiye imalat sanayisinin dünya katma değer payı yerinde saymış ne yazık ki. Boşa geçen yıllar, kaybedilen ülke refahı, yurttaşların mutluluğu, ülkemizin saygınlığı, imalat sanayimizin sabit yatırımlarında gözlenen düşüş başta olmak üzere, kamunun imalat sanayisinden tümüyle çekilmesi ve gümrük birliği sonrasında özellikle Çin ve diğer Asya ülkelerinden ithalat artışı, imalat sanayimizin katma değer artışının sınırlı kalmasında önemli derecede etkili oldu. Arayı kapatmak için ne yapıldı? Akademisyenlerin evine sabaha karşı polis baskını organize edildi.

Söze gelince, dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi, Avrupa'nın 6'ncı büyük ekonomisi olan Türkiye'nin millî gelir hesabında ne durumdayız ona bakmak gerekir. Dünya imalat sanayi katma değerinin ancak yüzde1'ini üretebilen bir ekonomimiz var. Bu hâliyle bizimkine olsa olsa yarı sanayileşmiş, sanayileşmede başarısız olmuş ya da en hafifiyle, geç kalmış bir ekonomi denilebilir.

Ülkemizin yüzde1'in altındaki dünya ihracat payı yanında ihracatın niteliği de önemli. Orada durum, daha da karamsarlığa yol açacak niteliktedir. Düşük ve orta düzey teknoloji kullanan, kolaylıkla ikame edilir sektörlere dayalı bir niteliği var. Türkiye'nin 2000 yılında binde 09 olan dünya ileri teknoloji ihracat payı 2013-2014 yıllarında yine binde 10 olarak gerçekleşmiş. Başka bir ifadeyle, Türkiye 2000 yılında yaklaşık 1,1 milyar dolar, 2012 yılında 2 milyar ve 2013 yılında ise 2,2 milyar, 2014 yılında da 2,8 milyar civarında teknoloji içerikli ürün ihracatı yapmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam, on dakika süreyi doldurdunuz, ilave süre veriyorum sözlerinizi tamamlamak üzere.

Buyurun lütfen.

MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ederim.

Kısaca, Türkiye, dünya imalat sanayi katma değer zincirine düşük profilli sektörler -gıda, tekstil gibi- temelinde dâhil olmuş ve bu yapı giderek kalıcılık kazanmış, girilen cendereden çıkılamamıştır.

Nitekim, daha önceki Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan da Türkiye'nin inşaat sektöründen kurtularak sanayileşmede mutlaka bir hamle yapması gerektiğinin altını çizmişti. Sadece inşaat sektörü, AVM'ler yaparak -alışveriş merkezleri yaparak- Türkiye'nin kalkınmasının ve gelişmesinin ve büyümesinin mümkün olmadığını, sanayileşmeyi gerçekleştirmediği takdirde önümüzdeki süreçte ciddi sıkıntılar yaşayacağının altını çizmişti, bunu bir kez daha burada hatırlatmak isterim.

1990 yılında ileri teknoloji ihracatı içinde imalat sanayi ihracatı payı yüzde 1,21 iken 2014 yılında gelinen yer 1,88. Oysa daha önceki dönemlerde, 2013 yılında dünya ileri teknoloji ihracatının imalat sanayi içerisindeki payı Türkiye'nin 15,17 puan üzerinde yüzde 17,05 olarak gerçekleşmiş, dolayısıyla "AKP'li Yıllar" yazan iktisat tarihçileri, sizin iktidarınızı ekonomide yapısal değişimin sağlanamadığı kayıp yıllar olarak yazacaktır, sizleri de Türkiye'nin en değerli yıllarını heba eden kadrolar olarak anacaktır.

Türkiye İşveren Sendikaları geçtiğimiz günlerde yayınladığı bir raporda, AR-GE harcamasında OECD ortalamasının altında olduğunu, en nitelikli 500 dünya üniversitesindeki pay, bilimsel makale yayını, özel sektörün AR-GE harcamaları gibi konularda Türkiye'nin OECD'nin en geri ülkeleri arasında yer aldığını belirtti. Bu gerçekten ülke açısından son derece üzüntü verici ve utanç verici bir tablodur. Bunu mutlaka siyasi iktidarın bir kez daha baştan değerlendirmesi gerekir. "Ben bu işi yapamıyorum, bırakayım." demek noktasına geldiğinizin altını çizmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz, OECD üyesi 39 ülke arasında özel sektörün AR-GE konusunda devletin doğrudan finansman desteğinden en az yararlandığı 11 ülkeden biridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen toparlayınız efendim.

Buyurunuz.

MUSA ÇAM (İzmir) - Bu hesaba vergi teşviki gibi dolaylı finansman desteği dâhil edildiğinde de sonuç değişmiyor.

Buna karşılık, 2012 yılında Türkiye'deki kamu AR-GE harcamalarının yüzde 16,1'i özel sektör tarafından finanse edildi. Söz konusu oranın büyüklüğü sıralamasında 38 ülke arasında 13'üncü sırada olan Türkiye gerek AB gerekse OECD ortalamalarının üzerinde bir orana sahip. Bu iki veri birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye'de AR-GE alanında devletin özel sektörle ilişkisinde veren değil, alan taraf olduğu görülüyor. Biyoteknoloji ve nanoteknoloji alanlarında, bilgi-iletişim ve çevre teknolojilerinde hem 31 ülke karşısında hem de OECD, AB ve BRICS ortalamalarına kıyasla Türkiye'nin hiçbir avantajı yok. Bu yönde somutlaşmış bir başarı, olumlu anlamda meyve veren bir adım da yoktur.

Değerli arkadaşlar, KOSGEB'le ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum ve eğer KOSGEB'i denetleyen Sayıştay denetçileri var ise, buradaki Sayıştay denetçilerinden de bu konuyla ilgili bilgi almak isteriz. Özellikle, Sayıştay Raporu'na, BİMER bilgi ve AKİM başvurularının cevaplama sayısı, kanun ve diğer mevzuatlar tarafından, bir kamu kurumu ve KOSGEB'e verilmeyen bir görev göstergeye dâhil edilip, tespit edilmiştir. Dilekçe ve bilgi edinme hakkının çerçevesinde de "...vatandaşların talep ve şikâyetleri 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun ile 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı veya..." altında devam ediyor.

Bir başka şey, özellikle KOSGEB'de girişimcilerin ve çalışanların fişlendiğini görüyoruz. AKP Hükûmetinin, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarında başlattığı paralel yapı operasyonu muhalif şirketlerin ardından muhalif bürokratlara da sıçradı. Kozmik çalışma grubu, kamu kurumlarındaki bürokratlarla ilgili fişleme raporunu hazırlayarak söz konusu bürokratların görevden alınmasını istedi. Bu bürokratların başında, her yıl binlerce KOBİ ve esnafa kredi veren KOSGEB geliyor. KOSGEB'le ilgili hazırlanan raporda bürokratların paralelci, CHP'li, MHP'li, solcu, sosyalist, devrimci gibi sınıflandırılması da ayrıca dikkat çekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam...

MUSA ÇAM (İzmir) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Tamam.

MUSA ÇAM (İzmir) - Özellikle kurumda çalışan farklı siyasal düşüncedeki insanların fişlenmesi, doğuya, güneydoğuya sürgün edilmesi ve bununla ilgili de kimi işverenlerin fişlenmesi ve KOSGEB'le ciddi sıkıntıların gösterildiğinin bilgisi elimizde. Bu nedenle, bu konuyla ilgili hem Sayıştaydan hem de Bakanlığın yetkililerinden, ilgililerden bizi tatmin edecek açıklamaları bekliyorum.

Teşekkür ediyorum.