KOMİSYON KONUŞMASI

HABİP EKSİK (Iğdır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Hazırunu saygıyla selamlıyorum.

Gecikmiş bir düzenleme oldu. Aralık ayında bir düzenleme getirildi ve tüm sağlık emekçilerini kapsamadığı için geri çekildi. Bu düzenlemeden sonra da maalesef yaklaşık altı yedi ay geçtikten sonra o düzenlemeye oranla çok çok daha geri ve çok çok daha böyle yüzeysel bir teklifle karşı karşıyayız.

Açıkçası şunu söylemek gerekir: Yani bu yasa yapma tekniği ciddi anlamda sıkıntılı, son derece sorunlu bence çünkü görünen o ki bu teklif hazırlanırken sivil toplum kuruluşlarının, meslek örgütlerinin önerisi, görüşü alınmamış, bir yerlerden tekrar hazırlanmış, gelinmiş, burada da tartışılacak ama eminim, bizler saatlerce görüşlerimizi ifade edeceğiz, saatlerce doğruları söylemeye çalışacağız ama çok iyi biliyorum ki bir virgülüne dahi dokunmadan siz bu teklifi el çokluğuyla buradan geçireceksiniz ve gerekli düzenlemelerin hiçbirini yapmayacaksınız, Genel kurulda da maalesef el çokluğunuzla kabul olacak ama on binlerce, yüz binlerce sağlık emekçisi mağdur edilmeye devam edilecek, "Giderlerse gitsinler." denilip tekrar hekimlere de ellerinin sırtıyla işaret verilecektir diye düşünüyorum.

Şimdi, şunu özellikle belirteyim: Yani AKP iktidarının sağlık emekçilerine ayrıştırıcı yaklaşımı son derece sorunludur, iş barışını bozar niteliktedir. Bakın, 1 milyondan fazla sağlık emekçimiz var hekimlerle beraber ama bu teklifin ismine baktığınız zaman sağlık emekçileri ve hekimlerle ilgili düzenleme olduğu söyleniyor, oysaki baktığımız zaman sağlık emekçileriyle ilgili hiçbir düzenleme maalesef yok. Ben bir hekim olarak bunu eksik görüyorum, iş barışımızı ciddi anlamda bozacak bir düzenleme olarak görüyorum çünkü emeklilikle ilgili yapılan düzenlemede hiçbir şekilde sağlık emekçileriyle ilgili bir düzenleme yapılmamış yani orada, mesela hastanelerde 39 kalemde olan "sağlık" tanımındaki meslek örgütlerinin hiçbirini hekimler dışında kapsamıyor. Bu teklifin adı "hekimlik yasası"dır, hekim arkadaşlarımızın da bu konuda ihtiyaçlarına cevap vermemektedir, yüzeysel kalmıştır. Maalesef aralık ayındaki düzenleme onlar açısından daha doyurucu, daha nitelikli bir düzenlemeydi ama o günün koşullarında belli ki AKP Genel Başkanının izni alınmadan yapılmıştı, ondan dolayı da Sağlık Bakanına kameraların karşısında sinirlenecek şekilde "Benden habersiz nasıl yaparsınız?" deyip geri çektirdi ve hepimiz de bunu gördük, bunu yaşadık. 2021 Aralık ayında getirilen düzenleme hekimlere emeklilikleriyle ilgili bir nebze olsun ferahlama getirecekti ama yapılmadı. Altı ay beklendi, enflasyon zaten tavan yaptı, Türkiye'nin yoksulluk sınırı daha da derinleşti, şimdi yeniden bir yüzeysel düzenleme yapılıyor yarı oranda, o zaman yapılmak istenen değişikliğe baktığınız zaman yarı oranında bir değişiklik yapılıyor. Yani değiştirilen düzenleme de büyük ihtimalle bir soruna çare olmayacak ki baktığınız zaman Türkiye'de sağlık sisteminin sorunlarını çözmeye yönelik bir irade yok çünkü sağlık neoliberal politikalarla yürütülüyor, Dönüşüm Programı'yla gerçekten ticari bir metaya dönüştürüldü, hasta "müşteri" olarak algılanıyor, tamamıyla sistem performans sistemine yönelik kurulmuş ve iş anlamında da sağlık emekçileri, hekimler âdeta bir köle gibi görülüyor yani dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sağlık sistemi yok diyebiliriz. Çalışıyorsunuz, emek veriyorsunuz, bir katma değer katıyorsunuz sisteme, ciddi bir gelir sağlıyor ülke ama o sizin emekliliğinize yansımıyor, emekliliğinize yansıması için gıdım gıdım bazı düzenlemeler yapılıyor; bu doğru değil.

Eğer burada tartışacaksak bence hekimlere ve bütün sağlık emekçilerine sabit maaş düzenlemesini tartışmamız lazım, sabit maaş düzenlemesini tartışmamız lazım ve aldıkları tüm ücretlerin emekliliğe yansımasını tartışmamız lazım. Bugün bir maaşın kendisi, bir sabit döner, bir ondan sonra alınan diğer döner diye 3 kalemde ödeme yapılıyor ama bu yapılan ödemenin büyük bir çoğunluğu emekliliğe yansımıyor. Yani bu, hukuken de aslında hukuka aykırı bir durum. Böyle bir şeyin olması, böyle bir şeyin palyatif düzenlemelerle düzeltilmeye çalışılması yanlıştır; oysa tüm hekimlere, tüm sağlık emekçilerine yönelik sabit diyeceğimiz bir maaş düzenlemesinin, bir Emekli Sandığı düzenlemesinin yapılması gerekiyor; olması gereken bu. Hiçbir alanda bunu görmüyorsunuz. Ürettiğinizin karşılığının emekliliğinize yansımaması gibi bir durum söz konusu değil diğer alanlarda ki zaten Bakanlık temsilcisi arkadaş da net bir şekilde söyledi, döner sermayenin, verilen ek ödemenin emekliliğe yansıtılmadığını zaten belirtti, bunu da zaten geçmiş yıllarda ben de aynı şekilde yaşadım.

O açıdan, bence bu performans sisteminin bir an önce terk edilmesi gerekiyor, bu kışkırtılmış sistemin terk edilmesi gerekiyor. Hekim hekimdir, hemşire hemşiredir, optisyen optisyendir, diyetisyen diyetisyendir, fizik tedavi uzmanı fizik tedavi uzmanıdır; bu şekilde bakarak sabit maaş şeklinde konuşmamız lazım, tartışmamız lazım diye düşünüyorum. Aksi takdirde yapılan düzenlemeler birkaç ay sonra yine başka ciddi mağduriyetlere yol açacaktır. Zaten yapılan düzenlemeler de emeklilikle ilgili çok palyatif düzenlemeler, çok cüzi rakamlar.

Bakın, geçmiş dönemde yani aralık döneminde getirilmeye çalışılan düzenlemede -ki Meclis Genel Kurulunda geri çekildi- hekimlerin maaşları biraz daha yüksek olduğu için şu ifade kullanıldı AKP iktidarı tarafından: "İşte, efendim, valilerden ve kaymakamlardan daha fazla ücret alacaklar emekli hekimler, olmaz; sistemde kalmazlar, hepsi emekliliğini verir, çeker giderler." Bakın, insanlar köle değildir, "emeklilik yaşı" diye bir şey vardır, "çalışma yaşı" diye bir yaş vardır, siz, ömürlerinin sonuna kadar o insanların emeğini sömüremezsiniz; böyle bir tarz, böyle bir anlayış doğru değildir. Evet, hem kattıkları emek açısından hem ürettikleri emek açısından çok ciddi anlamda iş yapıyorlar, gerekirse validen de kaymakamdan da milletvekilinden de fazla maaş alabilirler, emekliyken de alabilirler. Bunun bu şekilde değerlendirilmesinin de doğru olmadığı kanaatindeyim. Kaldı ki bugün gerçekten dünyanın son pandemiyle zaten bir gerçekliği ortaya çıktı, sağlık emekçilerinin, hekimlerin ne kadar kıymetli olduğu anlaşıldı. Bizim ülkemizde de kısmen anlaşıldı, iktidar en sıkışık döneminde kalkıp hekimleri, sağlık emekçilerini alkışladı ama pandeminin alevi hafif söndükten sonra tekrar sırtını döndü, altı ay beklettikten sonra, düzenlemeyle kazanılacak ek ücretin büyük bir kısmını enflasyona ezdirdikten sonra maalesef çok palyatif bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.

O açıdan, bence derhâl bu Sağlıkta Dönüşüm Programı'ndan vazgeçip, neoliberal politikalardan vazgeçip, hastayı "müşteri" olarak görme anlayışından vazgeçip gerçek anlamda kamucu olan ve tüm emeklilik sistemini bir kalemde toparlayan, tek bir anlayışla toparlayan, herkesi eşit gören ve çalıştığı, ürettiği emeğin hepsinin maaşına, emeklilik maaşına yansıdığı bir sistemi tartışmamız, konuşmamız gerekir. Bu elzem bir durumdur.

Ve yine, şunu özellikle belirteyim: Burada, genel sağlık sigortasıyla ilgili, borcu olan insanlarla ilgili, 5 binin altındakilerin silinmesi, 5 binin üstündekilerin devam ettirilmesi yani tahsil edilmesiyle ilgili bir madde var. Bence bu yanlış bir madde, kesinlikle bu genel sağlık sigortasıyla toplumun imkânı olmayan bir kesiminin, sosyal devlet olan ülkemizde farklı bir sağlık hizmetine mecbur kılınması doğru değildir, asla kabul edilebilir değildir. Kimisinin SGK'li kimisinin BAĞ-KUR'lu kimisinin Emekli Sandığına bağlı olduğu bir sistemle ya da parası olmayanın da genel sağlık sigortası borçları çıkarılarak sağlık hizmetinden, sağlık hakkından alıkonulması hiçbir şekilde kabul edilebilir bir durum değildir. O açıdan, sağlık sisteminin tek kalemde toplanması, sosyal devlet anlayışının gereği olarak bu tür borçların tartışılmayacak bir düzeye getirilmesi, herkesin kayıtsız şartsız bir şekilde sağlık hizmetinden tümüyle yararlanması tartışılmalıdır.

Bugün en büyük sorunlardan bir tanesi de bu, kanun teklifinde şunu gördüm: 22 bin olan sözleşmeli personel sayısının 27 bine çıkarılması teklif ediliyor. Bunun niçin teklif edildiğini ben size söyleyeyim, açıklayayım: Bunun teklif edilmesinin -Sayın Bakan Yardımcımız da buradadır- temel sebebi Türkiye'nin belli kentlerinin özellikle sağlık alanından mahrum bırakılması, sosyokültürel olarak geri bırakılması, birçok imkândan mahrum bırakılması neticesinde hekimlerin, sağlık emekçilerinin orada durmak istememesiyle alakalı bir durumdur. Bakın, Türkiye'nin belli kentleri Iğdır, Diyarbakır, Van, Şırnak, Hakkâri, Muş, Ağrı gibi illerimizin birçoğu sağlık hizmetiyle ilgili çok ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bakın, benim seçim bölgem Iğdır'da hekimlerin çoğu kalmak istemiyor -Sayın Bakan Yardımcımla da bunu defalarca konuştuk- durmak istemiyor. Sebebi, orada insanların kötü muamele yaşaması ya da şu bu değil; sebebi, çalıştıkları ortamların yani hastane ortamlarının, fiziki koşulların, imkânların yetersiz olmasıdır, şehirlerin sosyokültürel anlamda, ekonomik anlamda şu anki iktidar ve geçmişteki iktidarlar tarafından geri bırakılmasıdır.

Bugün, bu tür yanlış politikaların yarattığı tablo işte "sözleşmeli" dediğimiz bana göre -tırnak içinde- kölece çalıştırma koşullarına mecbur bırakılma tarzıyla çözülmeye çalışılıyor. Evet, bana göre sözleşmeli personel uygulaması rejimi aslında İş Kanunu'nda, bir diğer adıyla, kölece çalıştırma sistemidir. O insanların çoğunu yıllık izin kullanma hakkından dahi mahrum bırakabiliyorsunuz. Çünkü yıllık izin kullandığı zaman sigortasını yatırmıyor. Ben geçmişte aile hekimliği yaptım, aynı duruma maruz kaldım, üç yüz altmış gün çalıştım ama üç yüz altmış günün otuz günü iznimi kullandığım zaman o iznin emekliliğime yansıtılmadığını gördüm.

Yine, herhangi bir durumda hemen sözleşmenin iptal edilmesi durumunu defalarca çevremdeki insanlarda gözlemledim. O açıdan yani aile durumu olabiliyor, çocuklarıyla ilgili insanların sorunları olabiliyor, eğitimle ilgili sorunlar olabiliyor, kendini geliştirmek için ya da başka bir kentte yaşama isteğiyle ilgili durumlar olduğu zaman sözleşmeli personellerin hiçbirisinin bu hakları kullanamadığını, âdeta 21'inci yüzyılın Orta Çağ dönemindeki çalışma rejimiyle karşı karşıya bırakıldığını görüyorum. Bu, sadece Sayın Bakan Yardımcısının ya da işte, mevcut şu anki Bakanın yarattığı tablo değildir; bu, tamamıyla bir bütünen aslında iktidarların Türkiye'nin belli bir kısmını, belli şehirlerini savaş politikalarıyla, tekçi politikalarla yönetme anlayışından kaynaklanıyor, kayyum sistemleriyle yönetme anlayışlarından kaynaklanıyor. İşte bugün siz Türkiye'nin belli bir bölgesini sanki Türkiye'nin bir parçası değilmiş gibi yönetirseniz, dilinden mahrum bırakırsanız, sağlıkta en önemli olan etmenlerden bir tanesi ana dilinde sağlık hizmetinden mahrum bırakırsanız o zaman işte hekimler de sağlık emekçileri de maalesef orada duramıyor. Duramayınca da o zaman dönüp bu defa, "sözleşmeli personel" dediğimiz, bana göre -tekrar altını çizerek söylüyorum- Orta Çağ çalışma rejimini günümüz koşullarına uyarlamak zorunda kalırsınız, sorunları bu şekilde, palyatif bir şekilde çözmeye çalışırsınız.

Şimdi, şunu özellikle belirteyim: Bakın, gerçeklik ortadadır, siz sağlık emekçileriyle ilgili bir düzenleme yapacaksınız, diyeceksiniz ki: "Maaşınızı artırmaya çalışıyoruz ek ödemelerle." Sonra da TİSK'le ilgili yapılan sözleşmeyi yerine getirmeyeceksiniz, aylardır bununla ilgili hiçbir şekilde bir adım atmayacaksınız. Şu an Türkiye'deki mevcut kriz, devalüasyon zaten hekimleri ve sağlık emekçilerini açlık sınırındaki bir ücrete talim bıraktırmış; bu konuyla ilgili atılacak adım bu adım değil. Yani bunun bu şekilde yapılması zaten çok ciddi anlamda büyük bir sorun. Sosyal devlet toplumun bütün sorunlarını çözmekle mükelleftir, herkesi eşit görmekle mükelleftir. Bugün bir düzenleme yapıyorsunuz hekimleri -azade bir şekilde- farklı bir şekilde ikna etmeye çalışıyorsunuz, bir taraftan da Genel Başkanınız çıkıp "Giderlerse gitsinler." deyip ayrıştırıcı ve şiddeti körükleyen dili kullanmasına göz yumacaksınız. Bakın, daha dün Kars'ta bir meslektaşımız bıçaklandı evinin önünde, kalp damar cerrahıydı; kendisine geçmiş olsun diliyorum, bir an önce inşallah şifa bulur. Bu konuda da bu tür şiddeti uygulayanların hepsini de gerçekten son derece yanlış buluyorum ve kınıyorum yani sağlık emekçilerine yönelik bu tutumu.

Yaklaşık bir ay önce bir kanun teklifi görüşüyorduk, orada da aynı tartışmaları yürüttük, dedik ki: "Ya, bu getirdiğiniz düzenleme bu sorunları çözmeyecek. Katalog suçlar grubuna da alsanız, hapisle de cezalandırsanız bunlar bunu çözmeyecek çünkü sizin genel anlamda hekimlere, sağlık emekçilerine yönelik diliniz, tarzınız, yaklaşımınız yanlış. Bu körüklüyor. 2'nci en büyük sorun: Yürüttüğünüz politika yanlış, sağlığa bakış açınız yanlış; doğalında da bu sorunu kökten çözme gibi bir durum söz konusu olamaz. "Bugün de aynısını söylüyorum: Bu Sağlıkta Dönüşüm Programı'ndan vazgeçmediğiniz sürece, piyasacı bir sistemle yaklaştığınız sürece sağlık emekçilerinin, hekimlerin sorunları çözülmeyecektir. Hepsini sistemin dışına iteceksiniz, hepsini özel hastanelere iteceksiniz ve doğalında da olan, yine halkımıza olacaktır. Çünkü bugün halkımızın yüzde 90'ı sağlık hizmetine doğru düzgün ulaşamıyor. Iğdır'da insanların çoğu on beş gün, yirmi gün sonraya randevu alamıyor; Muş'ta insanların çoğu randevu alamıyor, telefonlarımız susmuyor çünkü böyle bir sağlık sistemi, bu kadar tüketime dayalı bir sağlık sistemi zaten bütün sorunların temelini oluşturacaktır. Bu anlayışı devam ettirdiğiniz sürece, sadece 3-5 tane maaş düzenlemesi, palyatif düzenlemelerle bu işleri çözmeye çalışmak yanlıştır ki size bir rakam vereyim; aralık ayında emeklilikle ilgili getirilen değişikliğe baktığınız zaman şimdikiyle arasında yüzde 50 fark var. 1.600 liradaydı, o zaman 3.500 liraya yakın bir değişiklik olacaktı pratisyen hekimler ve diş tabipleri için, uzmanlar için daha yüksek bir rakam öngörülüyordu, 16 bin gibi bir rakama denk gelecekti ama bugün 12 bin gibi bir rakama denk geliyor. O açıdan yani bir söz verdiyseniz o sözünüzün arkasında duracaksınız. Ne demek yani hekimler valilerden, kaymakamlardan fazla ücret alacak? Ne demek sağlık hizmetinden çekilecekler, emekliliklerini verecekler? İnsanların buna göre mi emekleri değerlendirilecek?

O açıdan, benim geneli üzerine söyleyeceklerim bunlar. Bence oturup daha detaylı, daha kapsamlı bir şekilde tartışmalıyız. Sivil toplum kuruluşlarının, meslek örgütlerinin düşüncelerini gerçekten önemseyip, onlarla bir çalıştay yapıp ondan sonra sağlığa yönelik bu sorunları topyekûn çözmek için bir irade ortaya koymalıyız. Özellikle benim seçim bölgem olan Iğdır, işte, Kars, Ağrı, Muş, Diyarbakır gibi illerin de sağlıkla ilgili sorunlarını çözmeye yönelik de Türkiye'nin demokrasiyle ilgili, özgürlüklerle ilgili, insan hak ve özgürlükleriyle ilgili sorunlarıyla ilgili de irade ortaya koymalıyız, buna yönelik de adımlar atmalıyız; ana dilinde sağlık hizmetinin sunulmasıyla ilgili adım atmalıyız diyorum, hepinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum.