KOMİSYON KONUŞMASI

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Teşekkür ederim Başkan.

Ben de yeni yasama yılında herkese başarılar diliyorum. Umarım demokratik, özgürlükçü bir yasama yılını hep birlikte yaşarız ve tanıklık ederiz.

Yani iktidar yeni yasama döneminde torba yasalardan birini daha Meclis gündemine getirdi. Kamu yararının gözetildiği yasalar yerine kişisel ve siyasal amaç taşıyan yasalar Meclisten geçiyor. İşte içerik olarak da demokratik, özgürlükçü ve katılımcı anlayışla yapmak yerine, alelacele ve siyasi çıkarların aracı hâline getiriliyor bu torba yasalar.

Şimdi, aslında birbiriyle ilişkisi olmayan pek çok konudaki yasal düzenlemeler bir torba içine sıkıştırılarak ve kısıtlı bir süre içinde komisyonda görüşülüyor ve komisyonda muhalefetin önerileri, eleştirileri dikkate alınmadan Genel Kurula getiriliyor. Orada da aslında hiç noktasına virgülüne dokunulmadan geçiriliyor. Genel olarak öyle oluyor; en azından altı yıldır ben buradayım, hep buna tanıklık ettim. Şimdi, bu yöntem hem antidemokratik hem yasa yapma hem de hukuk tekniği açısından sorunlu bir yöntemdir. Bu anlayış ve tekniği kimi hukukçular aslında yasa enflasyonu olarak değerlendiriyor. Yani özellikle uygulama aşamasında birçok sorunla karşılaşılıyor bu mantıkla yapılan yasama süreci sonunda çıkan kanunlarda. O açıdan, hani yasaların etkinliği de yitiriliyor bu yasa yapma sürecindeki tutumla. Şimdi, siz az önce yani sabah açılış konuşmanızı yaparken dediniz ki "Aslında demokratik ülkelerde de yasama süreçleri benzer şekilde yürüyor." Aslında baktığımızda hani pek de öyle değil. Örneğin, İngiltere'de Hükûmet, kanunları, kamu, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve bireylerle hazırlayarak, mevzuatın etkilemesi muhtemel kesimlerin görüşünü dikkate alarak yapar. Bunu nasıl yapıyor? Örneğin, düzenlemeden etkilenecek olanların görüşünün alınması için en az on iki haftalık bir süre ve yorum yapmalarına yardımcı olacak şekilde düzenleme taslağına ilişkin bilgi veriyor. Yine bürokratik yükün azaltılmasına ilişkin olarak için her öneriye ayrı bir önem verdiklerini ve öneri sahiplerine yapmış oldukları başvuru için bilgi verileceğini açıkça internet sayfalarında beyan ediyorlar. Üstelik, mail yoluyla yapmış oldukları öneri ve eleştirilere ilişkin bir alındı fişi veriliyor ve doksan iş günü içerisinde mail atanlara geri dönüş yapılıyor. Bizdeki durum belli. İşte, demokratik, katılımcı, özgürlükçü ve kamu yararına uygun yasama yöntemi bu şekilde yapılıyor Başkan. Bizde ise işte az önce ifade ettiğim gibi, yangından mal kaçırır gibi bir hafta içinde alakalı alakasız her şeyi bir torba koyuyoruz, üzerine alelacele, beş dakika, on dakika konuşuyoruz, geçiriyoruz; Genel Kurula gelince zaten orada da hem muhalefetin hem ilgili STK'lerin görüşleri, önerileri dikkate alınmıyor.

Şimdi, parlamentoların geleneksel işlevi yasa yapmaktır tabii ki. Bu işlevinden ötürü yasama organı olarak adlandırılır fakat Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasama organı yasama yapmıyor. Aslında yasamayı saray yapıyor. Orada bütün değişiklikler, teklifler hazırlanıyor, buraya getiriliyor, sayısal çoğunlukla kanunlaştırılıyor. İşte böyle olunca da toplumun gereksinimini, ihtiyacını karşılayamayan düzenlemeler yüzünden uygulamada da çok büyük sorunla karşılaşılmaktadır. Tabii ki bu torba yasa da seçime dönük bir düzenlemedir, birçok arkadaş da ifade etti, evet, çünkü bu hayat pahalılığına, geçinemeyen, işsiz, yoksul, dar gelirli vatandaşın derdine derman olmak gibi bir niyet yok. Yaşanan sorunları, krizleri bir şekilde bir nebze de "Acaba böyle de rahatlatabilir miyiz?" yaklaşımı.

Şimdi, torbanın içine biraz bakalım; bu torbanın içinde aslında yok yok, yani neler varmış? Sermayeye vergi indirimi var, Covid-19 döneminde salgın kurallarını ihlal edenlere af var, kur korumalı mevduat düzenlemesinin süresini 2023 yılı sonuna kadar uzatma var, karşılıksız çıkan çek, protesto edilmiş senet, kredi kartı ve diğer kredi borçlarını ödeyemeyenlerin sicil kayıtlarının silinmesi var. Yani biz de böyle torbayı karıştırırken biraz ayrıntılarına daha yakından bakınca örneğin 5'inci maddede bir düzenleme öngörülüyor; işte öğrenim ve katkı kredilerinde öğrencilerin aldıkları miktar kadar ödeme yapacakları, öğrenim bitiminden iki yıl sonra faizsiz bir şekilde taksitle ödeyebilecekleri, iki yıl sonunda eğer çalışmıyorlarsa en fazla 3 defa borçlarını erteleyebilecekleri ancak erteleme hakkının kullanıldığı üç yıl için ilk iki yıl herhangi bir faiz eklenmesi olmayacağı, sonraki yıllar içinse azami yüzde 10 faiz uygulanacağı düzenlenmektedir. Şimdi, her fırsatta sosyal bir devlet olduğu vurgusunu yapıyorsunuz, işte, iktidar bunu çok söylüyor. Ya, öncelikle burada tartışılması gereken eğitim gibi temel bir hakkın tamamıyla ücretsiz olması sağlanmalıdır. Hiçbir öğrencinin eğitim görürken borçlanması kabul edilecek bir durum değil. Her öğrencinin barınma, eğitim materyallerine ulaşım ve sosyal ihtiyaçlarının kamu tarafından karşılanması talep edilmektedir. Şimdi, sosyal devlet anlayışı gereği eğitimin bir bütün olarak ücretsiz olması gerekiyor ama bugün lisans eğitimi gören bir öğrenciye verilen aylık kredi miktarı 857 TL'dir yani öğrenim kredisi alan bir öğrenci eğitimini sonlandırdığında en az 45 bin TL borçlu olacak şekilde mezun olmaktadır. Yani Türkiye'de mezun olduktan sonra istihdam edilme şartları da hani biz biliyoruz çok da yeterli değil, binlerce üniversite mezunu öğrenci şu an işsiz yani "Her ile bir üniversite açtık." işte "Öğrenciler artık üniversiteye gidebiliyor." bunu bir devrim olarak dönem dönem parti sözcüleri ifade ediyor, çokça bunun propagandası da yapılıyor. Şimdi, bu öğrenciler mezun olduktan sonra zaten işsiz yani iş bulamıyor. Şimdi, bugün beş yıldır, on yıldır atama bekleyen öğretmen adayları var, sağlık emekçisi adayları var, mühendis adayları var, fen edebiyat fakültesi mezunları var. Şimdi, bu kişiler için kanun teklifiyle bir yandan faiz silinecek, diğer yandan da iş bulamayacaklar, istihdam edilemeyecekler. Yine, tekrar kredi çektiklerinde faize maruz kalacaklar. Yani, şimdi, burada yapılması gereken; eğitimin tamamıyla ücretsiz olmasını konuşmamız lazım. Hani borçların silinmesini değil bütün öğrencilerin bu konudaki mağduriyetinin giderilmesi ve borçlarının sadece faizinin değil tamamının silinmesini konuşmamız gerekiyordu. Ama burada -az önce ifade ettiğimiz gibi- seçime yönelik kısmi bir iyileştirme biraz da göz boyama üzerine yapıldığı için şimdi faizler silinecek ama işte ana parayı öğrenciler nasıl ödeyecek, gerçekten ödeyebilecek durumdalar mı? Bunda da aslında kesin, kalıcı bir çözüm yok.

Yine, Covid-19 döneminde salgın kurallarını ihlal edenlere af düzenlemesi getirilmesi düşünülüyor. Ya, tabii ki bu olumlu bir düzenlemedir hani AKP'nin Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş da bu düzenlemede özellikle coronavirüs sürecinde Kabahatler Kanunu'na uymadıkları gerekçesiyle toplam 2,7 milyar TL'den vazgeçildiğini ifade etmişti. Fakat ödeme yapan yurttaşlara ödedikleri paranın iade edilmeyeceğini de belirtti. Şimdi, coronavirüs sürecinde maske takmamanın cezası 900 TL'ydi, yasayı ihlal etmenin cezası ise 3.150 TL'ydi. Şimdi, burada özellikle Kamu Denetçiliği Kurumunun harekete geçmesi ve vatandaşın eşitlik ilkesinin yok sayıldığını gözeterek pandemi sürecinde kuralları ihlal ettikleri gerekçesiyle ceza ödeyen yurttaşların paralarının da iade edilmesinin sağlanması gerekiyor. Şimdi, bu palyatif düzenlemeyle cezaları ödeyenlerin paralarını alma durumları kanunen mümkün olmadığı için söz konusu süreçte ödeme yapan yurttaşlar tabiri caizse aslında dolandırılıyor yani bu manaya geliyor bu yaklaşım. Dolayısıyla, buna da bir çözüm bulunması gerektiğini düşünüyoruz. Yine, öte taraftan, pandemi döneminde hastanelere maskesiz giren hasta ve yakınlarını uyaran sağlık çalışanları ve doktorlar saldırıya uğradı, saldırılara para cezası verildi ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı yani şimdi madem maske affı gelecekti, o zaman doktorlar ve hastalar hani maske yüzünden karşı karşıya kaldı, çok ciddi anlamda şiddet olayları yaşandı yani dolayısıyla bu düzenleme o zaman daha önceden de hani düşünülebilirdi diye söylemek istiyorum. Yine 33'üncü madde...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son bir dakikanız.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Tamam, daha varmış.

Söz konusu düzenlemeyle 6585 sayılı Perakende Ticaretini Düzenlenmesi Hakkında Kanun'da çeşitli düzenlemeler amaçlanmış. Örneğin bu kanunun mevcut hâlinde kanun çerçevesinde Bakanlıkça alınan tedbirlere ve yapılan ikincil düzenlemelere uymayanlara ve denetim yetkisi olanlarca istenilen defter, belge ve diğer kayıtlar ile bunlara ilişkin bilgileri vermeyenler veya eksik verenler ya da denetim elemanlarının görevlerini yapmalarını engelleyenlere 2 bin Türk lirası ceza uygulanırken bu düzenlemeyle 50 ile 250 bin TL ceza uygulanabilecek. Bakanlığın belirttiği mesleki davranışların dışına çıkan ve bu kurallara uymayan kişilere mevcut durumda belirlenen 10 bin TL ibaresi yerine 300 bin TL ibaresi getiriliyor.

Şimdi ekonomik krizin kendini iyice hissettirdiği son birkaç dönemde aslında iktidar sürekli aynı şeyi yapıyor yani hep sorunu dışa havale ediyor, eğer dışta çözülmemişse -yani dış düşmanlar yaratılmışsa- sorunu içe döndürüyor. İçte bu sorunu hani düşmanlaştırarak ya da terörize ederek yapıyor. Hatırlarsanız bir dönem soğan ve patates satıcıları bile terörist olarak ilan edilmişti yani sorunun kendisinden kaynaklandığını, bu krizin kendi politikasızlığından açığa çıktığını... Ya da sorumluluğu almak yerine sürekli böyle havale eden, böyle düşmanlaştıran yeni yeni teröristler icat eden bir yaklaşım söz konusu. Yani genelde işte bu meselede de böyle yaklaşıyor "Biz gerekli tedbirleri alıyoruz fakat zamları yapan biz değiliz."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ- Son cümlelerinizi alalım.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Suçu stokçulara atan bir yaklaşım var. Ya, doğrusu ekonomik kriz bu kadar derinken, bu kadar yoksulluk derinleşmiş iken, bu kadar hani rüşvet çarklarının, yolsuzlukların konuşulduğu bir dönemde bunlarla hani yüzleşmek yerine bu kadar palyatif, böyle seçime yönelik düzenlemeler bence sorunu daha fazla kronik hâle getirecektir.

Teşekkürler.