| Komisyon Adı | : | BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU |
| Konu | : | Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4469) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 30 .05.2022 |
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Öncelikle, ben perşembe günü tali komisyon olarak çalışmalarını yapan ve raporunu bize ileten
Çevre Komisyonunun değerli üyelerine teşekkür ediyorum. Yine, teşekkürlerin büyüğü de aralıksız
olarak, Meclisin tatilde olduğu dönemde bile, Marmara Denizi'ni etkileyen müsilaj problemi karşısında
uzun soluklu aralıksız bir çalışma yapan Müsilaj Komisyonunun bütün üyelerine; Komisyonumuz
adına ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına teşekkür ediyorum.
Bu bir torba teklif. Bu torba teklifin içinde tabii, Tarım Bakanlığını ilgilendiren maddeler var,
Maliye Bakanlığını ilgilendiren hükümler var, Ticaret Bakanlığını ilgilendiren hükümler var ama
ağırlıklı olarak da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının getirdiği teklifler var.
Şimdi, konu tabii, Çevre Şehircilik Bakanlığı olduğunda gündeme ilişkin ve güncele ilişkin bazı
açıklamalar yapmak ihtiyacı hasıl oluyor. Bunlardan bir tanesi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği
Bakanlığı ısrarla ve inatla, Ziraat Bankasının kendisine 750 milyon dolara bir medya el değiştirmesi
için teminat olarak verilen, İstanbul'un Eyüpsultan ilçesindeki, Kemerburgaz'daki yeşil alanlara ve
spor alanlarına imar planı yapmayı âdeta görev kabul etmiş durumda. Gecekondu önleme bölgeleri,
riskli alanlar, İstanbul'da, Türkiye'de Mersin'den Sinop'a, Ardahan'dan Edirne'ye kadar yüzlerce il ve
ilçe Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından imar planlarının yapılmasını talep ederken,
bunlar için "Bu yıl olmaz gelecek yıl." "O yıl olmadı bir sonraki yıl." diye takvimler verilirken, ranta
hizmet etmek için, kamunun parasını alıp ödemeyen şirketin borçlarının karşılığında önce teminat
olarak gösterilen 350 bin metrekarelik bir araziye öylesine bir hızla imar planı yapıyorsunuz ki idare
mahkemesinin pazartesi günü iptal ettiği planları kurum görüşlerini tazeleyerek, bütün görüşleri
tamamlayarak, imar planını değiştirerek perşembe günü askıya çıkaracak kadar bir hıza ulaştınız.
Bizim açımızdan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kemerburgaz'daki imar
uygulamalarında, son zamanlarda da kamunun eline geçmiş olan, Esat Edin tarafından 10 milyon
dolara satılan bir arazinin Ziraat Bankasının Demirören Holdingden, Kemer Yapı Şirketinden 316
milyon dolar karşılığı kamulaştırılmasının hesabını sormaya devam edeceğiz. 2010 yılında 10 milyon
doların altındaki bir rakamla el değiştiren bir yeşil alan ve spor alanının Ziraat Bankası tarafından 750
milyon dolarlık bir krediye teminat olarak kabul edilmesinin, borçların ödenmemesi durumunda da 316
milyon dolar karşılığında kamulaştırılmasının hesabını elbette soracağız.
İkincisi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, sizin vazifeniz midir ki özel bir parsele
yeşil alan ve spor alanı olarak terk edilmesi gerekirken hileli bir biçimiyle, kamuya terk edilmesi gereken,
DOP içinde kalan bir alana imar planı yapıyorsunuz ve bunu da bütün yetkilerinizi, bütün gücünüzü
kullanarak aralıksız bir hızla yapıyorsunuz? Bakanlık âdeta özel şirketin imar çalışma bürosuna
dönüşmüş durumda. Şimdi ise Ziraat Bankasının eline geçmiş olan bu kamu zararını ortadan kaldırmak için 4 Nisan tarihinde yeni bir imar planını askıya çıkarıyorsunuz ve bu plan da askıdan indi. Niye bunu
söylüyorum? İmar barışıyla vatandaştan parasını aldığınız geri görünüm etkilenme bölgesindeki hazine
parsellerinin hâlâ imar planlarını yapmadınız, hâlâ mülkiyetleri vatandaşlara vermediniz, bunlarla
ilgili hiçbir kolaylaştırıcı çözüm önerisi getirmediğiniz gibi geri görünüm etkilenme bölgelerinde imar
barışından yararlanan ruhsatlı binaların imara aykırı yapılmış kısımlarıyla ilgili 2863 sayılı Yasa'yı
gerekçe göstererek de işlem yapmıyorsunuz. Yani zengine gelince gecesini gündüzüne katan bir
Bakanlığa, yoksula gelince, sıradan yurttaşlara geldiğinde kapı duvar bir Bakanlığa dönüşüyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, teklifin 1'inci maddesi önemli. Türk tarımı sürdürülebilir tarım, güvenli
tarım ve insanımıza yeterli tarım üretme açısından ciddi bir sıkıntı içinde. İktidarınız döneminde 22
milyon hektarlık tarım toprağımız 17 milyon hektara düşmüş durumda, 5 milyon hektar tarım toprağını
kaybettik; 300'den fazla göletimizde, gölümüzde, su birikintimizde ciddi bir azalma var. Şimdi,
artık yolun sonuna gelindi, buralarla ilgili olarak siz, Devlet Su İşlerinin yapmış olduğu barajlardaki
su kullanmayla ilgili yetkiyi Cumhurbaşkanına alacaksınız ve bu göllerin ve göletlerin tümüyle
kurumasına engel olmaya çalışacaksınız. Türkiye, tarımda hâlâ modern sulama tekniklerine geçebilmiş
değil, hâlâ Türkiye tarımının neredeyse tamamına yakını vahşi sulama tekniklerini kullanıyor. "Küresel
iklim değişikliği"ni adının önüne getirmiş bir Bakanlığın şimdiye kadar Tarım Bakanlığıyla birlikte
bu iklim değişikliğinden kaynaklanan susuzluk problemi karşısında teşviklerle, hibelerle, yardımlarla,
projelerle Türkiye'de tarımın ihtiyacı olan sulamadaki modern yöntemlere, doğru ve çağdaş sulama
tekniklerine geçmesi gerekirdi; bunu yapmak yerine, kullanılacak olan suyun maksadını belirleme
yetkisini Cumhurbaşkanlığı makamına alıyorsunuz. Yani artık tarımı değil, kurumaya yüz tutmuş olan
gölleri ya da göletleri koruyacaksınız.
Burada, tabii, Devlet Su İşleri önemli bir biçimiyle zafiyete uğramıştır değerli arkadaşlar. Devlet Su
İşleri, İSKİ'den gelen kadrolar tarafından yönetilmeye başlandığından beri... Önemli bir üniversitedir
Devlet Su İşleri, bir ODTÜ gibidir, bir teknik üniversite kadar değerli, nitelikli, yetişmiş insan gücüne
sahip olan bu kurum, İSKİ'den gelen kadrolarla ciddi biçimiyle zaafa uğramış, yanlış projeler üretmiş,
yanlış seçimler yapmış; özellikle de Tarım ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu döneminde -kendisi burada
yok ama eleştirmeye devam edeceğim- pek çok konuda tek başına karar vermiş ve ülkenin milyarlarca
liralık kaynağını heba etmiştir; bunlardan bir tanesi de Melen Barajı'dır. Sadece İSKİ'nin 315 milyon
dolardan fazla parası çöp olmuş bir baraja gitmiştir. Onun ötesinde de Devlet Su İşleri, Türkiye'deki
tarımın ihtiyacı olan, Türkiye'deki enerji için sanayinin ihtiyacı olan doğru yatırımları yapmaktan
uzaklaşmış, tercih yanlışlarıyla da kamusal alanda ciddi zararlara uğramıştır.
Yine, burada bulanan Kayseri Milletvekilimiz Sayın Çetin Arık'ın ve burada bulunmayan
Afyon Milletvekilimiz Burcu Köksal'ın dönem dönem ifade ettiği, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
gündeme getirdiği, yerele ilişkin Kayseri ve Afyon'umuzu yakından ilgilendiren 2 düzenleme geliyor,
bundan memnuniyet duyuyoruz. Ancak Kayseri ve Afyon için gelen düzenlemenin, Türkiye'nin
başka bölgelerinde yaşayan kooperatif üyeleri ya da tarımsal toprak kullananlar açısından neden
genişletilmediğinin mutlaka sorgulanması gerekiyor. Zaten önergelerimizde de biz bunun genele
yayılması konusunda bir düzenlemeyi sizlerden talep ettik.
Bunun ötesinde, Müsilaj Komisyonunun yapmış olduğu geniş ve verimli çalışmalar sonrasında,
özellikle Marmara ve boğazlarla ilgili yeni düzenlemeler getiriliyor, bu konularla ilgili yerel yönetimlere
kanuni sorumluluklar getiriliyor; -yerel yönetimlerin gelir elde edeceği, biraz önce tartıştığımız
29'uncu maddeyle ilgili hükümlerde, onları göz ardı eden iktidarın- burada yerel yönetimlere bir süre tanımı getirildiği, bu dönem içinde de görevini yapmayan, ilgili projeleri kurullarda onaylatmayan
belediyelerin yerine bunları Bakanlığın kendisinin ya da yap-işlet-devret ya da KÖİ modeli projelerle
yapmayı önümüze getirdiğini görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün domatesi 20 liraya yiyorsak, bugün insanımız, Türkiye'deki nüfusun
yarısı hâlâ gıdaya, sağlıklı gıdaya erişemiyorsa, insanlar için ete ulaşmak artık neredeyse sadece
bayramlarda dağıtılan bir ikramiye hâline dönüşmüşse bunun temel sebeplerinden bir tanesi yanlış
uygulanan yatırım politikalarıdır. KÖİ projeleriyle hazinenin üzerine yüklenmiş olan yüksek maliyet,
karşımıza artık enflasyon olarak çıkmaktadır. "Devletin cebinden 5 kuruş çıkmayacak." diye başlanılan
projelerin maliyeti; şimdi, artık, kur korumalı mevduat için mart, nisan, mayıs aylarında 55 milyar, altı
ayın sonunda neredeyse 90 milyarlık bir ek yük getirecektir. O nedenle, bu millet zaten KÖİ projeleriyle
üzerine yüklenmiş olan yükün farkındayken şimdi arıtma tesisleriyle ilgili de benzer bir projenin yasa
teklifiyle önümüze geliyor olmasını anlamak gerçekten mümkün değildir.
Tabii, burada teşekkür etmemiz gereken bir konuda var. Marmara'yla ilgili müsilaj raporları ortaya
çıktığında görüldü ki Marmara'yı kirleten unsurlardan bir tanesi insana dönük atıklar iken diğer taraftan
tarım topraklarında kullanılan yanlış gübre ve yanlış sulama teknikleriyle gübrelerin Marmara Denizi'ne
akarsular ya da dereler vasıtasıyla ulaşmasının yarattığı tahribat, onun ötesinde Saroz Körfezi'ne gidecek
olan Ergene Nehri'nin, Marmara'nın dip akıntılarına verilerek gerçekten bir çevre felaketine yol açacak
kadar bilgiden, bilimden yoksun kararlar, daha da önemlisi nüfusun çok yoğun yaşaması dolayısıyla
Marmara Bölgesi'nin giderek büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinin merkez üssü hâline gelmesiyle bu
bölgelerdeki çiftliklerde oluşan atıkların doğrudan denize ulaşmasından kaynaklanan sıkıntılar olarak
gözüküyor. Bütün bunları giderme konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yerel yönetimlere
yetki vermek yerine kendisinin üzerine vazife olan sorumluluğu yerine getirerek zaten ciddi biçimiyle
ekonomik sıkıntı içinde bulunan yerel yönetimlere ek yük getirmek yerine bunları bütçe olanakları
içinde kamunun ve hazinenin kaynaklarını kullanarak çözmesini beklemek en doğal hakkımızdır.
Değerli arkadaşlar, İstanbul'la ilgili bir bilgiyi vermek istiyorum size. Mazotun litresi 4 TL'ye
satılırken İstanbul'daki suyun fiyatıyla mazotun litresi 25 TL'ye satılırken İstanbul'da satılan 1
metreküp suyun fiyatının aynı olduğunu belirtmek istiyorum. Bugün, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
ve İSKİ 2018 birim fiyatlarına yakın bir birim fiyatla su satışı yapabilmekte ama 2019 yılından önce
durdurulmuş olan pek çok yatırımı sürdürmektedir. Burada, üzerinde durulması gereken, yasa teklifinin
içinde olan ve bizim de önergeyle değiştirilmesini istediğimiz bir nokta var: Biz Marmara'yı mı korumak
istiyoruz, Karadeniz'i mi korumak istiyoruz? Eğer Karadeniz'i korumak istiyorsak İstanbul Boğazı'ndan
Karadeniz'e giden atıklar Karadeniz'de yaratılan toplam kirliliğin ancak yüzde 2'sini oluşturmaktadır.
Hepimiz biliyoruz ki Karadeniz'deki kirliliğinin temel sebebi: Tuna Nehri üzerinden, Almanya'dan
başlayarak bütün Orta Avrupa ve Doğu Avrupa'nın bütün sanayi tesisi atıklarının arıtılmaksızın Tuna
Nehri üzerinden Karadeniz'e gelmesi ve Karadeniz'de yaratmış olduğu büyük kirliliktir. O nedenle,
teklifte yer alan "Marmara Denizi ve boğazlar" ibaresinin mutlaka yeniden gözden geçirilmesi gerekir.
Yani, burada bulunan değerli bürokratların, boğazlardaki dip akıntısıyla... İstanbul'daki -biliyorsunuzyaklaşık 1,8 milyon tonluk günlük ön arıtmadan geçmiş olan atıklar -bu Yenikapı'da olabilir- Avrupa
yakası ve Anadolu yakasında ya da boğazın içinde dip akıntısıyla Karadeniz'e verilmektedir ama
Marmara'yı doğrudan etkileyecek olan Ataköy, Tuzla, Küçükçekmece, Kadıköy gibi bölgelerdeki
arıtmalarda ise ileri biyolojik arıtmanın hızla ilerlediğini ve 2022 yılının sonunda bunların peyderpey
biteceğini belirtmek istiyorum. diyorum. Ancak, yasa teklifini hazırlayan arkadaşlara sormamız gereken bir nokta var, elimde de buna
ilişkin veriler var. Yani, ileri biyolojik arıtma tesisini mesela, Baltalimanı'nda günlük 600-650 bin
ton arıtma dip akıntısıyla boğaza veriliyor. Şimdi benim bildiğim -ben Sarıyerliyim ve Baltalimanı'nı
çok iyi biliyorum- Baltalimanı'nda ileri biyolojik arıtmanın yapılabileceği bir alan var mı? Yani bu
teklifi hazırlayanlar özellikle Bakanlık yetkililerine sormak istiyorum ya da Kadıköy'deki arıtma
tesisindeki arıtılan, ön arıtmadan geçen atıklar, Üsküdar açıklarında Boğaz'a verilmektedir. Buralarla
ilgili var mı? Yok olduğunu biliyorum çünkü elimde çok sayıda kurum görüşü var gerek Kültür
Bakanlığı İstanbul 4 Numaralı Kültür Varlıkları Kurulunun gerek ÇED raporlarında gerekse Sağlık
Bakanlığının -ilgili kurumların görüşlerinde- İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresinin ileri biyolojik
arıtma tesisi yapılabilmesi için teklif ettiği alanlarla ilgili olumsuz görüşleri vardır yani bu konularla
ilgili teklif metnini -yasanın bu hâliyle çıkması konusunda, Marmara Denizi'ni kurtarma konusunda
evet ama Boğaz'ın çevresinde ileri biyolojik tesis yapılabilmesiyle ilgili verilmiş olan bütün dilekçelere
karşı ilgili kurumların görüşleri de tek tek bende var, onu Sayın Başkan size de sunabilirim- yeniden
değerlendirilmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Mesela, bunlardan bir tanesi diyelim ki...
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - "İleri biyolojik arıtma" özellikle yazıldı teklife çünkü...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Şimdi, ben şöyle söyleyeyim: Maltepe 1.690 ya da 4 parselle ilgili
Kadıköy Atıksu Ön Arıtma Tesisi 250 bin metreküp/gün kapasiteyle bir yer buluyor, imar planı tadilatı
için teklifte bulunuyor. İl Sağlık Müdürlüğü ne diyor? 16/6/2020 tarihli görüşüyle İl Sağlık Müdürlüğü
diyor ki: "Burası imar planında sağlık tesisi alanıdır, uygun görüş vermiyorum." Yine, Kadıköy ilçesi
Suadiye ve Bostancı mahallelerinde bir plan teklifi sunuluyor. 24/12/2021 tarih ve 15657 sayıyla kayıtlı
yazılarda ÇED Yönetmeliği'nin 16'ncı maddesi kapsamında ÇED ortamında başvurulursa ancak
değerlendirileceği belirtiliyor.
Yine, başka bir şey söylemek istiyorum: Paşabahçe'ye arıtma için, ileri biyolojik tesis yapılması
için istenilen alanlara yönelik görüş soruluyor; 1946 sayılı 21/1/2022 tarih ve 1946 sayılı cevap
yazılarında 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu'na atıfta bulunarak söz konusu alanın korunması gerektiği
belirtilerek olumsuz görüş veriliyor.
Yine -Boğaz'dan bahsediyorum- Küçüksu ön arıtma tesisinin yapılabilmesi için mevcut kapasitesi
640 bin metreküp/gün, gelen atık su ilavesi 240 bin metreküp/gün, planlanan ileri biyolojik arıtma için
125 bin metreküp/gün öneriliyor; 30/12/2020 tarihli bir yazıyla bildiriliyor. 12 Şubat 2021 tarih ve
26930 sayılı yazıyla Üsküdar Belediyesi 30 Mart 2021 tarih ve 16553 yazıyla da idareye yani İSKİ'ye
olumsuz görüş bildiriliyor. Yani yasa teklifini hazırlayan arkadaşların yine Üsküdar İleri Biyolojik
Arıtma Tesisiyle ilgili Üsküdar ilçesinde günlük 77 bin 760 metreküp/gün gelen yerle ilgili -yine
tarih veriyorum- 18/10/2021 ve 792741 sayılı yazıya karşılık olumsuz görüş belirtiliyor. Yani değerli
arkadaşlar, İstanbul'u bilen milletvekillerimiz var, İstanbul'da, özellikle Boğaz'da ileri biyolojik
yani ön arıtmayla Boğaz deşarjının yapılması konusundaki planlama ilkeleri ve yer belirlemelerinin
tamamı zaten sayın iktidarınız döneminde yapıldı bunların büyük bir çoğunluğu. Yani 1994 yılından
sonra başlanmış yatırımlardan bahsediyoruz, bunların büyük bir çoğunluğu da başlamış yatırımlardı,
devlette devamlılık olduğu gibi yerel yönetimlerde de devamlılık var. O nedenle, yasanın "Marmara
Denizi ve Boğazlar" kısmından kesinlikle "Boğazlar" kısmının bu çalışmalar yapıldıktan sonra
değerlendirilmesinin doğru olacağına inanıyoruz. Yani "Nereye yapacağız, nasıl yapılacak?" bunların
mutlaka belirlenmesi lazım. Yine, keza adalarla ilgili yapılacak olan arıtmada gerçekten ileri biyolojik
arıtma tesisi adada nereye alınacak? Çünkü orası da korunması gereken tabiat varlıkları içinde ve sit
alanı. Bunların hepsini tek tek sayabiliriz değerli arkadaşlar. Şimdi -biraz ironi yapalım- önemli bir başka nokta: Ya, gübreye öyle zam yaptınız ki üre gübrenin
fiyatını yüzde 500 çıkardınız; Balıkesir, Bursa, Trakya köylüsü üre atamadı, böylelikle de yağan
yağmurlarla üre derelere ulaşmadı ve Marmara Denizi'nde bu yıl yani köylünün üre kullanmaması
yüzünden müsilaj ciddi biçimde azaldı. Yani nasıl bir şeydir, gerçekten anlamak mümkün değil. Bir kez
daha söylüyorum: Gerçekten Türkiye'de tarım topraklarının gübrelenmesi, sulanması konusunda ciddi
yanlışlar yapılmaktadır ve bunlarla ilgili mutlaka bir yeni bir planlamaya ihtiyaç vardır.
Yine, Yapı Denetimi Yasası'yla ilgili bir düzenleme getiriyorsunuz. Değerli arkadaşlar, 3194
sayılı İmar Yasası, 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası ve kentsel dönüşüm, afet riski altındaki alanların
dönüştürülmesiyle ilgili bugüne kadar getirilmiş olan düzenlemeler Türkiye'deki riskli yapıların
iyileştirilmesi, deprem riski altındaki yapıların dönüştürülmesi konusunda istenilen sonuçları
oluşturmamıştır. O nedenle, her yasa teklifinin içine 2 madde, 3 madde koyarak değil -bir kez daha
burada, her defasında söylediğim gibi- gerçekten bir imar yasası yapalım, güncel bir imar yasası
yapalım. Bu yasanın içinde dönüşümü esas alan, riskli yapıların iyileştirilmesini esas alan bir düzenleme
getirelim ve özellikle büyük şehirlerde deprem riski taşıyan bölgelerdeki yapı stokunun dönüşümüne
katkı sağlayalım.
Sayın Bakan dün açıklama yaptı, dedi ki: "Büyük şehirlerin çeperlerinde ucuz arsa dağıtacağız ve
ucuz arsayla birlikte bu kentlerdeki konut arzını artıracağız, kira fiyatlarını dengelemeye çalışacağız."
Yanlış bir bakış açısı arkadaşlar, İstanbul'un Silivri'sinde, Çatalca'sında ya da Tuzla'sında kiralarda
bir sıkıntı yok, sıkıntının olduğu yer şehir merkezleri. 1940'lı, 50'li, 60'lı, 70'li yıllarda yapılmış,
dönüşemediği için günün ihtiyaçlarına cevap vermeyen yapı stokunu iyileştirmek zorundasınız. Bu
nedenle, siz, 0,99 ya da 0,89 faizle hiç evi olmayanlara 2 milyon lira kaynak aktarmak yerine, gelin,
bu faiz oranlarıyla 500 bin, 600 bin lira uzun vadeli kaynak aktarın; hiç evi olmayanlar değil, evinde
âdeta tabutlukta yaşayan, her depremde "Yıkılacak mı?" endişesi taşıyan ve bu nedenle de İstanbul'da
-özellikle İstanbul'da- giderek çöküntü merkezlerine dönüşen yerleşik alanlara girelim; Fatih'e girelim,
Beyoğlu'na girelim, Kadıköy'e, Üsküdar'a girelim, Eyüp'e girelim, Kâğıthane'ye girelim. Bakın,
buralardaki bu yapı stoku o kadar eskidi ki artık buralarda insanlar korkularından oturamıyor. Kim
oturuyor, biliyor musunuz? Fatih'e gidin, Eyüp'e gidin, Zeytinburnu'na; tamamen yabancılar oturuyor
çünkü artık o binanın bir risk taşıdığını bilen insanlar yüzünden... Bakın, Fatih ilçesinin nüfusu yani
Türkiye Cumhuriyeti kimlik belgesi olan, numarası olan nüfus her geçen gün azalıyor. Fatih ilçemiz
Eminönü'yle birleşmeden önce 500 binden fazla nüfusu olan bir ilçeydi, şimdi nüfusu 400 binlerin
altına geldi, Eminönü de dâhil olduğu hâlde. Peki, kim geliyor buralara? Kontrolsüz göçmenler geliyor
ya da büyük şehirlerde ekmek bulma amacıyla Türkiye'den başka insanlar geliyor. O nedenle, problemi
çözmek istiyorsanız problemin kaynağına inmek ve devletin kaynaklarını, bir servet transferi, bir rant
transferi yapmak yerine, doğrudan sorunu giderecek alanlara yönlendirmek gerekir. Sormak gerekir
yani burada Çevre ve Şehircilik Bakanlığına soruyoruz biz: 2 milyar lira kredi veriyorsunuz, kimi on
yıl vadeli kullandı, ayda kaç lira, 18 bin lira mı?
HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) - 28 bin lira
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - 28 bin lira geri ödemesi var.
Arkadaşlar, kim ödeyecek bu paraları? Bunun, asla hiç evi olmayanlara, bugüne kadar ev sahibi
olmayanlara değil de doğrudan doğruya başka insanlara yönelik olduğunu anlamak için önce Türkiye'deki
ücret skalasını, ortalama... Bakın, burada memurlar çalışıyor, Mecliste; belki de ortalamanın üzerinde
maaş alan insanlar. Ya, karı koca 4 çocukla birlikte 6 kişi çalışsalar, üç öğün su içseler, kira ödemeseler
bile bu rakamları ödemeleri mümkün değil. Hangi ülkede biz bunları konuşuyoruz? O nedenle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, 3194 sayılı İmar Yasası, 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası ve risk altındaki, afet
riski altındaki alanların dönüştürülmesiyle ilgili yasalarla öngördüğü sonuçların hiçbiri oluşmamıştır ve
bu konularda mutlaka bir düzenleme lazım.
Fennî mesullerle ilgili getirilen düzenlemeyi doğru buluyoruz, orada riskin doğrudan doğruya hak
sahibine gitmesi gerekir. Ancak yapı denetim firmalarına bir düzenleme getirdik; -biliyorsunuz- şimdi,
artık, yapı denetim firmaları kura sistemiyle atanıyorlar.
Değerli arkadaşlar, 1 depo benzin 1.400. Siz yapı denetim firmalarını kurayla belirlediniz. Şimdi,
yapı denetim firması herhangi bir şantiyeyi denetleyeceği zaman yol mesafesi birinci gider hâline
dönüştü artık, ulaştırma hizmeti için ödediği bedeller birinci gider hâline dönüştü. O nedenle, pek
çok yerde duyuyoruz ki gitmek yerine uzaktan takip ya da yetkili imar mühendislerini göndermek
yerine başka bir biçimiyle yapı denetim firmaları denetim hizmetini yapıyorlar. Burada ya yapı denetim
firmalarının almış olduğu ücretlerle ilgili güncelleme yapılması gerekir, oranların yenilenmesi gerekir
ya da büyük şehirlerde büyük şehrin tamamını -bir bölge yerine o şehrin içini parça parça bölerek- daha
dar bölgelere dönüştürmenin çok faydalı olacağını düşünüyorum.
Yine, getirilen tekliflerden bir tanesi de 65 yaşını doldurmuş olan yapı denetim elemanlarıyla ilgili
bir düzenlemedir. Şimdi, bir mimar olarak yüzbinlerce mezun veren mühendislik... Ya, TMMOB'a
bağlı, meslek disiplinlerine bağlı yüz binlerce işsiz mimar, mühendis var. Bütün bunların alanında
çalışması açısından bir iş tanımına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum ancak iktidarınız döneminde 65 yaşına
gelmiş, emekli maaşıyla yaşama şansı kalmayan meslektaşlarımızı düşündüğümüz zaman gerçekten
arada derede kalıyoruz. Yani sizin iktidarınızda 65 yaşında, 70 yaşında, 75 yaşında, emekliliğinde
çalışmak zorunda kalan mühendisleri mi düşünelim, yoksa anne babasının bütün birikimleriyle okuyan
ancak bir yıldır, iki yıldır, üç yıldır iş bulamayan mimarların, mühendislerin durumunu mu düşünelim?
Bu konuyla ilgili genel değerlendirmemiz: Şantiyelerde görev yapan, daha çok inşaat mühendisliği
denetimi yapan yani demirini, betonunu, çimentosunu, projeyi kontrol edecek olan teknik personelin
yaşıyla ilgili diğer kanunlarda yapılan iyileştirmeler dikkate alınarak 69 ya da 70 yaş olabilir ama onun
dışında mimar ve diğer meslek mensuplarının yani ofiste çalışanlarla ilgili bir yasal yaş sınırlamasının
açıkçası doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü ortalama erkeklerde 83 yaş, kadınlarda 88 ortalama
yaş sınırına gelmiş olan yani son elli yıl içinde yaşı yükselen bir toplumuz. O nedenle burada da yaş
sınırıyla ilgili kıstasların güncellenmesine ihtiyaç vardır. Bunun Komisyonda belki ara verilerek bir
değerlendirilmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Yine, Kadastro Kanunu'nda yapılan düzenlemeler var. Burada arkadaşlar, ücretlerle ilgili getirilen
yüzde 100 artış maddeleriyle ilgili şunu söyleyeyim, kanun yapıcılara da şunu belirtmek istiyorum:
Enflasyonun hiperenflasyona dönüştüğü dönemlerde rakamlar üzerinden getirdiğiniz yasa tekliflerinin
ömrü bir yılı geçmez. Şimdi, gerçek enflasyon yüzde 140'lar seviyesinde, TÜİK'in açıkladığı enflasyon
bu yıl haziran ayında, galiba, yüzde 80'e çıkacak. Şimdi, getirdiğiniz bu rakam bir yıl sonra yarı
yarıya düşecek. O nedenle burada rakam yazmak yerine bunları belli kriterlere bağlayacak düzenleme
idarenin elini daha kolaylaştırır, yoksa biz yüksek enflasyon döneminde sürekli olarak burada rakamları
değiştiren bir Parlamento biçimine dönüşmüş oluruz. Tabii, bunun çözümü böyle bir teklif getirmek
değil, enflasyonun yaşamın temel ekonomik göstergesine dönüşmesine yol açan "Faiz sebep, enflasyon
sonuçtur." hükmünü tümüyle ortadan kaldırmaktan geçiyor. Merkez Bankasının bağımsızlığına
müdahale edildiğinden, Merkez Bankasında siyasi atamalarla o kurumda dört yılda bir değişmesi
gereken başkanlar altı ayda bir, bir yılda bir değişir hâle geldiğinden beri Türkiye'de enflasyon faiz
neden, enflasyon sonuç hâline dönmüştür ve burada getirdiğiniz rakamsal metinlerin de açıkçası çok
uzun ömürlü olacağı kanısında değilim. Yine, burada daha önce tarımda hibe desteği almış olan çiftçilerle ilgili tutulmuş olan tutanaklarla
ilgili bir düzenleme getiriyorsunuz. Son derece doğru, destekliyoruz ancak Rize'ye gittim, Sivas'a
gittim, Erzurum'a gittim, her yerde ortak bir çığlık var. Desteği alabilmek için... Arkadaşlar, desteği
üreticiye vermediğiniz sürece, desteği hisselendirilmiş, veraset yoluyla yüzlerce ortağa dönüşmüş olan
yerlere verdiğiniz sürece ya da Rize'de olduğu gibi sadece 1 dönüm, 2 dönüm araziyi ekebilecek kadar
bölünmüş tarlası olan aileleri bu destekten mahrum bıraktığınız sürece buradan istediğiniz sonucu elde
edemezsiniz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bir kez daha burada şunu söylüyoruz: Verilmiş olan
desteklerle ilgili kanuni düzenlemeyi getiriyorsunuz... Sayın Başkan, Anayasa'nın amir hükmü, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin gayrisafi millî gelirinin yüzde 1'inden az olmamak üzere tarım ve hayvancılıkla
uğraşan insanlara doğrudan hibe desteği verilir. Şimdi, geçen yıl Türkiye'nin millî geliri 800 milyar
dolardı yani hesabı doğru yapalım -dün miting alanında yapılan yanlış hesaplara bakmayalım doğru
hesap yapalım- 800 milyar dolarlık millî geliri olan bir ülkede 8 milyar dolar çiftçiye hibe verilmesi
gerekiyor. Peki, bütçede ne kadar rakam var? 29 milyar. 8 milyar doların karşılığı ne kadar? Arkadaşlar,
soruyorum, dolar Türkiye'de 4 lira mı, 5 lira mı? O nedenle burada bir an önce Anayasa'nın amir
hükmü olan gayrisafi millî gelirin yüzde 1'inden az olmamak üzere çiftçiye verilmesi gereken hibe
ve desteklerin derhâl açıklanması gerekir. Onun ötesinde, İstanbul'la ilgili Darlık Barajı ve Ömerli
Barajlarının yapımı sebebiyle etkilenen Darlık ve Esenceli Mahallesi'yle ilgili getirilen düzenlemeyi
doğru bulduğumuzu belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, yine, burada, 29'uncu maddeye gelecek olursak 29'uncu maddeyle ilgili
grubumuzun ve genel olarak da bizimle bu konularla ilgili iletişime geçen başta Muğla olmak üzere yerel
yönetimlerimizin temel beklentisi şu: Bu hizmetlerin verilmesi, bir kamusal hizmet olarak verilmesi
doğrudur ama kamu adına verilecek olan hizmetlerin halkla en fazla haşır neşir olan ve burada kamusal
hizmet veren yerel yönetimlerin de bu yasa metnine ilave edilmesinin artı bunların devlet eliyle bir
işletmeye verilmesi hükmünün madde metninden çıkarılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.
Çevre Ajansının -biraz önce arkadaşım gösterdi, Çevre Ajansı dediğimiz- arkadaşlar, internet sitesine
girdik, yönetim kurulunun 6 üyesi var, 3'nün fotoğrafı var, 3'ünün fotoğrafı yok; özgeçmişleri
bile yok yani Türkiye Çevre Ajansının web sitesine... Mesela, böyle bir mimarlık bürosuna proje
çizdirmezsiniz, böyle bir inşaat şirketinden gidip ev almazsınız yani bu denli, daha bir internet sitesini
bile düzenlemekten yoksun olan bir Ajansın nasıl olur da denize yanaşacak olan yatları tek tek kontrol
ederek gelir elde edeceğini öngörmek mümkün değildir. Açık açık, bu yasa teklifini buraya getiren
arkadaşlarımız değilse bile bu yasa teklifinin hazırlanmasına dayanak oluşturan Bakanlık yetkilileri,
bunu kimin yapacağını biliyorlar, hangi şirket eliyle bunların yapılacağını biliyorlar ve yüce Meclisi de
bu perde arkasındaki, kafalarının arkasındaki işe ortak etmek istiyorlar.
Ben pek çok maddenin milletimizin lehine olduğunu söylediğim gibi bu yasayla ilgili
çekincelerimizi de belirttim.
Saygılar sunuyorum.