KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Önerge...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Maddelere geçilmeden önce okutup oylatacağım, gerekçe izah edilmiş oldu.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Peki, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar, sivil toplum kuruluşlarının değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, yine bütçe öncesi pek normal olmayan, usuli olmayan, geleneğimizde olmayan bir şekilde bir torba kanun görüşüyoruz. Yürütme ve yürürlük dışında 21 madde ve 13 farklı kanunda değişiklik yapıyor; 13 farklı kanunda, birbiriyle ilgisi yok. Oturuyoruz, bunları bir çırpıda çıkarmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz, bu kanun yapma tarzıyla sık sık aynı kanunlarda değişiklik yapıyoruz. Birkaç ay içerisinde, en fazla bir yıl içerisinde bu kanun değişiklikleri tekrar gündeme geliyor, tekrar Komisyonumuzu, Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul ediyor; sürekli olarak bu yapılıyor maalesef. Şimdi, burada, biliyorsunuz, Meclis açıldıktan sonra bir torba kanun daha gelmişti; o, Komisyonumuzdan geçti, Genel Kurulda görüşülecek belki bu hafta, belki gelecek hafta, bilmiyorum. O 52 maddeydi, bu da 23 madde. Şimdi, bir seçim dönemindeyiz, her ikisi de seçime yönelik düzenlemeler içeriyor yani seçimlerde iktidara oy kazandıracak düzenlemeler içeriyor ağırlıklı olarak. Seçim ekonomisi demokrasilerde uygulanır, birçok ülkede bu yapılır ve bununla devlet imkânları kullanılarak bir avantaj elde edilmeye çalışılır. Ancak, bu, belli bir yere kadardır değerli arkadaşlar. Bu, istismar edilecek, devleti, ekonomiyi sıkıntıya sokacak noktalara kadar götürülmez. Türkiye'de o kadar kötü bir şekilde bu iş yapılıyor ki. Bu, seçim ekonomisi olmaktan çıktı, artık yıkım ekonomisine dönüştü. Kur korumalı mevduat hesabını da dikkate aldığımızda -geçen gün bununla ilgili rakamları ve projeksiyonu da anlatmıştım- yıl sonuna doğru kur korumalı mevduat hesabının hem Merkez Bankası hem de Hazine ve Maliye Bakanlığına maliyeti, kambiyo kârları da dikkate alındığında, ilaveten vergi muafiyetleri de, alınmayan vergiler de dikkate alındığında 400 milyar liraya yaklaşacak demiştim. Bu, çok anormal bir rakam, çok büyük bir rakam. Bunun anlamı şu: Seçimleri alalım, seçimlerden önce her şeyi yapalım, ne olursa olsun ondan sonra. Bu, gerçekten seçim ekonomisi anlayışı değil, yıkım ekonomisi anlayışıdır değerli arkadaşlar. Bu anlayışla Türkiye'yi, bu ülkeyi yönetmek doğru değildir. Bu, iyi niyetli bir yaklaşım değil bir kere. Ülke ekonomisi böyle mi yönetilir? Hepimizin sorumluluğu var. Dünya ekonomilerinin sıkıntıda olduğu, dünyanın değişimde olduğu, krizde olduğu, yeniden yapılandırıldığı bir dönemde Türkiye'de çok daha büyük sıkıntılar var ve biz bu sıkıntılar içerisinde bir seçime gidiyoruz ancak bu seçime giderken hiçbir şekilde insaf ölçüleri dikkate alınmıyor, tam bir yıkım ekonomisi uygulanıyor; bir kere bunu görmemiz lazım. Yapısal reformlar, tamam, yapılmadı, yapılmadı, yıllardan beri ihmal edildi, seçim öncesi yapılmasını da beklemiyoruz ama bu şekilde kanun tekliflerinin gelmesi, sürekli olarak seçmene rüşvet kabilinden tekliflerin gelmesi, işlemlerin yapılması, uygulamaların yapılması, bunların doğru olduğunu düşünmüyorum. Bu ülkenin bir de yarını var, yarınlarda çoluk çocuğumuzun durumu var. Bu ülkeyi de düşünmek zorundayız herhâlde. Bu şekilde sorumsuz kanun teklifleri maalesef ülkeyi, ülkenin bekasını tehlikeye düşüren işlerdir; bunun bilinmesi lazım.

Yapısal reformları kim inkâr edebilir? Yani "Vergiyle ilgili, sosyal güvenlikle ilgili bir reform yapılması gerekmiyor." diye kim diyebilir? Hepimiz bunun farkındayız. Seçim öncesi, tamam, yapılamaz ancak bu şekilde de, böyle bir 52, bir 23, bu şekilde tekliflerle de mevzuatımız, ekonomimiz altüst edilemez. Geçen sene bu zamanlarda kur korumalı mevduat -bundan bir süre sonraydı, aralık ayında gündeme geldi- geçen yıl faizler 19'du, enflasyon 19'du ve bu seviyede büyük bir sorun da yoktu, aşağı yönlü bir gelişme bekleniyordu. Bugün bakıyorsunuz, enflasyon resmî rakamlara göre 84 -ki gerçekte 180'lerde olduğunu biliyoruz- faizler anormal bir şekilde yükselmiş vaziyette; bu, tutulmasına rağmen 40'ları bulmuş vaziyette şu anda masraflarıyla beraber ve o kredilere de ulaşamıyorsunuz, anormal bir noktaya getirilmiş durumda.

Şimdi, bu şartlar altında ekonomiyle ilgili yapılan düzenlemeler ve mantık bu. Ancak, onun dışında yine seçim ekonomisine yönelik ya da siyasi kaygılarla getirilen düzenlemeler var. Cemevleriyle ilgili düzenleme de bunlardan biri. Şimdi, biraz önceki tartışmada, usul tartışması sırasında arkadaşlarımız söylediler "Alevilik İslam'ın içerisindedir. Dolayısıyla siz karışmayın, böyle bir düzenleme yapıyoruz." Eğer İslam'ın içerisindeyse, öyle görüyorsak İslam'ın içerisinde olan her cemaate, her farklı İslami düşünceye, inanca Kültür Bakanlığından yardım edilir mi, ediyor muyuz? Bir ayrımcılık yapıyor muyuz? Devlet bunlar arasında ayrımcılık yapar mı? Yarın bir başkası "İslam içerisindeyim, bana da Kültür Bakanlığı şu, şu, şu şeyleri yapsın. Bir başkanlık kurulsun." dediğinde ne olacak? Ayrıca İslam içinde, dışında; bu, kendilerinin karar vermesi gereken, kendileri tarafından bununla ilgili... Sonuçta inançtır, devletin müdahale etmemesi gereken bir alandır, kendilerinin karar vermesi gereken bir alandır. Kendi kararları olduğu sürece de devletin onlara yardımcı olması gerekir. Yani böyle bir düzenleme laikliğe gerçekten aykırıdır. Demin hocam bahsetti, Anayasa'nın laiklik ilkesine, 2'nci maddesine; 10'uncu maddesine, kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı; 24'üncü maddesine, din ve vicdan hürriyetine aykırı; 64'üncü maddesine aykırı, 90'ıncı maddesine aykırı, 136'ncı maddesine aykırı. Bakın, 6 maddede Anayasa'ya aykırılık söz konusu, değil mi Sayın Cora? Yani bir hukukçu olarak siz de benim kadar bundan rahatsızsınızdır diye düşünüyorum.

Şimdi, onun haricinde, bu fiyat istikrarı...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Yoruma bağlı.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Yok, yorum değil.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Yorum efendim.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Abdullah Bey, bu yorum değil, bu nettir. Seçim öncesi ekonomi nasıl istismar ediliyorsa siyaset de öyle, toplum da toplum kesimleri de öyle istismar ediliyor; bu nettir.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Laiklik ilkesine nasıl aykırı oluyor?

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Maalesef böyledir, bu çok nettir. Bu, sonradan, burada olan arkadaşlarımızı, buna olumlu oy veren arkadaşlarımızı da üzecek bir maddedir. Bunu çok iyi düşünmemiz lazım.

Limanlar konusunu çıkarıyor olmanızdan mutluluk duydum, doğru bir iş yapıyorsunuz ama getirmek yanlıştı. Ancak Fiyat İstikrarı Komitesiyle ilgili düzenleme yine Anayasa'ya aykırı yani neden Merkez Bankasının yetkisini, Merkez Bankası gibi bir kurumun yetkilerini alıp da bir başka kuruluşa veriyorsunuz, bunu anlamak mümkün değil. Bakın, Merkez Bankasının ilk görevi 1211 sayılı Kanun'da belirtilmiştir, fiyat istikrarından sorumludur. "Fiyat istikrarından sorumludur." derken dünyada da fiyatlar var, Türkiye'de de fiyatlar var; dünyadan ayrılmamız mümkün değil. İthalat yapıyoruz, ihracat yapıyoruz ve dünyadaki fiyatlara göre bizdeki fiyatlar oluşuyor. Bu fiyatları ayarlamak öncelikle kurladır, doğru kur tespitiyledir. Bunu Merkez Bankası yaptığı sürece, doğru kuru tespit ettiği sürece piyasa zaten fiyatları kendiliğinden oluşturur. Şimdi, siz "Dünyadan biz ayrıldık, kuru da istediğimiz gibi keyfî tespit ediyoruz." diyeceksiniz, ondan sonra da Fiyat İstikrarı Komitesi kurup Merkez Bankasının dışında, orada cebrî tedbirlerle, zecrî tedbirlerle fiyat tespit edeceksiniz, var mı böyle saçmalık? Gerçekten saçmalıktır. İdare hukukunda, idarede böyle bir şey yok. Bu nasıl bir düşüncedir? Bu, idareyi altüst etmektir, gerçekten altüst etmektir. Nasıl bir düşünce bu?

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Bülent Bey, Almanya 200 milyon euroyu AB'nin dışında ne yapıyor?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Abdullah Bey, sonunda söz vereceğim, topluca cevap verirsiniz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Abdullah Bey, bunlara cevap veririm ama siz bana cevap verin: Ya, Merkez Bankası gibi bir kurumu, bütün dünyada bu işleri yapan bir kurumu kapatıyorsunuz yani şu anda işlevini yitirmiş vaziyette. Kur doğru tespit edilmiş değil, kur da yanlış; herkes tarafından biliniyor. Merkez Bankasının tespit ettiği politika faizi hiçbir işe yaramıyor, bunu da iktidar zaten söylüyor. Merkez Bankasını devre dışı bırakıyorsunuz, "Burada Fiyat İstikrarı Komitesi kuracağız." diyorsunuz. Anayasa Mahkemesi bunu iptal ediyor, yine getiriyorsunuz. Bunu anlamak mümkün müdür?

Ayrıca TMSF'yle ilgili olarak, anlıyorum, arkadaşlar iyi niyetle yapıyor olabilirler ama muvazaayla ilgili, bir muvazaalı işlemin ne olduğunu mahkeme tespit eder. Diyor ki: "Ben tespit edeceğim, sonra mahkemeye gitsin." "Ya, idare tespiti yapar, sonra mahkemeye git." Olur mu? Siz hukukçusunuz; bu, hukuka çok temel olarak aykırı bir durumdur. Yani bunu nasıl yapabiliriz, nasıl böyle bir talepte bulunabiliriz? "Ben muvazaalı işlem tespitini yapacağım, ondan sonra gitsin mahkemede hakkını arasın. Ben bu arada işlemleri yapmaya devam edeceğim." diyor; olmaz bunlar.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Abdullah Bey, bunları not edelim; size söz vereceğim, topluca cevaplandırırsınız.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Biraz önce de konuştuğumuz gibi, bunlar, çok net olarak, Anayasa'ya aykırı işlemlerdir. Türk hukuku bunların altından kalkamıyor mu? Bakın, değerli arkadaşlar, bunlar var ya, sadece ekonomide yıkımı değil, hukukta da yıkımı getiriyor. Bunlar toplumsal hayatta da yıkımı getiren düzenlemeler; sadece ekonomi yıkımı değil bu, toplumsal barışı da bozan, hukuku da altüst eden düzenlemeler. Bunlar yanlış işler, gerçekten yanlış işler; bunların burada düzeltilebileceğini de zannetmiyorum. Çünkü bunlar burada maalesef, yeteri kadar konuşulup tartışılamıyor. Yine çıkacak ama çok yanlış olacak, ileride de hepimizi pişman edecek düzenlemeler olacaktır bunlar, gerçekten hepimizi sıkıntıya sokacak, "Keşke yapmasaydık." diyeceğimiz düzenlemeler bunlar.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.