KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN TURAN (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, yeni bir torba teklifle baş başayız. Önce, tabii, şöyle teamüllere dikkat etmekte fayda var diye düşünüyorum. Yani birkaç gün sonra 2023 yılı merkezî yönetim bütçesini görüşmeye başlayacağız. Dolayısıyla bizce, iktidarın son bütçesi olacak bir bütçe kanun teklifiyle karşı karşıya kalacağız. Tabii, ciddi bir dikkat istiyor; bunları değerlendirmek, bunları konuşmak gerekiyor ve bu sebeple de çalışmak gerekiyor. Teamüle vurgumun sebebi şu Sayın Başkan: Bu dönemde isterdik ki dikkatimizin bütçeden uzaklaşmasını sağlayacak ve birbiriyle uzak yakın alakası olmayan, tam 13 kanunda değişiklik öngören bir torba teklifle karşılaşmasaydık, işimizi doğru dürüst yapsaydık. Peki, bakıldığında bu 13 kanunla ilgili torba teklifte gerçekten memleketin yapısal sorunlarını çözmeye aday, çok ivedi, bir an evvel yapılması gereken şeyler var mı? Vallahi, bakıldığında yok. İktidar açısından özellikle seçime son derece az bir zamanın kaldığı göz önünde bulundurulursa kuşkusuz birtakım öncelikler vardır bunun içerisinde fakat Türkiye'nin makroekonomik problemlerini çözmeye aday, bu yoksulluğu ortadan kaldırmaya aday -ilanihaye uzatmak mümkün- herhangi bir şey bu torba teklifin içerisinde görünmüyor. Bunlar görünmüyor ama mesela ne var? Yine bir vergi indirimi söz konusu bu taslağın içerisinde. Burada İstanbul Finans Merkezinde bulunan sermaye gruplarının yurt dışından elde ettiği kazançlarını Türkiye'ye getirmesi durumunda yarısının kurumlar vergisi üzerinden ödüllendirilmesi anlamına gelen bir anlayış var, bir bakış açısı var.

Bakın, daha 52 maddelik kanun teklifi Genel Kurulda görüşülmeye başlanmadı ve bu 52 madde içerisinde de vergi afları, istisnalar, indirimler gırla gidiyordu; şimdi bir tanesiyle daha karşı karşıyayız. İktidarın gerçekten sermayeyi bu kadar destekliyor olmasının, her fırsatta bu kadar birtakım vergi aflarıyla, indirimlerle, istisnalarla onlara alan açıyor olmasının belki normal bir ekonomik rasyonalite açısından anlaşılabilir tarafı vardır ama yani yoksulluğun bu kadar boyutlandığı, 5 bin küsur lirayla nüfusun yüzde 60'ının geçinmek ya da ölmekle yüz yüze kaldığı bir dönemde, sürekli sermayeye böyle istisnaların sağlanmasının anlaşılır tarafı yok. Yani bunun popülizmle falan filan da alakası yok ama varsayım şu: Eğer sermayeyi daha fazla desteklersek daha fazla istihdam ortaya çıkar. Dolayısıyla hem büyüme hem istihdamla birlikte seçime doğru bizim göstergeler biraz daha normalleşir diye düşünülüyor olabilir ama yani sermayeye verilen desteklerle yoksulların yaşam standartlarının artırıldığına ilişkin, iddiaların tersine, herhangi bir kanıt yok; tam tersine, gelir adaletsizliğinin çok daha boyutlandığı, çok daha arttığı bir durum yaşanır. Hem Türkiye'de bu böyledir hem dünyada böyledir.

Şimdi, geçenki torba teklifte, 52 maddelik teklifte bu tür istisnalardan bahsedildiğinden söz ettim ama ondan başka, mesela 2023 yılı bütçe teklifinde ciddi bir kalem var. Bence bütçenin en büyük kalemi bu vergi istisnalarına, aflarına ve muafiyetine ayrılmış. Dikkat edin, incelediğinizde, geçen sene, bu seneye ilişkin bu afların, muafiyetlerin 385 milyar olacağına ilişkin bir öngörü vardı fakat bu sene bu, 994 milyar olarak realize oldu yani 994 milyar vergi istisnası, affı vesaire olacak.

Şimdi, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasından kaynaklı olarak, bizim yapabildiğimiz hesaplara göre, bu 994 milyarın 150 ila 160 milyarı asgari ücretle çalışanlara dönük bir adım. Dolayısıyla burada, 840 milyar civarında, tamamen sermayeye akıtılacak, dökülecek bir vergi affı, istisnası -ya da ne deniyorsa işte- söz konusu.

Şimdi, bütçeye kalem kalem bakıldığında "En büyük hangi bakanlıktır?" tartışmasının ötesinde, aslında en büyük bütçe kalemi burada -şu anki torba teklifte de devamı sağlanmaya çalışılmış- bu vergi istisnaları, vergi afları biçiminde ortaya çıkıyor. Az önce ifade ettiğim gibi, bizim temel sorunumuz şu: Yani normal bir kapitalist rasyonalite söz konusu olmuş olsa bunun içerisinde hani bunlardan bahsediliyor olabilir, bunlar konuşuluyor olabilir fakat nüfusun büyük bir kısmı gerçekten olağanüstü koşullarda yaşıyor, yoklukla, yoksullukla yaşıyor. 27 bin lira yoksulluk, 7 bin lira civarında açlık sınırının konuşulduğu bir yerde, sizin sermayeye sürekli sürekli bu kadar destek vermenizin tek bir izahı var; o da esasen bir sermaye partisi olmuş olmanız sebebiyle. Yani yoksullardan, alt sınıflardan aldığınız meşruiyeti ya da desteği, rızayı, üst sınıfları desteklemek için kullanıyorsunuz. Bunun çok somut göstergelerinden bir tanesi bu.

Yine bu teklifte Fiyat İstikrarı Komitesinden bahsedilmiş. Bunun, Anayasa Mahkemesi kararı dikkate alınarak kurulmasına ilişkin bir vurgu var. Ya, fiyatları gerçekten kim belirliyor? Yani Diyanetin tabii, incileri var fiyatları kimin belirlediğine ilişkin; fetva kurulu geçenlerde kimin belirlediğini açıkladı. Fakat şöyle bakıldığında yani inzibati yöntemlerle, istikrar komisyonları kurarak esasında olmayan bir durumu, bir istikrarsızlığı ortadan kaldırabilmek mümkün değil. Enflasyon denen şey, Türkiye ekonomisinde yapısal bir hüviyete bürünmüş artık. Bu yapısal hüviyet, böyle istikrar komisyonları kurarak -eskiden de neydi "FİKKO" muydu bunun adı- bu tür cinliklerle çözülebilir değil. Hem maliyet temelli enflasyon ciddi artış gösteriyor hem de talep çekişli bir enflasyonla karşı karşıyayız. Zaten bütçe kanunu da bizzat, bizatihi bütçeden kaynaklı bir başka enflasyon kaleminin ortaya çıkmasına yol açıyor. 600 küsur milyarlık bir bütçe açığından bahsediliyor. Peki, maliyet itişli enflasyonun en büyük sebebi nedir? Vallaha Recep Tayyip Erdoğan'ın ta kendisidir. Niye böyledir? Çünkü "Faiz sebep, enflasyon sonuçtur." diye başladı, bu müthiş dehası bir anda kuru inanılmaz derecede yükseltti, sonra kurun tutulması için böyle işte kur korumalı mevduat gibi şeyler ortaya atıldı ama bunların her bir adımında enflasyon daha da fazla artmaya başladı. Yani mesela geçen senenin bu dönemine ilişkin Brent petrol üzerinden hesap yapıldığında şu anda kullandığımız petrolde geçen seneye göre yarısından daha fazla maliyet unsurunun bizatihi Erdoğan'ın iktisadi dehasından kaynaklandığını görebiliriz. Hangi Fiyat İstikrar Komitesinden bahsediyorsunuz? Yani böylesine bir enflasyonu provoke eden bir iktisat dehası başımızdayken böyle komisyonlarla, bilmem nelerle bu meselenin çözülebilmesinin hiç alakası yok. Gerçi maddelerde daha detaylı olarak bunları dile getirmeye devam edeceğiz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, dedim ya başında da usule dair konuşurken usulsüz bir torba yasa olmuş diye, usule uygun değil diye, burada bu Alevilere ilişkin kısım yenilir yutulur türden bir şey değil. Bakın, ben Alevi toplumu içerisinde doğmuş, büyümüş, onlar ne düşünür ne yapar bilen bir insanım; Alevi'yim. Şimdi, devletin yani bu müesses nizamın temsilcilerinin -sizleri kastediyorum- şöyle bir yaklaşımları var: "Onlar için de iyi olanı biz biliriz." Yani "Alevilik bir din değildir ya da dindir." Şimdi, şöyle bakıldığında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN TURAN (Mersin) - Yani Alevilerin çok somut olarak yıllardan beri söylediği şeyler var.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz doldu, toparlayın lütfen.

Buyurun, tamamlayın.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Yani Alevilerin sorunu ne imar sorunu ne elektrik sorunu ne su sorunu ne de başka bir mesele. Alevilerin temel sorunu bir defa cemevlerinin ibadethane statüsüne taşınması ve aslında Alevilerin bir inanç olarak eşit vatandaşlık haklarından faydalanabiliyor olmaları. Vallaha kimse çıkıp da "Ne eşitsizlik var?" demesin, biz kendi yaşadığımızı biliyoruz yani bu yaşa gelene kadar ne kadar çok sıkıntıyla, baskıyla yaşadığımı ben kendim biliyorum, kimse bana yaşadıklarımın bir halüsinasyondan ibaret olduğunu falan izah etmeye çalışmasın, hâlâ da bu var. Nereden anlıyoruz? Alevi inancı bir kılıç kalkan ritüeli değildir yani Kültür Bakanlığına bunu bağlamak suretiyle bir kültürel kategori olarak bunu ilan etmekle... Ayrıyeten, kimin ne haddine yani? Kimin ne haddine Alevileri durdukları yerden kategorize etmek? Başta söylediniz, bu konuda çok tartışma yapıldı, tam da o nedenle söylüyorum işte. Ya bu konuda çok tartışma yapıldı, hâlâ bu kadar geri bir yerden yasa teklifi sunmanın geldiğimiz noktada Alevileri incitmediğini mi düşünüyorsunuz? Alevilerin bunu böyle alkışlayacağını falan mı varsayıyorsunuz? Böyle değil arkadaşlar. Bunun aslında bir taraftan bir ucu seçime endekslenmiş, diğer taraftan da devletin kendi Alevi'sini yaratma politikasının direkt yansılarından biri olduğunu görüyoruz. Alevilerin sizden talebi onların suyunu, elektriğini vesairesini karşılamanız falan değildir ya da dedelerin maaşa bağlanması falan değildir. Nedir diyeceksiniz? Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı. Ben, benim inancımla uzaktan yakından alakası olmayan bir kuruma ödediğim vergilerle destek oluyorum ve bu sene Diyanet İşlerinin bütçesi çok daha fazla arttı. Şimdi Alevilerin ise suyunu konuşuyoruz, elektriğini konuşuyoruz; meselenin ne kadar geri bir zaviyeden ele alındığına bakar mısınız?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Epey aştınız süreyi, toparlayın lütfen, son cümlenizi alayım.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Bitiyorum, son cümlem.

Bunu kabul etmek mümkün değildir; bu müstakil bir yasa olarak ayrıca mütalaa edilmelidir, taraflarıyla beraber konuşulmalıdır ve buna istinaden de yeni bir yasal çerçeveyle Alevilik meselesinin ele alınması sağlanmalıdır.

Teşekkür ediyorum.