KOMİSYON KONUŞMASI

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Erhan Beyefendi'nin yirmi dakikalık konuşmasını daha sonra yapmak üzere bendeniz on dakikalık konuşmama başlıyorum.

Sizleri ve değerli...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bu on dakika değil, yirmi dakikanız var. Komisyon üyelerinin de geneli üzerinde yirmi dakika konuşma hakkı var.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Öyle mi? Pardon, bilmiyordum. Peki, teşekkür ederim.

Zatıalinizi ve değerli hazırunu saygıyla selamlarım tekrar.

Konuşmama başlamadan önce, madem konu açıldı, Türk Tabipleri Birliği Başkanının bu son derece talihsiz ve haddi aşan sözlerinden dolayı üzüntülerimi belirtmek isterim ve kendilerini kınıyorum. Bu sözlerin Türk Tabipleri Birliği içinde de çok fazla değer bulmadığını ve kabul görmediğini tahmin etmek isterim.

Evet, 2023 bütçesini görüşüyoruz. Bu 2023 bütçesi bize ne gösteriyor? Bütçelerde tabii ki biz, burada milletimizin bütçe hakkını savunuyoruz ve iktidarların, hükûmetlerin yaptıkları bütçelerde bu iktidarların, hükûmetlerin istikametini bize aslında gösteriyor. Bir istikamet çiziyor ve bize bu istikametler hakkında da ipuçları veriyor. Benim gördüğüm kadarıyla bir kere bu istikamet son derece negatif bir tablo çiziyor, bu bütçeye herkes bir isim takıyor, evet. Benim değerlendirmem: Şu anda bu bütçeyle milletin cebindeki üç kuruşun peşine düşülmüş durumdadır. Enflasyonla şişirilmiş, gelirleri acımasızca faizcilere aktarılan bir seçim finansmanı bütçesidir bu. Geçen ek bütçede de ifade etmiştim, enflasyon vergisini AK PARTİ iktidarı sevdi. Bu enflasyonla oluşan inanılmaz yüksek dolaylı vergilerle gerek bütçeler gerekse de anlıyoruz ki önümüzdeki seçim finanse edilecek. Bu yolun doğru ve hayırlı bir yol olmadığını ifade etmek isterim.

Nereden nereye geldik? Benim 2018 yılında ilk defa milletvekili seçildiğim günden beri, âdeta bir slogan gibi 2023 hedefleri konuşuluyordu, 2023 hedeflerinden bahsediliyordu. Nereye gitsem, oranın AK PARTİ'li yetkilileri, hatta valileri 2023 hedeflerinden her çıktıklarında, konuşmalarda bir slogan gibi bahsediyorlardı. Neydi bu 2023 hedefleri? Toplam millî gelirimiz 2 trilyon dolar olacaktı, kişi başına düşen millî gelirimiz 25 bin dolar olacaktı. Ne oldu? Önümüzde, tablo önümüzde. Maalesef olmadı, keşke olsaydı, olmasını isterdim. Ülkemizin iyiliği bizim de iyiliğimizdir, ülkemizin kötülüğü ise bizim üzüntü kaynağımızdır her zaman için. 500 milyar dolarlık bir ihracat hedefi vardı, bugün 265 milyar doları konuşuyoruz. Yüzde 4,6 olarak hedeflenen işsizlik TÜİK'e rağmen, sipariş TÜİK rakamlarına rağmen, bugün 10,4. Bu iki türlü sorun oluşturuyor. Birincisi, bu rakamların erişilememiş olması.

İkincisi ise, daha vahimi; böylesi afaki, hayalî rakamların milletimize, olamayacağı biline biline aktarılmış olması ve onlara umut pompalanması; eğer ki beceriksizlikle bu rakamlara ulaşılamadıysa son derece kötü, ülkemizi idare edenler hakkında vereceğimiz karnenin çok düşük olmasını gerektirir ama hayır; beceriksizlikle değil, bile bile doğru söylenmemiş, bile bile insanlarımız kandırılmışsa o daha da kötü. Her ikisi de bu ülkeyi idare edenlerin bulundukları makamları boşuna işgal ettiklerinin işaretidir.

Evet, bu bütçede ilk gözüme çarpan bir konuyu gündeminize sunmak isterim: 2021 yılı bütçe teklifi, Plan ve Bütçe Komisyonu ve Genel Kurul görüşmeleri neticesinde Meclisimizde 1 trilyon 346 milyar lira olarak kanunlaştı. 2021 yılındaki orta vadeli programlarda ve diğer dokümanlarda ise 1 trilyon 506 milyar liralık bir bütçe giderinin öngörüldüğü kaydedildi, Sayıştayın uygunluk bildirimi raporunda 1 trilyon 619 milyar liralık bir yıl sonu ödeneği olduğu belirtilmiş; nasılsa? Şimdi, ben bunu tam anlayamadım, burada izaha muhtaç bir durum var: 2021 yılı için Meclisimizin onayladığı bütçe ile gerçekleşen rakamlar arasında 273 milyarlık bir fark var Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız yani bizim aylarca görüşüp kabul ettiğimiz rakamın yüzde 20 fazlası; kabul edilebilir bir şey değil, biz burada boşuna konuşmuşuz, boşuna günlerce tartışmışız yani Plan ve Bütçe Komisyonunda bir ay, Genel Kurulda da iki hafta boyunca, bu milletin helal paralarının nereye harcandığıyla ilgili konuşmalarımız, onların nasıl harcanmasıyla ilgili konuşmalarımız boşunaymış; nasıl olsa herkes bildiğini okuyor. Yani şu demek oluyor aslında: "Bütçe hakkı kutsaldır, milletin Meclisinindir." sözleri maalesef havada bırakılmış. Bunun bir devlet yöneticisine ve Türk devlet geleneklerine uymadığını, yakışmadığını söylemek isterim.

Yetki alınmadan yapılan harcamaların, şimdi bizden ibra edilmesi bekleniyor Sayın Başkanım. Biz, bu yetki alınmadan yapılan harcamaları, 270 milyar lirayı aşan harcamaları buradan ibra edecek miyiz Cevdet Beyefendi? Bunu size özellikle ve buradaki değerli milletvekili arkadaşlarıma, milletin vicdanının sesi olan, aldıkları emaneti burada, Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıyan değerli milletvekillerine sormak isterim.

Ayrıca başka bir örtülü ödenek operasyonu daha yapılmış, onu da bu arada dile getirmek isterim: Atıf yapılan 5018 sayılı Kanun'a göre, genel bütçe ödeneklerinin yüzde 2'sine kadar yedek ödenek konulabiliyor; aktarma yapmaya ise Cumhurbaşkanı yetkilendirilmiş. Evet, bu yüzde 2'lik sınırlamaya rağmen, 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu'na eklenen bir fıkrayla, genel bütçenin yüzde 10'unu aşmamak kaydı ve Cumhurbaşkanının yetkisiyle, idarelerin ihtiyaç fazlası ödeneklerinin Strateji ve Bütçe Başkanlığı bütçesine aktarılmasına imkân tanınmış. Yıl içerisinde Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığına 96 milyar 404 milyon lira yedek ödenek aktarımı yapılmış. Bu tutar bütçenin yüzde 6'sı. İhtiyaç fazlası olarak kaydedilen ödeneklerin 62 milyar lirası Millî Eğitim Bakanlığına, 19 milyar lirası Emniyet Genel Müdürlüğüne, 11 milyar lirası Jandarma Genel Komutanlığına ait. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığına kaydedilen bu ödeneklerden Hazine ve Maliye Bakanlığına, Sağlık Bakanlığına ve Karayolları Genel Müdürlüğüne aktarımlar yapılmış yani anlatmak istediğim sonuç şu: Öğretmenden, polisten "ödenekler fazla" diyerek alınmış, kur korumalı mevduatın finansmanına, garantili geçişlere ve kamu-özel işbirliğiyle yapılan şehir hastanelerine aktarılmış. Buna eliniz nasıl vardı, hakikaten hayretler içindeyim. Ya, çok ibretlik bir zihniyet karnesi olarak ben bunu dikkatlerinize ve bilgilerinize sunmak isterim; çok üzüntü verici, vicdanlı bir yönetimin yapmayacağı bir şeydir; öğretmenden, polisten alıp böylesine, ülkenin pek çoğu... Özellikle "kur korumalı mevduat" dediğimiz bir saatli bomba neredeyse, ben bunu dövize endeksli, ucu açık faizli mevduat hesapları olarak değerlendiriyorum. Türkiye'nin hiç de hayrına olmayan bir yöntem deniyorsunuz, Allah esirgesin. Bunun neticelerini, sonuçlarını gelecek nesiller, sizler bu görevlerden ayrıldıktan sonra gelecek nesiller çok ağır bir şekilde ödeyecek, biz de bunları önlemek için elimizden geleni yapacağız hayırlısıyla.

Bir başka şey daha var, bu bütçede, herhâlde bu yaptığınız uygulamadan ilham aldınız ki, 2023 yılı sonuna kadar, daha yeni, geçtiğimiz günlerde uzatılan kur korumalı mevduata ödenek ayırmamışsınız. Zannederim, yine aynı yöntemi, aynı zalim ve acımasız yöntemi deneyeceksiniz. Bu yoldan dönmenizi sizden istirham ediyorum.

Yine, bir başka konu, Sayıştay raporları. Sayıştaya "Neden bu kadar çok şey görüyorsunuz, görmeseniz ne olur?" denen günlerden geçiyoruz, ne kadar acı değil mi? Sayıştay raporları, idarelerin yaptığı keyfîlikleri artık belli sebeplerle tam tespit edemese de tarih karşısında kaydetmeye hamdolsun ki devam edebiliyor. Bu, buz dağının görünen yüzü bile olsa en azından yine bazı ipuçları alabiliyoruz. Örneğin, idari faaliyet raporlarında, 315 kamu idaresinin 138'inin yaptığı yardımlar raporlarında gösterilmemiş, tespit yapılmamış; bunların 83'ü belediye.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, ben bu belediyelerin hangi belediyeler olduklarını merak ediyorum, sizden bu belediyelerin listesini rica ediyorum, "yardım" adıyla yapılan bu harcamaların hangi belediyeler tarafından yapılıp raporlara neden aksettirilmediğini de bilgilerimize sunmanızı sizden istirham ediyorum.

215 idari bütçe, hedef ve sapmaları arasındaki ilişkiyi açıklayamamış yani tabiri caizse minareyi çalmışlar ama kılıfı hazırlayamamışlar bu sefer. 70 idarenin yani ülkemizdeki her 5 idareden birinin bütçe dışında gelirinin olduğu ancak kayıtlarının tutulmadığı da tespit edilmiş.

Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, sayın bakan yardımcılarımız, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısının "atılım bütçesi" olarak tarif ettiği 2023 yılı bütçe teklifinin makroekonomik hedeflerini değerlendirmek isterim biraz da. Bakalım, atılım bütçesi mi yoksa faiz ve seçim finansmanı bütçesi mi? Bütçe teklifi, 2023-2025 Orta Vadeli Program hedeflerini temel alarak hazırlandı yani 2023 yılında yüzde 5 büyüme, yüzde 24,9 yıllık tüketici enflasyonu, 21,5 lira ortalama dolar kuru, 80 milyar dolar dış ticaret açığı gibi öngörülere dayanıyor. 2023 yılında bütçe harcamalarının 4 trilyon 470 milyar lira, bütçe gelirinin 3 trilyon 810 milyar lira, bütçe açığının da 659 milyar lira olması öngörülüyor. Harcamalar için de 566 milyar lira faiz ödemelerine ki tarıma ayrılanın 10 katı yani gıda güvenliğimizi sağlayan, beslenmemizi sağlayan, sabahtan akşama kadar o güneşin alnında, tarlada veya ahırda çalışan o kutsal, o mübarek insanlara ayrılan paranın 10 katı faize ayrılmış durumda. 103 milyar lira da kamu-özel iş birliği ödemelerine ayrılmış. Fakat liranın değer kaybı 2023 yılında da devam ederse toplam faiz ödemeleri 1 trilyon lirayı bulabilir. Bunların altından kalkabilecek bir zihniyet ve ehil kadro ben göremiyorum ve güven veren bir kadro da göremiyorum.

Malumunuz, ekonomi güvenle idare edilen bir sosyal bilimdir aslında, bol rakamlı bir sosyal bilimdir. Bunun için, Türkiye'deki kendi insanımıza ve yurt dışındaki piyasalardaki aktörlere güven verecek bir kadro lazım. Bugün bir şey söyleyip yarın bunun tersini iddia eden bir heyetle bu işleri yürütmemiz çok zor. Bundan önceki bazı toplantılarda Sayın Hazine ve Maliye Bakanının yurt dışındaki yatırımcılarla yaptığı konuşmalardaki sözlerini aktarmıştım. Orada, devletin olmadığını ispat etmeye çalıştı âdeta. Yani bürokrasinin olmadığını iddia etmek, bürokrasinin olmadığını anlatmaya çalışmak ne demektir? Devlet yok demektir; bir kişi var "O bir kişiyi biz ikna ederiz, siz gelin, hallederiz." demektir.

Geçtiğimiz hafta NATO Parlamenterler Meclisi görevim nedeniyle Kore'deydim. Kore, malumunuz, dünyanın 8'inci büyük ekonomisi. Çok özel, güzel, önemli görüşmeler, temaslar, toplantılar yaptık. Bunların içinde çok önemli, büyük, özel şirketler de vardı. Türkiye'ye gelmelerini istediğimizde şüphe içinde olduklarını üzülerek tespit ettik; yalnızca ben değil, heyetimizdeki diğer arkadaşlar da. Bu Kore ki Türkiye'yle, Türk insanıyla tarihî bağlarından dolayı ilişkileri "kan kardeşi" olarak addediyorlar. Kendileri açık açık bize "Sizler bizim kan kardeşimizsiniz." diyorlar, biz de burada tabii ki Kore halkına büyük bir sempati duyuyoruz, biz de onları karşılıklı olarak "kan kardeşi" olarak kabul etmişiz. Orada verdiğimiz 900'e yakın şehidimizin emekleriyle, büyük fedakârlıklarıyla böyle bir münasebet kurulmuş. Buna rağmen, Türkiye'deki güven vermeyen, adaletten uzak ortam ekonomik ortamı da negatif yönde tetiklediği için buraya gelip yatırım yapmaya hazır yatırımcılar, yabancı sermaye Türkiye'ye gelmekten imtina ediyor.

Yine, bir başka konu, Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre hem de önümüzdeki yıllardaki iç borç faiz ödemesi yükümlülüğü anapara ödemelerini geçmiş durumda. Bu akla zarar bir durum yani faizimiz anapara borcunu geçmiş durumdayken Türkiye'de ekonominin iyi olduğunu, bu bütçenin hayra vesile olabileceğini iddia etmeyi ben anlamakta zorlanıyorum. Maalesef, çok üzülerek ifade ediyorum, bugünkü Türk ekonomisi bir millî güvenlik sorunu hâline gelmiştir arkadaşlar ve bu millî güvenlik sorunu, yine Allah esirgesin, siyasi tavizler verilme ihtimalini de doğuruyor. Merhum eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel Beyefendi'nin bir ifadesinde söylediği şuydu: "Bir sonraki finansal kriz Türkiye'ye siyasi taviz verdirir, aman dikkat." Bugün, belki de o olabileceği tahmin edilen finansal ve ekonomik krizin çok daha ötesinde bir kriz yaşıyoruz. Bu anlattığım yani faizin anaparanın çok daha üstüne çıkması bize bir de şunu gösteriyor maalesef: Yani hazinemizin bu KKM'yle yağmalanması yetmemiş gibi bir de şu anda biz tefecinin eline düşmüş durumdayız. Şöyle bir ekonomi düşünebiliyor musunuz: Sizin politika faiziniz -ki faizler içinde bir tanesidir- yüzde 10,5'e düşürülmüş emir komuta zinciriyle fakat ekonomik dinamikler içindeki diğer faizler bambaşka, katbekat fazla. Piyasa faizi yüzde 40'ların üzerinde, yine siparişle veri yayınlayan TÜİK rakamına göre enflasyon yüzde 85 fakat biraz önce sayın milletvekillerimizin de aktardığı gibi, sadece bütçe rakamlarını karşılaştırdığımızda bütçenin itiraf ettiği enflasyon rakamı yüzde 150'nin üzerinde. Yani bütçe kimin adına itiraf ediyor bunu? İktidar adına, iktidarın hazırladığı bütçe. Diyor ki bu bütçe: "Türkiye'deki enflasyon yüzde 150'nin üzerinde." Geçen seneki bütçe ile bu seneki bütçeyi karşılaştırırsak böyle bir rakam buluyoruz. Yüzde 10,5 politika faizi, dediğim gibi serbest piyasa faizi bambaşka. Bu şunu gösteriyor: Serbest piyasa devletin ilan ettiği, daha doğrusu iktidarın ilan ettiği faizi umursamıyor "Bu yalan." diyor, "Böyle bir faizi ben kabul etmiyorum." diyor. O faiz, politika faizi yalnızca hazinenin ve Merkez Bankasının yağmalanmasına ve servet transferine neden oluyor ve bu işe yarıyor, bunu buradan özellikle ifade etmek istiyorum. Böylesine bir politika bilerek yapılıyorsa da vahim, bilmeden cahillikten yapılıyorsa da vahim. Bu KKM'yle ilgili bundan önce defalarca konuştuk, yıl sonuna kadar 400 milyar liraya yakın bir maliyeti olacağı hesap ediliyor ve 1,5 trilyon liranın üstüne çıkmış durumda. Bu 1970'lerde denenmiş bir yöntem. Uzun yıllar bunun getirdiği dezavantajlar, ağır yük temizlenmeye çalışıldı. Bütün bunlar biline biline tekrar aynı yöntemin denenmiş olması yine yalnızca kirletilmiş koltuğun kurtarılma operasyonundan başka bir şey değildir, bunu da yine buradan ifade etmek isterim.

Çok merak ettiğim bir konu daha var: Merkez Bankasının net hata noksan hesabında bulunan, kaynağı bilinmeyen ve şimdilik 28 milyar dolar olarak gözüken bu rakam. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, bu para kimindir, bunu sormak istiyorum. Bu 28 milyar dolar kimindir, hangi kara para aklayıcısının ve hangi kara para zengininin parasıdır bu 28 milyar dolar? Türkiye Cumhuriyeti devleti, ne idüğü belirsiz, çalıp çırpılan, nereden kazanıldığı belli olmayan bir parayla mı fonlanıyor şu anda? Bu, izaha muhtaç bir meseledir; bu, son derece onur kırıcı bir durumdur. Bunu ne Türk insanına ne de yabancıya anlatamayız, ben bunu içime sindiremiyorum. Merkez Bankası bilançosunda 28 milyar dolar kimin olduğu belli olmayan bir kara paranın bulunması bizim için kabul edilemez bir hadisedir.

Evet, son, aktarmak istediğim konulardan biri de gelir vergisi ile kurumlar vergisinin karşılaştırılmasında bütçe teklifinin anlaşılması için önemli. Bütçe teklifinde gelir vergisinde yüzde 48,9, kurumlar vergisinde yüzde 23,3 artışın yaşanacağı öngörülüyor. Böylece kurumlar vergisinin vergi gelirleri içindeki payının geçtiğimiz yıla oranla yüzde 2,8 azalacağı anlaşılıyor. KKM'yi cazip kılmak, İstanbul Finans Merkezine istisnalar sağlamak için vazgeçilen kurumlar vergisinin oranı azalsa da oradan gelecek vergi gelirinden daha fazlası enflasyon vergisi nedeniyle zaten ücretlilerden alınıyor.

Üçüncü büyüklükteki gelir kalemi ise ÖTV. Petrol ve doğal gaz ürünlerinden alınan ÖTV yüzde 9,1 artarak 86 milyar lira olacak, öyle gözüküyor. ÖTV üzerinden hesaplanan KDV'yle birlikte tahsil edilecek vergi 101 milyar liraya yaklaşıyor. Araç alındığı zaman ödenen ÖTV, 2022'de 142,7 milyarken 2023'te yüzde 145,6 artışla 204 milyar lira olarak öngörülmüş. Yine bir tavsiyemiz: Bu ÖTV rakamları yüzde 40 ile yüzde 220 arası değişen -araçlarda özellikle- inanılmaz yüksek rakamlar, bunların düşürülmesi. Devletin fonlanmasının bir tek araç alımına neredeyse bağlanmaması gerekiyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son otuz saniyeniz...

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Bakım, neredeyse bitmek üzere. Beş dakika daha veriyorsunuz herhâlde değil mi Sayın Başkanım?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Grup sözcülerine sadece.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - O zaman hemen...

Sayın Başkanım, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı -iki üç dakika rica edeyim Değerli Başkanım- ek bütçede sizi göremedik. Ek bütçede Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nebati geldiler, hâlbuki, alışıldığı üzere, bütçeleri siz sunuyorsunuz. Herhâlde haziran ayında, daha bir önceki bütçenin üzerinden altı ay geçmeden neredeyse bir o kadar büyüklükteki bütçenin tekrar getirilmesini siz de pek hazmedemediniz ki gelip burada bizlere, millete bu bütçeyi açıklamayı ve -nasıl diyelim- savunmayı kendinize belki de yediremediniz; olabilir. Fakat bu bütçe sunumları olsun, bütçe savunmaları olsun sizin de yapmanızı biz yadırgıyoruz. Bunu geçtiğimiz yılki konuşmamda da arz etmiştim. Bu bütçenin, Anayasa'da yazıldığı gibi, şu anki iktidardaki -Anayasa'daki tanımını söylüyorum- tek bir siyasi sorumlusu var; bu da Sayın Cumhurbaşkanı. Bu bütçeyi harcama yetkisi Sayın Cumhurbaşkanına veriliyor iktidar adına ve milletin verdiği bir yetki. Ve bu bütçeyi sunması ve savunması gereken de -özellikle savunması gereken de- Sayın Cumhurbaşkanıdır.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Cinisli, son cümlenizi alalım.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Bitiriyorum efendim.

Bu, Sayın Cumhurbaşkanının devlet teamüllerimize uyarak bütçesini, milletten aldığı emaneti nasıl harcadığını gelip en azından burada yapmasa da Genel Kurulda yapması şarttır. Bugüne kadar gelmiş geçmiş pek çok karizmatik lider bütçelerini saatlerce Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda savunmuşlardır; onlar da insandı, onlar da siyasetçiydi, onlar da milletin karşısında hesap vermek mecburiyetinde olan kişilerdi.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Sayın Cinisli.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sayın Cumhurbaşkanına, zatıdevletlerine, bendenizin bu ricasını iletmenizi ben sizden hassaten rica ediyorum.

Saygılar sunar, teşekkür ederim.