KOMİSYON KONUŞMASI

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Evet, Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer Başkanım, Allah hayırlı etsin; hep beraber, inşallah... Burada esasında acı bir olayı araştırmak gibi zor bir işimiz var ama sizlerle beraber hem acılarımız da azalır diye düşünüyorum, işlerimiz de kolaylaşır. Öncelikle iktidarıyla muhalefetiyle, bütün arkadaşlarımızla partilerüstü bir meseleyle bu olayın üzerine gideceğimizi söylemek isterim.

Ben bu olaya, kazadan sonra ve kazadan önce bakmak istiyorum. Kazadan önce elbette ki biz "Neden burada bir patlama oldu, neden bir kaza oldu?" bunu araştıracağız. Ama bunu araştırmadan önce de şunu bilmek lazım, hem Hamdi Bey hem Polat ağabey olayları değerlendirdi: Yer altı madenciliği dünyada en zor işlerden bir tanesidir, en zor. Bir maden mühendisiyim, yer altına çok girdim, çalıştım da. Yer altı madenciliği zor ama işin en önemlisi taş kömürü bunların en zoru. Neden? İsmi üzerinde taşlaşmış kömür. Linyitin en yaşlısı, linyit daha genç yani gaz oranı azaldıkça gençleşiyor; gaz oranı fazla olunca yaşlı oluyor, verimli oluyor ve zengin oluyor. Zaten gaz oranı yüksek olunca bir kömürde zengin olması da oradan geliyor, enerji üretiyor. Bunlardan bir tanesi taş kömürü. Peki, taş kömürü dünyada var mı? Var. Türkiye'de var mı? Var. Dünyadaki taş kömürleri ile Türkiye'deki taş kömürleri, Zonguldak havzası kıyaslanabilir mi? Kıyaslanamaz. Sebebi şu, az önce arkadaşlarımız da söyledi: Tektonik hareketlerle beraber çok ama çok kırıklı bir yapı, faylı. Yani ne demek istiyorum? Bir planlama yapıyorsunuz, 50 metre ilerliyorsunuz. 50 metre ilerledikten sonra damar 5 metre aşağıya, 5 metre yukarıya, 5 metre sağa, 5 metre sola kaçabiliyor. Diğer taraftan kalınlık yeterli mi? Yeterli değil. Eğim ne? Dünyayla kıyasladığımız zaman şimdi, bazen bu tür zamanlarda çok farklı insanlar çıkıyor televizyonlara yani bu işin uzmanı kesiliyorlar, esasında meslekten haberleri yok, Avrupa ile Zonguldak'ı kıyaslıyorlar, Avrupa ile Zonguldak kıyaslanamaz; Avrupa'da damarların eğimi 10 derece, Zonguldak'ta damarların eğimi 45 derece yani siz Zonguldak'ta Kozlu Üniversitesinde Kılıçlar damarına gittiğiniz zaman ancak giderseniz görürsünüz yani siz orada nasıl bir teknoloji uygulayacaksınız? 45 derece eğimi var, altta sulu ramble var -dolgu malzemesi- fırçaların üzerinden atlayacaksınız profesyonel bir şekilde, yürüyeceksiniz ve ayağa çıkacaksınız. Yani ne demek istiyorum? Aynısı Amasra'da da... Yani tektonik olarak faylarla kırıklı bir yapı ve orada da damarın eğimi yüksek.

Diğer taraftan, derinlik arttıkça madenlerde sıkıntılar artar, derinlik arttıkça ısı artar, ısı arttıkça havalandırması zorlaşır. Yani risk taşıyorsunuz. Ne kadar aşağı inerseniz ısı artıyor, havalandırma zorlaşıyor ve orada da gaz çıkışını kontrol etmek, ulaşım, her şey zorlaşıyor. Şu anda Türkiye'de, Türkiye Taşkömürü Kurumunun bağlı olduğu havzalarda derinlik artıyor. Ama başka bir şeyi daha var taş kömürünün, ismi üzerinde taşlaşmış kömür. Bu taş kömürünü mekanize yani kesici yükleyicilerle veya... Eğer siz burada tekniği kullanamıyorsanız ne yapacaksınız? İlkel yöntemlerle kazacaksınız ama bu taşlaşmış bir kömür. Burada o zaman ne var? Patlatma yapacaksınız yani grizuya dayanıklı patlatma sistemlerini yapmak zorundasınız. Ne kadar dayanıklı olursa olsun, patlatmanın da riskleri var yer altında, kazmayla kazamıyorsunuz yani kömürü gevşeteceksiniz, yine kazacaksınız.

Diğer taraftan, az önce de söyledim, bir de kırıklı yapıdan dolayı tahkimat yapacaksınız. Neyle tahkimat yapacaksınız? Mekanize yok yani hidrolik direkler, düğmeye basacaksın, direkler bir adım öne gidecek, arkası göçecek kendiliğinden öyle bir şey yok. Buralarda yine insan gücüyle kullanılan tahkimat sistemleri var, "domuzdamları" dediğimiz, yer altında kullandığımız tahkimatlar; tavanı ayakta tutuyorsunuz, bir adım ilerlediğiniz zaman o arkadaki ahşap tahkimatları, direkleri keserek, arkayı çökerterek arkayı sağlama alıyorsunuz. Bu, böyle anlatıldığı zaman çok kolay bir şey.

Bir örnek vermek istiyorum: Staja Kılıçlar'da başladık biz, yıl 1986, mühendisim Mehmet Çebi -hemşehrimiz- dediler ki: "Bak, sizin mühendis hemşehrin işte, rahat edersiniz." Kılıçlar'a gittik Sayın Bakanım, aşağı indik, zaten üzerimizdeki elbiseler parçalandı, çizme içerisi doldu tamamen, her şeyle beraber; yürüyorum da başka imkânımız yok, yürüyorum. Dediler ki: "Ne düşünüyorsun?" E, biz mesleği bırakırız herhâlde diye düşünüyoruz ama önümüzde de mühendis var, ana yolda yürüyoruz, ne güzel yani bu ana yol beş yıldızlı otel gibi geldi. Ondan sonra, baktık bir yerden "fere" denen bir yerden yukarı çıkacağız. Dedi ki: "Hadi bakalım, buradan yukarıya çıkalım." Çıktık, mühendisle beraberiz, korkmuyoruz. Biraz sonra dedi ki "Artık bundan sonra siz bu vardiya bitene kadar buradasınız." Ve kendisi çıktı. İki gün geçti, üç gün geçti, alışmaya başladık. En son, oradaki ustalar da bizimle beraber, mühendis adayıyız ya bizi biraz korkutuyorlar, dediler ki: "Artık bu arkayı göçertme sırası sizde, hadi bakalım direkleri kesin." Anlık olay yani aniden bir dikkatsizlik hayatınıza mal olabilir. Ben, terden soğudum ama o direkleri kestik madende. Yani otuz altı gün orada bilfiil çalıştık, bize çok şey kazandırdı. Zorlukları üst düzeyde zorluklar.

Geçmişe baktığımız zaman burada "Dünyada eşi benzeri yok." doğru "Teknoloji burada uygulanamıyor." doğru ama geçmiş dönemde elimizde "vak vak lambaları" vardı yani tavanda ve tabanda hem karbonmonoksidi hem karbondioksidi ölçecek, metanı ölçecek lambalarımız vardı; şimdi, onlar ortadan kalktı. Ne var? Orada teknolojik sensörlerle beraber artık bu gaz çıkışı kontrol ediliyor. Eskiden maden, Zonguldak, dediğimiz zaman aklımıza "pnömokonyoz" geliyordu, ciğer hastalığı. Yani, kuru delikler deliniyordu sulu delikler değil, toz bastırılmıyordu, işçi sağlığı ve iş güvenliği yoktu ve onun yüzünden kara elmas... Ve insanlar Zonguldak'ta çalıştığı zaman 50 yaşından sonra ölmeleri beklenirdi. Şimdi, devlet imkânlarını seferber etmiş, kullanmış, bir yere getirmiş ama burada elbette ki her şey dört dörtlük mü? Zaten olsaydı bu kaza olmazdı.

Ama şöyle de bir şey söylemek isterim: Az önce kim söyledi futbol maçını? Herhâlde değerli Sayın Yavuzyılmaz kardeşim söyledi. Ben bunu hem futbol maçına benzetiyorum hem de askerin ve polisin pusuya düşmesine benzetiyorum yer altı işini; ne zaman insanların, orada çalışanların pusuya düşeceği belli olmuyor. Neden bunu söylüyorum? Metan gözle görünmüyor. Yer altında belirli yerlerde boşluklar oluşuyor. Kömürde, taş kömüründe gaz oranı çok yüksek olduğu için gaz üzerinden boşalmak istiyor, ayrılmak istiyor, rahat bir ortama geçmek istiyor. Yer altındaki belirli aralıklardaki o boşluklara taş kömürü üzerindeki metan gazı geliyor ve orada birikiyor, birikiyor, birikiyor; işte yer altında biz patlatma yaptığımız zaman belki... Yani şöyle örnek vermek isterim sizlere: Bir tahkimat var, arkasında su birikintisi var, çok az bir yerden bir su, bir boşluk yarattığı zaman yavaş yavaş, yavaş yavaş ortamı tamamen yok ediyor. Burada da patlatma yaptığınız zaman ileride bir gaz depolanmışsa eğer yer altında en ince ayrıntısından rahatlamak istiyor içeride yani yavaş yavaş dışarı veriyor kendini, aniden bütün ocağı kaplamış olabiliyor. Yani, burada bu tür şeyler olabilir bir anda.

Diğer taraftan da bereket versin, bu yer altında toz patlamalarına karşı da önlemler alınmış. Mesela, burası kamunun bir ocağı; burada toz patlamasına karşı önlemler alınmış, tavanlarda su torbaları kullanılmış, yine bastırıcı tozlar burada kullanılmış kömür tozunu bastırmak için ve burada bereket versin bir toz patlaması olmadı ama grizu patlaması oldu. Bunları niye anlatıyorum? Geçmişten günümüze kadar çok şeyler denendi ve orada Türkiye'nin en önemli yer altı üretim yöntemleri açısından benim de mezun olduğum okulun hocaları, iddia ediyorum, Türkiye'nin en önemli hocaları eğitim açısından. Niye? Bir taraftan eğitim var, bir taraftan uygulama var. Yani hocalarımız, bazı hocalarımız, değerli milletvekillerimiz var, Polat ağabey zaten bizim hocalığımızı yapmış olanları tanır, aynı okuldan mezunuz ama diğer arkadaşlarımız da hocalarımızı tanır. Hâlâ yeraltında çalışırken bile o kazalara maruz olan bazı hocalarımız var yani uygulamalı, en önemli şeyler yani teknik olarak...

Türkiye Taşkömürü Kurumu, şunun hakkını teslim etmek lazım, eksikleri elbette araştıracağız ama yılların tecrübesiyle bir kamu kurumu olarak ayakta. E kömür, taş kömürü; riskli. Bütün önlemleri alırsınız yine de burada kaza olma ihtimali olabilir. Yani siz, emniyet kemerini takarsınız, şoförlüğünüz en üst düzeyde, yolda gidiyorsunuz, arabanız da 4x4, çok güvenilir bir araba -az önce arkadaşlarımız söyledi- bir anlık, saniyelik olayda bir kaza yapma riski var. Burada da kaza yapma riski var ama biz, bunları burada araştırıp yeni önlemler neler olabilir, yasal altyapıda eksikler ne olabilir, bunlara bakıp öneri getirebiliriz; bunlar önemli şeyler ama biz istiyoruz ki elbette herkes, burada iktidarıyla, muhalefetiyle kendi vatandaşımızın hiçbirinin ayağına taş değmesin, bırakın ölmeyi ayağına taş değmesin ama zor bir iş madencilik işi. Stratejik bir maden taş kömürü zaten, dünyada enerji savaşları var, biz bunu üretmek zorundayız. Niye? Alternatif olarak elimizde durması lazım, kapatmamız mümkün değil. Bütün zor şartları burada öngörerek teknik yönden daha fazla neler geliştirebiliriz bu şartlara göre, bunları elbette bu çalışmanın neticesinde hep beraber burada açıklayacağız. Zaten Başkanımız da söyledi; şeffaf bir şekilde iktidarıyla muhalefetiyle, önerilerle Sayın Başkanımız bunlara önem verdiğini ifade etti. Bu, bizim için çok önemli bir şeydir.

Ama şunu da söylemek lazım değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanım: Biz kaza öncesinden konuşuyoruz. Allah'a şükürler olsun, kaza sonrasında konuşmuyoruz. Niye? Devletimiz aynı anda bütün imkânlarını seferber etmiş, hiçbir şeyden kaçınmamış, o zor şartlarda Zonguldak'ta ölümü göze alıp da yer altına inen dünyanın en önemli tahlisiye elemanları yani orada aşağı inmişler, ocakta yangın varken bile arkadaşlarını kurtarmışlar ve yukarı çıkarmışlar; dile kolay. Yani normal şartlarda kaza olmasa dahi ocaktan, kapıdan içeri girdiğin zaman döneceğin belli olmaz; biz hep öyle düşünüyorduk. Yer altı, sekiz saat yer altında kalıyorsun ya, yer altına giriyorsun. Ama oradaki arkadaşlarımız, teknik elemanlarımız, mühendislerimiz, belki kamuoyunda suçlanan insanlar bile -şimdi biz kimseyi yargılamak istemiyoruz çünkü o bizim görevimiz değil, yargıda her şey- cansiperane oradaki kaza neticesinde arkadaşlarını kurtardılar.

Diğer taraftan da hem Enerji Bakanımızın hem İçişleri Bakanımızın hem Çalışma Bakanımızın aynı anda Zonguldak'ta olması, birkaç saat içerisinde Zonguldak'ta ve işin başında olmaları ve bütün yaralı kurtulan kardeşlerimizin ambulans uçaklarla beraber Türkiye'nin en önemli hastanelerine sevk edilmesi de -üzülerek de söylüyorum, bunların olmaması lazım ama- bir başarıdır. Bir eksiklik varsa o eksikliği dile getireceğiz elbette ki ama bir başarı da var ve belki de dünyada eşi benzeri görülmemiş bu olaylara karşı artık bizim bir hareket gücümüz oluştu. Bu önemli bir şey.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - İtfaiye ekipleri aşağıya indirilmiş, siz maden mühendisisiniz, itfaiye iner mi madene?

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Diğer taraftan, ertesi gün bizim, iktidarıyla muhalefetiyle bütün parti liderlerinin, Grup Başkan Vekillerinin, milletvekillerimizin orada gelip hep beraber brifing alması ve oradaki vatandaşlarımızın acısını paylaşması ve orada yine kriz odasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekillerine ve milletvekili arkadaşlarımıza, bizim AK PARTİ'nin Grup Başkan Vekillerine ve milletvekillerine, orada Bakanlarımız hep beraber brifing verdiler, ne tür çalışmalar yapıldığını orada anlattılar.

Yani, şimdi, Sayın Vekilim, polemiğe girmek istemem.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Hayır, AFAD inmiş aşağıya.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Bu olaylarda şöyle, bu olaylarda, ilk zamanlarda...

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Hayır, AFAD inmiş, itfaiye inmiş. Hani "başarı" dediniz ya.

BAŞKAN TANER YILDIZ - Daha sonraki toplantılarda bu teknik detaylara gireceğiz arkadaşlar.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Niye girildi? Yani biz de konuşabilirdik. Neredeyse bir güzellemeye doğru gidiliyor.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Güzellemeye değil, bir şey söylüyorum, Sayın Yavuzyılmaz, ben bir şey...

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Toplantının gündeminde yok ki biz girmedik teknik detaylara.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Değerli kardeşim, hayır.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Siz maden mühendisisiniz, anlıyorsunuz.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Değerli kardeşim, lütfen, niye rahatsız oluyorsunuz?

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Rahatsız olmuyorum ben, niye rahatsız olacağım?

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Siz fikirlerinizi söylediniz; asla siyasi olarak değerlendirme yapmıyorum, işin zorluklarından bahsediyorum, eksiklik varsa da bir kardeşiniz olarak... Ya, niye biz birbirimize anlayış göstermiyoruz? Ben size saygı duyuyorum. Belki eksiklerim varsa da onlar düzeltilir ama Zonguldak'taki taş kömürünün ne olduğunu anlatmak istedim yani bu da herhâlde bir maden mühendisi olarak benim hakkım, yani bu kadar da değil. Yani biz orada öncesinde neler olduğunu anlatıyoruz, eksiklere hep beraber bakacağız, bizim durumumuz zaten bu. Ondan sonraki süreci de, kazadan sonraki süreci de anlatıyorum; hep beraber olduk, bunlar Türkiye adına sevindirici şeyler.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - O zaman çift boyutlu değerlendirin. AFAD'ın yaptığı açıklama hatasının da sebebini lütfen izah edin.

BAŞKAN TANER YILDIZ - Arkadaşlar, lütfen...

Sayın Başkanım, siz toparlayın.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Toparlıyorum.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Acının üzerine bir başarı inşa etmeye çalışılması çok yanlış.

BAŞKAN TANER YILDIZ - Şöyle: Biz genelde bu yoruma şöyle katılalım: Biz hüküm cümlesi ve yüklem cümleleri kullanmayalım burada. Yani o açıdan bu yoruma katılıyoruz.

Başkanım, siz toparlayın, teknik detayları biz sonraki toplantıda yapacağız.

KANİ BEKO (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN TANER YILDIZ - Kani Bey, size birazdan söz vereceğim.

Buyurun Sayın Balta.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Ben tekrar... Arkadaşlar, sizi üzmek istemem. Biz kardeşane bundan sonra beraber çalışacağız, hep beraber çalışacağız. Asla herhangi birisini üzecek bir şey söylemem, ona da şey yapmayın. Yani ben sizin bütün söylediklerinize saygı duyuyorum.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Aileler üzgün Sayın Vekilim.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Ailelerin acısını paylaşıyoruz. Hep beraber oradaydık.

Sayın Başkanım, tekrar, bütün arkadaşlarıma görüşlerinden ve düşüncelerinden dolayı teşekkür ediyorum. İnşallah, güzel bir çalışma olacak hep beraber.

Ben saygılar sunuyorum.