| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 26 .10.2022 |
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Sayın Başkan, çok değerli Komisyon üyelerimiz, milletvekillerimiz, değerli bürokratlarımız, basınımızın değerli emekçileri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşmelerimizin ülkemiz adına hayırlı olmasını diliyorum.
Bu bütçe, Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin bu seçim döneminde belki de son bütçesi. Yani bütçe yapma hakkının Meclisten alınıp tek bir kişinin iradesine verildiği bütçeyi görüşüyoruz, son bütçeyi görüşüyoruz.
Bütçeler, devletin elde ettiği gelirlerin paylaşım metinleridir; adil bir bölüşüm, paylaşım sağlayacak şekilde düzenlenmelidir. Ancak bugüne kadar yaptığınız bütçeler hiçbir şekilde halkın bütçesi olmadı, adil paylaştırılmadı. Şimdi, 2023'te yaptığınız bütçenin de halkın bütçesi olmadığını hep birlikte göreceğiz ve kimlerin bütçesi olduğunu konuşacağız.
"Son bir yılda ne yaşadık biz?" Biraz oradan başlamak istiyorum aslında. Geçen yıl getirdiğiniz 2022 bütçe büyüklüğüne baktığımız zaman, 5 Eylül döviz kuruyla 211 milyar dolar ediyordu bütçemiz. Bütçenin Mecliste kabul edildiği 17 Aralık günü ise 108 milyar dolara düştü. Aslında nasıl bir çöküş içerisine girdiğimizin de resmidir bu. Yani hızla devletin bütçesi küçüldü; halkın cebindeki para, dolar karşısında eridi, halkımız fakirleşti ve bir anda borç batağına düştü. O nedenle de şimdi torba yasalarla sürekli sicil afları, vergi muafiyetleri getirmek zorunda kalıyorsunuz.
"Nasıl oldu bu?" diye baktığımızda, kasım ayında Cumhurbaşkanı faizi indirip ülkeyi bir döviz şokuna maruz bırakmıştı, hatırlarsanız. İşte, o dönemde doların fırlamasıyla birlikte bizim millî paramızın, Türk liramızın değeri küçüldü. Önce, o dönem uygulanan bu yönteme "Çin modeli" dediniz, tutmayınca "Türkiye ekonomi modeli" olarak tanımladınız ve doları baskılamak için kur korumalı mevduat aracı diye bir araç çıkardınız. Türk lirası hesaplarını ve döviz hesaplarını kur korumalı mevduata çevirenlere Merkez Bankası ve Hazine üzerinden kur farkı sözü verdiniz. Getirdiğiniz kendi bütçeniz de altı ayda bir anda eridi ve ek bütçe getirmek zorunda kaldınız. Zaten iyi bir ekonomi yönetimi yoktu ama son bir yıl içerisinde yaptıklarınızla bu ülkeye, bu ülkenin yoksul insanlarına büyük bir bedel ödettiniz ve hâlâ ödetmeye de devam ediyorsunuz. Faizi düşürdükçe enflasyonun yükseldiği, fiyat istikrarından giderek uzaklaşılan bir süreci yaşamaya da bu ülkeyi mahkûm ettiniz.
Şimdi, asgari ücret yaptığınız büyük zamlara rağmen, asgari ücrete yaptığınız zamlara rağmen 7 bin lirayı geçen açlık sınırının altında kalmış durumda. 24 bin liradan az geliri olan bir aile artık yoksulluk sınırı altında, "yoksul aile" olarak tanımlanıyor.
Pek tabii, her şeyi Rusya-Ukrayna savaşına, enerji krizine, küresel düzeyde yaşanan para politikalarındaki bozulmaya bağlıyorsunuz ama ısrarla yürüttüğünüz yanlış ekonomi ve maliye politikalarını hiç gözden geçirmiyorsunuz, sorgulamıyorsunuz. Evet, enerjide dışa bağımlılığımız var ancak dolar kurunu bu şekilde patlatmamış olsaydınız enerji fiyatlarındaki artış acaba bu kadar yıkıcı olur muydu? Elbette olmazdı. Gıda fiyatları böyle kontrol edilemez bir şekilde uçar mıydı? Şu anda gıda enflasyonu yüzde 140'ı geçti; o da olmazdı.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bütün ülkelerde var.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Evet, o da olmazdı.
Sunumunuzda, kur korumalı mevduat sayesinde liralaşmadan bahsettiniz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Nasıl bir liralaşmadır bu? Bunu bir daha bize bir anlatırsanız çok seviniriz çünkü tam tersine, dolarizasyon artıyor şu anda Türkiye ekonomisinde. Hazine ve Maliye Bakanı Nebati sürekli, kur korumalı mevduatın dolarizasyonu kırdığını ve Türk lirası mevduatları arttırdığını ileri sürüyor ama gerçekten öyle mi? Merkez Bankası, şirketlerin kur risklerini hesaplarken bu mevduatları döviz varlığı olarak kabul etmiyor mu? Öyle kabul ediyor. Kur korumalı mevduat uygulaması kapsamında açılan mevduatların döviz kuruna endeksli olması nedeniyle de gerçek dolarizasyon oranı şu anda yüzde 70,9 oranına yükselmiş durumda. Sizin hesabınız neydi bu Türkiye ekonomi modelinde ve kur korumalı mevduatı çıkardığınızda? Faiz düşecek, enflasyon düşecek, ihracat patlayacak, cari açık kapanacaktı. Şimdi, ihracatı arttırmak için ne yapmak lazım? Üretmek lazım, ham madde ithal etmek lazım, üretmek için ham madde ithal etmek lazım. Tabii, öyle de oldu. Şöyle bir bakalım ihracat ve ithalat rakamlarına. Sunumda ithalat rakamlarına hiç değinmemiştiniz. Ocak-Eylül döneminde ihracat geçen yıla göre yüzde 17 oranında artarken ithalattaki artış yüzde 40,8 olarak gerçekleşmiş. Artan ithalatın içindeki en büyük pay da yüzde 80,8'le ara malı ithalatı. Ara malı ne demek? Üreticinin üretmek için kullandığı ham madde demek. Elbette ki Türkiye'de ara malı yani ham madde üretimini hiçbir şekilde desteklemediğiniz için üretici üretmek için ithalat yapmak zorunda kalıyor ve ne oluyor? Cari açık, dış ticaret açığı patlıyor. Cari açık bugün 40 milyar dolarlara dayandı, hatta geçti; yıl sonunda çok daha büyük rakamlara geleceğini de zaten siz kendiniz ifade ettiniz. İhracatın ithalatı karşılama oranına baktığımızda da ithalattaki hızlı artış sonrasında azalmış tabii ki o da. Nasıl olmuş? 2021 yılı Ağustos ayında yüzde 81,6 iken bu karşılama oranı, 2022 yılının Ağustos ayında yüzde 73,6 seviyesine inmiş. Bu rakamlar, Sayın Cumhurbaşkanı, sizin kendi yayınladığınız yıllık raporlardan. Eylül ayında aylık dış ticaret açığı ne olmuş? Yüzde 298 artmış, yüzde 298.
Ne olacaktı Değerli Cumhurbaşkanı Yardımcısı? Türkiye 2017 yılında dünyanın en büyük 17'nci ekonomisiydi, daha da iyi noktalara gidecekti. Peki ne oldu? Dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasından çıktık, bugün 23'üncü sıraya gerilemiş durumdayız. Bu ülkede sizin mücadele etmeniz gereken en önemli, en büyük problem enflasyon, enflasyon canavarı hatta. Faiz indirerek, arka kapılardan dolar satarak, gizli gizli dolarizasyonu artırarak enflasyonu nasıl düşürmeyi hedefliyorsunuz? Enflasyona bağlı aşırı fiyat artışları ve pahalılık toplumsal bir yara hâlini almış durumda. Bakın, biz neleri konuşuyoruz artık ülkemizde? Siz dünyada uzaya çıktınız ama biz bugün Türkiye'de yumurtanın tanesinin 2,5 lira olmasını konuşuyoruz çünkü çiftçimiz üretemiyor. Süt fiyatını bile veremediniz maliyetinin üstünde. Bugün, Türkiye'de siz uzaya çıkıyorsunuz ama biz süt ineklerinin kesilmesini konuşuyoruz yani sizin gerçekleriniz ile bu ülkenin yaşadığı gerçeklerin arasında dünyalar kadar fark var. Aslında itiraf etmişsiniz bunu, 2022 ekonomik raporunuzda da itirafınız şöyle: Tarıma ne kadar önem verdiğinizi buradaki rakamlar gösteriyor. Rapora göre, tarım sektörü yılın ilk yarısında yüzde 2,4 oranında daralma kaydetmiş. İlk çeyrekte yüzde 1,5 oranında küçülerek gayrisafi yurt içi hasıla büyümesine katkıda bulunmayan tarım sektörü -artık büyümeye bir katkısı yok gördüğünüz gibi sayenizde- ikinci çeyrekte yüzde 2,9 oranında küçülmüş ve gayrisafi yurt içi hasılaya daraltıcı yönde 0,1 puan etkide bulunmuş; bu, sizin raporlarınızdan.
Şimdi, tarımda tabii rant yok, rant başka yerlerde. O nedenle de tarımsal üretim sizin zihniyetinizle biraz küçük görünüyor, önem vermiyorsunuz. Dünya gıda krizini konuşurken sizin tarımı getirdiğiniz nokta işte maalesef bu, bu ülkede.
Büyüme Türkiye ekonomisi... Örneğin büyümeye bakacağım. Ne demişsiniz? "2021 yılında -sunumunuzda da var bu- yüzde 11,4 oranında büyüdük. Ocak-Haziran 2022 döneminde bir önceki yıla göre de yüzde 7,5 büyüdük." diye övünüyorsunuz. Peki, tamam, büyümek güzel, bir ülkenin ekonomisinin büyümesi güzel. Bu rakamların doğruluğu ayrı bir tartışma ama bu büyümeden acaba kimler, nasıl bir pay almış, bir de ona bakmak lazım. Aslında şu anda Türkiye'de milyonları kapsayan bir bölüşüm şoku yaşıyoruz. Dar gelirli vatandaşlarımız millî gelirden, ekonomik büyümeden payını alamıyor ve gittikçe yoksullaşıyor, siz ise kaynakları bir avuç zengine dağıtmaya hâlâ devam ediyorsunuz. Gelir dağılımında adalet diye bir şey kalmadı. 2002'de iş gücünün yani çalışanların millî gelirden aldığı paya baktığımızda yüzde 29'ken aradan geçen yirmi yılda bu 18'e düşmüş.
Şimdi "Kimden alınıp kime verilmiş?" diye bir oran daha paylaşacağım. Son iki yılda ücretli çalışanların, işçilerin millî gelirden aldığı pay yüzde 11,4 azalırken sermayenin aldığı pay yüzde 11,1 büyümüş yani ücretliden alınmış, sermayeye transfer edilmiş. "Nasıl gitmiş peki, bu transfer nasıl olmuş?" diye baktığımızda, aslında birçok yolu var ama belki de en önemli, en belirgin yollar kur korumalı mevduata giden transferler, faize giden transferler ve garanti ödemelerine giden transferler.
Şimdi, bakın, bu kur korumalı mevduat hesabına baktığımızda, ülkemize, bize maliyeti çok yüksek oldu ve bu maliyeti vatandaş ödediği vergilerle finanse ediyor ama sizin hiç acımanız yok, gerçekten bu yoksul insanlara acımanız yok. Şimdi, kur korumalı mevduatta ilk vadenin dolduğu mart ayından bugüne kadar geçen altı ayda hazineden kur farkı için yapılan destek ödemesinin 88,4 milyar lira olduğunu öğrendik. Geçtiğimiz hafta Komisyonda Merkez Bankasının yetkilisi kur korumalı mevduata aktarılan miktarı açıklayamayacağını bildirdi. Biliyorsunuz, kur korumalı mevduata hem hazineden hem de Merkez Bankasından aktarım yapılıyor ancak Merkez Bankası yetkilisi Komisyona gelerek bu miktarı açıklayamayacağını bildirdi. Şimdi, şöyle de bir durum var tabii: Merkez Bankası Plan ve Bütçe Komisyonuna yılda 2 kere rapor vermek, sunum yapmak zorunda, böyle bir sorumluluğu var. Bu sorumluluğu varken Merkez Bankası bu bilgiyi bizden sakladı. "Bu bilgi neden saklanır, neden söylenmez?" diye sormak istiyorum ama bu sorunun cevabını zannederim sözcümüz Sayın Bülent Kuşoğlu konuşmasında anlattı; bu kur korumalı mevduatın hukuki bir dayanağı olmadığını, hukuksuz olduğunu çok detaylı bir şekilde anlattı. Zaten bu süreçte Merkez Bankası da bağımsızlığını kaybettiği için, devletin diğer birçok kurumunda olduğu gibi burada da kurumun yapısı bozuldu. Aslında sizin sayenizde koskoca bir devlet geleneği yapısı bozulmuş durumda, bütün göstergeler bunu gösteriyor.
Şimdi, Banka, yetkisi olmadığı hâlde kur korumalı mevduat hesaplarına kur farklarını ödeyerek devletin kasası hâline dönüşmüş bir durumda. Yapılan tahminlere göre de bugün hazineden ve Merkez Bankasından kur korumalıya ödenen kur farkı yaklaşık 300 milyar lirayı buluyor; yıl sonuna kadar daha da artacağı, hatta önümüzdeki yıl bayağı astronomik rakamlara ulaşacağı görülüyor. Siz ise hâlâ bu modeli uygulamakta ısrarcısınız, döviz ve altından kur korumalı mevduata geçen şirketlere sağlanan vergi avantajının süresini de geçtiğimiz hafta torba kanunla 2023 sonuna kadar uzattınız. Cumhurbaşkanı Erdoğan da geçen ay yaptığı açıklamada "Faizimizi tek haneli rakama indirmeliyiz." diyerek rotadan şaşmadığınızı gösterdi, Merkez Bankası da kuzu kuzu indirdi. Şimdi, hâlâ Cumhurbaşkanı "Faizi indirdiğimiz gibi enflasyonu da indireceğiz." diyor, "Döviz düşecek." diyor; hangi yöntemle başaracaksınız bunu bilemiyorum. 2016'da da milletin elindeki dolarları sattırmıştınız, böyle bir kampanya yapmıştınız ama hiçbir işe yaramamıştı; geldiğimiz nokta bu.
Kur korumalı mevduat dışında bütçemizde açılan ikinci bir kara delik, tabii ki garanti ödemeleri. Garanti ödemelerinin çok detayına girmeyeceğim ama doların patlamasıyla birlikte tabii ki köprü, otoyol ve hastanelere giden garanti ödemeleri de patladı birçok kalemde olduğu gibi. 2023'te geçiş garanti ücretlerinin 2-3 kat arttığını görüyoruz, Ulaştırma Bakanlığı bütçesinde bunları çok daha detaylı dile getireceğiz, konuşacağız.
Bütçeyle ilgili öngörüleriniz bugüne kadar hiç tutmadı. İktidarınızın üç yıllık planlarını gösteren orta vadeli programlar, üzerinden bir yıl bile geçmeden güncelliğini ve bir yol haritası olma özelliğini yitiriyor. Hedeflerin hiçbirini tutturamıyorsunuz, bu nedenle de ülke olarak hep birlikte karanlığa kurşun sıkıyoruz. Ancak şunu da sorgulamak gerekiyor: Bu hedefleri tutturamama beceriksizlikten mi, yoksa bilinçli mi yapılıyor acaba? Bunu da bilemiyorum, bir sorgulama olarak kayıtlara düşüyorum.
Geldiğimiz nokta, 2023 yılına geldiğimizde; 2022-2024 Orta Vadeli Programı'nda 2022 bütçesi için 1,7 milyar lira öngörmüştünüz, tabii, yine hedefiniz tutmadı. Türk lirasının dolar karşısındaki bu aşırı değer kaybetmesiyle bugün bütçemiz -2023 için açıklanan- 4,4 milyara çıktı.
İyi, güzel büyümüşüz ama biraz da diğer rakamlara bakalım neler büyümüş diye: 2023 bütçe açığı 659 milyar TL olarak belirlenmiş 2023 için. Faiz giderleri: 2023'te 565 milyar TL faiz ödeyeceğiz. Aslında faize karşı olup ülkeyi neredeyse bütçe açığını kapatacak kadar büyük faiz borcunun içine sokmak da büyük bir başarı açıkçası, bunu da kutlamak lazım. Gelirlere baktığımızda, 2023'te beklenen gelir 3,8 trilyon. Elbette ki gelirlerde en büyük payı yaklaşık yüzde 85'le vergi gelirleri oluşturuyor, 3,6 trilyon vergi geliri bekleniyor ancak her yıl olduğu gibi yine vergide tabii ki gelir adaletinden söz edemeyeceğiz. Vergi gelirlerinde gelir vergisi ve özel tüketim vergisi en büyük paya sahip. Yine harcamalar üzerinden zengini de dar gelirlisi de aynı vergiyi ödemeye devam edecek. Örneğin, ekmek alacak, su alacak, vergi ödeyecek; ücretlerden vergi kesintileri yapmaya devam edilecek ama sermayeye vergi muafiyetleri de devam edecek bu süreçte.
Şimdi, beş yıldır "Vergi sisteminde yapısal reform gerekli. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi almaya yönelik bir düzenleme yapılmalı." diyoruz, dedik ama her şeye olduğu gibi buna da kulak tıkadınız. E, bundan sonra da bunu yapmayacağınız şu önümüzdeki süreçte zaten ortada. O yüzden artık "Bunu yapın." demiyoruz, iktidara geldiğimizde vergi reformunu biz hayata geçireceğiz.
Getirdiğiniz bütçedeki gelir ve gider dengesine baktığımızda, işte biraz önce konuştuğumuz kara delikleri de değerlendirdiğimizde çok net olarak bu bütçe faiz, borç, kur korumalı mevduat bütçesidir, garanti ödemeleri bütçesidir, aynı zamanda bir seçim bütçesidir diyoruz; ülkenin kaynaklarını tüketme bütçesidir diyoruz; halkın bütçesi değildir diyoruz. Bunun anlamı ne biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Bunun anlamı; paramız olmadığına göre, kalan varlıklarımızı, hazine arazilerimizi, kıyı alanlarımızı imara açmaya devam edeceğiz. Özelleştirmeler ve satışlara devam edilecek. Bu anlam çıkıyor. Bir de dostlarınıza avuç açmaya devam edeceksiniz; tabii, hangi bedeller karşılığında bu avuç açılacak, onları da önümüzdeki süreçte göreceğiz.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, kalan az bir zamanımda biraz bütçe sunumu konuşmanız üzerinden devam edeceğim hızlı bir şekilde. Geçen hafta yaptığınız sunum esnasında harcama tercihlerinizdeki bazı artışları övünerek paylaşmıştınız. Örneğin, sunumda sosyal yardım bütçesini 2002 yılıyla kıyaslayıp "Yüzde 73,1 oranında arttırdık." dediniz. Cumhurbaşkanının "Kadının kariyeri çocuk yapmaktır." dediği bir ortamda "Kadının Güçlenmesi Programı kaynağına yüzde 53,2 oranında bir artış gerçekleştirdik." dediniz; kutluyoruz. Sağlığa ayrılan kaynağı yüzde 69,1; Tarımsal Destek Programı için 54 milyar lira, çok büyük bir rakam; asgari ücrete yüzde 94 zam, kamu görevlilerinin, memur emeklilerinin maaşlarına yüzde 85, SSK, BAĞ-KUR emeklilerine yüzde 78 oranında kümülatif artış.
Şimdi, enflasyonun patladığı bir dönemde, halkın yaşadığı enflasyonun yüzde 181'e dayandığı bir dönemde bu oranların hiçbir anlamı yok. Bugün asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı bir ortamda aslında hiçbir şeyi arttırmış değilsiniz, sadece enflasyon rakamlarına göre biraz belki güncelleme yapmışsınız diyebiliriz. Halkımız fakirleşmeye, alım gücü düşmeye devam ediyor.
Yine konuşmanızda, eğitim yapılarının depreme karşı güçlendirilmesi, okulların bilişim altyapılarının iyileştirilmesiyle ilgili bir rakam paylaştınız. Başta "Millî Eğitim Bakanlığının yatırım bütçesini 2022 yılı ödeneğine göre yüzde 106 artışla 19,4 milyar liradan yaklaşık 40 milyar liraya yükseltiyoruz." dediniz. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, İstanbul'da özellikle depreme karşı güçlendirme nedeniyle yıkılan okulların yerine yeni okullar hâlâ yapılmadı. Şimdi, siz parayı, bütçeyi arttırsanız da görevlerinizi yerine getirmedikten sonra bunun ne anlamı var? "Bu paralar nerelere harcanıyor?" diye sormamız lazım. İstanbul'un merkezinde çocuklarını en yakın okula ulaştırmada aileler büyük sorunlar yaşıyorlar. Bu sorunlar bizlere iletildi, biz bu sorunları İstanbul örgütü olarak basın açıklamalarıyla kamuoyuyla paylaştık. Öğrencilerin barınma sorunu devam ediyor. Birçok öğrenci yüksek kiralardan dolayı çok büyük zorluklar yaşıyorlar.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sürenizi aşmış durumdasınız fark etmedim ben.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Epey aşmışsınız.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bitiriyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir cümleyle lütfen... Eşit davranmak durumundayım.
Buyurun.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Sunumunuzda yurt yatak kapasitesinin de 825 bin sayısına ulaştığını söylediniz ama gelen bilgilere göre öğrenciler gittikleri yerlerde daha inşaatı bitmemiş yurtlarla karşılaşıyorlar ve zor durumda kalıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Sayın Emecan.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Sayın Başkan, lütfen, en azından cümlemi tamamlamama bir müsaade edin.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Tamamladığınızı düşündüm yurtlarla ilgili.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Ya, bütçe görüşmesindeyiz.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yirmi iki dakika kullandınız. Eşit davranıyorum, ayrıcalıklı davranmıyorum. Hatta size ayrıcalıklı davrandığımı söyleyebilirim; iki dakika oldu.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Süremin bittiğiyle ilgili biraz daha önce uyarı yapsanız... En azından bir bağlayıcı cümle söyleyeyim yani.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Doğru, orada geciktim. O yüzden "Son bir cümle söyleyin." dedim.
Buyurun.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Lütfen...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Ama siz kendinizi ayarlayacaksınız, ben sizi uyarmak zorunda değilim. Orada ekranı koyduk, o yüzden koyduk; bakın, karşınızda.
Lütfen...
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Tamam Sayın Başkan, toparlıyorum.
Bu ülkede yaşanan bu ekonomik sorunların yanında ciddi anlamda temel sorunlar da var.
Son cümle şunu söylemek istiyorum: Artık gittikçe devam eden, gittikçe otoriterleşen anlayışınızla bu ülkede artık yargının vesayet altına alındığı, özgürlüklerin kısıtlandığı ve insan hayatının değersizleştiği süreçler yaşıyoruz. Bunun en önemli göstergesi de Amasra'da kaybettiğimiz 41 madencimiz.
Siz bu bütçeyle bu ülkenin bu sorunlarını hiçbir şekilde çözemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - İnşallah bu sorunları biz kendi iktidarımızda önümüzdeki süreçte çözeceğiz.
Teşekkür ediyorum.