KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Meclis Başkanım, tavsiye ettiniz, bir yedek telefon kurdum biri kesilirse biri çeksin diye.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - İhtiyaç var mı? İhtiyaç varsa yardımcı olayım.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Meclis Başkanım, Sayıştay Başkanım, kamu denetçisi değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri ve bu salonda bize hizmet eden değerli emekçi kardeşlerim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Demokrasilerde iktidarların freni boşalırsa onlara fren olması gereken kurumların bütçesini görüşüyoruz burada. Eğer bir ülkede haksızlıklar, hukuksuzluklar, yolsuzluklar zirve yapmışsa; tüyü bitmemiş yetimin hakkı gasbediliyorsa; insanlar gadre uğruyorsa; insan hakları ayaklar altına alınıyorsa fren olması gereken kurumların bütçelerini görüşüyoruz. Değerli arkadaşlar, pek çok ülke hukuk dışına çıkmıştır tarihleri boyunca; hiçbir devlet yoktur ki "Tertemizim ben, geçmişimde hiçbir karanlık sayfa yok." desin. Bizim de geçmişimizde karanlık sayfalar var ve bunlarla, maalesef, yüzleşemediğimiz için hep aynı hataları yapıp duruyoruz ve kuyruğunu kovalayan bir kedi gibi kendi yerimizde sayıp duruyoruz, ileri doğru yürüyemiyoruz. Bakmayın iktidarın "Türkiye uçuyor, kaçıyor." dediğine değerli arkadaşlar; geriye doğru gidiyoruz Sayın Meclis Başkanım, Sayın Sayıştay Başkanım, Sayın Kamu Başdenetçim. İşte, iktidar freni boşalmış bir kamyon gibi baş aşağı giderken şoförü maalesef diyor ki: "Ben bu yolda devam edeceğim. Fren patlamış, ben gaza basacağım." Ama gaza bastığı zaman önündeki insanları çiğniyor, eziyor, haklarını gadre uğratıyor, onların ekmeğini ve huzurunu yok ediyor, hem huzurumuz hem refahımız yok oluyor. İşte, demokrasilerde Meclis, Sayıştay, Kamu Başdenetçiliği bunun için var; fren olsun diye var Sayın Meclis Başkanım, fren olsun diye. Siz "Ya, bizim gücümüz var; biz bu iktidarı dengeleyebiliyoruz, denetleyebiliyoruz; bizim bu gücümüz var." diyebiliyorsanız buyurun, söyleyin; ben, gerçekten, şu anda konuşmamı bitirebilirim. Buyurun...

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Var.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - "Var." mı diyorsunuz?

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Var.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani "Biz bu iktidarı frenleyebiliyoruz." mu diyorsunuz Sayın Başkan?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, soru-cevap usulümüz yok. Lütfen, usulümüze uygun devam edelim.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Meclis Başkanım, maalesef, bakın...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Başkanım, en sonunda topluca cevap vereceksiniz.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Tamam da devam ediyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Meclisimizin görevleri var, biliyorsunuz; sizin de bu Meclisin 600 milletvekilinin Başkanı olarak görevlileriniz var.

Her birimizi millet niye seçmiş Sayın Başkan yani bizleri niye seçmiş, sizi niye seçti? Beni Diyarbakır niye seçti, sizleri niye seçti, buradaki bütün milletvekillerini niye seçti? Niçin seçilir milletvekilleri? Çünkü iktidar bütün gücü kullanır ama gücü kullanırken yaptığı yanlışları denetlesin diye bizi seçmiş, değil mi Sayın Meclis Başkanım? Hepimizi, iktidar yol alırken milletin vergilerini doğru mu harcıyor, yanlış mı harcıyor, yolsuzluklara mı sebep oluyor ya da mesela İçişleri Bakanı hukuk dışına çıktığında acaba insanlara zulüm mü ediyor, insan haklarını ayaklar altına mı alıyor, bu konuları denetlememiz için seçmiş millet bizi, değil mi? Başka niye seçmiş millet bizi? Yasama faaliyeti yapalım diye seçmiş; milletin haklarını, hukuklarını koruyacak, ekmeğini güvence altına alacak yasama faaliyetlerini yapalım diye seçmiş. Sayın Meclis Başkanım, yasama faaliyetini biz mi yapıyoruz gerçekten? Yani, saraydan ferman olarak gelmeyen bir yasa teklifi bu Mecliste görüşüldü mü? Ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim sekiz yıldır ve her yıl daha fazla artan oranda yalnızca saraydan gelen fermanları görüşüyoruz maalesef.

Bakın, cemevleriyle ilgili bir düzenlemeyi, bu coğrafyanın yüzlerce yıllık kadim bir meselesini bu iktidar torbanın içine attı ya! Cemevi meselesi torbaya sığar mı ya, yazık değil mi? Turizmle ilgili, vergiyle ilgili, şununla ilgili, bununla ilgili 20 tane yasanın içine cemevi meselesini attı iktidar; siz şunu demediniz, diyemediniz o yasa teklifi geldiğinde: "Ya, arkadaş, bu, Türkiye'nin kadim bir meselesi. Bu iş müstakil olarak görüşülmeli, bu iş çeşitli toplumsal kesimlerle tartışılmalı, adaleti sağlanmalı, Alevi toplumunun talepleri karşılanmalı." Ve torba yasa içinde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü ya, yazık değil mi? Niye? Çünkü ferman öyleydi, Sayın Meclis Başkanı, ferman öyleydi.

Değerli arkadaşlar, maalesef Meclisimiz artık sarayın bir noterine dönüşmüştür. Ben Orta Asya'da çok meclis gezdim, başka Afrika ülkelerinde de meclisler gezdim. Orada da meclisler var, gerçekten var ama hükmü yok, etkisi yok, milletvekilinin bir itibarı yok. Oralarda efendim tek adam rejimleri var, krallıklar var, padişahlıklar var -yani eski anlamda söylüyorum- onlar yetkiyi kullanıyor, geriye kalan meclis üyeleri de "Padişahım çok yaşa." diyor. Sayın Meclis Başkanı, maalesef, o meclislerin onları denetleme gücü yok.

Bakın, şu anda demokrasi liginde Sayın Meclis Başkanım, sizin karnenizi söylüyorum, hepimizin karnesini, Türkiye'nin karnesini söylüyorum: 167 ülke içinde 113'üncü sıradayız, gerisinde olduğumuz ülkeleri saysam hepimiz utanırız değerli arkadaşlar. Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 139 ülke içinde 117'nci sıradayız, yine gerisinde olduğumuz ülkeleri saysam utanırız. Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 180 ülke içinde 153'üncü sıradayız ve kuvvetle muhtemel bu yıl daha da gerilere düşeceğiz çünkü maalesef sansür yasasını da bu Meclis çıkardı. Sayın Meclis Başkanı, ben bu tablodan utanıyorum, siz utanıyor musunuz? Hepimiz utanmalıyız değerli arkadaşlar bu tablodan ve birileri bu ülkeyi "İlk 10 ülke arasına sokacağız." diyor ya. Ya, biz demokrasi liginde bu ülkeyi ilk 10 ülke içine sokmadan ekonomide de ilk 10 ülke içine sokamayız. Bak, yurttaşımız sefil, aç. Niye? Demokrasi krizi, ekonomik krizi yarattı. Bak, Türkiye'nin bir hikâyesi vardı, gerçekten de vardı, hakkı teslim edelim. AK PARTİ'nin ilk dönemlerinde "Ya arkadaş, bu müesses nizam bu yurttaşlarımıza zulmetti, demokratik açılımlar yapacağız, Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne taşıyacağız." dedi. Bu çerçevede belli ekonomik gelişmeler de oldu. Niye? Demokrasi liginde yükseldikçe ekonomide de belli rahatlamalar oldu. Evet, gene hakkaniyetsizlikler vardı ama iyi bir yoldaydık. Ama ne zaman ki demokrasi yolundan çıktık, demokrasi liginde geriye gittikçe ekonomik ligde de geriye gittik, haksızlıklar, hukuksuzluklar arttı Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bakın, "Bu Meclisin gücü ve itibarı yerinde mi?" diye size sormak isterim ve Meclisin gücü nereden geçer? Etkili denetim faaliyeti yapabilmesinden geçer. Biz sahadayız milletvekilleri olarak, zaman zaman sizi de sahada görüyorum ama biz gerçekten kılcal damarlara kadar gidiyoruz, haksızlıkları göstermeye çalışıyoruz.

Değerli başkanım, gerçekten milletin Meclisinin bir bütün olduğunu, milletin iradesinin bir bütün olduğunu biliyorsunuz. Öyle değil mi? Yani burada 600 milletvekili var, 600 milletvekilinin iradesi Meclisin iradesini temsil eder ve her bir milletvekili seçildikten sonra -biliyorsunuz ki- tüm Türkiye'nin milletvekilidir, yalnızca seçildiği bölgenin değil. Bu 600 milletvekilinin itibarını korumakla sorumlu olan Başkansınız, hepimizin itibarını korumakla sorumlusunuz ama bu konuda Sayın Başkan, milletin itibarı yerlerde sürüklenirken sizi duymuyoruz, sesinizi çıkarmıyorsunuz. Süleyman Soylu'nun emir verdiği kolluk, milletvekillerine zulmederken sesinizi çıkarmıyorsunuz, ağzınızı açmıyorsunuz. Bakın, yalnızca bu yıldan bazı örnekler vereceğim. Musa Piroğlu, engelli bir milletvekilimiz, tekerlekli sandalyeyle eylemlere katılıyor. Polis onu darp edip tekerlekli sandalyeden düşürdü nisan ayında, sesinizi çıkarmadınız. Siz sesinizi çıkarmadığınız için kolluk yoluna devam etti. Ayşe Acar Başaran, polis ona "Seni çivilerim ha!" dedi. Bütün televizyonlar gösterdi, tabii bazı televizyonlar diyeyim, hani havuz medyası göstermiyor ama siz mutlaka görmüşsünüzdür. "Seni çivilerim ha!" diyor bir milletvekiline bir kolluk, bir emniyet amiri, siz sesinizi çıkarmadınız. "Ha, Meclis Başkanı sesini çıkarmıyor." Süleyman Soylu "devam" diyor. "Milletvekillerine daha fazla -efendim- baskı yapın, zulmedin." diyor. Mustafa Yeneroğlu'na kolluk, hakaret ediyor, tehdit ediyor, yine sesinizi çıkarmadınız. Daha sonra sevgili Diyarbakır Vekili Semra Güzel'e, vekili olduğum ilin milletvekiline Sayın Başkan, biliyorsunuz, bir kumpas kuruldu. Çözüm sürecinde, biliyorsunuz, iktidarınızın çağrısıydı. Kardeşim "Dağdakiler insinler, aileleriyle buluşsunlar." diye Sayın Cumhurbaşkanının, AKP temsilcilerinin çağrıları vardı. Evet, dağdan inişler başlamıştı, insanlar sevdikleriyle buluşuyorlardı. Semra Güzel'in de nişanlısı o zulüm döneminde isyan edip dağa çıkmış. Daha sonra "Dağdakiler buluşsun." dediklerinde Semra Güzel de nişanlısıyla buluşmuş 2015 yılında. Sayın Başkan, daha sonra, tekrar çatışmalı dönem başlamış ve Semra Güzel'in nişanlısı 2017 yılında öldürülmüş. 2017 yılında cep telefonu kolluğun elinde yani devletin elinde; Semra Güzel daha ne üyemiz, ne milletvekilimiz. Ortada bir suç varsa -ki 2017 yılı da sert bir dönemdi- ne yapar hukuk, bir suç varsa ortada? Harekete geçer değil mi? Bir gün bile beklemez ama hukuk harekete geçmiyor. Ne yapıyor? Elinde bir koz olarak bekletiyor. 2018 yılında Semra Güzel partimize üye oluyor, aday oluyor çünkü Diyarbakır Tabip Odası'nın Başkanı, üyesi, çalışanı, bir sağlıkçı olarak partimize üye oluyor, milletvekili olarak seçiliyor. Ha "Şimdi, elde bir koz var ama bu kozu bekletelim." Ne zaman için bekletelim? "Lazım olduğu zaman için bekletelim." diyor. Ta ki 2022 yılına kadar bu koz bekletiliyor ve bu koz ortaya çıkarılıyor. "Vay efendim, Semra Güzel'in fotoğrafları var." Bu fotoğraflar çarşaf çarşaf servis ediliyor Sayın Başkan ve o dönemde linç ediliyor. Bu linçe karşı siz sesinizi çıkarmadınız, bu kumpasa karşı sesinizi çıkarmadınız. Dokunulmazlığı kaldırıldı, linç edildi, sesinizi çıkarmadınız ve sonrasında Sayın Başkan, kolluk, aynı 90'lı yıllarda olduğu gibi... Biliyorsunuz, burada milletvekillerinin başına basıldı ve sonra siz bundan utanç duyduğunuzu söylediniz ama aynı şekilde, Semra Güzel'in kafasını aşağı eğmeye çalışan, işkence eden, darbeden polisler tarafından Semra Güzel bu anlamda gözaltına alındı ve tutuklandı. Yetti mi zulüm? Yetmedi Semra Güzel'e, şimdi de karma komisyonda Semra Güzel'in, efendim, vekilliğini düşürmek için toplantıya çağırdınız. Ya, ben size sorarım: Hiç mi şurada oturan Ömer Faruk Gergerlioğlu'ndan ders çıkarmadınız ya! Bakın, bir kumpas kurdunuz Ömer Faruk Gergerlioğlu'na, bu kumpas kuruldu.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Hayır, hayır. Bu nasıl...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sizin için söylemiyorum. "Kuruldu." diyorum "Kuruldu." Bir kumpas kuruldu; size söylemiyorum, geri alıyorum. Bir kumpas kuruldu, siz bunu durdurmadınız.

Bakın, bir kumpas kuruldu, sizin göreviniz bunu sorgulayıp durdurmaktı, bu kumpası durdurmadınız. Şimdi de bir kumpas var diyorum Semra Güzel'e karşı ve Semra Güzel tutuklu. Ama yargılansın, yargılanacak ve beraat alacak, bundan hiçbir şüphemiz yok eğer tarafsız bir yargı olursa.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Başkan, yargıya...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, vekilliğini düşürmek için toplantıya çağırıyorsunuz. Niye? Linç edilmesi lazım. Niye? Siyasi malzeme olarak kullanılması lazım.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Nereden biliyorsunuz?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, bu Meclisin bir üyesi, şu kapıda bir eylem yapmak istedi, polis darp etti Gelecek Partilileri ya! Bakın, biz her partinin hakkını savunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, Habip Eksik... Sayın Başkan, ya, bu Meclisin üyesi ya sevgili Habip Eksik. Arkadaşlar, bakın lütfen bu fotoğrafa, bu Meclisin bir üyesi, milletin iradesi, Iğdır'ın iradesi Habip Eksik.

ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Empati kurun, empati.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, Hakkâri'de bir basın açıklaması yapılacak, polis saldırıyor, polis saldırıyor ve polis saldırısında sevgili Habip Eksik yerlerde sürükleniyor değerli arkadaşlar, yerlerde sürükleniyor. Habip Eksik "Ben milletvekiliyim." diyor, bağırıyor, can havliyle bağırıyor "Ben milletvekiliyim." diyor; duyuyor polisler, devam ediyorlar, daha da hınçla vuruyorlar. "Bacağım kırıldı." diyor "Bacağım kırıldı." diyor, bacağına vurmaya devam ediyorlar, bir yerinden kırılmış bacağı üç yerinden kırıyorlar. Değerli arkadaşlar, ya, gerçekten, bu herhangi bir yurttaşımıza yapılsa da işkencedir, herhangi bir yurttaşımıza. Ama bir milletvekiline yapılmış, Meclisin Başkanı var. Habip Eksik, biliyor musunuz, yirmi gündür canıyla mücadele ediyor, ölüm tehlikesiyle karşı karşıya; ölüm tehlikesiyle karşı karşıya, ölüm riski var. Bakın, burada Rıdvan Turan Vekilimiz hekimdir, gidiyor, bakıyor, ölüm riski var Habip Eksik'in, bir tek öldürmedikleri kalmış. Ya, bu Meclisin bir Başkanı var, çıkıp demiyor "Bu saldırıyı kınıyorum. Kolluğun yaptığı saldırı kabul edilmez." diyemiyor yirmi gün geçmiş üzerinden. Bu nasıl Meclis Başkanlığı Sayın Başkanım, nasıl Meclis Başkanlığı? Siz Habip Eksik'in de Başkanı değil misiniz? Habib Eksik Kürt diye mi bunu yapıyorsunuz? Habip Eksik HDP'li diye mi bunu yapıyorsunuz? Bu bir düşman hukukudur, ayrımcılıktır.

Bakın, Sayın Engin Altay Sayın Cindoruk'tan referans verdi, ben de Sayın Cindoruk'tan bir referans vereceğim; vicdanlı, adaletli ve zalimlere karşı fren olmaya çalışan bir Meclis Başkanından referans vereceğim, çok saygı duyduğum bir insandır kendisi. Yıl 1992 arkadaşlar, Ekim ayı. Refah Partisi Milletvekili Ömer Faruk Ekinci imam-hatip lisesi önünde açıklama yapmaya gidiyor. Niye? O günlerde muhafazakârlara karşı baskı var "irtica" deniyor, terörle eş değer tutuluyor; onlara karşı, Refah Partisine karşı büyük bir zulüm var. Partileri kapatılma riskiyle karşı karşıya ve dönemin zalimleri Refah Partisine karşı zulüm uyguluyorlar. Bir milletvekili bu zulme karşı imam-hatip lisesi önüne gidiyor ve haksızlıklara karşı basın açıklaması yapacak. Dönemin kolluğu, Milletvekili Ömer Faruk Ekinci'yi darbediyor, daha sonra karakola götürüyorlar -düşünebiliyor musunuz- bir milletvekilini, karakolda da darbediyorlar. Şimdi, buna karşı dönemin Meclis Başkanı, o koltuğunuzda oturan Sayın Hüsamettin Cindoruk ne yapıyor biliyor musunuz? Harekete geçiyor, derhâl harekete geçiyor, bir saat bile beklemiyor, diyor ki: "Bu saldırı vekilimize değil, Meclisin şeref ve onuruna karşı yapılmıştır." Onun kimliğine bakmıyor. Hüsamettin Cindoruk sonuç olarak Refah Partisi Milletvekili değil. Refah Partisi de o günün kara koyunu, o günün ötekisi, o günün hedef gösterileni, linç edileni Refah Partisi. Hüsamettin Cindoruk kimliğine bakmıyor milletvekilinin, ideolojisine bakmıyor, partisine bakmıyor, harekete geçiyor ve derhâl o zamanki Başbakan Demirel'i arıyor "Bu kabul edilemez." diyor ve kamuoyuna dönüp de açıklama yapıyor. Ne oluyor sonra? En azından, kolluğu bir miktar frenleyebiliyor ama siz bu saldırılara, hakaretlere vekilin bacağının kırılmasına ses çıkarmadığınız için kolluk yoluna devam ediyor. Değerli Başkan, sesinizi çıkarmanız için birimizin öldürülmesi mi lazım? Ben size hassaten soruyorum. Herhâlde ölünce sesinizi gene çıkarmayacaksınız.

Bakın, benimle ilgili bir suikast planı varmış 2016 yılında, darbe planı var. O dönemde ben de Ermeni meselesiyle ilgili konuşmalar yapıyorum, MHP de beni hedef gösteriyor. Devlet içinde bu durumdan vazife çıkaran bir karanlık var, devlet içinde bir karanlık... Bu devlet içindeki karanlık darbeye yürüyecek ya "Bu dönemde de bir Ermeni'yi öldürsek, hele hele Meclisin içinde öldürsek ciddi bir sansasyon yaratır." diyor. Aynı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi, aynı, göstereceğim size belgelerini, aynı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi. Grup Başkan Vekilinize verdim belgeleri, kendisi gayet iyi biliyor. O dönem Meclisin içinde beni katledeceklermiş arkadaşlar. Bakın, ifşaatlar var; Levent Göktaş, firari, Hablemitoğlu suikastının faili olarak görülüyor ve kaçak şu anda Bulgaristan'da. Bununla ilgili ifşaatlar oldu, pek çok insan devlet içinde benimle görüştü, ciddiye aldı, sizinle de görüştüm bu konuyu. Ya, değerli arkadaşlar, dün Şebnem Kokur Fincancı'yla ilgili, böyle saçma iddialarla ilgili saniyesinde talimatla harekete geçen yargımız üzerinden iki aydan fazla geçmiş, ne bir soruşturma var ne harekete geçen kimse var. Meclisimizin Başkanı bana bugün dilekçe göndermiş -sağ olun bu sabah geldi, biliyorsunuz sizi eleştireceğimi- diyorsunuz ki Sayın Başkan dilekçenizde: "Efendim, Meclise silah sokulması mümkün değildir." Ya, bu Meclise silah sokulmadı mı? Bu Mecliste insan vurulmadı mı silahla ya Genel Kurulda?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Çekiç de sokuldu.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu suikastı kim durdurmuş biliyor musunuz? Bir milletvekili danışmanı durdurmuş. Hangi milletvekili? Hangi milletvekilinin danışmanı? Bununla ilgili bir soruşturma açtınız mı? Açmadınız, üzerine gitmediniz. Efendim, diyorsunuz ki: "Kamera kayıtları yok. Bu ifşaatlarda bulunanlarla ilgili Meclise giriş kayıtlarını da sana veremem, savcılığa gönderdim." diyorsunuz. Ya, savcılığın benimle ilgili harekete geçme inancınız var mı Sayın Başkan? İki ay geçmiş üzerinden, böyle bir şeyle ilgili iki saat durulmaz, iki ay geçmiş, kimse harekete geçmiyor.

Bakın, Meclisimiz ne için var Sayın Başkan biliyor musunuz? Geçmişle yüzleşmek için. Niye? Hrant Dink, cinayeti, öldürülmüş "Onunla yüzleşelim." diyoruz "Yok." diyorsunuz. Yüzleşilmeyen her suç tekrarlar Sayın Başkan. Bakın, ben de diyorum ki bir pogrom olmuş tarihte, 6-7 Eylül 1955; bugünlere çok referans verebiliriz bu konuda. Hani Sayın Şebnem Korur Fincancı Türk Tabipler Birliği Başkanı diyor ya "Efendim, şöyle bir iddia var, buna bakalım diyor." ya...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, süreniz dolmuştur, iki dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Üç dakika...

Yani her devletin içinde karanlık güçler olabilir. Sayın Hulusi Akar 15 Temmuz 2016'da Genelkurmay Başkanıydı, ordunun darbe hazırlığı içinde olduğunu göremiyordu ama ben görmüştüm, 10 kere, burada, darbe geliyor dedim. Niye? Çünkü Cizre'ye giderken üç yıldızlı generallerin, çatışmaları durdurmaya giderken bizi engellediğini gördüm. Bir hareketlenme vardı, toplumu birbirine düşürecek bir dinamik vardı; aynı dinamik, 6-7 Eylül 1955'te de hayattaydı. Dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu itiraf etti sonra, "Biz Atatürk'ün evini bombalattık." dedi, "6-7 Eylül 1955 muhteşem bir örgütlenmeydi." dedi. Niye? Atatürk'ün evini bombalatacaktı, burada hazır kıtalar, Rumların, Ermenilerin evini basacaktı. Şimdi, arkadaşlar, ben bununla ilgili yıllardır araştırma önergesi veriyorum. Sayın Meclis Başkanı bana geri gönderiyor, efendim "Toplumun bir bölümünü yaralıyorsunuz." diyor. Ya, arkadaşlar, gerçekten soruyorum, hani, 90'lı yılları -hafıza-i beşer nisyan ile maluldür- hatırlayın, o dönem yaralananlar sizlerdiniz, ben sizin yanınızdaydım. 6-7 Eylül 1955'te de yaralanan bizlerdik, bendim yaralanan ya! Bizim evimiz basıldı, bizim kilisemiz yakıldı, bizim mezarlıklarımız yerle bir edildi, insanlarımıza tecavüz edildi o günlerde. Yaralanan bizdik biz, biz ama buna ne diyor Meclis Başkanı? "Toplumu yaralıyorsun." diyor ve geri gönderiyor bana, hangi gerekçeyle geri gönderdiğini bile yazmaya tenezzül etmiyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, başörtüsü meselesiyle bu toplum yüzleşti, bunu aştı.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu meseleyi artık aşmış ama başka aşılmamış meselelerimiz var; Kürt meselesi var, Alevi meselesi var, Ermeni meselesi var. Bunları bu Mecliste konuşamazsak hangi mecliste konuşacağız Sayın Başkan? Bakın, bu ülkeden göç etmiş Ermeniler Amerikan Parlamentosunda adalet arayınca kızıyorum, ben de kızıyorum ya! Niye orada adalet arıyorsunuz diyorum. Ben bununla ilgili bir önerge verdiğim zaman "Bunu konuşamazsın." diyorsunuz. Nerede konuşacağız bunu. Türkiyeli Ermeniler değil mi bunlar? Bakın, Ankara'da adalet arıyorum, Washington'ta, Paris'te adalet aramıyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, ek süreniz de doldu.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bir dakika istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son sözlerinizi söyleyin.

Buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ben başka bir yerde adalet aramıyorum, bu Mecliste Ankara'da adalet arıyorum. Bu adaleti aramama niye engel oluyorsunuz? Ben bu adaleti burada arayamazsam Diaspora'daki Ermenilere nasıl diyeceğim, arkadaş, Bırakın Washington'da adalet aramayı, Paris'te, Berlin'de adalet aramayı, gelin, Ankara'da adalet arayalım, geçmişle yüzleşelim diye? GeçmiGARO PAYLAN (Diyarbakır) - Meclis Başkanım, tavsiye ettiniz, bir yedek telefon kurdum biri kesilirse biri çeksin diye.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - İhtiyaç var mı? İhtiyaç varsa yardımcı olayım.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Meclis Başkanım, Sayıştay Başkanım, kamu denetçisi değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri ve bu salonda bize hizmet eden değerli emekçi kardeşlerim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Demokrasilerde iktidarların freni boşalırsa onlara fren olması gereken kurumların bütçesini görüşüyoruz burada. Eğer bir ülkede haksızlıklar, hukuksuzluklar, yolsuzluklar zirve yapmışsa; tüyü bitmemiş yetimin hakkı gasbediliyorsa, insanlar gadre uğruyorsa, insan hakları ayaklar altına alınıyorsa fren olması gereken kurumların bütçelerini görüşüyoruz. Değerli arkadaşlar, pek çok ülke hukuk dışına çıkmıştır tarihleri boyunca; hiçbir devlet yoktur ki "Tertemizim ben, geçmişimde hiçbir karanlık sayfa yok." desin. Bizim de geçmişimizde karanlık sayfalar var ve bunlarla, maalesef, yüzleşemediğimiz için hep aynı hataları yapıp duruyoruz ve kuyruğunu kovalayan bir kedi gibi kendi yerimizde sayıp duruyoruz, ileri doğru yürüyemiyoruz. Bakmayın iktidarın "Türkiye uçuyor, kaçıyor." dediğine değerli arkadaşlar; geriye doğru gidiyoruz Sayın Meclis Başkanım, Sayın Sayıştay Başkanım, Sayın Kamu Başdenetçim. İşte, iktidar freni boşalmış bir kamyon gibi baş aşağı giderken şoförü maalesef diyor ki: "Ben bu yolda devam edeceğim -fren patlamış- ben gaza basacağım." Ama gaza bastığı zaman önündeki insanları çiğniyor, eziyor, haklarını gadre uğratıyor, onların ekmeğini ve huzurunu yok ediyor; hem huzurumuz hem refahımız yok oluyor. İşte, demokrasilerde Meclis, Sayıştay, Kamu Başdenetçiliği bunun için var; fren olsun diye var Sayın Meclis Başkanım, fren olsun diye. Siz "Ya, bizim gücümüz var; biz bu iktidarı dengeleyebiliyoruz, denetleyebiliyoruz; bizim bu gücümüz var." diyebiliyorsanız buyurun, söyleyin; ben, gerçekten, şu anda konuşmamı bitirebilirim. Buyurun...

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Var.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - "Var." mı diyorsunuz?

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Var.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani "Biz bu iktidarı frenleyebiliyoruz." mu diyorsunuz Sayın Başkan?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, soru-cevap usulümüz yok. Lütfen, usulümüze uygun devam edelim.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Meclis Başkanım, maalesef, bakın...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Başkanım, en sonunda topluca cevap vereceksiniz.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Tamam da devam ediyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Meclisimizin görevleri var, biliyorsunuz; sizin de bu Meclisin 600 milletvekilinin Başkanı olarak görevlileriniz var.

Her birimizi millet niye seçmiş Sayın Başkan yani bizleri niye seçmiş, sizi niye seçti? Beni Diyarbakır niye seçti, sizleri niye seçti, buradaki bütün milletvekillerini niye seçti? Niçin seçilir milletvekilleri? Çünkü iktidar bütün gücü kullanır ama gücü kullanırken yaptığı yanlışları denetlesin diye bizi seçmiş, değil mi Sayın Meclis Başkanım? Hepimizi, iktidar yol alırken milletin vergilerini doğru mu harcıyor, yanlış mı harcıyor, yolsuzluklara mı sebep oluyor ya da mesela İçişleri Bakanı hukuk dışına çıktığında acaba insanlara zulüm mü ediyor, insan haklarını ayaklar altına mı alıyor, bu konuları denetlememiz için seçmiş millet bizi, değil mi? Başka niye seçmiş millet bizi? Yasama faaliyeti yapalım diye seçmiş; milletin hakkını, hukukunu koruyacak, ekmeğini güvence altına alacak yasama faaliyetlerini yapalım diye seçmiş. Sayın Meclis Başkanım, yasama faaliyetini biz mi yapıyoruz gerçekten? Yani, saraydan ferman olarak gelmeyen bir yasa teklifi bu Mecliste görüşüldü mü? Ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim sekiz yıldır ve her yıl daha fazla artan oranda yalnızca saraydan gelen fermanları görüşüyoruz maalesef.

Bakın, cemevleriyle ilgili bir düzenlemeyi, bu coğrafyanın yüzlerce yıllık kadim bir meselesini bu iktidar torbanın içine attı ya! Cemevi meselesi torbaya sığar mı ya, yazık değil mi? Turizmle ilgili, vergiyle ilgili, şununla ilgili, bununla ilgili 20 tane yasanın içine cemevi meselesini attı iktidar; siz şunu demediniz, diyemediniz o yasa teklifi geldiğinde: "Ya, arkadaş, bu, Türkiye'nin kadim bir meselesi. Bu iş müstakil olarak görüşülmeli, bu iş çeşitli toplumsal kesimlerle tartışılmalı, adaleti sağlanmalı, Alevi toplumunun talepleri karşılanmalı." Ve torba yasa içinde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü ya, yazık değil mi? Niye? Çünkü ferman öyleydi, Sayın Meclis Başkanı, ferman öyleydi.

Değerli arkadaşlar, maalesef Meclisimiz artık sarayın bir noterine dönüşmüştür. Ben Orta Asya'da çok meclis gezdim, başka Afrika ülkelerinde de meclisler gezdim; oralarda da meclisler var, gerçekten var ama hükmü yok, etkisi yok, milletvekilinin bir itibarı yok. Oralarda efendim tek adam rejimleri var, krallıklar var, padişahlıklar var -yani eski anlamda söylüyorum- onlar yetkiyi kullanıyor, geriye kalan meclis üyeleri de "Padişahım çok yaşa!" diyor. Sayın Meclis Başkanı, maalesef, o meclislerin onları denetleme gücü yok.

Bakın, şu anda demokrasi liginde Sayın Meclis Başkanım, sizin karnenizi söylüyorum, hepimizin karnesini, Türkiye'nin karnesini söylüyorum: 167 ülke içinde 113'üncü sıradayız, gerisinde olduğumuz ülkeleri saysam hepimiz utanırız değerli arkadaşlar. Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 139 ülke içinde 117'nci sıradayız, yine gerisinde olduğumuz ülkeleri saysam utanırız. Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 180 ülke içinde 153'üncü sıradayız ve kuvvetle muhtemel bu yıl daha da gerilere düşeceğiz çünkü maalesef sansür yasasını da bu Meclis çıkardı. Sayın Meclis Başkanı, ben bu tablodan utanıyorum, siz utanıyor musunuz? Hepimiz utanmalıyız değerli arkadaşlar bu tablodan ve birileri bu ülkeyi "İlk 10 ülke arasına sokacağız." diyor ya... Ya, biz demokrasi liginde bu ülkeyi ilk 10 ülke içine sokmadan ekonomide de ilk 10 ülke içine sokamayız. Bak, yurttaşımız sefil, aç. Niye? Demokrasi krizi, ekonomik krizi yarattı. Bak, Türkiye'nin bir hikâyesi vardı, gerçekten de vardı, hakkı teslim edelim. AK PARTİ'nin ilk dönemlerinde "Ya arkadaş, bu müesses nizam bu yurttaşlarımıza zulmetti, demokratik açılımlar yapacağız, Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne taşıyacağız." dedi. Bu çerçevede belli ekonomik gelişmeler de oldu. Niye? Demokrasi liginde yükseldikçe ekonomide de belli rahatlamalar oldu. Evet, gene hakkaniyetsizlikler vardı ama iyi bir yoldaydık, ne zaman ki demokrasi yolundan çıktık, demokrasi liginde geriye gittikçe ekonomik ligde de geriye gittik; haksızlıklar, hukuksuzluklar arttı Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bakın, "Bu Meclisin gücü ve itibarı yerinde mi?" diye size sormak isterim ve Meclisin gücü nereden geçer? Etkili denetim faaliyeti yapabilmesinden geçer. Biz sahadayız milletvekilleri olarak, zaman zaman sizi de sahada görüyorum ama biz gerçekten kılcal damarlara kadar gidiyoruz, haksızlıkları göstermeye çalışıyoruz.

Değerli Başkanım, gerçekten milletin Meclisinin bir bütün olduğunu, milletin iradesinin bir bütün olduğunu biliyorsunuz. Öyle değil mi? Yani burada 600 milletvekili var, 600 milletvekilinin iradesi Meclisin iradesini temsil eder ve her bir milletvekili seçildikten sonra -biliyorsunuz ki- tüm Türkiye'nin milletvekilidir, yalnızca seçildiği bölgenin değil. Bu 600 milletvekilinin itibarını korumakla sorumlu olan Başkansınız, hepimizin itibarını korumakla sorumlusunuz ama bu konuda Sayın Başkan, milletin itibarı yerlerde sürüklenirken sizi duymuyoruz, sesinizi çıkarmıyorsunuz. Süleyman Soylu'nun emir verdiği kolluk milletvekillerine zulmederken sesinizi çıkarmıyorsunuz, ağzınızı açmıyorsunuz. Bakın, yalnızca bu yıldan bazı örnekler vereceğim: Musa Piroğlu, engelli bir milletvekilimiz, tekerlekli sandalyeyle eylemlere katılıyor; polis onu darp edip tekerlekli sandalyeden düşürdü nisan ayında, sesinizi çıkarmadınız. Siz sesinizi çıkarmadığınız için kolluk yoluna devam etti. Ayşe Acar Başaran, polis ona "Seni çivilerim ha!" dedi, bütün televizyonlar gösterdi, tabii bazı televizyonlar diyeyim, hani havuz medyası göstermiyor ama siz mutlaka görmüşsünüzdür; "Seni çivilerim ha!" diyor bir milletvekiline bir kolluk, bir emniyet amiri, siz sesinizi çıkarmadınız. "Ha, Meclis Başkanı sesini çıkarmıyor." Süleyman Soylu "devam" diyor, "Milletvekillerine daha fazla -efendim- baskı yapın, zulmedin." diyor. Mustafa Yeneroğlu'na kolluk, hakaret ediyor, tehdit ediyor; yine sesinizi çıkarmadınız. Daha sonra sevgili Diyarbakır Vekili Semra Güzel'e, vekili olduğum ilin milletvekiline Sayın Başkan, biliyorsunuz, bir kumpas kuruldu. Çözüm sürecinde, biliyorsunuz, iktidarınızın çağrısıydı, "Kardeşim dağdakiler insinler, aileleriyle buluşsunlar." diye Sayın Cumhurbaşkanının, AKP temsilcilerinin çağrıları vardı; evet, dağdan inişler başlamıştı, insanlar sevdikleriyle buluşuyorlardı. Semra Güzel'in de nişanlısı o zulüm döneminde isyan edip dağa çıkmış, daha sonra "Dağdakiler buluşsun." dediklerinde Semra Güzel de nişanlısıyla buluşmuş 2015 yılında. Sayın Başkan, daha sonra, tekrar çatışmalı dönem başlamış ve Semra Güzel'in nişanlısı 2017 yılında öldürülmüş. 2017 yılında cep telefonu kolluğun elinde yani devletin elinde; Semra Güzel daha ne üyemiz ne milletvekilimiz. Ortada bir suç varsa -ki 2017 yılı da sert bir dönemdi- ne yapar hukuk, bir suç varsa ortada? Harekete geçer değil mi? Bir gün bile beklemez ama hukuk harekete geçmiyor. Ne yapıyor? Elinde bir koz olarak bekletiyor. 2018 yılında Semra Güzel partimize üye oluyor, aday oluyor çünkü Diyarbakır Tabip Odasının Başkanı, üyesi, çalışanı, bir sağlıkçı olarak partimize üye oluyor, milletvekili olarak seçiliyor. Ha "Şimdi, elde bir koz var ama bu kozu bekletelim." Ne zaman için bekletelim? "Lazım olduğu zaman için bekletelim." diyor. Ta ki 2022 yılına kadar bu koz bekletiliyor ve bu koz ortaya çıkarılıyor. "Vay efendim, Semra Güzel'in fotoğrafları var!" Bu fotoğraflar çarşaf çarşaf servis ediliyor Sayın Başkan ve o dönemde linç ediliyor; bu linçe karşı siz sesinizi çıkarmadınız, bu kumpasa karşı sesinizi çıkarmadınız. Dokunulmazlığı kaldırıldı, linç edildi; sesinizi çıkarmadınız. Ve sonrasında Sayın Başkan, kolluk, aynı 90'lı yıllarda olduğu gibi biliyorsunuz, burada milletvekillerinin başına basıldı ve sonra siz, bundan utanç duyduğunuzu söylediniz ama aynı şekilde, Semra Güzel kafasını aşağı eğmeye çalışan, işkence eden, darbeden polisler tarafından gözaltına alındı ve tutuklandı. Yetti mi zulüm? Yetmedi Semra Güzel'e, şimdi de Karma Komisyonda Semra Güzel'in, efendim, vekilliğini düşürmek için toplantıya çağırdınız. Ya, ben size sorarım: Hiç mi şurada oturan Ömer Faruk Gergerlioğlu'ndan ders çıkarmadınız ya! Bakın, bir kumpas kurdunuz Ömer Faruk Gergerlioğlu'na, bu kumpas kuruldu.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Hayır, hayır. Bu nasıl...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sizin için söylemiyorum. "Kuruldu" diyorum "kuruldu", bir kumpas kuruldu; size söylemiyorum, geri alıyorum; bir kumpas kuruldu, siz bunu durdurmadınız. Bakın, bir kumpas kuruldu, sizin göreviniz bunu sorgulayıp durdurmaktı, bu kumpası durdurmadınız. Şimdi de bir kumpas var diyorum Semra Güzel'e karşı ve Semra Güzel tutuklu. Ama yargılansın, yargılanacak ve beraat alacak, bundan hiçbir şüphemiz yok eğer tarafsız bir yargı olursa.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Başkan, yargıya...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, vekilliğini düşürmek için toplantıya çağırıyorsunuz. Niye? Linç edilmesi lazım. Niye? Siyasi malzeme olarak kullanılması lazım.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Nereden biliyorsunuz?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, bu Meclisin bir üyesi, şu kapıda bir eylem yapmak istedi, polis darp etti Gelecek Partilileri ya! Bakın, biz her partinin hakkını savunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, Habip Eksik... Sayın Başkan, ya, bu Meclisin üyesi ya sevgili Habip Eksik. Arkadaşlar, bakın lütfen bu fotoğrafa, bu Meclisin bir üyesi, milletin iradesi, Iğdır'ın iradesi Habip Eksik.

ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Empati kurun, empati!

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, Hakkâri'de bir basın açıklaması yapılacak, polis saldırıyor, polis saldırıyor ve polis saldırısında sevgili Habip Eksik yerlerde sürükleniyor değerli arkadaşlar, yerlerde sürükleniyor. Habip Eksik "Ben milletvekiliyim." diyor, bağırıyor, can havliyle bağırıyor "Ben milletvekiliyim." diyor; duyuyor polisler, devam ediyorlar, daha da hınçla vuruyorlar. "Bacağım kırıldı." diyor "Bacağım kırıldı." diyor, bacağına vurmaya devam ediyorlar, bir yerinden kırılmış bacağı üç yerinden kırıyorlar. Değerli arkadaşlar, ya, gerçekten, bu herhangi bir yurttaşımıza yapılsa da işkencedir, herhangi bir yurttaşımıza. Ama bir milletvekiline yapılmış, Meclisin Başkanı var. Habip Eksik, biliyor musunuz, yirmi gündür canıyla mücadele ediyor, ölüm tehlikesiyle karşı karşıya; ölüm tehlikesiyle karşı karşıya, ölüm riski var. Bakın, burada Rıdvan Turan Vekilimiz hekimdir, gidiyor, bakıyor, ölüm riski var Habip Eksik'in, bir tek öldürmedikleri kalmış. Ya, bu Meclisin bir Başkanı var, çıkıp demiyor "Bu saldırıyı kınıyorum. Kolluğun yaptığı saldırı kabul edilmez." diyemiyor yirmi gün geçmiş üzerinden. Bu nasıl Meclis Başkanlığı Sayın Başkanım, nasıl Meclis Başkanlığı? Siz Habip Eksik'in de Başkanı değil misiniz? Habib Eksik Kürt diye mi bunu yapıyorsunuz? Habip Eksik HDP'li diye mi bunu yapıyorsunuz? Bu bir düşman hukukudur, ayrımcılıktır.

Bakın, Sayın Engin Altay Sayın Cindoruk'tan referans verdi, ben de Sayın Cindoruk'tan bir referans vereceğim; vicdanlı, adaletli ve zalimlere karşı fren olmaya çalışan bir Meclis Başkanından referans vereceğim, çok saygı duyduğum bir insandır kendisi. Yıl 1992 arkadaşlar, Ekim ayı. Refah Partisi Milletvekili Ömer Faruk Ekinci imam-hatip lisesi önünde açıklama yapmaya gidiyor. Niye? O günlerde muhafazakârlara karşı baskı var "irtica" deniyor, terörle eş değer tutuluyor; onlara karşı, Refah Partisine karşı büyük bir zulüm var; partileri kapatılma riskiyle karşı karşıya ve dönemin zalimleri Refah Partisine karşı zulüm uyguluyorlar. Bir milletvekili bu zulme karşı imam-hatip lisesi önüne gidiyor ve haksızlıklara karşı basın açıklaması yapacak. Dönemin kolluğu, Milletvekili Ömer Faruk Ekinci'yi darbediyor, daha sonra karakola götürüyorlar -düşünebiliyor musunuz- bir milletvekilini, karakolda da darbediyorlar. Şimdi, buna karşı dönemin Meclis Başkanı, o koltuğunuzda oturan Sayın Hüsamettin Cindoruk ne yapıyor biliyor musunuz? Harekete geçiyor, derhâl harekete geçiyor, bir saat bile beklemiyor, diyor ki: "Bu saldırı vekilimize değil, Meclisin şeref ve onuruna karşı yapılmıştır." Onun kimliğine bakmıyor. Hüsamettin Cindoruk sonuç olarak Refah Partisi Milletvekili değil. Refah Partisi de o günün kara koyunu, o günün ötekisi, o günün hedef gösterileni, linç edileni Refah Partisi. Hüsamettin Cindoruk kimliğine bakmıyor milletvekilinin, ideolojisine bakmıyor, partisine bakmıyor, harekete geçiyor ve derhâl o zamanki Başbakan Demirel'i arıyor "Bu kabul edilemez." diyor ve kamuoyuna dönüp de açıklama yapıyor. Ne oluyor sonra? En azından, kolluğu bir miktar frenleyebiliyor ama siz bu saldırılara, hakaretlere vekilin bacağının kırılmasına ses çıkarmadığınız için kolluk yoluna devam ediyor. Değerli Başkan, sesinizi çıkarmanız için birimizin öldürülmesi mi lazım? Ben size hassaten soruyorum. Herhâlde ölünce sesinizi gene çıkarmayacaksınız.

Bakın, benimle ilgili bir suikast planı varmış 2016 yılında, darbe planı var. O dönemde ben de Ermeni meselesiyle ilgili konuşmalar yapıyorum, MHP de beni hedef gösteriyor. Devlet içinde bu durumdan vazife çıkaran bir karanlık var, devlet içinde bir karanlık... Bu devlet içindeki karanlık darbeye yürüyecek ya "Bu dönemde de bir Ermeni'yi öldürsek, hele hele Meclisin içinde öldürsek ciddi bir sansasyon yaratır." diyor. Aynı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi, aynı, göstereceğim size belgelerini, aynı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi. Grup Başkan Vekilinize verdim belgeleri, kendisi gayet iyi biliyor. O dönem Meclisin içinde beni katledeceklermiş arkadaşlar. Bakın, ifşaatlar var; Levent Göktaş, firari, Hablemitoğlu suikastının faili olarak görülüyor ve kaçak şu anda Bulgaristan'da. Bununla ilgili ifşaatlar oldu, pek çok insan devlet içinde benimle görüştü, ciddiye aldı, sizinle de görüştüm bu konuyu. Ya, değerli arkadaşlar, dün Şebnem Korur Fincancı'yla ilgili, böyle saçma iddialarla ilgili saniyesinde talimatla harekete geçen yargımız üzerinden iki aydan fazla geçmiş, ne bir soruşturma var ne harekete geçen kimse var. Meclisimizin Başkanı bana bugün dilekçe göndermiş. Sağ olun bu sabah geldi, biliyorsunuz sizi eleştireceğimi; diyorsunuz ki Sayın Başkan dilekçenizde: "Efendim, Meclise silah sokulması mümkün değildir." Ya, bu Meclise silah sokulmadı mı? Bu Mecliste insan vurulmadı mı silahla ya Genel Kurulda?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Çekiç de sokuldu.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu suikastı kim durdurmuş biliyor musunuz? Bir milletvekili danışmanı durdurmuş. Hangi milletvekili? Hangi milletvekilinin danışmanı? Bununla ilgili bir soruşturma açtınız mı? Açmadınız, üzerine gitmediniz. Efendim, diyorsunuz ki: "Kamera kayıtları yok. Bu ifşaatlarda bulunanlarla ilgili Meclise giriş kayıtlarını da sana veremem, savcılığa gönderdim." diyorsunuz. Ya, savcılığın benimle ilgili harekete geçme inancınız var mı Sayın Başkan? İki ay geçmiş üzerinden, böyle bir şeyle ilgili iki saat durulmaz, iki ay geçmiş, kimse harekete geçmiyor.

Bakın, Meclisimiz ne için var Sayın Başkan biliyor musunuz? Geçmişle yüzleşmek için. Niye? Hrant Dink, cinayeti, öldürülmüş "Onunla yüzleşelim." diyoruz "Yok." diyorsunuz. Yüzleşilmeyen her suç tekrarlar Sayın Başkan. Bakın, ben de diyorum ki bir pogrom olmuş tarihte, 6-7 Eylül 1955; bugünlere çok referans verebiliriz bu konuda. Hani Sayın Şebnem Korur Fincancı Türk Tabipleri Birliği Başkanı diyor ya "Efendim, şöyle bir iddia var, buna bakalım diyor." ya...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, süreniz dolmuştur, iki dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Üç dakika...

Yani her devletin içinde karanlık güçler olabilir. Sayın Hulusi Akar 15 Temmuz 2016'da Genelkurmay Başkanıydı, ordunun darbe hazırlığı içinde olduğunu göremiyordu ama ben görmüştüm, 10 kere, burada, darbe geliyor dedim. Niye? Çünkü Cizre'ye giderken, üç yıldızlı generallerin çatışmaları durdurmaya giderken bizi engellediğini gördüm. Bir hareketlenme vardı, toplumu birbirine düşürecek bir dinamik vardı; aynı dinamik, 6-7 Eylül 1955'te de hayattaydı. Dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu itiraf etti sonra, "Biz Atatürk'ün evini bombalattık." dedi, 6-7 Eylül 1955 için "Muhteşem bir örgütlenmeydi." dedi. Niye? Atatürk'ün evini bombalatacaktı; burada hazır kıtalar, Rumların, Ermenilerin evini basacaktı. Şimdi, arkadaşlar, ben bununla ilgili yıllardır araştırma önergesi veriyorum, Sayın Meclis Başkanı bana geri gönderiyor, efendim "Toplumun bir bölümünü yaralıyorsunuz." diyor.

Ya, arkadaşlar, gerçekten soruyorum: Hani, 90'lı yılları -hafızayı beşer nisyan ile maluldür- hatırlayın, o dönem yaralananlar sizlerdiniz, ben sizin yanınızdaydım. 6-7 Eylül 1955'te de yaralanan bizlerdik, bendim yaralanan ya; bizim evimiz basıldı, bizim kilisemiz yakıldı, bizim mezarlıklarımız yerle bir edildi, insanlarımıza tecavüz edildi o günlerde; yaralanan bizdik biz, biz! Ama buna ne diyor Meclis Başkanı? "Toplumu yaralıyorsun." diyor ve geri gönderiyor bana, hangi gerekçeyle geri gönderdiğini bile yazmaya tenezzül etmiyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, başörtüsü meselesiyle bu toplum yüzleşti, bunu aştı.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu meseleyi artık aşmış ama başka aşılmamış meselelerimiz var; Kürt meselesi var, Alevi meselesi var, Ermeni meselesi var. Bunları bu Mecliste konuşamazsak hangi mecliste konuşacağız Sayın Başkan? Bakın, bu ülkeden göç etmiş Ermeniler Amerikan Parlamentosunda adalet arayınca kızıyorum, ben de kızıyorum ya, niye orada adalet arıyorsunuz diyorum. Ben bununla ilgili bir önerge verdiğim zaman "Bunu konuşamazsın." diyorsunuz. Nerede konuşacağız bunu? Türkiyeli Ermeniler değil mi bunlar? Bakın, Ankara'da adalet arıyorum, Washington'ta, Paris'te adalet aramıyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, ek süreniz de doldu.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bir dakika istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son sözlerinizi söyleyin.

Buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ben başka bir yerde adalet aramıyorum, bu Mecliste Ankara'da adalet arıyorum. Bu adaleti aramama niye engel oluyorsunuz? Ben bu adaleti burada arayamazsam diasporadaki Ermenilere nasıl diyeceğim, arkadaş, bırakın Washington'da adalet aramayı, Paris'te, Berlin'de adalet aramayı; gelin, Ankara'da adalet arayalım, geçmişle yüzleşelim diye? Geçmişimizle yüzleşelim Sayın Başkan; Kürt meselesiyle yüzleşelim, Ermeni meselesiyle, Alevi meselesiyle, bütün meselelerimizle yüzleşelim, hepimiz birbirimizle -Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun söylediği gibi- helalleşelim; gerekiyorsa hesaplaşalım, kanımıza, canımıza girenlerle hesaplaşalım; onları tarihin karanlık sayfalarında lanetleyelim.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, rica ediyorum...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sizi sorumluluğa davet ediyorum ama maalesef bu gücünüzün olmadığını görüyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sürenizi fazlasıyla aştınız Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ama güce ihtiyacınız varsa hep beraber biz sizin yanınızdayız.

şimizle yüzleşelim Sayın Başkan; Kürt meselesiyle yüzleşelim, Ermeni meselesiyle, Alevi meselesiyle, bütün meselelerimizle yüzleşelim, hepimiz birbirimizle, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun söylediği gibi, helalleşelim, gerekiyorsa hesaplaşalım, kanımıza, canımıza girenlerle hesaplaşalım, onları tarihin karanlık sayfalarında lanetleyelim.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, rica ediyorum...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sizi sorumluluğa davet ediyorum ama maalesef bu gücünüzün olmadığını görüyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sürenizi fazlasıyla aştınız Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ama güce ihtiyacınız varsa hep beraber biz sizin yanınızdayız.