KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN TURAN (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan

Bütün hazırunu saygıyla selamlıyorum.

Önce, sabah konuştuğumuz ve Sayın Meclis Başkanının "Bir tek örnek dahi veremezsiniz." dediği bir konu vardı. Fezlekelerin çok önemlice bir kısmı, Mecliste de yapmış olduğumuz konuşmalarla ilgili olarak Meclise geliyor fakat "milletvekili dokunulmazlığı" denilen şey tam bir hayale dönmüş durumda, pratik bir karşılığı ne yazık ki kalmamış durumda. Bu sebeple de sürekli yargılamalarla, böyle ucu dönmez dosyalarla karşı karşıya kalıyoruz.

Sayın Meclis Başkanı, bakın, Halkların Demokratik Partisi olarak bizimle ilgili gelen fezlekelerin çok çok büyük bir kısmı, aslında, Mecliste de yapmış olduğumuz konuşmalara ait. Örnek vereyim: Ben, geçen sene, tecrit konusunda bir konuşma yaptım Genel Kurulda, dedim ki: Abdullah Öcalan'a ilişkin -iktidarı kastederek- sizin kişisel görüşlerinizin ya da duygu durumunuzun hiçbir önemi yok. Devlet duygularla hareket etmez, devletin yasaları vardır. Dolayısıyla siz hangi duygu içerisinde olursanız olun, tecrit bir insanlık suçudur. Türkiye Cumhuriyeti'nin gerek infaz yasaları gerek anayasası gerekse de altına imza koyduğu uluslararası anlaşmalar gereğince tecrit kabul edilebilir bir şey değildir. Sonra ben bunu 2021 Nevroz'unda tekrar söyledim. 2021 Martında yaptığım konuşmadan dolayı geçtiğimiz günlerde fezleke geldi. Hani, ben kendi örneğimi vermekten de biraz sıkılıyorum ama buna ilişkin o kadar çok örnek var ki. Çünkü aslına bakılırsa biz şunu görüyoruz, bunu da şöyle kimse anlamasın: "Ya, bunlar düzelsin." falan; bunun düzelmeyeceğini biz biliyoruz. Biz Halkların Demokratik Partisi vekillerine bir düşman hukukunun uygulandığını çok iyi biliyoruz, gerçekten biliyoruz. Yoksa iktidara bağlı bir vekilin 15 polis tarafından bacağı, taammüden "Ben vekilim, milletvekiliyim." dediği hâlde kırılsa idi, bu memlekette İçişleri Bakanı başta olmak üzere Emniyet Genel Müdürüne kadar görevden alınmayan kimse kalmazdı. Diyeceksiniz ki: "Ya, işte o da yasa dışı bir şey yapıyordu." Böyle söyleyebilirsiniz, sizi kastederek söylemiyorum bu arada, genel olarak iktidar partisi açısından söylüyorum. Bunun bir ölçüsü var mı? Yani insan neyi hak eder? Bu kadar şiddeti... Bunun bir adım ilerisi zaten ölümdür. Zaten karaciğer enzimleri çok yükselmişti en son gördüğümüzde, durumu son derece kötüydü yani ölüme ramak kalmış bir durum var. Biz kendimize uygulanan politikanın bir vatandaş politikası olmadığını görüyoruz, niye bunu uygulamıyorsunuz da demiyoruz zaten çünkü bu konuda bizim adalete olan, bu ülkede adaletin kurumsallaşmasına olan inancımız falan kalmamış durumda. Bakın, Aysel Tuğluk tahliye oldu, aylardan beri "Aysel Tuğluk tahliye olsun." diye bas bas bağırıyoruz, kadın demans hastası. Ya, ATK'den cezaevine kadar bir belge gidemiyor; niye gidemediğini çok iyi biliyoruz. Niye biliyoruz biliyor musunuz: Mehmet Emin Özkan'ın duruşmasına gittim. Bu adamın nerede olduğu bilecek bir muhayyilesi yok, getirdiler mahkemeye, bu adam hâlâ cezaevinde.

Bakın, Türkiye'de idam cezası kalkmamıştır, idam cezasının infaz biçimi değişmiştir. Yüzlerce cezaevinde hasta tutsağı orada zorla tutarsanız bunun pratik karşılığı, bu insanların ölmesine imkân sağlamaktır. Peki, bize bu kadar cevval olan, deyim yerindeyse, gözümüzün yaşına bakmayan yargı, hukuk sistemi -"Adalet mülkün temelidir." Yazıları- ve Meclis ve Meclis Başkanı acaba kendi tarafgiri olduğu siyasete karşı neden bu kadar müşfiktir? Zehra Taşkesenlioğlu için sözü edilen iddialar yenilir yutulur cinsten değil. Bir ayağı SPK'de, bir ayağı Cumhurbaşkanlığında, bir ayağı Mecliste. Ya, bize bu kadar cevval davranan hukuk ve Meclis Başkanlığı acaba bu konuda bir soruşturma açmayı hiç düşünmez mi? Çifte standarda alıştık da bu artık nedir Allah aşkına ya?

Şebnem Korur Fincancı tutuklandı. Şimdi, Şebnem Korur Fincancı'nın tutuklanması aslında, bir taraftan, bize göre düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında çünkü onun uzmanlığı var, bana da gelseler sorsalar, kendi uzmanlığım dâhilinde bir şeyse söylerim fakat mesele o değil; Şebnem Hoca tutuklanmadan kırk dakika önce Yeni Şafak gazetesi "Şebnem Korur Fincancı tutuklandı ve cezaevine götürülüyor." diye haber yaptı. Bundan bir biz mi utanıyoruz ya? Yani bu, bu ülkedeki adalet kalitesinin yerle yeksan olduğunu göstermiyorsa, bu konudaki -Kamu Denetçiliği Kurumu olsun, Meclis olsun- buradaki denetim fonksiyonunun artık bir hayale çevrildiğini göstermiyorsa daha ne gösterecek? TRT dün bir haber yaptı arkadaşlar, utanç verici; böyle bir korku filmi müziğiyle Şebnem Hocanın evine giriliyor, son derece mistik ve belki de bir nükleer bomba saklayan bir suçlunun evi didik didik ediliyor. Ya, sen TRT'sin, hepimizin vergisiyle kurumsallaşmanı tamamlıyorsun. Bu nasıl bir tarafgirliktir, bu nasıl bir bakış açısıdır? Yani biz, bu konuda o kadar çok örneğe sahibiz ki mesela, iki sene önce benim 4 kaburgamı kırdı polis ve bu haber oldu; tabii, ben beklemiyordum Meclis Başkanlığı şöyle olsun, böyle olsun falan filan diye. Emin olun arkadaşlar, kafanızın arkasında "Niye kırdı?" diye var ama kendinizi o ortama koysanız o polis saldırganlığının nasıl korkunç bir şey olduğunu görürsünüz. Sırf muhalif olduğumuz için başımıza geldi bu. Bizim partimizde, işte, Sait Vekil, Hakkâri'de, geçen, darp edilmekten tesadüfen kurtuldu. Bakın, 2 vekil eylem sonrasında yolda ve bunlara planlı, programlı bir polis saldırısı var. Ya, biz sizden çok fazla bir şey istemiyoruz; kendi oturduğunuz koltuğun hukukuna uygun davranın ya da deyin ki: Biz sizin hukukunuzu hiç kale almıyoruz, bunu önemsemiyoruz. Bunu böyle bilelim. Zaten aslında, AKP uygulamalarıyla bunu önemli ölçüde ne yazık ki biliyoruz; bunu koyalım bir kenara.

Mesele çok fazla bu konuya ilişkin ama birkaç şeyden bahsedeyim: Meclisteki yasama kalitemiz son derece düşük arkadaşlar. Bu torbalar vasıtasıyla, böyle ucu dönmez tartışmalar, birbiriyle alakası olan, olmayan pek çok şeyin iç içe dâhil edilmesiyle birlikte Meclisin yasama kalitesi ne yazık ki düştü.

Denetleme vazifemiz doğrultusunda sorduğumuz sorular cevap bulmuyor. Hele bir İçişleri Bakanı var, Ankara derebeyi kendisi; ben kaç tane soru önergesi gönderdim, İçişleri Bakanlığından hiçbir soru önergesine cevap gelmiyor. Ona bu konuda daha doğru dürüst davranmasını söyleyebilecek kudretli kimse var mı bilmiyorum ama sistematik bir biçimde, İçişleri Bakanı grup olarak bizim soru önergelerimize cevap vermemek konusunda son derece mahir davranıyor. Tabii, hâl böyle olunca bu Meclisin olması gereken prestiji sürekli aşağı, sürekli aşağı, sürekli aşağı doğru devam ediyor, aşağı doğru iniyor.

Merkez Bankası Başkanı -dün Sayın Plan ve Bütçe Başkanımız söyledi- lütfetmiş, sağ olsun, bize aralık ayında Merkez Bankasına ilişkin raporu sunacakmış. Bakın, arkadaşlar, bir bütçe konuşuyoruz ve kur korumalı mevduatın Merkez Bankasına ne dolayında, ne düzeyde bir yük getireceğine ilişkin bir şey görmeden, bir şey bilmeden, bir veri olmadan bunu konuşuyoruz. Bu, çok ayıp değil midir ya? Biz mi tuhafız yani garip olan biz miyiz gerçekten burada? Ya, Türkiye ekonomisinin altında âdeta bir saatli bomba gibi duran bir mekanizma ve Merkez Bankasına yetkisini burası vermiş; öyle mi? Para basma yetkisini burası vermiş; doğru mu? Ve Merkez Bankası Başkanı diyor ki: Vallahi aralıkta... Yani bütçe bittikten sonra gelecek, kur korumalı mevduatın bizden ne götürdüğünü bize anlatacak. Gelme kardeşim, ne gerek var, gelme; zaten ondan sonra ne oluyor? Bir dahaki bütçeye bir sene kalıyor. Yani biz şunu çok iyi görüyoruz: Başta dediğim gibi, bu konuda niye farklı davranmıyorsunuz falan da demiyoruz size. Yalnızca şunu bilmenizi istiyoruz: Biz bunların hepsinin farkındayız ve bunları asla unutmuyoruz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz geçmiştir, bir iki cümleyle toparlarsanız.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Eğer siz, 7-8 milyondan fazla seçmenin oylarını alan bir partinin temsilcilerine ilişkin -bütün denetim aygıtları açısından söylüyorum, Meclis için de özellikle söylüyorum- bu kadar kayıtsızsanız vallahi bu ülke nasıl yönetilir, memlekette ileriye doğru bir adım nasıl atılır, gerçekten şüphe konusu.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Ama geldiğimiz noktada, biz bu bütçeden de Meclis Başkanlığının ve diğer denetim aygıtlarının -Sayıştayı kısmen dışında bırakarak söylüyorum- çalışmalarından da hiç razı değiliz.