KOMİSYON KONUŞMASI

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Teşekkür ederim Başkan.

Ben de herkesi saygıyla selamlıyorum, başarılar diliyorum.

Tarım devriminin gerçekleştiği, buğdayın ilk evcilleştirildiği topraklarda maalesef şu an ekmeğe muhtaç hâle getirildik. Tabii ki bu, uygulanan yanlış politikalardan kaynaklı oysa sahip olduğumuz mevcut tarım kaynakları ülke için büyük bir zenginlik fakat bu kaynak maalesef doğru kullanılmadığı için tasarruf faaliyetleri giderek düşmekte ve giderek ülke dışa bağımlı hâle gelmektedir.

2000'li yılların başından itibaren uygulamaya konulan ve bölüşüm ilişkilerini sermaye lehine biçimlendirmeyi hedefleyen neoliberal politikalar AKP tarafından sadakatle uygulandı, çiftçinin kaderi büyük ölçüde piyasa ölçülerine teslim edildi. Günümüzde tarımla uğraşan nüfusun üçte 2'sinden fazlasının yıllık geliri 2 bin doları bile bulamıyor. Yoksullaşan çiftçiler her geçen gün tarlasında üretimden, köyden kopuyor ve tarım arazileri boş kalıyor. Elbette ki bu bilinçli olarak uygulanan bir politika çünkü köyünde tarlasını terk etmek zorunda kalan çiftçiler büyük kentlere göç ederek buralarda ucuz iş gücü olarak kullanılıyor. Yine, sosyal yardımlara mahkûm oluyor; boş kalan tarım arazileri ise büyük şirketlere peşkeş çekiliyor, ekilip biçilen verimli topraklara tohum yerine beton ve çimento dökülüyor. Tarım toprakları en çok bu dönemde amaç dışı kullanıma açıldı. Acele kamulaştırmalarla tarım toprakları ranta açıldı, duble yollar ovalardan geçirildi, zeytinlikler yok edildi, koruma altına alınan ovalara termik santraller kurmak için ihale üstüne ihaleler yapıldı.

Bu yanlış tarım politikaları sonucu gıda maddelerinin ithalatında da yüksek bir artış yaşanıyor. Bakın, Gıda ve Tarım Örgütünün haziran ayı başında yayımladığı Gıda Görünümü 2002-2031 Temmuz Raporu'na göre, Türkiye en çok buğday üreten ülkelerden biri olmasına rağmen en çok buğday ithal eden 3'üncü ülke konumunda yer alıyor. Yine, TÜİK'e göre, 2021'de ekonomi yüzde 11 büyürken tarım yüzde 2,2 oranında küçüldü. Bu küçülmenin temel nedeni artan gübre, mazot gibi girdi maliyetlerinin fahiş artışı, buna bağlı olarak çiftçinin toprağını ekemez duruma gelmesidir. Yine, tarımda şirketleşme arttıkça üretim yapamaz duruma gelen çiftçiler üretim ilişkisinden de kopuyorlar.

Bakın, 2021'de mazot fiyatı 6,7 iken şimdi 27,47 TL olmuş durumda. 2020 yılında 100 beygir gücündeki traktörün fiyatı 230 ila 250 bin TL civarındayken, 2021 yılında aynı traktör 300 ile 450 bin TL civarında satılırken 2022 yılına geldiğimizde bu rakam 650-850 bin TL olmuş. Bu şartlarda, bu koşullarda çiftçi üretimini nasıl gerçekleştirsin? Ciddi bir emek harcıyor. Evet, çiftçiler gerçekten çok ciddi bir emek harcıyorlar, ciddi bir mücadele veriyorlar ama bırakın kâr etmeyi, bütün bu emeklerinin karşısında aslında emeğinin karşılığını alamıyorlar, hatta zarar ediyorlar. Yetersiz destekleme politikaları bir taraftan tarımsal yoksulluğu artırırken diğer taraftan tarımsal üretimde yetersizliğe yol açıyor. Tarım sektöründe insanların çalışan yoksullar hâline gelmesi onların kentlere göçmesinin de nedeni oluyor. Bakın, 2011 yılında nüfusun yüzde 76,8'si kentlerde yaşarken yüzde 23,2'si de kırsal alanda yaşıyor ama on yıl gibi bir zaman zarfında kentlerde bu rakam yüzde 93,2'ye çıkıyor, kırsal alandaysa nüfus neredeyse yüzde 6,8'e kadar düşmüş bulunuyor.

2001 yılında tarım alanları 26 milyon 350 bin hektar iken 2010 yılında bu miktar 24 milyon 390 bin hektara, 2020 yılında ise 23 milyon 136 bin hektara gerileyerek son on yılda yüzde 5, son on dokuz yılda ise yüzde 12 azalmış. Yani yanlış tarım politikalarının çiftçiliği bitirme noktasına getirdiğini aslında bu istatistiklerde ve rakamlarda görüyoruz.

2002 yılında kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon 588 bin 660 iken 2021 yılında 416 bin 918 çiftçi üretimi terk ederek kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon 171 bin 748'e düşmüş. Bu veriler, Çiftçi Kayıt Sistemi'ne kayıtlı çiftçi sayısı olup aktif olarak çiftçi sayısı verilerini aslında tam olarak bilmiyoruz. Tarımda istihdam edilenlerin sayısı son on dokuz yüzde 33, son on yılda ise yüzde 26 gerilemiş bulunuyor. Tüm zorluğa rağmen tarlasını eken çiftçiler ise ya borçlarını bir bankadan kredi çekip diğer bankanın borcunu ödeyerek ya da yüksek faizle tefecilerden para alarak aslında bu döngüyü döndürmeye çalışıyorlar. Yıllardır devam eden çiftçilerin yapısal sorunları AKP'nin iktidarıyla derinleşmiş, bu derinleşen yapısal sorunları çözmek yerine ithal ürünlerle çiftçiyi rekabet ettirip üretimi bitirme noktasına getirmiştir.

Tarım sektörünün ağustos ayı itibarıyla bankalara olan kredi borcu 11,6 milyar lira daha artarak 245 milyar liraya kadar çıktı. Sektörün banka borçlarında yıl başından bu yana ise 77,2 milyar liralık artış yaşandı. Tarım sektörünün bu borcunun 189,5 milyar liralık kısmı kamu bankalarında, 55.4 milyarlık lira kısmı ise diğer bankalardan kullandıkları kredilerden meydana geliyor. Sektörün zamanında ödeyemediği için bankalar tarafından yasal takibe alınan borçlar ise 3,5 milyar lira düzeyinde seyrediyor. Bu, çiftçinin içinde bulunduğu zor durumu özetliyor. Tarımsal üretimi önemsemeyen, çiftçinin sorunlarını çözmek istemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Eğer böyle olmamış olsaydı, katrilyonluk Cengiz'in tek seferde 425 milyon TL'lik vergi borcunu sıfırlamak yerine, kavurucu güneşin altında alın teri döken, ülke ekonomisine büyük katkısı olan çiftçilerin borç altında ezilmesine müsaade edilmezdi.

2023 bütçesinde bir kez daha görüyoruz ki sermaye sınıfı, zenginler düşünülerek bir bütçe hazırlanmış. Sermaye kesimine doğrudan kamu harcaması yoluyla destek veriliyor "vergi harcamaları" adı altında bu kesimden vergi alınmayarak bu destek dolaylı olarak sürdürülüyor. Nitekim, 2023 yılı, geçen yıl bütçesinde öngörülen vergi harcaması miktarı 285 milyar TL iken yeni bütçe kanun teklifinde bu rakam 994 milyar TL'ye yükseltilmiş. Zenginlere, şirketlere, sermaye sınıfına verilen destekler, teşvikler ve vergi muafiyetleri çiftçilere ve küçük tarım üreticilerine verilirse Türkiye tarımsal üretimde birinci sırada yer alırdı.

Buna benzer sorunlar hayvancılık için de aslında geçerli, durum farklı değil. Son bir yılda Et ve Süt Kurumu tarafından belirlenen süt fiyatları çiftçilerin zarar etmesine neden oluyor. Karkas et fiyatlarındaki yükselmeyle birlikte inek kesimi, düve kesimi hızlandı; çiğ süt üreticisi sattığı 1 litre çiğ sütle 1 kilo yem alamıyor. Güncel yem fiyatları, besi yemi fabrika satışı en düşük 260 ila 270 lira olurken süt yemi fiyatları 280 ila 290 oldu; nakliye ve bayi kârıyla birlikte besi yemi en düşük 320 TL civarında. Aslında şimdi insanlarla birlikte hayvanlar da açlık sınırında yaşıyor.

Yine, siz sabah sunumunuzda büyükbaş hayvan sayısında yüzde 81 artış olduğundan söz ettiniz. Şimdi, benim seçim bölgem Ağrı. Siz de bilirsiniz, Ağrı aslında hayvan besiciliği bakımından neredeyse bölgenin üssü illerinden bir tanesi ama ben bu artışı ahırda göremiyorum yani hayvan canlı borsasında, pazarında -hem yaptığımız ziyaretlerde hem oradaki hareketlilikten de anlıyoruz- aslında hayvan besicileri ya hayvanlarını satmak zorunda kaldılar ya sattılar ya da bu işten aslında ellerini çektiler çünkü çok ciddi anlamda bir zarar söz konusu. Dolayısıyla bu artışın nerede yaşandığını açıkçası ben merak ediyorum, hani Ağrı'da bile biz gözlemleyebiliyoruz. Yine bütçe sürecinde hayvan besiciliği yapan esnaflarla da birkaç yerde bir araya geldik, onların sorunlarını da dinledik yani onların iddiaları ve yaşadıkları sizin söylediklerinizin tam tersine.

Diğer bir konuysa mevsimlik tarım işçileri. Bakın, son bir haftadır hep şunu söylüyorsunuz "Türkiye'nin yüzyılı" diye bir dönemden söz ediyorsunuz. Evet, Türkiye'nin yüzyılında insanlık onuru, yaşam hakkı sunulmayan mevsimlik tarım işçileri... Bakın, bu koşullarda yaşıyorlar; elektrik yok, su yok, tuvalet yok. Yine, mevsimlik tarım işçileri, bakın, kamyonun arkasında, tırların arkasında seyahat etmek zorunda kalıyorlar ve bu seyahatler esnasında trafik kazaları sık sık meydana geliyor. Onlarca tarım işçisi güvencesiz yollarda, güvencesiz koşullarda seyahat etmek zorunda kaldığı için yaşamını yitirdi. Yine, çocuklar okula gidemiyor, aileleriyle birlikte bu şartlarda yaşıyorlar. Kadınlar için hem evde hem tarlada emek sömürüsü iki kat artıyor. Gerçekten, kadınlar eşit işe eşit ücret de çalıştıkları bu yerlerde alamıyorlar.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Yine, Afgan oldukları için, Suriyeli oldukları için ya da Kürt oldukları için ırkçı ve cinsiyetçi saldırılara maruz kalıyorlar. On iki saat çalışıyorlar ama tek öğün doyamıyorlar bu mevsimlik tarım işçileri. Emekli olamıyorlar, sosyal sigortaları yok, herhangi bir güvenceleri yok. Karadeniz'de fındığa, İç Anadolu'da şeker pancarına, Çukurova'da pamuğa, Akdeniz'de narenciyeye, Ege'de ise üzüme gidiyorlar. Yani aslında 7/24, dört mevsim bu insanlar çalışıyor. Bütün bir toplumun karnını doyuruyorlar ama kendileri bu şartlarda maalesef doymuyorlar. Ama bu bütçeye de baktığımızda mevsimlik tarım işçilerine ait ne bir bütçe var ne bir öneri var ne de bu sorunlara yönelik bir çözüm anlayışı var.

Teşekkürler.