| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı b) Karayolları Genel Müdürlüğü c) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ç) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü d) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı e) Rekabet Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 08 .02.2016 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bütçesini görüştüğünüz Bakanlık; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı. Ülke ekonomisi ve sosyal yaşamımızın temel belirleyicisi olan ve ekonomik olarak da ulusal gelirimizin içerisinde çok ciddi bir pay tutan 3 temel sektörün, hatta kara ulaştırmasını demir yolu ve kara yolu diye 2'ye bölerseniz 4 temel sektörün stratejisini, yatırımlarını, kısacası devlet bütçesi içerisindeki önceliklerini belirleyen bir bütçeyi görüşüyoruz. Şunu sürekli olarak sormuşumdur: Bu kadar önemli, stratejik politikalar açısından neredeyse devletin yüzde 50'sini oluşturan bir Bakanlığı, hele özellikle diğer sektörlerinin hepsi de değişik ülkelerde ayrı ayrı bakanlıklar olarak faaliyet göstermelerine karşın biz bunların hepsini toplu bir hâlde niye tutmakta ısrar ederiz? Sayın Bakanın konuşması sırasında, bağlı olan sektörler arasında zaman paylaşımını yaparken ne kadar sıkıntıya düştüğünü bizzat gördük. Yani, orada denizciliğe çok az bir zaman ayırdığında onlara haksızlık ettiğinin duygusunu kesin olarak içinde hissetti büyük bir olasılıkla. Aynı şekilde haberleşmede de o olay oldu. Çünkü bu Bakanlığın sadece kara ulaşımıyla ilgili bir bakanlık olarak görülmesini elbette ki istemiyordu. Fakat, bütün bu çerçevede, bu bakanlıkların hepsi tek bir bakanlık çatısı altında iki saatlik bir süreye sıkıştırılarak stratejileri anlatılmaya çalışıldı. Buna karşılık da biz on dakika içerisinde bu dev kuruluşla ilgili olarak hem eleştiri hem de öneri dile getireceğiz. Bunun bir mantığı falan yok, bunu her defasında söylüyoruz, olmaz da. Belki buradaki insanlardan gelecekte bu stratejilerinin belirleyicisi olacak birkaç cümle de ortaya çıkacak, birkaç cümle de söylenecek, belki işe yarar şeyler de söylenilecek ama maalesef bütün bunların hepsini anlatacak zaman da olmayacak, insanların da dinleyecek bir zamanı olmayacak. Ama bütün bunlara karşın hiç değilse bu 3 tane konunun yani ulaştırmanın, denizciliğin ve haberleşmenin, ayrı ayrı bakanlıkların hem de geleceğe dönük stratejiler üretecek AR-GE birimleriyle, diğer araştırma birimleriyle dev bakanlıklar olması gerektiğini burada bir defa daha tutanaklara geçirerek geçelim diyorum.
Değerli arkadaşlar, böyle bir Bakanlığın bütçesi üzerinde konuşmak bana göre körlerin fili tarif etmesi gibi bir şey olacak yani neresi elinize gelirse orayla ilgili bir şey söyleyeceksiniz. Dolayısıyla, ulaştırmayla ilgili bir şeyler söyleme kalktığınızda büyük bir olasılıkla ya bir bacağı ya bir kuyruğu yakalamış olacaksınız, onunla ilgili bir şeyler söyleyeceksiniz, belki de çok anlamsız olacak. Ama ulaştırmayla ilgili bir şeyler söylemeye kalktığınızda, ulaştırma politikalarının genellikle bu tür devletlerde, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ve eski sosyalist ülkelerde -buna birazdan geleceğim- sosyal politikaların en temel uygulama araçlarından biri olduğunu görürsünüz. Ulaştırma bu açıdan müthiş şekilde önemlidir. Ancak, liberal ekonomilerde, kapitalist ekonomilerde aynı sektör birdenbire ekonomik aktörlerin at koşturduğu, ekonomik olarak çok önemli verilerin konuşulduğu bir sektör hâline gelir. Dolayısıyla, ikisinden hangisini alacaksınız, hangisini değerlendireceksiniz? Bizde geçmiş dönemlerde Devlet Demiryollarına ve demir yolu politikalarına hep sosyal açıdan bakıldı. Hatta, bu sosyal açıdan bakmanın bir sonucu olarak demir yolu politikalarının komünist politikalar olduğu konusunda algılar yarattığı da söylendi ama çok şükür bu algılar kırıldı; bir açıdan da bu algıları kıran insanlara teşekkür borçluyuz. Ancak, bunun bir sosyal yaklaşım olduğunu Sayın Bakan da belirttiler. Değerlendirmesinde, bizim gerçekten gurur duyduğumuz, çoğalmasını da arzu ettiğimiz hızlı tren projeleriyle ilgili olarak Konya'nın algılarını anlatırken insanların sabahleyin kalkıp Konya'ya gidip etli pide yiyip geleceğini söylediler. Bu proje, sadece bundan ibaret olmamalı Sayın Bakan, olmaz. Eğer siz Devlet Demiryollarıyla ilgili politikalarınızı şu anda ekonominin en temel maliyet unsurlarından birisi olan mal taşımasıyla ilgili kısmına da ayıramıyorsanız, bunun ekonomik anlamda maliyetleri düşürecek bir proje olacağını da belirleyemiyorsanız buralara yatırdığımız kaynaklara yazık olur.
Eskişehir'de üniversite okuyan öğrencilerin sabahleyin kalkıp da oraya gitmeleri kesin olarak bir politika da olmaz zaten. Bu durumda, yapacağınız bir tek şey vardır: Öğrencilere üniversitelerinin bulunduğu yerlerde, kampüslerde rahatlıkla kalacakları, her gün en azından 150-200 kilometre yol yaparak Ankara veya başka bir yere gitmediği yerler olmalı. Şunun için anlatıyorum bunları, eleştiri anlamında algılamayın bunu: Bu olaylara bu açıdan yaklaşıldığı zaman bu sosyal projeler çok fazla tartışılmaya başlanır. Hâlbuki, bununla ilgili olarak yapabileceğimiz şeylerin haddi hesabı yoktur ülkemiz açısından.
Bizim, daha önceki tartışmalarımız sırasında konuya olumlu açıdan yaklaşalım dediğimiz zaman söyleyebildiğimiz tek şey, bu projelerin her biri, sektörlerin her biri entegre bazı yatırımları gerektirir. Örneğin, deniz yolu ulaşımı ile kara yolu ulaşımı, liman işletmeleri, bütün bunların hepsi entegredir, hatta demir yolunu da buna entegre edebilirsiniz. Beraber düşünüleceği için "Aynı bakanlık içerisinde olabilir mi?" dersiniz, bu olabilir. Bu olabilir ama belirli bir süre sonra, bu projelerden herhangi bir tanesine yatkın birisinin Bakanlıkta tek karar verici ve dominant olması hâlinde bu olay aksamaya başlar, nitekim, şimdilerde yaşamaya başladığımız gibi. Hâlbuki, Türkiye'de yol politikasının da bu entegre projelerinin bir parçası olması lazım.
Sayın Bakan, doğu-batı koridorlarını belirtirken ilk koridoru Karadeniz Sahil Yolu'na da açtı.
Sayın Bakanım, yol koridorları sağına ve soluna kılçık vermesi hâlinde koridor olarak adlandırılır. Bir tarafı kör duvar ise o artık koridor olmaz. Karadeniz Sahil Yolu, bu açıdan, örneğin, yanlış bir stratejidir. Karadeniz Sahil Yolu, Karadeniz'in belirli yerlerine konmuş temel limanlardan doğrudan doğruya denize paralel olarak uzanan dağları yarıp ondan sonra koridora ulaşabilecek yollarla desteklendiği zaman gerçek anlamıyla bir anlam ifade eder. Böylece, o Karadeniz'in de canına okumamış, o doğal güzellikleri de mahvetmemiş olursunuz. Bu çok önemli bir olaydır.
Zaman içerisindeki gelişmelerin bu tür politikalarda çok büyük değişiklikler yaptığı da bir gerçektir. Bunlardan bir tanesi de yerin altını kullanmak, tünel açmak ve tünel yapma olayıdır. Bizim gençliğimizde "İstanbul demir yolu açılacak." denildiği zaman, bizler hep beraber demiştik ki: "Buradan hızlı trenle veya trenle -o zamanlar "hızlı tren" deyimi kullanılmıyordu- İstanbul'a ulaşacak olan yolu kim yaparsa bundan sonra siyaseten onu destekleyeceğiz." Hâlâ desteklenecek hâle gelmediniz çünkü ulaşamadı henüz İstanbul'a ama ulaştığı zaman, hâlâ ömrümüz vefa ediyorsa kesin olarak destekleyeceğimizden emin olabilirsiniz.
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Notumuzu aldık Sayın Bakanım.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Alın. Bu önemli bin nottur, sadece bize değil bütün ülkeye yarayacak bir nottur bu not.
Değerli arkadaşlar, çünkü o zamanlar tünellerin yapılmasıyla ilgili sürelere baktığınız zaman, ayda 1,5 metre, yılda da 10-15 metre tünel yapıldığı zaman şapkanızı havaya atardınız "Vay, 15 metre tünel yapıldı." diye. Şimdi ne oldu? Şimdi, solucan sistemleriyle, 100 metrelik solucanlarla dalıyorsunuz toprağın altına, neredeyse günde 15, karşı taraflı yani iki aynalı yapıyorsanız neredeyse ayda 30 metre tünel yapıyorsunuz. Yılda 3 kilometre tünel yapıyorsunuz. Bu teknolojiler olmadığı zaman kendinizi parçalasanız böyle bir şey yapılamıyordu. Ben, Çamlıbel'deki o tünellerin nasıl yapıldığına ilişkin hikâyeleri dinleye dinleye büyüdüm. Bir yarma yapmak için kazmayla ve kürekle yapılan o yarmaları da gördük. Bütün bunlara rağmen, yapılan demir yolunun miktarını Sayın Bakan söyledi ama bu teknolojilerle, gelecekte ilave teknolojilerle neler yapılacağını gerçekten tahayyül etmek zor. O nedenle de bütün bu stratejilerin beraber düşünülmesi yararlıdır ama her sektörün ayrı ayrı değerlendirilerek sonuna kadar ondan yararlanma olasılıklarını masa üstüne koymak koşuluyla.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bunu asla ve asla yabana atmayın.
Değerli arkadaşlar, çok net olarak bu tartışmaların yapılmasını arzu eden bir insanım, bunlar konuşulmalı. Özellikle de bu projelere bütçede ödenek aktarılırken neye, ne kadar ve niye aktarıldığının, buralarda bütçe hakkının gereği olarak tartışılmasını isteriz. Bu doğaldır yani şurada oturan insanların hepsi bunu net bir şekilde konuşmak zorundadır. Ancak biz bu Bakanlıkla ilgili olarak şimdiye kadar yaptığımız çalışmalarda maalesef, üzülerek belirtmek gerekiyor ki, bütçeyle ilgili doğru dürüst bir değerlendirme yapamamışız.
Şimdi, makinalı tüfek gibi böyle konuştuktan sonra pat diye bütçeye geçmez zorundayım. Bir de aynı zamanda 2014 yılına ilişkin Kesin Hesap Kanunu'nu görüşeceğiz burada. Kesin Hesap Kanunu'yla ve bütçeyle ilgili, makinalı tüfek gibi birkaç şeyi daha söylemek istiyorum çünkü buradan çıktığı zaman, gelecekte tartışılırken hiç değilse bu konuların ayrı ayrı konuşulması lazım.
Burada iki önemli şey yapıyorsunuz. Bir tanesi, bütçeyle Ulaştırma Bakanlığına ödenek veriyorsunuz. Peki değerli arkadaşlar, geçen yıllarda verdiğiniz ödenek ile yıl sonunda gerçekleştirilen harcama arasında ne kadar bir fark olduğunu biliyor musunuz? Bileceksiniz çünkü önünüzdeki bütçelerde bu yazıyor. Bir bakıyorsunuz, geçen sene verdiğiniz ödenek 7 milyar lira; bu, yüzde 214 artışla 2015 sonunda neredeyse 22 milyar liraya gelmiş. Peki, bu sene ne kadar veriyorsunuz? 12 milyar lira. Geçen senenin bitiş ödeneği 22 milyar lira, bu sene verdiğiniz ödenek 12 milyar lira, geçen senenin sonuç ödeneğinden 10 milyar lira daha düşük. Bir de üstelik projeleri gördük, yapılacak olan harcamaları gördük; biz, burada bu bütçeyi yapıyoruz ve bütçe yaptık sayılacağız. Bunun bir mantığı var mı, bunun gerçekten bir mantığı var mı? Ya da buradan göstermelik olarak, usulen bir kanunun, 5018'in gereklerini yerine getiriyoruz diye "Görüştük, ettik, verdik, bitti." olacak. Daha bütçe doğru dürüst yürürlüğe girmeden ödeneklerin neredeyse tamamı bitmiş olacak. Herhangi bir şey yapma olanağınız yok. Onun ötesinde, yaptığınız harcamalarla ilgili olarak farklı olaylara gittiğiniz zaman olayda daha fazla çarpıcı bir konumla karşı karşıya kalıyorsunuz. Geçmiş yıllarda buna benzer olaylar olmuş ama 2015 yılında, nedense bu olay had safhaya çıkmış yani aşırı derecede artmış bu. Dolayısıyla da bununla ilgili olarak gelir gider rakamlarının ve özellikle de bu artış oranlarının mutlaka ve mutlaka bir mantığının olması lazım, dayandığı bir şeyinin olması lazım. Burada bunu yapamıyoruz, burada bunu değerlendiremiyoruz ama mutlaka değerlendirilmesi gereken olaylardır bunlar çünkü siz, Türkiye'nin temel yatırım stratejilerini belirleyen insanlarsınız. Bunları belirlemeye başladığınız zaman farklı şeyler üzerinde de tartışmaya başlamış oluyoruz. Özellikle teknolojinin geldiği şu noktada, artık yapılacak olan bu anlamdaki yatırımların doğayı tahrip ederek, ortalığı yıkıp geçerek yapılmasının falan bir anlamının kalmadığını görüyorsunuz. O teknolojiyle yerin altından giderek, doğaya "Ben seni yok etmiyorum, sadece benim önümdeki engelleri açıyorum." diyebilecek bir konumda olduğunuz bir sektördür bu. Yatırım miktarlarını bildiğiniz anda buna müdahale etme olanağınız oluyor. Bunu müthiş şekilde önemsemek gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, Karayollarından söz açıldığı için burada Danıştayla ilgili olarak denetim raporlarındaki bir eleştiriyi olduğu gibi okumak istiyorum:
"Bütçe ödeneklerinin tahsis edildikleri işler dışında kullanıldığı, yatırım programında yer almayan projeler için harcamaların yapıldığı, yatırım programında yer alan bütçeyle ilgili ödenek tahsis edilen projelere ait ödenekle başka işler yapıldığı, başka işlerde kullanıldığı; Yol Yapım Dairesine tahsis edilen yatırım ödeneklerinin yatırım niteliği taşımadığı, yatırım niteliği taşımayan harcamalar için kullanılan ödeneğin olduğu, ödeneği bulunmayan işler için ihaleye çıkıldığı, yatırım programında yer alan bütçe ile ödenek tahsis edilen projelere ait ödenekler için ödeneklerin başka işler için kullanıldığı; kısacası, yatırım programı, ödenek ve iş programı bağlantısının kurulamadığı..." Önümde okuduğum, Danıştayın 2014 yılı...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayıştayın...
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Pardon, Sayıştayın 2014 yılı raporundan bir bölüm.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Temizel, ikinci kez uzatıyorum sürenizi.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Şimdi, böyle bir olay var.
Biz, Sayın Bakanlıktan, bunlarla ilgili olarak, bu işlerle ilgili olarak doyurucu bir yanıt almadan 2014 Yılı Kesin Hesap Kanun Tasarısı'nı burada onaylayıp gönderme olanağına sahip miyiz? Bunu bütün arkadaşların gerçekten düşünmesini istiyorum.
Değerli arkadaşlar, düşünülmesini istediğim -zaman daralması nedeniyle kısaca değineceğim- bir konu da bizim bu Bakanlık bünyesinde bulunan kuruluşlar aracılığıyla devleti soktuğumuz yükümlülüklerin boyutlarıdır. Devleti biz hangi boyutlarda yükümlülük altına sokuyoruz, bunlara bakmak gerekiyor. Özellikle yap-işlet-devret modelleriyle ya da özel sektörle iş birliği modellerinin içerisinde belirli sektörlere verdiğimiz Hazine garantilerimiz var bizim. Şu kadar yolcunun şuradan geçeceğini garanti ediyoruz, geçmezse aradaki farkı veriyoruz. Zafer Havaalanında olduğu gibi ciddi maliyetlerle karşılaşma olasılığımız da oluyor. Bu tür projelerle ilgili olarak verdiğimiz taahhütlerin ve altına girdiğimiz Hazine yükümlülüğünün yine bu bütçe sorumluluğu içerisinde kesinlikle ve kesinlikle belirlenmesi ve bununla ilgili olarak neler yapılabileceğinin, önleyici önlemlerinin de görüşülmesi gerekiyor.
Son olarak bir anımı anlatarak bitirmek istiyorum. Böylece Sayın Bakanla ortak seçim bölgemize de bir mesaj gönderme olanağını bulacağız. Yıllar önce OECD'de bir arkadaşımla beraber İzmir'e geliyor idik. Dünyada lojistik merkezleriyle ilgili küçük bir araştırma yapılıyor idi, neresi olur neresi olur diye. Ben, Aliağa ve Çandarlı bölgesini söylemiştim, sonra fırsat edinip beraberce İstanbul'da buluştuk, uçakla geliyoruz. Tesadüfen hava pırıl pırıldı, tam uçakla yukarıdan geçerken de aşağısı çok net gözüküyordu. Tam tahmin edemedim ama orasının olduğunu tahmin ettim, dedim ki: "Burası.", baktı, çevirebildiğim kadarıyla şöyle çevireyim: "Lojistiğin cenneti" dedi. Sonra İzmir'e gittik, bir arabayla bizi Çandarlı'ya, Aliağa'ya götürdüler. Arabamız oradaki yolun üstündeki kamyonların açtığı çukurlardan birisine düştü, çıkamadık oradan, orada arabayı çıkarmayı çalışırken döndü, "Lojistiğin işkence alanı." dedi.
Şimdi, bizim gerçekten dünya lojistiğinin incisi olabilecek olan bir yerle ilgili olarak... Her ne kadar Sayın Bakan projenin gerçekleştirilmesiyle ilgili kesin taahhüt niteliğinde algılanacak taahhütlerde bulunduysa da -ki öyle olmasını temenni ediyoruz- bu niyeyse bundan çok daha zor projelerin bir iki yıl içerisinde, üç yıl içerisinde bitirilmesine karşın bir yılan hikâyesini döndü. Bu, İzmir'i tıkıyor; bu, Ege Bölgesi'ni tıkıyor; bu, Ege Bölgesi üzerinden Avrupa'ya açılacak olan Türk sanayisini de tıkıyor.
O nedenle, ben bütün İzmirli milletvekili arkadaşlara bunu açık yüreklilikle söylüyorum, hep beraber İzmir'in ortak projeleri konusunda bizlere düşen bir şey var ise bunları kesinlikle ve kesinlikle destekleyebildiğimiz kadar destekleyelim, elimizden geleni yapalım. Bu projeyi İzmir açısından inanılmaz derecede önemsiyoruz, çok çok fazla önemsiyoruz.
Vaktimi sanıyorum geçtim, Başkanın zaman konusunda bana gösterdiği iyi niyetin farkındayım. O nedenle, bu bütçenizin ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.