| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a) Gençlik ve Spor Bakanlığı b) Spor Toto Teşkilat Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 01 .11.2022 |
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Teşekkür ederim Başkan.
Ben de herkesi saygıyla selamlıyorum. Başarılar diliyorum.
Sabah, Gençlik Meclisi Sözcümüz Dersim Dağ Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi üzerine bir konuşma yaptı, gençlerin sorunlarını ifade etti, bir genç arkadaşımız olarak gençlikten doğru bu salonda konuşan tek kişiydi ama maalesef, bir gencin dilinden sorunları dinlemek yerine, anlamlandırmak yerine, önerilerini dikkate almak yerine arkadaşımıza ciddi bir tahammülsüzlük gösterildi, çok saldırgan bir üsluba maruz kaldı. Biz bütün bu saldırganlığın neden yapıldığını elbette biliyoruz. "Bu salonda gençliğin sorunları, Türkiye'nin sorunları konuşulmasın, bir şekilde manipüle edilsin" anlayışı çok hâkim. Ondan kaynaklı, özellikle konudan uzaklaştırmaya çalışan bir yaklaşım söz konusu ama biz ısrarla konudan, gündemden uzaklaşmamaya, gençlerin sorunlarını, sıkıntılarını burada paylaşmaya çalışacağız.
Sabahki sunumda Sayın Bakan Türkiye'nin yeni yüzyılının gençlerin omzunda yükseleceğini söyledi. Aslında, bu ifade son dönemde iktidar cephesinde çokça kullanılan bir söylem. Ama şunu ifade etmek istiyorum ki bu yüzyılı omuzlayacak gençleri özne kılan bir gençlik politikası söz konusu değil. Yine, 2023 bütçesinde gençlerin toplumsal, kültürel, ekonomik sorunlarının çözümüne ilişkin bir yaklaşım söz konusu değil. Zaten bu sürece gençleri de bir özne olarak, aktör olarak dâhil eden, önerilerini, görüşlerini alan bir yaklaşım söz konusu değil. Bütçede de bu çok açık ve net görülüyor.
Yine, Sayın Bakan konuşmasında, tabii, çok toz pembe bir tablo çizdi, güzel hayallerden söz etti. Evet, hayaller böyle olabilir ama gençlerin yaşadığı sorunlara, gençlerin problemlerine inip baktığımızda aslında gerçekliğin bambaşka olduğunu söyleyebiliriz. Mesela gerçeklik nedir? Bakın, yapılan araştırmalarda, Türkiye'de gençlerin mutluluk, öz güven, geleceğe umutla bakma gibi endekslerinde sürekli bir düşüş yaşandığı tespit ediliyor. Her 2 gençten 1 tanesinin hayatından memnun olmadığı açığa çıkmış. Yine, maddi durumundan memnun olan gençlerin oranına yüzde 47. Bu rakam 2017'de yüzde 60'lardaymış ama her geçen gün, aslında hayatından memnun olmayan, yaşamından memnun olmayan gençlerde bir artış söz konusu. Yine, gençlerin yüzde 66'sı aldığı eğitimden memnun değil, yüzde 47'si elektrik ve su faturasını bile ödeyemiyor, yüzde 31'iyse tanıdıklarından destek alıyor ya da borç alarak yaşamını idame ettirmek durumunda kalıyor. İmkânı olması durumunda ise yurt dışına gitmek isteyen gençlerin sayısı neredeyse yüzde 70'lerin üzerinde.
Şimdi, ülkenin her yerinde yoksulluk, işsizlikle boğuşuyor gençler, bu ülkede hayallerini gerçekleştiremeyeceklerini düşünüyorlar, yarına dair umutları zayıf; yani istatistikler aslında bize bunu söylüyor. İş bulamıyorlar, atanamıyorlar, özgürce düşüncelerini ifade edemiyorlar. Kendi potansiyellerini gerçekleştirebilecekleri imkânlarda da hem bölgeler arasında hem de gençler arasında ciddi bir eşitsizlik var. Bütün bu imkânlardan da bütün gençler eşit faydalanamıyor.
Şimdi, toplam 209 üniversite açıldığını sık sık söylüyor iktidarın temsilcileri "Her ilde bir üniversite açtık." deniliyor, aslında bunu büyük bir başarı olarak da sunuyorlar. Evet, gençler bu üniversitelere gitmek için çok emek veriyor, çok ter döküyor; bazen sorular çalınıyor, bazen sınavlar iptal ediliyor ama bir şekilde gençler bu üniversitelere girmeyi başarabiliyorlar. Peki, ne oluyor mezun olduktan sonra? Mezun olduktan sonra da atanamayan bir işsiz genç gerçekliği açığa çıkıyor. Gençler, yandaş ve torpil bulamadıklarında bir iş sahibi olacaklarına inanmıyorlar; bunun için, aslında, iş aramaktan bile vazgeçiyorlar. Yani öyle bir duruma gelindi ki diplomalı işsizler ordusu oluştu ülkede.
Gençler kendilerine çizilen sınırları ve biçilen kalıpları reddettiklerinde ise hedef alınıyorlar. Gençlerin örgütlü mücadeleleri bu ülkede suçmuş gibi algılanıyor, bir suç potansiyeli gibi örgütlü mücadeleye bakılıyor. Daha demokratik, özgür ve barış içinde yaşamak isteyen, bunun için örgütlenen, siyasi faaliyetlerde bulunan gençler ise ya tutuklanıyor ya şiddete maruz kalıyor ya engelleniyor, yasaklanıyor ki bundan kaynaklı cezaevinde olan onlarca genç var.
Yine, gençlerin son dönemlerde katıldıkları konserler, gençlik festivalleri, bahar şenlikleri yasaklanıyor; sanatsal, kültürel etkinlikler de iktidarın belirlediği sınırlarda ya da onun düşüncesine uymuyorsa bu bir şekilde yasaklanıyor. Tüm bu yasaklamalar ve baskılarda elbette ki sabahleyin Gençlik Meclisi Sözcümüz Dersim Dağ'a yönelik saldırgan tutuma diğer Gençlik Meclisi üyelerimiz de maalesef maruz kalıyor. Dokuz ay içerisinde HDP Gençlik Meclisinde faaliyet yürüten, çalışma yürüten arkadaşlarımızdan 55'i gözaltına alındı, bunlardan 21 arkadaşımız tutuklandı. Şimdi, biliyorum, hani buna hazır bir cevap var; işte, yine suçlu ilan edecekler, terörize edilecekler ama hak aramak, mevcut iktidarın politikalarına karşı çıkmak, başka bir dünya tahayyülünde bulunmak zaten suç, sizin terörist olmanız için yetiyor. Bakın, "Barınamıyorum, barınamıyoruz." dediklerinde de terörist oluyorlar, "Yurtta yemek pahalı." dediklerinde de terörist oluyorlar; ana dilde eğitim istediklerinde, daha demokratik bir ülkede barış istediklerinde de terörist oluyorlar; "İşsizim." dediklerinde de "Yoksulum." dediklerinde de "Açım." dediklerinde de benzer bir süreci maalesef gençler yaşıyor.
Diğer arkadaşlarım da ifade etti, hani seçim bölgem Ağrı'da daha çok gündem olduğu için Ağrı'daki bu yurt dışına giden gençlerin sorunlarıyla ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Yani herkes "Neden gidiyorlar, neden gençler memleketini terk ediyor?" diye sorular soruyor, bu kamuoyunda da çokça tartışıldı. Evet, vekili olduğum Ağrı'da gerçekten ciddi bir genç nüfusunun yurt dışına gidişi söz konusu. Tabii, gençler hani bu son dönemlerde yurt dışına işte, Amerika'ya, Meksika'ya gittiği için çok gündem oldu ama zaten Ağrılı gençler, yaşamlarının büyük bir çoğunluğunu zaten Ağrı'da yaşamıyorlar; büyük bir çoğunluğu daha çok metropollerde, büyükşehirlerde, inşaatlarda vasıfsız ve güvencesiz işlerde çalışıyorlar. Her yıl onlarca genç inşaatlarda, iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. Ama buralarda da yine, hani ülkede yaşanan ekonomik kriz, yoksulluk bir şekilde bu gençleri daha fazla etkiledi; onun için şimdi büyükşehirlerde de artık iş bulma imkânları, olanakları kalmadığı için bu sefer yurt dışına gitme eğilimi güçlendi. Yani 10-15 bin dolara yakın para... Aslında hani gençlerin ailelerinin böyle bir parası yok; daha çok borç etmek zorunda kalıyorlar, tefecilerden para alıyorlar, mevcut olan mülklerini varlıklarını satıyorlar ve çocuklarını bir şekilde yurt dışına gönderiyorlar. Bunlar içerisinde sadece işsiz gençler yok; aslında atanamayan öğretmenler var, doktorlar var, hemşireler var, avukatlar var yani çeşitli meslek gruplarından da kişiler yurt dışına gitmek zorunda kalıyor.
Şimdi, neden gidiyorlar? Çünkü yani ben bire bir tanıdığım, gideceğini söyleyen, Ağrı'da tanıştığım gençler oldu. Bir kere bu ülkeye dair umutları yok, eşit yurttaş olarak görüleceklerine dair umutları yok; kalırlarsa bu yoksullukla mücadele edileceği, bunun üstesinden gelineceği konusunda bir güven duygusu yaşamıyorlar. Yine, yandaş olmadıkları için, mevcut iktidarın politikalarına katılmadıkları için, desteklemedikleri için kendilerine alan açılacağını düşünmüyorlar. Yine, mevcut yoksulluğun bir kadermiş gibi onlara reva görüldüğüne, bunu değiştirmek için bir adım atılmadığına inanıyorlar. Yine, politik tercihlerinden dolayı, dillerinden dolayı, kültürlerinden dolayı, kimliklerinden dolayı ötekileştirildiklerini biliyorlar; buna yönelik ciddi bir saldırıya maruz kalıyorlar. Onun için de bu yaşadıkları topraklardan, sevdiklerinden, ailelerinden kilometrelerce uzağa -tercih ederek- yurt dışına gidiyorlar, oralarda da çok zor koşullarda, zor şartlarda çalışıyorlar.
Şimdi, gençlikle ilgili keşke daha fazla genç burada olmuş olabilseydi, kendi sorunlarını, yaşadıklarını ifade etseydi, sadece politikacıların böyle renklendirdikleri söylemlere sıkıştırmasaydı, kendi gerçekliklerini kendileri anlatabilselerdi. Biz gençliğin hani... Bu ülkede hep "gençlik gelecektir" bilmem ne, üzerinde bir sürü şey söyleniyor ama aslında, gençlik, gelecekten ziyade bizim bugünümüzdür ve bugün gençlerin ne yaşadığını, nasıl yaşadığını, sorun etmek durumundayız, bununla ilgili tartışmalar yürütmek zorundayız.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yirmi saniyeniz.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Sporla ilgili de birkaç şey vardı Başkan, herhâlde zaman kalmadı.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Onu da artık diğer arkadaşlara bırakırsanız.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Dolayısıyla hani gençlere bizim bırakabileceğimiz daha demokratik, adil, eşit, gençlerin özgürce potansiyellerini gerçekleştirebileceği bir ülke olmalıdır. Bu iktidar, gençler arasında da ayrımcılık yapıyor, ötekileştiriyor, kutuplaştırıyor; dolayısıyla gençlerin sorunlarını çözecek bir perspektife de sahip değil. Yani yüzyıldan söz ediliyor ama geride bıraktığımız yüzyılın paradigmasıyla sorunlara yaklaşıyor, o açıdan bir çözüm bulacaklarını da düşünmüyorum.
Teşekkürler.