KOMİSYON KONUŞMASI

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Teşekkür ederim Başkan.

Ben de herkesi saygıyla selamlıyorum.

2023 bütçesini konuşuyoruz. Başında söyleyeyim; bu bütçe toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçe değil. Yine, nüfusun yarısını oluşturan kadınların sorunlarını, ihtiyaçlarını, taleplerini görmezden gelen, aslında kadınları yok sayan bir bütçe. Bütçenin tamamı ve bütçedeki kalemlerin toplumsal cinsiyete duyarlı olabilmesi için aslında KEFEK 2012-2013 yılları arasında bir alt komisyon kurmuştu, hatta Birleşmiş Milletlerden fonlar da almıştı bu komisyon. Yine, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, KEFEK, Birleşmiş Milletlerle birlikte kimi seminerler düzenlemişti, ortak çalıştaylar yapmıştı. Dolayısıyla aslında bütün bu çalışmanın ne olması gerekiyordu? Bu bütçeye yansımasının olması gerekiyordu ama biz 2023 bütçesine baktığımızda aslında ne teklif gerekçesinde ne de bütçenin amaçları arasında tek bir kere "toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe" ifadesi bile geçmiyor, "kadın erkek fırsat eşitliği" geçmiyor, yine, cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına dair bir amaç da güdülmüyor.

Sabahki konuşmalarda 2002-2015 yılları arasında AKP'nin kadınlara yönelik iyileştirmelerinden, onların lehine olan çalışmalardan söz edildi. Evet, doğru, o dönem kimi değişiklikler oldu. O dönem kadın örgütleri çok ciddi bir mücadele içerisindeydiler. Yine, sizin o dönem demokratikleşmek gibi bir hedefiniz vardı. Bu perspektiften doğru, kadın örgütleriyle ortak kimi çalışmalar yürütülüyordu, dolayısıyla bu değişikliklerin çoğu da kadınların verdiği mücadele sonucunda değişti. Ama gelelim 2011'e, 2011'de ne oldu? 2011'de Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığını değiştirdiniz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak ismini değiştirdiniz ve bu isimden "kadın" kelimesi çıkarıldı. Dolayısıyla o tarihten bugüne kadınların kazanımları peyderpey alınmaya çalışıldı, tekrardan geriye bir dönüş sağlanmış durumda.

Tabii, yine, kadınların yaşam hakkı başta olmak üzere eğitim, sağlık, çalışma, siyaset hakkı gibi hayati konuları Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına sıkıştıran bir yaklaşım söz konusu. Tabii ki burada kimse aile karşıtlığı yapmıyor yani biz bunu eleştirdiğimizde sanki bir aile karşıtlığı varmış gibi algılanıyor. Biz ailenin de sorunları olduğunu, demokratikleştirilmesi gerektiğini elbette ki söylüyoruz ama burada bizim eleştirdiğimiz, iktidarın kadın ve kadına dair bütün talepleri, sorunları, sıkıntıları "aile" kavramının içine sıkıştırarak aslında kadını yok sayan, kadını bağımsız özgün bir birey ve özne olarak ele almamasıdır. Dolayısıyla yirmi yıldır "Kadın ve erkeğin eşit olduğuna inanmıyorum." diyen, kadınların kariyerini sadece çocuk doğurmaktan ibaret gören, kadınları şiddete karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi'ni bir gecede fesheden, kadına yönelik şiddetle mücadele eden kurumları kapatan bir anlayışın da elbette ki kadın sorunlarını çözeceğine dair bir inancımız yok.

Tam da bu anlayıştan kaynaklı olarak kadına yönelik şiddet her geçen gün artıyor. Bakın, yine "Rakamlardan söz etmiyorsunuz." dedi sabahki konuşmacı, rakamlar çok önemliyse ben de o zaman birkaç rakam vereyim: 2022 yılının ilk yedi ayında 191 kadın katledildi, 89 kadın taciz edildi, 160 çocuk istismar edilmiş, 455 kadın şiddete, 20 kadın ise tecavüze uğramış. Yine, 2022 yılının ilk yedi ayında 119 kadının ölümü şüpheli bulunmuş. Siz verdiğiniz rakamlara zaten şüpheli kadın ölümlerini dâhil etmiyorsunuz. Peki, bu vahim tablo karşısında ne yapılıyor? Aslında biz burada neyi dinlemek istiyorduk? Biz bir eylem planı duymak isterdik. Kadına yönelik şiddetle ilgili nasıl bir yol izleneceğini; nasıl bir yol haritası izleneceğini; kadın örgütlerinin nasıl destekleneceğini; bu sürece kadın örgütlerinin nasıl ortak edildiğini; onların görüşlerinin, önerilerinin ne zaman alındığını; hangi şekilde dâhil edildiklerini duymak isterdik ama biz buz gibi soğuk rakamlardan oluşan bir bütçe sunumunu sizden dinledik.

Tabii, bütün bunlara karşı ne yapılıyor? Elbette ki bütün bunları yapmak yerine, aksine bu çalışmaları canla başla yürüten kadın örgütlerine, kadın aktivistlere yönelik her gün saldırılar gerçekleştiriliyor. Bakın, ne olmuş? Son kanun hükmünde kararnamelerle birlikte 40'a yakın kadın örgütü kapatılmış. Özellikle bizim belediyelerimizde kayyum eliyle kadın örgütleri ve kadın dernekleri kapatıldı. Hatta bu süreçte artan kadına yönelik şiddetin bir nedeni de bu kayyum politikalarıdır; onu da açıkça ifade edeyim. Yine, açık olanların başına erkek müdürler atandı, işlevsizleştirildi ve kadınların yürüttüğü, açığa çıkardığı bütün bu kadın sistemi bir şekilde alaşağı edildi. Az önce tanıttı arkadaşlar kendini, şu da dikkatimi çekti: Kadın Statüsü Genel Müdürü de bir erkek. Dolayısıyla kayyumların da, kadın derneklerinin ve kadın kurumlarının başına erkek atanmasının da bu anlayıştan beslendiğini söyleyebilirim.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Değil, değil; o kadın.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Düzeltirim birazdan.

Yine, kadın örgütlerine yönelik saldırılardan söz ettim; evet, en fazla da Kürt kadınlarının örgütlenmesine yönelik saldırılar söz konusu. Rosa Kadın Derneğinin başına gelenleri Ayşe Vekilimiz ifade etti, ben zamandan kaynaklı tekrar etmeyeceğim.

Yine, Kürt kadın hareketinin örgütlü mücadelesi olan TJA her gün saldırılarla karşı karşıya; kadınların yürüttüğü bütün faaliyetler terörize edilmeye çalışılıyor, işlevsizleştirilmeye çalışılıyor. Yine, Jineoloji dergisinin editörü Nagehan Akarsel federal Kürdistan bölgesinde suikastla öldürüldü, benzer bir biçimde İzmir İl Bina'mızda Deniz Poyraz arkadaşımız katledildi. Biz bu konuda da Bakandan bir söz duyamadık maalesef.

Yine, Sayın Bakan, siz İsviçre'nin Cenevre kentinde CEDAW komitesinde bir konuşma yapmışsınız, demişsiniz ki: "Ülkemizde kadınların karar alma mekanizmalarına katılımının yıllar itibarıyla sürekli arttığı gözlemlenmektedir." Evet, doğru -bunun örneklerini de- 2002'de kadının temsil oranının yüzde 4,4 olduğunu ama 2018'e gelindiğinde yüzde 17,45'e ulaştığını söylemişsiniz; doğrudur. Bunu uluslararası toplantılarda bir başarı olarak anlatıyorsunuz ama bu başarıyı getiren, bunu yaratan öznelere hiç dikkat çekmiyorsunuz. Bakın, bu oranın bu kadar artmasında HDP kadın mücadelesi, HDP'nin eşit temsiliyet ve eş başkanlık sisteminin etkisi çok büyüktür; siz bunu rakamlardan da görebilirsiniz.

2019 yılında yerel yönetimlerde -biliyorsunuz, biz eşit temsiliyet ve eş başkanlığı uygulayan tek partiyiz- 22 kadın eş başkanımız tutuklandı; 62 eş başkan seçilmiş, bunların 22'si tutuklandı. Yine, kadınlara dair bütün mekanizmalar feshedildi, bütün mekanizmaların içi boşaltıldı.

Şimdi, bütün bu uygulamalar kadına yönelik şiddeti elbette artırıyor ve bu politik olarak, siyaseten tercih ediliyor. Peki, bununla bağlantılı olarak neler oluyor? Kadına yönelik şiddet her geçen gün daha fazla artıyor. Sadece 2 örnek vereceğim size, hani, mekanizmaların aslında nasıl korunmadığına dair. Yerel yönetimlere ait bu mekanizmalar olmuş olsaydı belki bugün Fatma Altınmakas hayatta olmuş olacaktı, Pelin Karahan hayatta olmuş olacaktı. Fatma Altınmakas 14 Temmuz 2020 tarihinde eşi tarafından katledildi; şikâyette bulunmak için kolluğa gitti, karakola gitti ama Türkçe bilmiyordu Fatma, orada Türkçe bilmediğinden kendini ifade edemedi, beyanı gerçek anlamda tutanaklara geçemedi, kendisine tercüman verilmedi; Fatma eve gönderildi ve katledildi. Şimdi, yarın Fatma'nın mahkemesi var, büyük ihtimalle tetiği çeken eşi, katil cezalandırılacak ama bu süreçte sorumlu sadece o tetiği çeken şahıs mı yani evli olduğu adam mı? Peki, koruyamayana, peki, beyanını esas almayana, peki, dilini tanımayana, peki, ona tercüman atamayana biz ne diyeceğiz? Ona nasıl bir uygulamada bulunulacak? Yine, Pelin aynı süreci yaşadı. Pelin 14 yaşında zorla evlendirildi, şiddet gördüğüne dair başvurmadığı kurum kalmadı ama Pelin korunmadı. Pelin 19 yaşında eşi tarafından katlediliyor. Peki, biz de soruyoruz: Bu kadınlar niye korunmuyor? "Şiddete hayır." dedikleri için mi, şiddete karşı çıktıkları için mi, buna itiraz yükselttikleri için mi bu kadınlar korunmuyor?

Tabii, bu şiddetin o kadar çok etkeni var ki hani, ben birçok şeyi de ifade etmek istiyorum; zamanım da bitmek üzere.

Basından Diyanete, oradan siyasilerin söylemlerine kadar kadınları hedef alan, ötekileştiren cinsiyetçi dil ve söylemlerle şiddet normalleştiriliyor. Bakın, Ankara'da Melike Hatun Camisi İmamı sosyal medya üzerinden kadınları hedef aldı, ağır ithamlarda bulundu; kadınlar, kendisine yönelik suç duyurusunda bulundu. Mahkeme ne söyledi? Dedi ki: "Bu ifade özgürlüğüdür." Ya, sizin "ifade özgürlüğü" dediğiniz şey kadınların ölümüne neden oluyor, kadınlar katlediliyor. Dolayısıyla sadece kadınların nasıl yaşayacağına, kaç çocuk doğuracağına, giyimine kuşamına müdahale eden, fetva veren herkes kadın cinayetlerinden birinci derecede suçludur.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Ben aslında kadınların yoksulluk ve iş yaşamındaki istatistiklerini de paylaşmak istiyordum ama zamanım kalmadı.

Son olarak şunu da söyleyeyim: Bu "3 çocuk" meselesini arkadaşlarımız ifade etti, ben tekrar etmeyeyim. Sadece şununla bitireyim: Siz buradasınız. Biz size önerge veriyoruz, mesela, kadınların yaşadığı sorunlara dair önergeler veriyoruz ama bizim önergelerimize ya cevap vermiyorsunuz -Sayın Bakan, dinlerseniz sevinirim- ya da verdiğiniz cevapların hepsi aynı "kes-kopyala-yapıştır" cevaplar geliyor bize. Yani kadınların sorunları çözülmediği gibi, kadınların sorduğu sorulara da cevap vermiyorsunuz.

Teşekkürler.