| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a)Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı b)Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü c)Meteoroloji Genel Müdürlüğü ç)İklim Değişikliği Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 09 .11.2022 |
OYA ERSOY (İstanbul) - Merhabalar.
Hazırunu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, yirmi yıllık AKP iktidarının en fazla mesai yaptığı alanların başında sizin alanınız geliyor. Evet, çevreyi korumak ve kirlenmesini önlemek devletin anayasal yükümlülüğüdür, bir ödevidir.
(Uğultular)
OYA ERSOY (İstanbul) - Arkadaşlar ...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, bir hatibe söz verdim. Size yapılmasını istemediğinizi başkalarına yapmayın lütfen.
OYA ERSOY (İstanbul) - Evet, süreme eklenmesini rica edeceğim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir on saniye ekleriz.
Buyurun.
OYA ERSOY (İstanbul) - Çevreyi korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek devletin bir anayasal ödevidir ve Anayasa devlete sadece koruma yükümlülüğünü değil... Aynı zamanda yapmadıklarını da dikkate almak lazım. Ormanların, kıyıların korunmasını; tarım, toprak alanlarının ve meraların amaç dışı kullanılmasına engel olunmasını ve korunmasını; tarihî, kültürel ve doğal varlıkların korunmasını sağlamak, gerekli önlemleri almak görevini de vermiştir Anayasa.
Şimdi, yirmi yılda, AKP iktidarları döneminde çevre politikası ne oldu? Ona kuşbakışı bir bakalım: Yirmi yıllık dönemin çevre politikasının en önemli özelliği, çevrenin ve doğa varlıklarının korunmasının istisna ve korunmamasının da kural hâline getirilmesi oldu. Bu konuda iktidara gelir gelmez ilk yaptığınız şey; çevreyi koruyan ne kadar düzenleme varsa, bu yasal düzenlemeleri tek tek değiştirmek oldu. Bu alanda en büyük darbe de 2010 referandumuyla vuruldu ve Danıştayın kamu yararına denetim yetkisi kaldırıldığı için, kentlerin yağmalanması ve doğanın sermaye tarafından talan edilmesinin önündeki yargı engelini kaldırmış oldunuz.
Sonuç: Bugün itibarıyla baktığımızda halkın yararlandığı kent meydanları, korular, ormanlar, kıyılar, zeytinlikler, araziler, meralar ve yaylalar; inşaat, turizm, enerji ve maden şirketlerinin tamamen yağmasına açıldı. Doğusundan batısına memleketin her tarafında ne doğa ne tarihî yapı ne kültürel varlık -"miras" dediniz- hepsi maden, enerji, inşaat ve turizm tesislerinin işgali altında ve bu işgal tehdidi altında devam ediyor.
Doğa alanlarının yüzde 64'üne, millî parkların yüzde 51'ine, korunan alanların ise yüzde 59'una maden alanı ruhsatı verildi bu ülkede. Orman varlığımız azaldı; meralar, yaylalar, otlaklar, tarım alanları küçüldü ve tesisleşmeyle yıkıma uğradı. Yangınlarla yıllık ortalama 9.705 hektarlık orman kaybediliyor Sayın Bakan. Ama 2B düzenlemesi ve ormanlara verilen enerji, maden, turizm, yol gibi tahsislerle beraber her yıl ortalama 37.869 hektar orman kaybedildi. Bir örnek vereceğim sadece; Marmaris'teki yangından beş gün sonra yani 13 Ağustos 2021'de, Muğla Valiliğinin "ÇED Gerekli Değildir" kararı verdiği Marmaris Millî Parkı'nın içinde bulunan İçmeler Kızılkum mevkisini otel ve devre mülk yapımı için Sinpaş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına ait Kızılbük Resort Hotel ve Devre Mülk Projesi yapımına siz tahsis ettiniz.
Son yirmi yılda Kaz Dağlarında 3 milyon zeytinlik katledildi. Bu yirmi yıldaki ağaçlandırma rakamlarına bakalım; 1992'den bu yana -tabii, hepsi sizin iktidarlarınız döneminde değil- çok çok azaldı ağaçlandırma oranları, son yirmi yılda ancak tüm ormanların yüzde 3'ü kadar orman, ağaçlandırmayla kazandırıldı bu ülkeye. Orman Yönetmeliği'nin ek 16'ncı maddesindeki değişiklik ise tam bir fecaat yarattı; Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapılaşmaya uygun tüm ormanlık olanlar orman alanı dışına çıkarıldı. Ne oldu bu maddeyle beraber? Sadece bu yetki verildiği andan itibaren bugüne kadar yaklaşık 7 milyon metrekare orman alanı orman sınırı dışına çıkarıldı.
Evet, ormanlık alanın, orman sınırı dışına çıkarılan alanlardan bazılarına bakalım -hâlihazırda ekokırım faaliyetlerinin de suç merkezleri buralar- mesela Rize İkizdere, İzmir Seferihisar ve memleketim Balıkesir Bigadiç; Muğla'da Akbelen ormanı, hâlâ Limak şirketinin tehdidi altında; Limak, termik santraline kömür temin etmek için Akbelen ormanını kömür madeni açmak istiyor ve dosyada bilirkişi raporu var, bilirkişi raporuna göre Akbelen'de kömür madeni açılırsa 18.204 adet ağaç kesilecek, orman ekosistemi geri dönüşümsüz bir şekilde ortadan kalkacak ve su baskınları olacak, yerleşim ve tarım alanları da olumsuz etkilenecek. İkizköylüler diyor ki: "Limak ormandan gidene kadar bir burayı terk etmiyoruz." Evet, İkizköylüler, halk, her şeye rağmen, ormanları, bu ülkenin varlıklarını korumaya çalışıyor.
Dünyada koruma altına alınan 200 vadiden biri İşkencedere; bu İşkencedere Vadisi'ne taşocağı yapımına izin verdiniz ve bölgedeki ekolojik yıkım devam ediyor.
Ergene havzası -sadece sizin döneminizden değil- 1970'lerden bu yana devam eden sürdürülemez bir sanayileşme ve kentleşmeye maruz bırakıldı. Maden ve taşocaklarıyla sizin iktidarınız döneminde de millî parkta bulunan Istranca dağları delik deşik edildi.
Sadece şehir merkezlerinin dışında değil, aynı zamanda şehir merkezlerinin içinde kalan orman alanları da tehdit altında, İstanbul Sancaktepe; Aydos Ormanı'na geçtiğimiz haziran ayında kepçeler girdi, ağaçlar kesilmeye başlandı. Gerekçe ne? Sancaktepe Belediyesi ve TOKİ tarafından ihale edilen millet bahçesi, o çok övündüğünüz millet bahçesi yapılacakmış. Ormanı kesip bahçe yapmaktan bahsediyorsunuz. Arkadaşlar, hepinize soruyorum, ormandan bahçe olur mu? Daha şimdiden "millet bahçesi" adı altında 7 bin metrekarelik alan otopark nedeniyle katledildi. Adı "bahçe" ama konu rant.
Sayın Bakan, biz, İstanbul'un son yeşil alanlarından Aydos'ta yaban hayatının sığınağını görüyoruz ve İstanbul'un nefes alan ormanlarını görüyoruz; 537 metre yüksekliğinde Boğaz manzaralı Aydos tepesinden nasıl rant elde edileceğini görmüyoruz.
Evet, bunlara ek olarak orman sanayisine ucuz ham madde sağlamak için aşırı odun üretimi nedeniyle yakın gelecekte ormanların kendini yenilemeyip çökme riski altına girmesi de söz konusu.
Bu konudaki rakamlara çok değinmeyeceğim ama yıkım sadece ormanlardan ibaret değil; yirmi yılda göller, dereler, sulak alanlar, akarsular ya betonlarla ıslah edilip zincire vuruldu ya da izin verilen şirketlerin talanına açıldı. Henüz kurumayan nehirler var, bu nehirlerde bırakılan sanayi ve tarımsal atıklar nedeniyle zehir akmaya başladı ve denizler de oksijensiz bırakıldı, bunu arkadaşlarım daha ayrıntılı açacaklar. Biyolojik çeşitlilik azaldı, yabanıl hayvanlar avcılara pazarlandı, koruma dereceleri düşürüldüğü için korunan alanlarda aynı şekilde tarihî ve kültürel varlıkların bitişiğinde yapılaşma ve sanayi etkinlikleri aldı başını gitti, tarihî Hasankeyf sulara gömüldü. İçerisinde plastik ve tehlikeli maddelerin bulunduğu atıkların ithal edilmesine, asbestli gemilerin ülkeye girmesine izin verildiği için Türkiye, emperyalist devletlerin ve tekellerin çöplük alanına dönüştürüldü. Evet, yıkım sadece bu kadar değil, bu çöplük alanlarının verilerini sizinle ayrıntılı olarak defalarca konuştuk. Türkiye, 2021'de Avrupa Birliğinin en fazla katı atık gönderdiği ülke oldu. Avrupa Birliği dedim, evet, Türkiye'nin ardından 2'nci sırada 2,4 milyon tonla Hindistan, 3'üncü sırada ise Mısır yer alıyor. Türkiye, atık ithalatında üç yılda üst üste 1'inci sırada yer alırken geri dönüşüm konusunda ise Avrupa'da son sırada.
Büyüme ve kalkınma... Bütün bu projelerin hepsi "büyüme ve kalkınma" adı altında yapıldı. Biz burada soruyoruz: Gerçekten kimin büyümesi ve kimin kalkınması? Burada halkın değil, şirketlerin yararına bir kavramlaştırma söz konusu. Biz -şirketler adına- katılımcı ve şeffaf olmayan, hiçbir denge ve denetleme sürecine tabi tutulmayan projelerin Türkiye'yi getirdiği durumun hem ekonomik hem de ekolojik anlamda ortada olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Ormanlar, rant amaçlı mega projelerle, kömür yakarak iklim felaketini derinleştiren enerji projeleri için talan ediliyor. Termik santraller nedeniyle kırlar insansızlaştırılıyor. Bunun bir sonucu var: Gıda üretimine devam eden insanlar Soma'da olduğu gibi mülksüzleştiriliyor. Bu, aynı zamanda gıda krizini tetikliyor. Çiftçi nüfus işçileştiriliyor ve insanların doğayla kurduğu ilişkiler de koparılıyor.
Evet, ısınan dünyamızda ucundan gördüğümüz iklim felaketinin çok daha fazlasını görmemek için öncelikle tüm fosil yakıt kullanımının sona ermesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.
"Deprem" dediniz, evet, Türkiye, gerçekten deprem tehdidi altında ve 2020 yılı içerisinde meydana gelen depremlerde en fazla can kaybının Türkiye'de yaşandığı da raporlarda belirtiliyor. Siz, öncelikle hem bugün hem de önceki günlerde yapmış olduğunuz konuşmalarda son yirmi yılda dönüştürdüğünüz riskli yapılardan, alanlardan ve ürettiğiniz sosyal konutlardan bol miktarda konuşmanızda bahsettiniz ve özellikle de yapı denetim sistemini etkin kullandığınızı ve güvenli yaşam alanları sağlamak için de epeyce bir yol katettiğinizi ifade ettiniz. Ben şunu söylemek istiyorum: Öncelikle, bırakın yapı denetim sistemi kurmayı, siz, Mayıs 2018'de çıkarılan imar affıyla gerekli kontroller yapılmadan birçok hasarlı yapıyı para karşılığında yasal statüye kavuşturdunuz ve 10 milyonun üzerinde kaçak yapıyı ruhsatlandırdınız. Bu imar affı, yapı stokunun proje yoğunluğu ve deprem dayanıklılığı konusunda denetleme ihtimalini tamamen ortadan kaldırdı ve bu, özellikle İstanbul'da çok ciddi sonuçlara yol açacak.
Dönüşümünü sağladığınızı söylediğiniz 3 milyon konut var. Ben bunun özellikle illere göre dağılımını açıklamanızı rica ediyorum. 2019 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü ve Boğaziçi Üniversitesi ortak bir proje gerçekleştirdi ve deprem ve hasar kayıp tahmin çalışması yaptı; sonra bunu revize etti Müdürlük. Bu çalışmaya göre İstanbul'da 7,5'luk depremle 13.500 binada çok ağır hasar, 34.400 binada ağır hasar, 146.500 binada orta hasar ve 302 bin binada da hafif hasar oluşacağı tespit ediliyor. Siz "Şu an, hâlihazırda, sahada 250 bin konutun dönüşüm çalışmaları devam etmektedir." dediniz ve ilan ettiğiniz "sosyal konut" adı altındaki kampanyada da "Ülkemize 2028 yılına kadar 500 bin sağlam ve güvenli konutumuzu kazandıracağız." dediniz. Bu konutların hepsini İstanbul'da yapsanız, İstanbul depremi 2028 yılını beklemez Sayın Bakan; bunu ifade etmek istiyorum.
Ve bir konu daha var, bu konu da özellikle ifade etmek istediğim bir konu. Meşhur deprem vergileri... 1999 depreminin ardından oldu ve ilan edildi, sonra özel iletişim vergisine dönüştürüldü bu deprem vergileri ve kalıcı hâle getirildi. 1999 ila 2022 Temmuz döneminde tahsil edilen tutar 83 milyar 621 milyon 941 bin lira. Şimdi, Vergi Uzmanı Ozan Bingöl bu konuda bir araştırma yapıyor ve 99 yılından beri tahsil edilen ve yıllık ortalama kurlarla 38,2 milyar dolara tekabül eden özel iletişim vergisinin tahsilatıyla tanesi 50 bin dolarlık 763.934 konut inşa edilebileceğini dile getiriyor. Evet, kentsel dönüşüm özellikle "deprem dönüşümü" adı altına yapılıyor. Yine, geçtiğimiz bir konuşmanızda bu deprem dönüşümünün özellikle vatandaşlarımızın da rızasıyla çözülebileceğini iddia ettiniz, rızası olmadan da bu süreci yapmadığınızı ifade ettiniz ama bugün "kentsel dönüşüm" adı altında yapılanlar, maalesef depreme karşı halkı korumaktan öte, yoksul halkı evlerinden zorla çıkarıp barınmak istiyorlarsa da karşılığında "borç senetleriyle uzun vadede borçlandırılarak ev sahibi olabilirsin" anlayışı.
Ben bu rıza sürecinin işletilmediğini özellikle İstanbul Tozkoparan ve Fetihtepe'de yapılan iki tane örnekle göstermek istiyorum, siz de bunları gösterdiniz. Davul zurnayla bunların açılışını yaptığınızı söylediniz ama biz bir senedir orada halkla beraber kapının önünde ne kadar mağdur kaldığını, özellikle aletli... Fetihtepe'de, Tozkoparan'da da aynı şekilde. Özellikle alete bağlı yaşamak zorunda bırakılan insanların, sağlık sorunu olan insanların ve yaşlıların ve buralarda özellikle dar gelirli, gerçekten yoksul halkın oturduğu da çok açık. Onların ifadeleri var, sosyal medyada da yansıdı, bu konuda bir sürü görüntüler de var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu konuda özellikle susuz bırakılan halka destek için birtakım tankerler götürdü ve aylarca o insanlar kış koşullarında tankerlerde banyo yapmak zorunda kaldı.
Evet, önce bu süreç nasıl işletildi? 21 Nisan 2020'de Resmî Gazete'de Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayımlandı ve afet bölgesi ilan edildi ama afet bölgesi ilan edilmeden önce burası 2013'te riskli alan ilan edilmişti ve daha sonra mahalle halkına "Evlerinizi terk edin." şeklinde klasik tebligatlar iletildi. Evlerini terk edemeyenlere... İradesi dışında terk edememe durumunu özellikle vurgulamak istiyorum çünkü yoksullar ve İstanbul'da herhangi bir yerde bodrum katında ev kirası en az 4.500 TL'den başlıyor, o yüzden gidecekleri yeri yok bu insanların. Bu insanların pandemi koşullarında elektrik, su ve doğal gazı kesildi ve 14 Ekim sabahı da baskınlar yapılarak buralar boşaltıldı; aynı zamanda, insanların tapulu mülklerine bu baskınların yapıldığını da ifade etmek istiyorum. Evet, Güngören Tozkoparan halkı "Zor şartlarda aldığımız evler de elimizden alınırsa ne yapacağız, biz bunu bilmiyoruz, karnımızı zor doyuruyoruz; evlerin üzerinde de dünyanın parasını istiyorlar, kentsel dönüşüme karşı değiliz..." Bakın, her yerde aynı ifadede bulunuyor halk. "Kentsel dönüşüme karşı değiliz ama biz yerinde dönüşüm istiyoruz." diyorlar, yerinde dönüşüm, yoksa kentlerin terk edilmesi değil.
Fetihtepe de aynı şekilde ama Fetihtepe'nin bir özelliği daha var, Fetihtepe halkına 1.000-1.500 kira yardımı ve tapusu olanlara da 250 bin lira borçlandırarak evlerini geri vermeyi ve bu borcu da yirmi sene boyunca ödemeleri söylendi, ifade edildi. Ama bu 250 bin liralık borca her sene memur zammı oranında zam yapılacak yani bankaların kredi faizinden daha fazla zam; diğer sosyal konut projelerinizde de aynı şey geçerli. Ben burada, özellikle Fetihtepe'de halkın barınma hakkının elinden alındığını ve bu yıkımın arkasında da aslında Beyoğlu'nda Haliç tersaneleri üzerinde yapılmaya çalışılan Haliçport Projesi'nin olduğunu ifade etmek istiyorum; bunu sadece ben ifade etmiyorum, bütün çevre ekolojistlerin ifadesidir bu. Süreç nasıl işletildi? Beyoğlu Belediyesi 2014'te Okmeydanı'nda bir plan yaptı ve bu plan İstanbul 6. İdare Mahkemesince Şubat 2015'te iptal edildi. Ardından klasik şey işletildi, 2 Haziran 2016'da sizin talebiniz ve Bakanlar Kurulu kararıyla alan hemen riskli alan ilan edildi yani mahkeme kararı böyle aşıldı. Riskli alan kararıyla da bölge halkı yerinden edilecek ve dediğim gibi, Haliçport Projesi'yle beraber bölge büyük bir emlak projesine açılacak.
Evet, özellikle gecekondu mahallelerindeki yıkımlar durdurularak burada yapılması gereken, burada yaşayan ailelere insanca, borçlanmadan yaşayacakları konutlar verilmelidir; bizim savunduğumuz budur. Bu yıkımlara derhâl son verilmeli ve halkın barınma hakkını önceleyen, yaşanılabilir konut talebine yönelik de adaletli, hakkaniyetli, yasal ve kurumsal çözümlerin uygulanmaya başlanması acildir.
Evet, barınma sorununa siz "Dünyada ekonomik kriz var." dediniz ve buna bağladınız. Evet, dünyada ekonomik kriz var; bu, kapitalizmin krizidir ama aynı zamanda baktığımızda, 2021 yılında dünyadaki kira artışının en fazla olduğu ilk 5 şehirden 3'ünün Türkiye'de, bu memlekette olduğunu görüyoruz.
Evet, son bir yılda ekonomik krizle birlikte kiralar aldı başını gitti ve yurttaşlar ciddi bir barınma sorunuyla karşı karşıya. O yüzden, seçime ramak kala siz bu konuda özellikle reklam amaçlı projeler geliştirmeye başladınız çünkü halkın barınma sorunu olduğunun gayet farkındasınız.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son bir dakikanız.
OYA ERSOY (İstanbul) - Birincisini mayıs ayında açıkladınız, düşük faizli konut kredisi müjdesi verdiniz. Ben size sormak istiyorum, bu finansman paketinden yani 0,89-0,99 faizli ve genişletilmiş konut finansman paketiyle inşaat sektörüne özel kredi garanti paketlerinden kimler yararlandı? Kaç kişidir bu paketlerden yararlananlar?
İkincisi, eylül ayında açıkladığınız ve şu anda da çok çok övündüğünüz, cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi olarak övündüğünüz proje. Bu projelerde arzı artırarak hem konut hem de kira fiyatlarını aşağı çekeceğinizi ifade ediyorsunuz ancak özellikle şunu belirtmek istiyorum, kiraların bir yılda yüzde 100'den fazla artışını konut sıkıntısına bağlamanın özellikle uzmanlar çok yetersiz olduğunu ifade ediyor ve bağlanamayacağını söylüyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz dolmuştur.
Son cümlenizi alayın lütfen.
Buyurun.
OYA ERSOY (İstanbul) - TÜİK verilerine göre, 2002-2020 yılları arasında ülke genelinde 12,5 milyon yeni konut üretildi yani aynı dönemde toplam haneye yaklaşık 4 milyon yeni hane eklendi; her yeni hane için en az 3 yeni konut üretildi. Burada bir konut sıkıntısı yoktur, konut stoku problem değildir. Dolayısıyla sorun, rant için bu projelere bakmaktır diyorum.
Teşekkür ederim.