| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a)Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı b)Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü c)Meteoroloji Genel Müdürlüğü ç)İklim Değişikliği Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 09 .11.2022 |
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, çok kıymetli bürokrat arkadaşlar, Değerli Bakan Yardımcıları, sayın basın mensupları; sizleri saygıyla selamlarım.
Sayın Bakanım, hoş geldiniz, bütçeniz hayırlı olsun.
Sunumunuzu çok dikkatlice dinledim ben de. Bakanlığınız ismi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı fakat maalesef ne çevreyle ilgili ne şehircilikle ilgili ne de iklim değişikliğiyle ilgili çok fazla bilgi alamadım. Daha çok konut projeleriyle ilgili bilgiler verdiniz; bunun şehircilik anlamına geldiğini düşünmüyorum. Burada ekranı kullanmanıza başta çok sevindim fakat orada da bir sunumdan ziyade, yine, binaların resimleri ile seçim propagandası amaçlı yapılan büyük toplantıların videolarını defalarca gördük, keşke daha profesyonel bir sunum hazırlatsaydınız arkadaşlarınıza.
Ben de konuşmama aslında, öncelikle çevre ve iklim değişikliğiyle başlamak isterim ama burada bir şey dikkatimi çekiyor; değerli TOKİ Başkanımız, çok sevdiğim, saydığım, kıymet verdiğim kardeşimiz, değerli bürokratımız buradalar fakat kendisinin kurumuyla ilgili bütçede herhangi bir rakam yok. Yani bütçede kurumuyla ilgili bir rakam yokken, Sayın Başkanım sizin hemen yanı başınızda oturuyorlar, bunu da bir çelişki olarak görüyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Onu ben cevaplayayım isterseniz.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - İsterseniz sonra cevaplayın efendim.
TOKİ enteresan bir kurum; 1984'te çok önemli bir amaç için, devletimizin anayasal bir görevi olan, insanlarımızın barınması amacı için, bu görevi yerine getirmek için kuruldu, belli bir süre de iyi idare edildi, iyi gitti; hakikaten, insanımıza çok ciddi yardımlarda da bulundu fakat son zamanlarda bunun farklı şekilde cereyan ettiğini üzülerek görüyoruz. İhtiyaç sahiplerinden ziyade, daha çok, ihtiyaç sahibi olmayanların da artık rağbet ettiği bir kurum hâline geldi. Türkiye'de konut fiyatları evet, çok yüksek, yükseldi; bunun pek çok farklı sebebi var. Bu sebeplerden en önemlisi, tabii ki ekonomimizin içinde bulunduğu inanılmaz buhran ve enflasyon, bu enflasyondan dolayı yükseldi, bir. İkincisi ise yine, Sosyal Güvenlik Kurumumuz, daha doğrusu sosyal güvenlik sistemimiz tam olarak işlemediği için, iyi olmadığı için ileride emekliliğini düşünen insanımız daha çok konut alımına meylediyor ve yapılan araştırmalarda -benden önceki konuşmacılar, milletvekilleri de söylediler- toplam konut sayısında birden fazla insanın fazlasıyla konutu olduğunu görüyoruz ve bu, rakamı da yükseltiyor, kira geliri almak amacıyla bu yükseliyor. Ayrıca, tabii, yabancılara, bizim vatandaşlarımızın, Türk vatandaşı olmanın onurunu kıran bir sistemle çok kolay vatandaşlık verilebiliyor ve bunun da aracı konut satmak yani vatandaşlık ile konutu takas ediyoruz; geçmişimize ve geleceğimize bu insanları ortak ediyoruz. Ne uğruna? Bir konut uğruna. Bu son derece yanlış bir uygulama. Vermeyelim, satmayalım demiyorum, tabii ki satalım ama vatandaşlığımızın değerini koruyarak bunu yapalım, geçmişimizin ve geleceğimizin değerini bilerek yapalım; bir anda bu insanlara vatandaş olma hakkı vermeye gerek. Yurt dışında örnekleri çok, pek çok ülke bunu finansman aracı olarak da kullanıyor ama vatandaşlığını da bir yandan koruyup hak ettikten sonra ancak vatandaşlığını veriyor.
Yine, farklı farklı şehirleri ziyaretlerimde aksaklıklar görüyorum. Kendi şehrim Erzurum'da da yine TOKİ eliyle ve belediyeniz, Büyükşehir Belediyesi eliyle Erzurum'un mimari yapısı bozulmakla kalmadı, sosyal yapısı da bozuldu. Mimari yapı çok önemli, yalnızca bina yapmakla bitmiyor; bir ihtiyaç karşılandı gibi gözükse de arkasından çok derin sosyal yaralara sebep olabiliyorsunuz çünkü sosyal yapı bozuluyor. Komşuluk ilişkileri maalesef, Erzurum'umuzda büyük yara aldı, eski "mahalle" kavramından çok fazlasıyla uzaklaşıldı, şehir çok hoyratça harap edildi, eski mahalle kültürü tamamen yok edildi; bunun da şehri güzelleştirmek adına yapıldığı söyleniyor. Yüksek binaya hiç alışık olmayan şehrim yüksek yüksek... Erzurum dışından gelen müteahhitlerin para kazandığı bir kazanç kapısı hâline geldi.
Erzurum Valiliğinin yaptı ağaçlandırma çalışmasına müteşekkirim, Palandöken Dağı'mızda ciddi ağaçlandırma çalışmaları yapıldı ve oranın yeşillenmesinden dolayı da çok mutluyum.
Yine, Erzurum'da hoyratça yapılan bu binalaşma içme sularımızı mahvetti Sayın Bakanım. Erzurum Palandöken Dağı, kar suları, muazzam çeşmelerimiz, çok farklı farklı lezzetlerde... Her çeşmenin farklı lezzeti vardır, biz suyun tadından hangi çeşmenin suyu olduğunu bile anlar idik fakat artık maalesef, parayla, damacanayla su alır hâle geldik Erzurum'da; bu akan sulara, bu çeşme sularına kimse güvenemiyor çünkü insanımızı hasta eder hâle geldi; Erzurum'un o güzelim soğuk suları artık tarih oldu.
Elâzığ'da da sosyal konutlar yaptınız deprem sonrası. Bu sosyal konutları ben gezdim, pek çoğu henüz daha teslim edilmedi ama teslim edilenler ise Elâzığ'ın genetik yapısına, aile yapısına çok aykırı yapılar oldu ve TOKİ'nin uygulamasında, yine bu deprem konutlarında görüyorum ki TOKİ bir devlet ruhuyla hareket etmekten ziyade çok hoyrat, nobran bir tüccar ruhuyla hareket ediyor. Bu deprem arazileri TOKİ arazisi hâline gelmiş, depremzedeler de TOKİ müşterisi hâline gelmişler. Depremzedelere para karşılığı hem de kâr amaçlı para karşılığı bunları satmak çok ayıp bence.
Kendi köyüm Cinis'ten bahsedeyim: 2004 yılında, Cinis'te, kendi köyümde deprem oldu, biz de aile olarak deprem konutlarına arazi bağışladık ve biz zannediyorduk ki bu deprem konutları bu köylülerin... Oradan da bağışladığımıza karşı herhangi bir şey almadık yani bunu kastederek söylemiyorum; biz köyümüze bir katkı olsun diye bağışladık. Fakat biz zannettik ki insanlara bu konutlar verildi yani bağışlandı veya bir deprem sonrası onların başını sokacağı bir yer verildi. Öyle olmadığını ben 2018 seçimlerinde anladım. 2018 seçimlerinde -biraz da bana karşı kullanılarak- benim köylülerime, Cinislilere deprem konutlarının ödeme emirleri gitti. "Seçimlerdeki sonuçlara bakacağız, ona göre." diye, tehdit unsuru olarak kullanıldı, bunu da burada tutanaklara kaydetmek isterim. İnsanlarımız bu deprem konutların fiyatlarının böylesine olduğunu ve kendilerinin senelerdir birikmiş borçları olduğunu ben milletvekili adayı olduktan sonra öğrendiler, bunu da bu uygulamayı da buradan kınıyorum.
Çok az vaktim kaldı. İklime gelirsek... Efendim, biz Türk milleti olarak tabiata "ana" diyen bir milletiz. Tabiata "ana" diyen bir milletin çevreye, tabiata saygılı olmaması diye bir şey söz konusu olamaz. Burada, bizim en baştan bir kere önlemimizi almamız lazım. Bir kere "çevre" deyip de çevreyle ilgili hiçbir şey yapmamak doğru bir şey değil. Paris İklim Anlaşması'nı senelerce beklettikten sonra, belki de oradan gelecek kredinin uğuruna, yüzü suyu hürmetine de bunu kabul etmişsek bile -ona da razıyım- en azından bunun gereklerine uymamız lazım ama en baştan, çocukluk yaşından insanımızı çevreyle barışık hâle getirmemiz lazım, müfredata doğa ve hayvan sevgisini koymamız lazım diye düşünüyorum.
AK PARTİ iktidarında devlet etme krizi çok yaşanıyor. Bir kere, inanılmaz afetlerle karşı karşıyayız. Evet, iklim değişikliğinin de bunda payı var, sizlerin de bu afetlerden sonraki çabanızı ben görüyorum; gerek zatıaliniz gerek diğer bakanlıklar afetlerden sonra seferber oluyorsunuz, insanımızın bu derdine çare olmaya çalışıyorsunuz fakat yetmez. Önemli olan bizim önleyici tedbirler almamız.
Ben, Giresun'da, demin fotoğrafını gösterdiğiniz felaket bölgesine gittiğimde, oradaki köprünün yanlış yapıldığından dolayı derenin taştığını bizzat gördüm. Yani köprüyü doğru yapmak, oradaki kanalları doğru yapmak bu kadar zor mu? Oradaki felaketi sonradan gidip görüp çok acısını içinde hissetmiş bir kardeşinizim.
Ayrıca, mesela, yine, Erzincan İliç'teki -yine biraz önce bahsedildi- siyanür macerası korkunç bir şey.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yarım dakikanız kaldı.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Fırat Nehri'ne siyanür karışması demek, yalnızca o nehri kirletmekle kalmıyor, bir kere tarımımıza da çok büyük darbe vuruyor, ayrıca sağlığımıza çok çok büyük darbe vuruyor. Madencilik sektörü Türkiye ekonomisi için tabii ki kilit role sahip ama burada doğamızı ve tarım arazilerimiz göz ardı ederek büyüyemeyiz, hele kalkınmayı hiç düşünemeyiz. Kalkınma ile büyümenin farkını burada sizden önceki bakanlık bütçelerinde anlatmaya çalıştım. "Ne pahasına olursa olsun büyüme." diyorsunuz; bu, bence ülkemize hiçbir şey katmıyor, önemli olan refahı ve konforu yükselterek kalkınabilmemiz.
Dediğim gibi, iklim krizinin sebebini insan odaklı olduğunu düşünüyorum, bunu önlemek de yöneticilere düşüyor; Allah'ın izniyle bundan sonraki dönemdeki iktidarımızda da bununla ilgili önlemlerimiz var. Açıklamak isterdim, notlarım arasında var ama vaktim kalmadı.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.