| Komisyon Adı | : | (10 / 6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısı Adnan Ertem ile Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı temsilcilerinin yaptıkları sunumlara ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 09 .11.2022 |
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorularıma ek sorular sormadan önce öncelikle bu kurulun teknik bir kurul olmadığını söylemek istiyorum. Biz burada Amasra maden katliamını incelemekle ve araştırmakla sorumluyuz ve burada sadece teknik bir meseleyi araştırmıyoruz, bu teknik meselenin arkasında yatan siyasi kararları da sorgulamak zorundayız. O yüzden bunu sadece teknik bir komisyon olarak ele almak ve burada gündeme getirdiğimiz konuları da hafife almak, âdeta gayrimeşru ilan etmek; bence buradaki, bu kuruldaki hiç kimsenin yapmaması gereken bir şeydir. Saygı duyulması gerekiyor çünkü bakın, Türkiye'de iş cinayetleri ve meslek hastalıklarıyla ilgili kronik bir sorun var, kronik bir şekilde her yıl tekrar eden iş cinayetleri var ve gizli bir salgın olarak yaşanan meslek hastalıkları gerçeği var.
Şöyle bakarsak, bu, sadece AKP yıllarındaki iş cinayetlerinin, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi tarafından düzenlenen son yirmi yıllık grafik. Çalışma Bakanlığının istatistikleri belki bununla bire bir örtüşmüyor olabilir ancak eminim ki buna çok yakın bir grafik olacaktır. Son yirmi yılda eğer en az 30 bin işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyorsa o zaman bunun arkasında sadece teknik bir problem olamaz. Yani teknik sebeplerde bu kadar yeteneksiz miyiz Türkiyeliler olarak? Niye başka ülkelerde bu teknik sorunlar bu kadar sorun olmuyor da bizde sorun oluyor; bunu o zaman sormalıyız. Sadece son on ayda, yine aynı İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin raporunda en az 1.521 kişi yaşamını yitirdi ve bunlardan 90'ı kadın işçiler, 54'ü çocuk işçi, 80'i mülteci işçi, göçmen işçi. Bu sistematik işçi katliamlarının sadece AKP döneminde başladığını da söylemiyorum. Türkiye'de ucuz bir emek rejimi var ve bu ucuz emek rejimi 12 Eylül darbesinden sonra daha da -ne diyebilirim- kuralsızlaştırıldı ve sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda daha da düzenlendi. 12 Eylül askerî darbesinin esasında yapılma sebebi de bu sermaye birikim sürecinin mekanizmalarını sermayeden yana döndürmekti; o yüzden işçilerin örgütlenmeleri baltalandı. Sendikalı olmak eğer yandaş sendika değilseniz kriminalize edildi. İşçi grevleri, direnişleri yasaklandı birçok kez ve 15 Temmuz 2016'dan sonra da işçi grevleri aynı şekilde, Erdoğan'ın övünerek söylediği şekilde yasaklandı. Şimdi, bu konulara bunlardan bağımsız bakarak hangi sorun çözülebilir ki? Bence kesinlikle sorunlar çözülmez. Eğer teknik olarak çalıştığımız zaman yani işçi sağlığı, iş güvenliği konusundaki eksiklerimizi belirlediğimiz zaman sorunlar çözülseydi, o zaman Soma raporundan sonra bu katliamın olmaması gerekiyordu, iş cinayetlerinin durması gerekiyordu. Orada bütün teknik meseleler, hepsi olmasa bile birçok mesele açığa çıkartılmıştı; özellikle maden iş cinayetlerinde. Dolayısıyla, aslında burada sonuca ulaşabilmemiz için meselenin arkasındaki ucuz emek rejimini sorgulamamız gerekiyor. Bu ucuz emek rejiminin sürmesi için hangi irade var, hangi irade şuradaki bu ölümlere rağmen ucuz emek rejimini sürdürüyor? Bu, işte siyasi iradedir; bu, Çalışma Bakanlığında Çalışma Bakanı ve o heyettir ve bu masanın etrafında da iktidar cenahıdır. Yani buradaki ucuz emek rejimini sürdüren, buna karar veren "Her ne olursa olsun çarklar dönmelidir." diyen siyasi iradeyse o zaman burada karar verici olan da bu işçilerin ölümüne karar veren de bence siyasi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Devam ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN TANER YILDIZ - Buyurun lütfen.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Teşekkür ederim.
Sonuçta, bu grafiğin faili burada siyasi iktidardır. Ben, son yirmi yılı burada tartışıyorum çünkü son yirmi yılda siz iktidardaydınız, ondan önce de benzer bir ucuz emek rejimi elbette ki vardı. Dolayısıyla, aslında teknolojiden, bilimden yararlanmayan, bilimsel olarak kendini geliştirmeyen, onun yerine hep işçilerin sırtına basarak sermaye biriktirmeyi marifet sayan bu siyasi anlayış, bu sermaye biriktirme anlayışı, aslında, bu işçi katliamlarının da faili oluyor ve şunu açıkça burada da söylemek lazım: Meslek hastalıkları kimin eliyle gizleniyor? Çalışma Bakanlığı eliyle gizleniyor. Çalışma Bakanlığı, biraz önce burada yapılan sunumda kömür tozlarının iki yönlü etkisi olduğu söylendi; bir tanesi meslek hastalığı, bir tanesi de orada patlayıcı fonksiyonu sebebiyle yani diğer patlayıcı etkenlerle birlikte, yanıcı etkenlerle birlikte... Şimdi, iki tane yönü var. Burada, biz, hiçbir zaman gerçek anlamda meslek hastalıklarını konuşamıyoruz. Meslek hastalıklarının şuradaki grafikteki işçi ölümlerinin 6 katı kadar, en az 6 katı kadar fazla olduğunu düşünürsek burada büyük bir işçi kıyımından söz edebiliriz.
Peki, "Niye meslek hastalıklarını Çalışma Bakanlığı gizliyor?" diye o zaman burada muhataplarını bulmuşken sormamız gerekiyor. Türkiye'de meslek hastalığı sebebiyle yaşamını yitirmiş kaç maden işçisi var? Ben tarih vermiyorum, siz son 2022'den geriye doğru birkaç yıllık istatistikleriniz varsa elinizde paylaşırsanız sevinirim. Ama ben şuna hep tanık oldum: Siz meslek hastalıklarıyla ilgili hiçbir istatistik tutmuyorsunuz ve hatta öyle ki uluslararası alanda katıldığınız toplantılarda gülünç duruma düşüyorsunuz yani size göre Türkiye'de hiç meslek hastalığı yok ama OECD ülkelerinin verileri bu konuda oldukça kabarık. Dolayısıyla, onların karşısında bu kadar gülünç duruma düşmekten de bıktığınız için Hükûmet strateji planlarında şunu yapıyor: E, biraz meslek hastalığı gösterelim diye yapılandırıyor. Bakın, bu da çok büyük bir kötülük değil mi? Bir kötülük yapılmıyor mu burada? Bu, meslek hastalıkları sadece hastalık değil ki insanlar bu hastalıktan ölüyorlar, yaşamlarına son veriliyor. Bunun kararını kim veriyor? Bunun kararını veren aslında işte, bu siyasi iktidarın ta kendisidir. Siyasi koltuklarda oturanlar diyorlar ki: Yeter ki Türkiye'de sermaye biriksin, kömür tozundan akciğer kanseri olup yaşamını yitiren işçilerin hiçbir önemi yok. Bence bunun anlamı tam da budur. Yani hele hele bu konuda işletmeleri sorumlu tutmamak, işletmeleri kayırmak, meslek hastalığı için meslek hastalıkları hastanelerinin sayısını azaltmak ya da oralara yapılan başvuruları hem iş kazası, sakatlanma, uzuv kaybı hem de meslek hastalığıyla ilgili o oranların üzerinde oynamak, insanların yaşamını ilgilendiren bu kadar hayati konularda cimrice davranmak bu kazalardan ve meslek hastalıklarından dolayı iş yerlerinin, patronların, sermayenin cezasızlık politikasıyla âdeta ödüllendirilmesi; ya, siz geçin, yapın, siz yeter ki üretimi yapın, kazanın, biriktirin sermayeyi, biz size göz yummayacağız... Hele hele bu ülkenin başında duran Erdoğan'ın her defasında, işte, Soma'da "kader, kaza, fıtrat" demesi, Amasra'da "kader planı" demesi ve bu katliamları normalleştirmesi kesinlikle ve kesinlikle affedilemez suçlardandır diye düşünüyorum çünkü siz iş cinayetlerini normalleştirdiğiniz zaman tamamen yüzde 100 önlenebilecek olan bu işçi cinayetlerini ne yapıyorsunuz; normalleştiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Devam ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN TANER YILDIZ - Buyurun.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Normalleştirdiğiniz bu işçi cinayetlerinde yargıçları değiştirerek failleri Soma'da olduğu gibi kurtarırsanız o zaman herkes bilir ki -nasılsa bir şekilde- bir kere patronlar, sermaye sahipleri hiçbir şekilde ceza almayacak; mühendisler, teknik çalışanlar bir miktar ceza alabilir, bürokratlar zaten ceza almaz, hele hele siyasi sorumluluğu olan bakanlar ise koltuklarında oturmaya devam ederler ve timsah gözyaşlarına burada tanıklık ederiz. O yüzden, lütfen, kimse bu konuların teknik konular olduğunu bize söylemesinler. Bu istatistiklerin böyle her yıl devam etmesinin sebebi bu siyasi kararlardır, üretim rejimidir. Bu üretim rejimini durduramadığımız sürece yarın da, 2022'nin sonuna kadar da iş cinayetleri devam edecek; 2023'te de, daha sonra da. O yüzden bu üretim rejimine bir son vermemiz gerekiyor. Aynı şeyi, daha önce de söyledim, pandemide de yaptık yani işçilerin ölümü pahasına pandemide de "Çarklar dönsün." dedik. Neden? Efendim, Türkiye'de çünkü işçilerin ölmesinin bir bedeli yok.
Şimdi, Soma'ya dönersek Soma'da alınan kararlar uygulanmadı. Mesela, Karadon -sanıyorum siz de hak vereceksiniz- bu işçi, maden cinayetinin çok benzeri olan bir katliam; Karadon'dan ders alınamadı. Bunların arkasında yatan sebepleri açıkladım.
Şimdi, bakın, bir ülkede bir sermaye temsilcisi Rifat Hisarcıklıoğlu, kalktı, şunu söyledi: "Biz bu ATEX Yönetmeliği'ni her sene ertelettik." Yani 2019'a kadar erteletildi, erteletilmesinin arkasında da Rifat Hisarcıklıoğlu kendisinin olduğunu söyledi. Bu ATEX Yönetmeliği'nin uygulamalarının ertelenmesinin sahadaki karşılığı ne? Sahadaki karşılığı, iş cinayeti; buna karar verildi. Ve Maden Mühendisleri Odası burada yürütmeyi durdurma kararı aldırarak en sonunda -2019'da sanıyorum ki- bu yanlış kararın önüne geçmiş oldu. Burada emeği savunan işçilerin; halkın sağlığını savunan kurumların ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Eğer siz sadece yandaş sendikaların güçlenmesini, sadece yandaş bazı kurumların varlığını garanti altına alır, diğerlerini kriminalize ederseniz, diğerlerini yok etmeye çalışırsanız burada da gene bir kötülük yapmış olursunuz, burada da gene bağımsız kurumları, bağımsız kuruluşları ortadan kaldırarak işte, biraz önce verdiğim örnekte olduğu gibi, bir yanlışın sonlandırılması konusundaki iradeyi de ortadan kaldırmış oluyorsunuz.
Sendikaların neden iş cinayetlerinin karşısında durmadığını bize kimse açıklayabilir mi? Bugün, yüzde 15 oranında sanırım, sendikalar örgütlü; e, bunlar nasıl sendikadır? Nasıl sendikadır ki göz göre göre gelen, dışarıdaki insanın bile bildiği bu işçi cinayetlerini durdurmak için üretimden gelen gücünü kullanamıyor. Sendikalı olmak ne demektir? Üretimden gelen gücünüzü kullanarak çalışma yaşamında işçilerden yana, emekten yana iyileştirmeler yapılmasıdır. Bir işçi işyerinde iş cinayetinin gelip gelmediğini görebiliyor zaten, işçiler bu tehlikeyi herkesten iyi, Çalışma Bakanlığı müfettişlerinden de iyi bir şekilde hissediyor, nasıl bir ortamda çalıştığının, bu ortamda işçi sağlığı, iş güvenliğiyle ilgili gerekli önlemlerin alınıp alınmadığını işçiler biliyor ama işçilerin bildikleri bu gerçek karşısında örgütlülüğü dağıtıldığı için, örgütlü olarak kendini ifade etmesi kriminalize edildiği için, bu konuda sermaye birikim rejimi için bu istenmediği için, işçilerin öz savunmalarını yapmaları, kendilerini savunmaları istenmediği için işte, bugün yandaş bazı sendikalar da madenlerdeki bu katliamı seyrediyorlar. Bu kabul edilemez bir durumdur. Eğer biz gerçekten işçi cinayetlerini durdurmak istiyorsak sendikal özgürlüklerin önünü de açmamız gerekiyor yani bu, 1 Mayısı bayram ilan etmekle olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Devam edeceğim Sayın Başkan.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Peki, soru bu kadar uzun mu sürüyor Başkanım?
BAŞKAN TANER YILDIZ - Bir toparlarsak lütfen...
Buyurun.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Tahammül edeceksiniz.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - "Ek sorumuz var." demiştiniz ama yirmi dakika oldu.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Tahammül edeceksiniz. Sizin çizdiğiniz sınırlarda tartışmayacağız.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - İkinci konuşmanız bu.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Gerçekleri, hakikatleri açığa çıkarmak için tartışacağız. Acılı olduğunuzu söylüyorsunuz, o zaman, bunları iyi dinlemeniz lazım.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Hayır, ek soru değil de normal söz isteseydiniz.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Ek soru. Bunların hepsinin çok önemli olduğunu ve burada ifade edilmezse eğer vicdanen rahatsız olacağımı söylemek istiyorum. Eğer halkım bana yetki verdiyse bunları burada anlatmalıyım.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Hayır, ek soru istemeseydiniz. Ek soru sormak için süre istediniz.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Ne konuşacağıma siz karar veremezsiniz, kusura bakmayın. Sıkıldıysanız çıkabilirsiniz.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - O zaman yanıltmayacaksınız yönetimi de lütfen.
BAŞKAN TANER YILDIZ - Buyurun, lütfen toparlayın.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - "Yanıltma" diye bir şey yok. "Yanıltma" diye... Siz de Başkanın avukatlığına soyunmayın.
Bakın, burada özgürce konuşacağız, tartışacağız, gerçekleri açığa çıkarmak için bunları konuşmamız gerekiyor.
Bu arada, insicamımızı bozduğunuzu da söylemem gerekiyor.
Sonuç olarak, bir işyerinde işçi sağlığının, işçi sağlığının, iş güvenliğinin sağlanabilmesi için gerekli koşullardan bir tanesi de sendikalaşmanın özgürce olmasıdır, sendikalar, işçilerin gücüdür. Siz, işçilerin gücünü elinden alarak onları aynı zamanda ölüme mahkûm ediyorsunuz. İşçilere saygılı olmak, işçilerin yaşam hakkına ve emek haklarına saygılı olmak, 1 Mayısı bayram ilan etmekle olmaz. 1 Mayısı bayram ilan edelim ama onların sendikalaşma özgürlüklerine, grev, toplu sözleşme haklarına, yakın ve ciddi bir tehlikede de işi durdurma haklarına saygılı olalım. 6331'in pek çok şeyi olduğu gibi bu konu da yine kâğıt üzerindedir. Kâğıt üzerinde bakarsanız -sizin de çokça övündüğünüz gibi- proaktif bir iş güvenliği yasası duruyor ama nerede duruyor? Rafta duruyor ve bu İş Güvenliği Yasası'nın -hani piyasalaştırılmış bir yönünü bir tarafa bırakırsam- iyi yönlerinin hiçbiri de uygulanmıyor. O iyi yönlerinden bir tanesi de yakın ve ciddi tehlike gördüğünde işçinin çalışmama hakkını kullanmasıdır. İşçilerin bu haklarını kullanamadığını biliyoruz. O kurulların -yani bu gözlem ve ismini şu an hatırlayamıyorum ama- bu konuda yönetimde oluşturulan kurulların, iş güvenliği kurullarının işçiden yana düzenlenmediğini, gene oraya yandaş birilerinin konularak bu hakların da işçilerin elinden alındığını biliyorum. Dolayısıyla bir taraftan ucuz üretim rejimi yaparak, sermaye birikim rejimini ucuz emek üzerine kurarak, bir taraftan sendikaları baskı altına alarak, bir taraftan halkın çıkarlarını savunan bağımsız kuruluşları yok ederek biz, burada bir dahaki kazaların ve iş cinayetlerinin olmasını önleyemeyiz. Öncelikle, demokratikleşmeye ihtiyacımız var, sendikalaşmaya, özgür sendikalaşmaya ihtiyacımız var ve ucuz emek rejimini terk etmeye, cezasızlık politikalarını terk etmeye ihtiyacımız var.
Şimdi, Çalışma Bakanlığı müfettişleri gidiyorlar, Amasra'da sensörlerdeki kayıtları inceliyorlar. Biliyoruz ki sensörler kazayı önlemez, sensörler size bilgi veriyor. Acaba tehlike sınırları aşılmış mı, aşılmamış mı? Metan gazı -işte tehlikeli olan ölçü nedir; 1,5 mudur o rakamı geçmiş mi geçmemiş mi? Yönetmeliklerde belli olan bir şey var, tehlike sınırına geldiğiniz zaman elektrikler kesilir, işletme durur, ta ki tehlikeyi bertaraf edinceye kadar. Siz acaba sensörlerdeki bu kayıtları okuduktan sonra üretimin durup durmadığına da dönüp bakıyor musunuz? Üretim verilerinin kesintiye yani aynı şekilde daha... Diyelim ki sekiz saat üretim durdu, gerçekten o gün üretilen kömür miktarı da durdu mu? Sıfır mıdır ya da ne kadardır? Bunu da denetliyor musunuz? Bunu birçok işletme için de söyleyebiliriz yani başka faktörlere de bakıp iş güvenliğinin ciddiyetle yapıldığını, iş güvenliği kurallarına ciddiyetle uyulduğunu teftiş ediyor musunuz? Bunu bir sormak istiyorum. Yine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN TANER YILDIZ - Lütfen, toparlayalım. Beşinci kez aynı şeyden...
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Toparlıyorum.
BAŞKAN TANER YILDIZ - Tabii ki söz vereceğiz ama lütfen toparlayalım.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Tekrar olan konular olmayacak.
BAŞKAN TANER YILDIZ - Buyurun lütfen.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Emniyetin bir raporu olmuş, onunla ilgili de bir şey sormak istiyorum, diyor ki: "Amasra'da gaz tahliye eden fan arızalıydı." Böyle bir fan var mıdır yani metan gazını tahliye eden bir şey var mıydı? Bir de eğitimlerle ilgili "İş Güvenliği eğitimleri yetersizdi, alınmamıştı." diye bir cümle var, onu da size sormuş olayım. Belki daha önce bu sorulmuş olabilir.
Sizce iş kazaları yüzde yüz önlenebilir mi? Bunu da sormak istiyorum.
Bu kadar.
Teşekkürler.