| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Sosyal Güvenlik Kurumu ç) Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 11 .11.2022 |
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Sayın Bakan, sayın vekiller, sayın bürokratlar, basın emekçileri; hepinizi selamlıyorum.
Sayın Bakan, oldukça iyimser bir tablo ile sunum yaptınız fakat emek en zor zamanlarından geçiyor. Bazılarımız "Emeğin hiç iyi günleri olmadı." gibi düşünebilir, oysa Türkiye'de emeğin parlak günleri de olmuştur, dünyada da öyle. 60'lı, 70'li yıllar emekçilerin hayata rengini verdiği yıllardı; işçilerin birleşik mücadelesiyle o yıllarda çok sayıda kazanımlar elde edilmişti, en büyük kazanımlardan biri de işçinin öz güveni ve emeğin değerine duyulan saygı olmuştu. Bu yıllar, kültürel olarak da emeğin kitaplara, filmlere, müziklere konu olduğu yıllar olmuştur. Toplumsal değerleri, hayat felsefesini belirleyen örgütlü işçi mücadelesi herkese feyiz vermişti fakat dünyada esen neoliberal rüzgârlar bizim de kapımızı çaldı ve 80'lerde emek, 12 Eylül askerî darbesiyle birlikte en büyük saldırıyı aldı. Örgütlülük suç atfedildi; örgütlü mücadele, sermayeden ve iktidardan bağımsız sendikaların faaliyetleri ise kriminalize edildi; sınıfın yapısı parçalanırken işçi sınıfının sermaye karşısındaki gücü un ufak edildi. Emek hiçleştirilken kâr, verimlilik, rekabet, piyasa baş tacı edildi. Bu saldırılarla beraber emek kültürde de sanatta da siyasette de sosyal hayatta da görünmez oldu. Emeğin zor yılları böyle başladı. Emeğe ikinci büyük saldırı ise AKP döneminde oldu. 12 Eylülün hafızasızlaştırdığı, dikensiz gül bahçesine çevirdiği emek alanında AKP'nin saldırılarıyla işçiler kazanılmış haklarını büyük oranda kaybettiler. Esnek, güvencesiz çalışma koşulları, özelleştirmeler, taşeronlaştırma, redevans sistemi AKP'li yılların işçi sınıfına taktığı prangalar oldu.
Sunumunuzda çizdiğiniz resmin aksine iktidarınızda kölelik düzeni perçinlendi. 12 Eylülle, emeğin gayrisafi millî hasıladaki payı -70'lerin üzerindeydi- 40'lara düşürülmüştü. Bu AKP'li yıllarda da neredeyse şu anda, 2022'de o civara çok yakın. İşsizlik Fon'undaki sermaye yine işverenlere peşkeş çekildi. Yürüttüğünüz eğitim projeleri yeniden üretimin, sermayeyi güçlendirmenin aracı yapıldı.
Yeni ekonomik modeliniz, yoksullardan alıp zengine gelir transferi etme modeliniz hâline geldi. İşçileri, emeklileri, emekçileri yoksullaştıran büyümeyle daha da fakirleştirdiniz. 2020'de iş gücü ödemelerinin aldığı pay yüzde 31,9'dan 2022'nin ikinci çeyreğine gelindiğinde yüzde 25,4'e kadar geriledi. Allah aşkına, bunun neresi işçiden yana bir yönetim anlayışıdır? Bu da emekten alıp servete nasıl gelir aktardığınızın, krizin sermayenin krizi değil de emekçinin krizi olduğunun bir göstergesidir. "Büyüyoruz." derken aslında sermayenin kârını nasıl katladığınızı anlatıyorsunuz. Halkımız bunu çarşıda, pazarda zaten deneyimliyor. İnsanların ekmek alamaz hâle geldiği bir büyümeyi siz, işçilere, emekçilere dayattınız.
Zamlı asgari ücret 80'ler düzeyine gelmiştir. "Asgari ücrete enflasyon oranında zam yaptık." diye övünüyorsunuz ancak TÜİK'in enflasyonuna göre mi, ENAG'ın enflasyonuna göre mi? Yapılan zammın hemen eridiğini düşünürsek, asgari ücretin ev kirasına yetmediğini de düşünürsek asgari ücretin, yoksulluk verilerine göre her ay şu anda en azından 12 bin lira olması gerekir.
İddia ettiğiniz gibi ekonomik büyümeniz istihdam da yaratmamaktadır. TÜİK verileriniz bile üretilen katma değerin, gayrisafi yurt içi hasıla başına yaratılan istihdamın zaman içinde gerilediğini, 2000'den bu yana neredeyse yarı yarıya azaldığını söylüyor. Her 1 milyon lira millî gelir üretiminde istihdam edilen işçi sayısı 98'den 2002'ye kadar ortalama 28-30 düzeyindeyken bu rakam 2021 itibarıyla 15 işçiye düşmüştür. Büyüme, istihdam yaratan bir büyüme değildir Sayın Bakan.
Şimdi, kadın istihdamında OECD ülkeleri arasında son sıradayız. TÜİK verilerine göre kadınların istihdam oranının erkeklerin yarısından daha az olduğu görülüyor Yirmi yıldır kadın istihdamını arttırmak için strateji planı yapıyorsunuz ama sonuç fiyasko çünkü sorun zihniyette, sorun kadınların yerini evde görmekte, kadınlara çocuk siparişi vermekte. Zihniyet değişikliği olmadığı sürece kadınlar eşit haklarına asla kavuşamayacaklar, istihdamda da yerlerini alamayacaklar. Türkiye'de kamu sektöründe istihdam edilen kadın işçilerin oranı Mayıs 2020 verilerine göre yüzde 18'e düştü, 2020'de bu oran yüzde 29'du. En yüksek istihdam oranı Marmara Bölgesi'nde görülürken en düşük istihdam oranı nerede görülüyor biliyor musunuz? Mardin'de, Batman'da, Şırnak'ta, Siirt'te.
Sayın Bakan, 2008'de SSGSS Yasası gelmişti biliyorsunuz. Çalışma ve sosyal güvenlik hakkının ayrılmaz bir parçası olan kamusal emeklilik hakkını burada tırpanladınız. Emeklilik en büyük darbeyi bu yasalarda aldı. Emeklilikte yarattığınız perişanlığın sonuçlarını bugün emekliler yaşıyorlar. Bu yasa emeklilik yaşını kademeli olarak 65'e yükseltti ve emeklilik ücretlerini düşürdü; katsayıyı düşürerek bunu yaptı ve emeklileri sefalet ücretine mahkûm ettiniz. Yirmi yıldır ülkeyi yönetenlerin emekliye reva gördüğü rakamları bu nedenle mi açıklamıyorsunuz acaba? Çünkü Sosyal Güvenlik Kurumu bize istatistik vermiyor, SGK emekli maaşlarını kamuoyundan gizliyor, kaç kişinin ne kadar ücret aldığını bizlerle paylaşmıyor. Belki siz, bu vesileyle bizimle bunu paylaşırsınız. Çok geriye gitmeye gerek yok. 2012 yılında 500 doların üzerinde olan aktif sigorta emekli maaşı 2022'de 200 doların altına inmiş bulunuyor. 3.500 TL emekli maaşıyla geçinilebilir mi? 2 tane emekli maaşıyla bir kira ödenemiyor şu anda. Bu nedenle çalışma hayatındaki emeklilerin oranı sürekli olarak artıyor. Türkiye, çalışan yoksul emekliler ülkesine dönmüş diyebiliriz.
Öte yandan çalışma yaşamında sürekli, yüksek gelirli, nispeten kayıtlı, güvenceli işlere erişimi daha zor olan kesimler var. Bunlar kadınlar, gençler, engelliler, LGB artılar bu kişiler emekli olamadıkları gibi, emeklilik koşullarını yerine getiremedikleri gibi aslında güvencesiz çalışmaya da mahkûm ediliyorlar, işsizlikle karşı karşıyalar.
Yine, bölgesel eşitsizlikleri, ayrımcı ekonomi politikaların etkilerini çalışma yaşamında da görüyoruz. Kürt illerinde nüfusun yüzde 80'den fazlası aktif sigortalılık kapsamında değiller. Hanede kişi başına düşen gelirin asgari ücretin üçte 1'inden az olduğu nüfus oranı Ağrı'da, Muş'ta, Urfa'da, Van'da yüzde 40'lara varıyor.
Sayın Bakan, EYT'lilerle ilgili de bir şeyler söylediniz. Emeklilikte AKP'ye ve MHP'ye takılan EYT'lilerin sorunlarının hemen çözülmesi lazım. Bu sorun nedir? Onu eğip bükmeye gerek yok, sorun şu: 1999'da yapılan değişikliklerin geçmişe dönük uygulamasına son verilmesi gerekiyor. Kazanılmış hakların muhafaza edilmesi gerekiyor. Yine, 2000 yılı öncesi emekliler için yapılan intibak düzenlemelerinin 2000 yılı sonrası emekli olanlar için de yapılması gerekiyor. En düşük emekli aylığının asgari yaşam standartlarına kavuşturulmasının sağlanması gerekiyor. Eski ile yeni arasındaki adaletsizliği giderecek, taban aylıkları ile tavan aylıkları arasında giderek açılan makası kapatacak bir düzenlemeye ihtiyaç var. Halkın bütçesi bu beklentileri karşılamak için kullanılmalı. EYT'lileri seçim malzemesi yaparak, seçim malzemesi olarak düşünerek davranmamalıyız. Erdoğan EYT hakkında yaptığı bir konuşmasında SGK hesaplarına göre emeklilikte yaşa takılan denilen grubun 6,2 milyon kişi olduğunu söylemişti. Bunun yıllık maliyetinin de 26 milyar lira olduğunu söylemişti. Bunu Erdoğan söyledi. Fakat EYT dernekleri başka bir şey söylüyor, diyorlar ki: Yaptığımız çalışmaya göre bunun kamuya yıllık maliyeti 8 milyar olacaktır. Biz her iki maliyeti de karşılanabilir buluyoruz, zaten kazanılmış bu hakkın da EYT'lilere verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Tabii, yine kanayan yaralardan biri engellilik meselesi. Çalışma yaşamında, engellilik konusunda da bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Salt bir fiziki sorun olmayan erişilebilirliğin fiziki boyutları bile karşılanmış değil. Hiç abartmaya gerek yok, engelli ve yaşlı hizmetlerinin personel giderleri dâhil bütçe içerisindeki payı yüzde 2'nin altındadır. Yaşlı nüfus hariç olduğunda bile bu sayı 10 milyon civarındadır. Yani bu kadar büyük bir nüfusa yüzde 2 hak mıdır?
Sosyal devletin bir yükümlülüğü olan bakım sorumluluğu evdeki -çoğu kadın olan- bireylere yüklenmekte Sayın Bakan. Yoksulluk testi yapılarak evde bakım maaşı olarak tanımlanan kölelik ücreti evde çalışan, bakım emeği veren bu insanlara ödeniyor. Şimdi, bu kişiler işçi midir, değil midir? İşçiyse neden sigortaları yoktur, neden insana yakışır bir ücret almıyorlar, asgari ücretin üstünde bir ücret almıyorlar? Neden iş güvenliği yasaları bu insanlar için uygulanmıyor ve neden evde süresiz uzun saatlerde çalışmaya mahkûm ediliyorlar? Biz evde bakım emeği veren işçilerin insana yakışır çalışma ve ücrete erişmesi gerektiğini savunuyoruz ve bu bütçenin bu iş için ayrılması gerektiğini savunuyoruz. Evde bakım işi kadın işi değildir, kamuda bu hizmetler sunulmalıdır ve evde bakım yükü sosyal devletin sorumluluğudur, kadınların sırtına yüklenemez diye düşünüyoruz.
Yine, evde çalışan ev işçileri var. Ev işçileri de insana yakışır koşullara sahip değil. Ev işçilerinin yüzde 90'ı kadınlardan oluşuyor. Ev işçileriyle ilgili de bir yasa çıkardınız ve bu yasaya göre ev işleri şu anda ayrımcılığa maruz kalıyor. "On günden az çalışanlar" ve "on günden çok çalışanlar" olarak ev işçileri için çıkan bu yasa, ev işçilerini mağdur etti. Üstelik de sigortalanmaları kolaylaşmadı, onu da şuradan görebiliriz: Size bu konuda çokça önerge verdim, cevap alamadım. Ev işçilerinin sigortalandığını biz göremiyoruz. Sigortalı ev işçisi sayısı artmamaktadır. Kaç ev işçisi sigortalı, Türkiye'de kaç ev işçisi var, bunların rakamlarını, istatistiklerini de bilmiyoruz, net olarak bilemiyoruz; bunları sizden istiyoruz. Türkiye'de kaç göçmen ev işçisi vardır ve bunların kaçı sigortalıdır; bu konularda da bizi bilgilendirmenizi bekliyoruz. Çünkü evde bakım hizmeti veren 500 bine yakın kadını saymazsak ücretli ev işçilerinin sayısı yine 500 bine yakındır. Çok büyük bir kesimi ilgilendiren bir sorunla karşı karşıyayız.
Yine, ev eksenli çalışan kadınların da güvencesiz çalıştığını, sermayeye bedava emek deposu olarak görüldüğünü görüyoruz. Ev eksenli çalışan kadınların da yaşam ve çalışma koşulları iyileştirilmelidir.
Sayın Bakan, en önemli konularımızdan bir tanesi de iş cinayetleridir. İş cinayetleri Türkiye'nin kanayan bir yarasıdır ve yirmi yıldır Türkiye'de izlenen ucuz emek rejimi sebebiyle işçiler öldürülmektedir. Açık, aleni şekilde, bile bile, göz göre göre daha çok kâr edilsin diye işçilerin ölüme gönderildiğini düşünüyoruz. AKP'nin iktidara geldiği 2002'den Ekim 2022'ye kadar yaklaşık 30 binin üzerinde işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir ve bakın, bu istatistiğin 898'i çocuk işçilerden oluşuyor. Bakın, eğer iş kazaları konusunda hassassanız şu soruma cevap vermeniz gerekiyor: İş kazaları yüzde yüz önlenebilir kazalardır, bunu bilim insanları söylüyor; iş kazaları yüzde yüz önlenebilir. O zaman biz iş kazasına "kaza" diyemeyiz çünkü yüzde yüz önlenebilen şey kaza olmaz. Demek ki aslında bu kazalar için "Olursa olsun." diye düşünülmektedir. 2014'te Soma'da Türkiye'nin en büyük maden katliamı oldu, 301 işçi yaşamını yitirdi. Peki, biz bu 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği iş cinayetinden ne öğrendik? Neden bu öğrendiklerimizi uygulamadık da Amasra'da 42 maden işçisi daha katledildi? Çünkü aslında bu iş bir öğrenme meselesi değil. Çünkü aslında tercihlerden bahsediyoruz. "Eğer biz yeterli, gerekli iş güvenliği önlemlerini alırsak o zaman bu madenleri kapatmamız gerekir." düşüncesinde olduğunuz için elinizi korkak alıştırıyorsunuz ve bu madenlerdeki bu iş cinayetleri bu şekilde önlenmiyor.
Çalışma Bakanlığında çalışan iş müfettişlerine benim saygım var. İş müfettişlerinin gerçekten üstat olduklarını düşünüyorum, gittikleri yerlerde denetimler yaptıklarını düşünüyorum. Ama bu iş, siyasi olarak yapılan, siyasi olarak verilen kararlar sonucunda bu hâle geliyor. İş cinayetleri çarklar dönsün diye, işverenler kazansın, sermaye biriksin diye yaşanıyor Türkiye'de. Bakın, Amasra'da metan drenajı yapılmadığı için, havalandırmadaki sorunlar çözülmediği için, yetersizlik olduğu için, madende kömür tozunun uzaklaştırılması sağlanmadığı için, ATEX sertifikalı ekipmanlar kullanılmadığı için bu işçiler bugün hayatta değiller. Bunları sağlamakla yükümlü olan bakanlık sizin Bakanlığınız.
Ayrıca, Türkiye'nin en büyük işçi katliamına ilişkin olan Soma Araştırma Komisyonunda alınan kararların da oradaki bilgi ve birikimin de hayata geçirilmesini sağlamak sizin Bakanlığınızın sorumluluğunda ama ne yönerge çıkartarak ne gerekli denetimleri sıkı bir şekilde yaparak bunu gerçekleştirmediniz. Bakın, bilirkişi raporunda Çalışma Bakanlığı, bu işçi katliamında, Amasra'daki işçi katliamında sorumlu tutulan kesimlerden birini oluşturuyor.
Türkiye'deki sermaye birikim rejimi, ucuz emek rejimi olduğu sürece, bilime ve tekniğe yatırım yapılmadan, ucuz işçilerin sırtına basılarak sermaye biriktirmeyi siz büyüme olarak tanımladığınız sürece Türkiye'de işçi katliamlarını önleyemezsiniz, önleyemeyeceksiniz, ne kadar iyi niyetli de olsanız bunu yapamazsınız. Bu konuda çok radikal değişimlere ihtiyacımız var, çok köklü değişikliklere ihtiyacımız var, bu sermaye düzeni rejiminin değişmesine ihtiyaç var. Patronlar niçin sendikalara düşman? 12 Eylülden bu yana yürütülen sendikal politikalar bunu getiriyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son bir dakikanız.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Sizin döneminizde de eğer sendikalar yandaş sendikalar değilse o sendikalar yaşatılmıyor, o sendikaların yetkileri tanınmıyor, o sendikalar kriminalize ediliyor. İşçiler patronların karşısında o kadar güçsüzleştirildi ki bakın, DİSK'e bağlı DEV-İNŞAAT-SEN sendikasının temsilcileri, üyeleri Kolin tarafından silahla tehdit edilebiliyor. Bakın, bu bugünlerde, bu hafta yaşanmış bir sorun. Bu nedenle lütfen işinizi ciddiyetle yaptığınızı bize söylemeyin çünkü aslında işin özüne inmediğiniz açıktır.
İş güvencesi ve kıdem tazminatı konusunda da kâğıt üzerinde kalıyorsunuz; işçiler girdi çıktı yapılarak kıdem tazminatı hakkı elinden alınıyor. Aslında siz Bakanlık olarak bol bol kâğıt yazıyorsunuz biliyor musunuz?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Serpil Hanım, süreniz doldu. Bir iki cümleyle lütfen...
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Evet Sayın Başkanım.
Bol bol kâğıt yazıyorsunuz yani İş Güvenliği Yasası da bu kâğıtlardan biridir. Orada çok güzel bir eleştiri de yaptınız, size de katılıyorum; OSGB'ler bu sorunu çözmez, maaşını patrondan alan iş güvenliği uzmanları hakikati o defterlere yazamaz, bunu değiştirin. Ancak İş Güvenliği Yasası'nda olduğu gibi kıdem tazminatı sorununda da benzer bir sorun var.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Başka arkadaşlarımız da söz alacak, diğer konuları da onlar dile getirirler. Sürenizi aştınız, rica ediyorum...
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Ve işçiler, fiilen kıdem tazminatından mahrum bırakılıyorlar.
Teşekkür ederim.