| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'ın, 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 09 .02.2016 |
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Sayın Komisyon Başkanım, Komisyonumuzun kıymetli üyeleri; öncelikle hepimize hayırlı sabahlar diliyorum.
Ben, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımız ve ekibimiz adına kısa bir selamlama ve arkadaşlarımızı tanıtarak başlayayım istiyorum.
(Toplantıya katılan bürokratlar Sayın Bakan tarafından tanıtıldı)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Ben, bugün, Komisyonumuza -madem kırk beş dakikadan otuz dakikaya düştü- biraz daha özet, hızlı, kitapçığımızdaki bilgileri de özetleyecek şekliyle, Bakanlığımızın özellikle ve özellikle iktidarımız döneminde, son üç yılda yaptıklarını, icraatlarını ve bugüne kadar ortaya koyduğu performans üzerinden, otuz dakika içerisinde bile olsa kısa bir özetle üzerinden geçeyim istiyorum, sonra akabinde soru-cevap bölümünde de inşallah devam ederiz.
Kıymetli Başkan, değerli Komisyon üyeleri; ülkemiz ekonomisinde son on üç yılda önemli atılımlar gerçekleştirilmiş olup, ekonomik büyüklük olarak önemli büyümelere şahitlik edilmiştir.
Dünyanın 18'inci ve Avrupa'nın 7'nci büyük ekonomisi olan ülkemiz, en güçlü ekonomilerin temsil edildiği G20'nin faal bir üyesi olup, son dönemin dönem başkanlığını yürütmüş ve G20 zirvesine ev sahipliği yapmıştır.
Küresel mali kriz nedeniyle birçok ülke ekonomisinin daralma gösterdiği bir dönemde, ülkemiz ekonomisi 2008 yılındaki ekonomik yavaşlamanın ve 2009 yılındaki küçülmenin ardından 2010 ve 2011 yıllarında sırasıyla yüzde 9,2 ve yüzde 8,8 oranında büyüme hızını yakalamış ve ülkemiz ekonomisi 2003-2014 döneminde ortalama yüzde 4,8 büyüme gerçekleştirmiştir. Sahip olduğumuz bu ekonomik büyümenin sağlanmasında enerji sektörü hayati bir rol oynamıştır. 2003-2014 arasında birincil enerji talebimizin yılda ortalama yüzde 4,12 büyümüş olması, enerji tüketiminin ekonomiyle beraber büyüdüğünün bir göstergesidir.
Nitekim, hepimizin malumu, dünyadaki ekonomik büyüme ile enerji tüketimi ve talebinin büyümesi aynı orantıda, aynı istikamette yer alır. Enerji sektöründe büyümeyi öngörmeden, gerçekleştirmeden bir reel büyüme gerçekleştirmek fiilî olarak da teknik olarak da esasen mümkün değil.
Gerçekleşen ekonomik gelişme ve artan refah seviyesinin sonucu olarak, enerji sektörünün her alanında hızlı bir talep artışı olmaktadır. Türkiye, gelişmekte olan ülkeler içerisinde, geçtiğimiz on üç yıllık dönemde enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülkelerden biri konumundadır. Önümüzdeki on yılda Türkiye'nin bu büyüme oranını devam ettirmesi noktasında, en az bugüne kadarki kurulu güç özelinde bir yatırım yapması ve enerji sektöründe de büyüme gerçekleştirmesini bekliyoruz.
Enerji sektöründe tüm kuralların yeniden yazıldığı bir dönemden geçilmektedir. Büyük enerji ithalatçısı ülkeler ihracatçı konumuna geçmekte, büyük enerji ihracatçısı ülkeler ise talep büyümesinin merkezi hâline gelmektedir. Ayrıca, petrol fiyatlarında yaşanan önemli düşüşler neticesinde oyunun kuralları yeniden belirlenmektedir. Dünyada dengelerin değiştiği, enerji sektörünün son derece dinamik olduğu bu dönemde, enerji talebi artmaya devam eden ülkemizin belirleyeceği enerji stratejisi çok kritik ve uzun dönemli etkileri olacak bir konudur.
Enerji ve tabii kaynaklar alanını yönetirken dışa bağımlılığı azaltmak, 2 katına çıkacak olan enerji talep artışını sorunsuz karşılamak ve arz güvenliğini sağlamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Enerji arz güvenliği için kritik bir unsur olarak gördüğümüz, son on yılda hızlanarak enerji sektörümüzün çehresini ciddi şekilde değiştiren serbestleşme çabalarıyla kurulmaya çalışılan rekabetçi piyasa yapısı, enerji politikalarımızın en önemli odak noktalarıdır. Bu bağlamda, rekabetçi, şeffaf, tüketicinin korunduğu, çevresel sürdürülebilirliği de dikkate alan bir enerji sektörü önceliğimiz olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
Ülkemizin zengin doğal kaynaklarından azami ölçüde ve sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda istifade etmek orta ve uzun vadede önceliğimiz olmaya devam edecektir.
Bu bağlamda, çevreyle uyumlu, öncelikle iş sağlığı ve güvenliği koşullarını sağlayan sürdürülebilir bir madencilik için etkin ve uygulanabilir politikaların oluşturulması, doğal kaynaklarımızın ekonominin büyümesine ve ülke refahına katkıda bulunacak şekilde yönetilmesinin öncelikli şartıdır.
Madencilik sektörünün millî gelir içindeki payını arttırmak ve madencilik faaliyetlerinin çevreye zarar vermeyecek şekilde ve iş sağlığı ve güvenliği ilkeleri doğrultusunda yürütülmesini sağlamak madencilik sektörüne ilişkin temel stratejilerimizdir.
Bakanlığımız, ülkemiz yer altı kaynaklarının ülke ekonomisine yüksek katma değer sağlayacak şekilde değerlendirilmesini amaçlayarak, çalışmalarını bu doğrultuda yoğunlaştırmaktadır.
Bakanlığımız ülkemiz adına çok önemli uluslararası projeleri yürütmekle birlikte, ülkemizin enerji altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi ve enerji piyasalarının rekabete dayalı olarak yeniden yapılandırılması sürecini yönetmekte olup, enerji ve doğal kaynakları verimli, etkin, güvenli, zamanında, çevreye duyarlı ve iş sağlığı ve güvenliği öncelikli olacak şekilde değerlendirerek dışa bağımlılığı azaltmayı ve ülke refahına en yüksek katkıyı sağlamayı görev edinmiştir.
Enerji arz güvenliğinden kaynaklanan riskleri azaltmak ve enerjinin daha verimli üretilmesini ve kullanılmasını sağlamak amacıyla serbest piyasa şartlarının oluşturulması ve rekabete dayalı yatırım ortamının geliştirilmesi, enerji sektöründeki önemli talep artışını karşılamada başlıca stratejilerimiz olmaya devam edecektir.
Strateji ve politikalarımız, enerji arz güvenliği, alternatif enerji kaynakları, kaynak çeşitliliği, yerli ve yenilenebilir kaynakların ekonomiye daha yoğun bir şekilde kazandırılması, sürdürülebilirlik, enerji piyasalarında serbestleşme ve enerji verimliliği temellerine dayanmaktadır.
Bu kapsamda temel strateji ve politikalarımızı sıralamak gerekirse:
- Yerli kaynaklara öncelik vermek suretiyle kaynak çeşitliliğini sağlamak,
- Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payını arttırmak,
- Enerji verimliliğini artırmak,
- Serbest piyasa koşullarına tam işlerlik kazandırmak ve yatırım ortamının iyileşmesini sağlamak,
- Petrol ve doğal gaz alanlarında kaynak, ülke çeşitliliğini sağlamak ve ithalattan kaynaklanan riskleri azaltacak tedbirleri almak,
- Jeopolitik konumumuzu etkin kullanarak, enerji alanında bölgesel iş birliği süreçleri çerçevesinde ülkemizi enerji üssü ve terminali hâline getirmek,
- Enerji ve doğal kaynaklar alanlarındaki faaliyetlerin çevreye duyarlı hâlde yürütülmesini sağlamak,
- Doğal kaynaklarımızın ülke ekonomisine katkısını artırmak,
- Endüstriyel hammadde, metal ve metal dışı madenlerimizin üretimlerini arttırarak yurt içinde değerlendirilmesini sağlamak,
- Maliyet, zaman ve miktar yönünden enerjiyi tüketiciler için erişilebilir kılmak şeklinde özetlenebilir.
Dünyadaki genel enerji görünümüne değinecek olursak, dünyadaki nüfus artışı, kentsel gelişim ve sanayileşmeyle birlikte birincil enerji tüketimi de giderek artmaktadır. Nüfus ve gelir artışı enerji tüketiminin artmasına neden olan temel etkenlerin başında gelmektedir. Yapılan projeksiyonlar, 2040 yılında dünya nüfusunun 9 milyara yükseleceğini göstermektedir. Bu durum, yaklaşık 2 milyara yakın insana daha enerji arzını beraberinde getirecek.
Uluslararası Enerji Ajansı'nın (UEA) tahminlerine göre 13,5 milyar ton eş değer petrol (TEP) olan dünya birincil enerji talebinin 2040 yılında,
- Mevcut enerji politikalarıyla devam senaryosuna göre en az yüzde 45 oranında artışla 19,6 milyar TEP'e,
- Yeni politikalar senaryosuna göre yüzde 32 oranında artışla 17,9 milyar TEP'e,
- 450 ppm senaryosuna göre, yani çevreye duyarlı daha makul ve yavaş artış öngören yüzde 12 oranındaki artış senaryosuna göre de en az 15,2 milyar TEP'e yükseleceğini tahmin etmektedir.
Söz konusu senaryoların tamamına göre, 2040 yılına kadar olan dönemde fosil yakıtların, yani petrol, doğal gaz ve kömür payları nispeten azalmakla birlikte bu yakıtlar hâkim kaynaklar olmaya devam edecektir. 2040 yılına kadar olan süreçte de nükleer ve yenilenebilir kaynaklar en hızlı büyüme oranına sahip enerji kaynaklan olacaklardır.
Burada aslında kritik konu şu: Sadece ve sadece nükleer ve yenilenebilirin artışı değil, fosil yakıtların içerisinde, doğal gaz, kömür ve petrol dediğimizde dünyada hâlihazırda hâlâ en önemli fosil yakıt kömür olmaya devam ediyor. Tüm bu üç kalemin içerisinde toplam rezervin neredeyse üçte 2'si kömür ve üçte 2'si kömür olan bu resmin içerisinde neredeyse bu kaynakların toplam üçte 2'si de sadece üç ülkede. Hangi üç ülkede? Amerika, Rusya ve Çin. Dolayısıyla, kömür dünyadaki en önemli birincil enerji kaynağı olmaya devam edecek. Bu resim önümüzdeki on yılda, yirmi yılda, otuz yılda da devam edecek, bunu öngörebiliriz.
Dünyada elektrik üretiminde kullanılan kaynakların dağılımları incelendiğinde elektrik üretimi için en yaygın olarak kullanılan kaynağın kömür olduğu görülmektedir. Kömürden sonra en çok tüketilen kaynak doğal gazdır ve önümüzdeki on yıllar içerisinde doğal gazın gerek COP21 çevreyle uyumlu olması noktasında gerek 21'inci yüzyılla birlikte aynı petrol gibi sıvılaştırılıp dünyada satılabilir, ticari anlamda değiş tokuş edilebilir bir emtiaya dönüştürülmesi hasebiyle her geçen gün piyasa ve pazar payı artmakta olan bir ürün olmasından dolayı, petrole göre daha temiz olmasından dolayı önümüzdeki on yıllar içerisindeki payını daha da artıracaktır.
Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre enerji sektöründe 2015 ila 2040 yılları arasında küresel ölçekte üçte 2'si OECD dışı ülkeler olmak üzere toplam 68,2 trilyon dolar yeni yatırım yapılacağı öngörülmektedir.
Ülkemizdeki enerji görünümüne bakacak olursak eğer, ülkemizin birincil enerji talebi 2014 yılında 123,9 milyon TEP olarak gerçekleşmiştir. Bu birincil enerji talebi içerisinde doğal gazın payı yüzde 32,5; kömürün payı yüzde 29,2; petrolün payı yüzde 28,5; hidroelektrik ve hidroelektrik dışı kaynakların toplam payı yüzde 9,5-10'a yakındır.
Birincil enerji talebimizin sektörlere göre dağılımına baktığımızda, bunun yüzde 30'u çevrim sektöründe, yüzde 24'ü konut ve hizmet sektöründe, yüzde 23'ü sanayi ve yüzde 19'u ulaştırma, yüzde 4 de diğer sektörlerde diye ayırabiliriz.
2023 yılında birincil enerji talebimizin 218 milyon TEP'e ulaşması tahmin ediliyor. Kömürün yüzde 37, doğal gazın yüzde 23, petrolün yüzde 26, diğerlerinin de yüzde 12 civarı bir pay alması öngörülüyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Kömür kaç dediniz Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Yüzde 37.
Ülkemizde ekonomik büyümenin sonucu olarak yıllık elektrik enerjisi tüketim artışı uzun yıllardan beri ortalama yüzde 5,5 seviyelerinde gerçekleşmiştir. Elektrik enerjisi talebinde 2014 yılında yüzde 4,4; 2015 yılında yüzde 2,6 oranında bir artış olmuştur. 2002 yılında 132,6 milyar kilovatsaat olan elektrik tüketimimiz 2015 yılı sonu itibarıyla yaklaşık 2 katı artarak 263,8 milyar kilovatsaate çıkmıştır. Yani, on üç yıllık süre içerisinde Türkiye'deki elektrik tüketimi yüzde 100 bir artış göstermiş, 132'den 264'e çıkmıştır.
2002 yılında 129,4 milyar kilovatsaat olan elektrik üretimi 2015 yılında da 259,6 milyar kilovatsaate çıkmıştır. Dolayısıyla, üretimde de yaklaşık 2 katı bir artış var.
Peki, bu üretimin kırılımı nereden diye sorduğumuzda, 2015 sonu itibarıyla bunun yüzde 37,9'u doğal gazdan, yüzde 28'i kömürden, yüzde 25,8 hidroelektrikten, yüzde 4,4'ü rüzgârdan, yüzde 3,4'ü ise diğer kaynaklardan. Son yıllarda belirli bir anda talep edilen en yüksek elektrik enerjisi talebi yani puant noktasında, belirli bir anda en çok elektrik tüketiminin talep edildiği puant noktasındaki en yüksek oran 2015 ağustos ayında yakaladığımız 43.289 megavatla tarihe geçmiştir. 2002 yılında 31.846 megavat olan kurulu gücümüz 2015 sonu itibarıyla 73.148 megavata yani yaklaşık 2,5 katına çıkmıştır. On üç yılda, iktidarımız döneminde Türkiye'deki elektrik enerjisi kurulu gücünü 2,5 katına çıkarmışız.
2015 yılı sonu itibarıyla kurulu gücümüzün kaynaklara göre dağılımına baktığımızda, bu kurulu gücün kaynaklara göre dağılımına bakıldığında bunun yüzde 35,4'ü hidroelektrik santrallerden, yüzde 29,1'i doğal gazdan, yüzde 20,6'sı kömürden, yüzde 6,2'si rüzgâr, yüzde 0,9'u jeotermal ve yüzde 7,8'i ise diğer kaynaklardan...
2015 yılında işletmeye alınan yeni santraller ve kapasite artışlarının toplam yıl içerisindeki değeri 4.288 megavattır. Ayrıca ülkemizde 2002 yılında 300 olan elektrik enerjisi üretim santrali sayısı, 2015 yılına vardığımızda 1.515'e çıkmıştır. Yani, buradaki artış on üç senede, santral sayısı olarak da 5 katını aşmıştır 2002'ye kıyasla.
Mevcut santrallerin, bu yapılmış olan santrallerin kırılımına baktığımızda mevcut santrallerin 560 adedi hidroelektrik santral, 36 tanesi kömür, 113'ü rüzgâr, 21'i jeotermal, 233'ü doğal gaz, 69 tanesi ise yenilenebilir, atık ısı ve bunun gibi diğer santrallerdir. Ayrıca, şu an itibarıyla 364 adedi güneş, 9 adedi rüzgâr, 24 adedi termik, 1 adedi hidroelektrik santrali olmak üzere toplam 396 adet de lisanssız santral mevcuttur.
Kıymetli arkadaşlar, Değerli Başkan; 2002'de 44.544 kilometre olan elektrik enerjisi iletim hattımızda yapılan yatırımlarla 2015 yılı sonu itibarıyla bu yatırım iletim hat uzunluğu 56.892 kilometreye çıkmıştır. Elektrik enerjisi dağıtım hattımız ise 2002 yılında 812.399 kilometre iken bugün itibarıyla 1,1 milyon kilometreyi aşmıştır. Toplam elektrik iletim ve dağıtım şebeke uzunluğumuz mevcut hâliyle dünyanın en büyük 5'inci, Avrupa'nın ise en büyük 3'üncü şebekesidir.
2002 yılında toplam trafo gücümüz 143.314 megavatken iken elektrik iletim ve dağıtım hattı altyapılarımızı güçlendirmek için yapılan yatırımlarla birlikte toplam trafo gücümüz 2015 yılı sonu itibarıyla 270 bini aşmıştır.
Bakanlığımızın öncelikli politikaları arasında yer alan yenilenebilir enerjinin portföy içindeki payının artırılması konusu önem arz etmektedir. Bu bağlamda, 2002 yılında bu kaynaklardan üretilen elektrik 34 milyar kilovatsaatken 2015 yılında yüzde 142'lik bir artışla 82 milyar kilovatsaate çıkmıştır. 2002 yılında 12.277 megavat olan yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı kurulu gücümüz 2015 yılı sonu itibarıyla 2,5 katı bir artışla 31.244 megavata ulaşmış. Sadece 2015 yılı içinde bu 4.100 küsur megavatlık yatırımın 3.600 megavatı yenilenebilir kaynaklardandır. Bu artışın 873 megavatı rüzgâr, 2.224 megavatı hidroelektrik, 219 megavatı jeotermal, 283 megavatı da çöp gazı, biyokütle, atık ısı, prolitik yağ ve güneş elektrik üretim santralleridir.
2014 yılında kurulu gücümüzde gerçekleşen 5.512 megavatlık artışın yaklaşık yüzde 45'i, 2015 yılında gerçekleşen 3.628 megavatlık artışın ise neredeyse tamamı yenilenebilir kaynaklara dayalıdır. Bu durum yenilenebilir enerji uygulamalarımızın olumlu sonuçlarının en güzel göstergelerinden biridir. 2002 yılında 12.241 megavat olan hidrolik kurulu gücümüz yüzde 111 artışla 2015 yılı sonu itibarıyla 25.868 megavata ulaşmıştır. 2002 yılında neredeyse yok sayılacak düzeyde yani18,9 megavatlık bir rüzgâr enerjisi kurulu gücümüz varken 2002 yılında, bugün bu rakam 4.500 megavatı aşmıştır.
Bir diğer yenilenebilir enerji kaynağı olan jeotermal enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarımıza dâhil edilmesine yönelik sürdürülen çalışmalarla birlikte, 2002 yılında sadece 17,5 megavat olan jeotermal kurulu gücümüz 2015 yılı sonu itibarıyla 624 megavata ulaşmıştır. Diğer taraftan, jeotermal uygulamaları sera ısıtmada 2002 yılına göre yüzde 686 artışla 2015 yılında 3931 dönüme ve konut ısıtmada yüzde 281 artışla yaklaşık 114.567 konuta... Yani, ortalama 100 metrekarelik bir konut özelindeki hesaplamayla ciddi bir artış yaşamıştır.
Önem verdiğimiz bir diğer yenilenebilir kaynak olan güneş enerjisine yönelik çalışmalarımız da devam etmektedir. Güneş enerjisi santralleri ön lisans başvuru yarışmaları sonuçlanmış olup bugün itibarıyla EPDK tarafından 5 adet güneş enerjisi santraline ön lisans, 2 adet güneş enerjisi santraline de lisans verilmiştir. Sürecin sonunda toplam 49 adet güneş enerjisi santraline ön lisans ve lisans verilmiş olacaktır. Ayrıca, 249 megavat toplam kurulu güce sahip 362 lisanssız güneş santrali de işletmededir.
Enerji arz güvenliğimizin sağlanması adına, yenilenebilir enerjinin yanı sıra nükleer enerjinin de ülkemizde elektrik üretimi amaçlı kullanılması elzem bir husustur. Dünyada nükleer enerjinin kullanımına baktığımızda, elektrik enerjisi üretiminin yaklaşık yüzde 11'inin nükleer enerjiden sağlandığını bilmemiz gerekiyor. Ayrıca, yarısı Fransa, Amerika, Rusya ve Çin'de olmak üzere dünyada toplam 442 adet nükleer enerji santrali var ve şu anda, hâlihazırda inşa hâlinde olan 66 tane ve bunu müteakip 164 tane de bunun üzerine ekstra yapılması planlanan santral hâlihazırda devam etmekte. Avrupa Birliği üyesi olan Fransa toplam elektrik üretiminin yüzde 74'ünü, Amerika yüzde 19'unu, Almanya ise yüzde 15'ini nükleer enerjiden karşılamaktadır.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100'üncü yılında elektrik enerjisi ihtiyacımızın bugünkü düzeyinin 2 katına ulaşarak yaklaşık 414 milyar kilovatsaate yükseleceği bu büyüme oranları istikametinde tahmin edilmektedir. Bu doğrultuda yerli ve yenilenebilir enerjiyle enerji verimliliğinden azami düzeyde yararlanma çalışmalarımızın yanı sıra nükleer enerjinin enerji arz kaynaklarımız arasına dâhil edilmesi, artan elektrik enerjisi talebinin karşılanması ve ithal yakıtlara bağımlılıktan kaynaklı risklerin azaltılması açısından büyük önem arz etmektedir.
Petrol ve doğal gazda dışa bağımlı olan ülkemizde nükleer santral mevcut değilken petrol ve doğal gaz zengini Güney Afrika, Rusya, Amerika, Kanada, Meksika ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde nükleer santrallerin bulunması manidardır. Bu gerçekler karşısında ülkemizde nükleer enerjinin mümkün olan en kısa süre içerisinde elektrik enerjisi üretim portföyünde yer alması ve ilerleyen dönemde portföy içindeki payının artırılması büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla, Akkuyu Nükleer Santrali için Çevre ve Şehircilik Bakanlığından ÇED olumlu kararı ve EPDK'dan üç yıl süreli ön lisans alınmış olup imar planı çalışmaları tamamlandığında inşaat faaliyetleri bütün yönleriyle başlayacaktır. Santralin ilk ünitesinin 2023 yılına kadar yani cumhuriyetimizin 100'üncü yılına kadar tamamlanması planlanmaktadır. Santralin gerek inşaatı gerek işletimi sırasında mümkün olduğunca yeterli ve yetkin insan gücünün eğitilmesi, çalıştırılması ve insan kaynakları potansiyelimizin geliştirilmesi hedeflerimiz arasındadır. Bu kapsamda, 2010 yılından beri nükleer mühendislik eğitimi almak üzere Rusya'ya, 2 ayrı üniversiteye öğrencilerimiz gönderilmiştir ve şu anda toplam 307 tane öğrencimiz Rusya'da nükleer mühendislik eğitim almaktadır.
Diğer taraftan, Sinop Nükleer Santral Projesi için fizibilite çalışmalarıyla ilgili olarak sismolojik katalog oluşturma çalışmalarına başlanmış ve veri toplama istasyonlarının kurulumu tamamlanarak istasyonlar devreye alınmış olup istasyonlardan gerçek zamanlı veri akışı devam etmektedir.
ÇED çalışmalarının yaptırılmasına yönelik olarak Japon konsorsiyumu tarafından 2014 Haziran ayı sonunda danışma firmayla imzalanan sözleşmeyle birlikte ÇED çalışmalarına başlanmıştır. Saha çalışmalarının yürütülmesi için 15 Temmuz 2014 tarihinde Sinop sahasında Bakanlığımız adına altmış ay süreyle ön izin alınmıştır. Yakın bir tarihte EÜAŞ'ın da ortak olacağı bir proje şirketi kurulup süreç daha hızlanacaktır.
Akkuyu ve Sinop Nükleer Santral Projelerinde nükleer standartlara uygun ekipman üretip malzeme tedarik edebilecek yerli firmalarımıza en az 16 milyar dolar hacminde iş imkânı ve önemli bir istihdam kaynağı oluşturulacaktır. Elektrik üretiminde kaynak çeşitliliğinin sağlanması ve arz güvenliğinin güvence altına alınmasının yanı sıra, üretilen elektriğin iletim ve dağıtım aşamalarında gerçekleşen kayıp ve kaçakların minimum seviyeye indirilmesi oldukça önemlidir. Bu kapsamda, kayıp ve kaçak oranlarının azaltılması konusu öncelikli hedeflerimizin başında gelmekte olup bu alandaki yoğun çalışmalarımız ve alınan tedbirler neticesinde ülkemiz genelinde kayıp ve kaçak oranları 2002 yılına kıyasla yüzde 25'lerden bugün yüzde 15 oranlarına kadar düşürülmüştür. Özelleştirilen elektrik dağıtım şirketlerine ise kayıp-kaçakları azaltma zorunluluğu getirilmiş olup her beş yılda bir EPDK tarafından belirlenen oranlarla birlikte performansları takip edilmekte, kayıp-kaçak hedeflerinin tutturulmasıyla ilgili ciddi bir takip gerçekleştirilmektedir.
Türkiye ekonomisinin yüksek ve istikrarlı büyüyebilmesi ve enerji bağımlılığımızın makul seviyelere indirilmesi için mümkün olan bütün yerli kaynakların enerji üretimi amacıyla değerlendirilmesi öncelikli konularımızın başında gelmektedir. Bu amaç doğrultusunda 2015-2019 yıllarını kapsayan stratejik planlamada ortaya konulan süreçte hidroelektrik santrallerde, rüzgârda, güneşte, jeotermalde ciddi anlamda, özellikle yerli ve yenilenebilir kaynaklarda hedefler koymuş durumdayız.
Ayrıca, Onuncu Kalkınma Planı kapsamında yer alan ve Bakanlığımızın sorumlu olduğu Yerli Kaynaklara Dayalı Enerji Üretim Programı kapsamında yerli kaynakların enerji üretimindeki payının artırılması suretiyle enerjide dışa bağımlılığın azaltılması amaçlanmaktadır. Söz konusu amaçları gerçekleştirmek için çeşitli hedefler belirlenmiştir. Belirlenen hedeflere ulaşabilmek için sorumlu ve ilgili kuruluşların ayrıntılarıyla belirlendiği alt politikalar belirlenmiştir.
Yerli kömürlerin elektrik üretimi amacıyla değerlendirilebilmesi için başlıca 6 temel politika belirlenmiştir. Bunlar sırasıyla; Afşin-Elbistan gibi büyük linyit havzaları ile daha düşük kapasiteli diğer rezervlerin değerlendirilmesi için özel bir finansman yöntemi gerçekleştirilmesi ve bunun uygulanması, kamu elinde olup redevans usulüyle yeni ihale edilecek sahaların özel sektöre devredilerek hızlı bir şekilde kömürden elektrik üretim kapasitesinin genişletilmesi, kömür aramalarına hız verilerek Türkiye'deki toplam rezervlerin artırılması, yerli kömürün temiz kömür teknolojisiyle üretilmesi, gazlaştırılması, sıvılaştırılması gibi alanlarda AR-GE çalışmalarına ağırlık verilmesi, yerli kömürlere dayalı elektrik üretim tesisi yatırımlarına yönelik teşvik ve benzeri uygulamalarla ilgili ihtiyaçlara bakılarak -ki buna bağlı, önümüzdeki günlerde bir çalıştay yapacağız Bakanlık olarak, elektrik ve maden noktasında, özellikle kömür noktasında bir toplantı yapıp sektördeki farklı kesimleri dinleyerek- ve kamu elinde bulunan linyit yakıtlı termik santrallerin, özellikle eski olanların rehabilitasyonuna hız vererek verimlilik artışının önceliklendirilmesi.
Ülkemizin kömür potansiyelini daha doğru bir şekilde belirleyebilmek için 2005 yılından itibaren ilgili kuruluşlarımızın imkânları seferber edilerek kömür arama ve rezerv geliştirme hamlesi başlatılmıştır. Kömür aramalarına yönelik olarak yapılan projelerin uygulaması sonucunda 2005 ila 2015 döneminde 1,6 milyon metre sondaj yapılarak 3 adedi büyük rezervli -bunlar Karapınar Ayrancı, 1,8 milyar tonluk bir rezerv keşfi gerçekleşmiştir burada; Eskişehir Alpu, 1,45 milyar tonluk bir rezerv keşfedilmiştir; Afyon Dinar, 941 milyon tonluk bir rezerv keşfedilmiştir- olmak üzere 12 adet yeni kömür sahası keşfi gerçekleştirilmiştir dönemimizde. Mevcut sahalarımızdan büyük rezervli 3 sahamızda ise rezerv artışı sağlanarak yaklaşık 7,38 milyar ton yeni linyit rezervi bulunmuş ve ülkemiz linyit rezervleri toplamda 15,5 milyar ton rezerve çıkmıştır.
TKİ uhdesinde 3,7 milyar ton linyit rezervi bulunmakta olup bu rezervlerin elektrik üretimi amaçlı kullanımı için özel sektöre redevans usulüyle ihale edilmesi çalışmaları sürdürülmektedir. Bu kapsamda, redevans yöntemiyle elektrik üretim amaçlı özel sektöre devredilen kömür sahalarında toplam 3.165 megavat kurulu gücünde yerli linyit termik santral kurulması planlanmaktadır. Ayrıca, sosyal devlet olma ilkesinin gereği olarak 2003 ila 2015 yılları arasında her yıl ortalama 1 milyon 900 bin aileye kömür yardımı yapılmıştır. 2015 yılında teslimatı gerçekleştirilen 1 milyon 968 bin ton kömürle birlikte toplam dağıtılan kömür miktarı bu süre içerisinde 20,6 milyon tona ulaşmıştır.
Yerli kaynaklarımızın değerlendirilmesinde ve kullanımının artırılmasında kara alanlarındaki çalışmaların yanı sıra, deniz alanlarındaki doğal kaynak aramalarına da ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, yer bilimleri alanında arama ve araştırmalar yürüten MTA Genel Müdürlüğü MTA TURKUAZ Araştırma Gemisi'ni inşa ettirmiş. Söz konusu yeni araştırma gemisi yalnızca 2 ve 3 boyutlu sismik araştırmaların icra edileceği bir araştırma gemisi olmayıp jeolojik, jeofizik, hidrografik, oşinografik ekipmanı ve uzaktan kumandalı su altı aracıyla çok amaçlı araştırmalar yapacak tam donanımlı modern bir araştırma gemisidir.
Her geçen gün artan petrol ve doğal gaz ihtiyacımızın sorunsuz olarak karşılanması yönündeki çalışmalarımız doğrultusunda, petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerimiz hız kazanmış, 2015 yıl sonu itibarıyla ülkemizde 23 yerli, 18 yabancı olmak üzere toplam 41 petrol şirketi 190 adet arama ve 132 adet işlet ruhsatıyla ham petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerinde bulunmuştur.
Petrol ve doğal gaz yurt içi arama ve üretim yatırımlarımız 2002 yılına oranla yaklaşık yedi kat arttırılmıştır. 2002 yılı itibarıyla 90 milyon dolar olan yurt içi toplam arama ve üretim yatırımı 2015 yılında 627 milyon dolar olarak gerçekleşmiş olup 2016 yılında ise 451 milyon dolar olarak planlanmıştır. 2002 yılında 52 bin metre olan sondaj metrajı 2015 yılında yaklaşık 3 kat artarak 136 bin metre olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, ülkemizin ham petrol ve doğal gaz arzına katkıda bulunmak amacıyla Azerbaycan, Irak, Libya, Afganistan ve Rusya'da çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca, Orta Asya, Orta Doğu, Afrika ve Latin Amerika'da iş geliştirme faaliyetlerine devam etmektedir. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının yurt dışı yatırımları ise 2002 yılına oranla...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun lütfen.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - ...yaklaşık 9 kat artmıştır. 2002 yılı sonu itibarıyla 189 milyon dolar olan yurt dışı toplam yatırımı 2015 yılı sonunda tahmini 1,64 milyar dolar olarak gerçekleşmiş olup 2016 yılında ise 1,8 milyar dolar olarak planlanmıştır. Yurt içi yatırımları ise 2002 yılına oranla yaklaşık 12 kat artmıştır. 2002 yılı sonu itibarıyla 35 milyon dolar olan yurt içi toplam yatırımı 2015 yılı sonu itibarıyla 424 milyon dolar olarak gerçekleşmiş, 2016 yılında ise 272 milyon dolar olarak planlanmıştır.
Doğal gazın ülkemizde kullanılmaya başlandığı 1987 yılında 500 milyon metreküp olan yıllık doğal gaz tüketimimiz 2015 yılında yaklaşık 50 milyar metreküpe ulaşmıştır. Yaklaşık yüz katı bir artıştan bahsediyoruz. Öte yandan, 2002 yılında 4.510 kilometre olan doğal gaz iletim ve dağıtım hattı uzunluğu, devam eden hatların tamamlanarak işletmeye alınmasıyla 2015 yılında yaklaşık 118 bin kilometre seviyesine ulaşmıştır. Bu altyapının 12.964 kilometresi doğal gaz iletim hattı uzunluğudur.
2002'de sanayiyle konutta 5 şehrimize, sadece sanayideyse 9 şehrimize giden doğal gaz iletim hattı, bugün, 2015 yılı sonu itibarıyla 77 şehrimize ve 328 ilçemize ulaştırılmıştır ve hedefimiz 2019 yılına kadar Türkiye'de doğal gazın ulaşmadığı hiçbir il bırakmamaktır. Doğal gazın ülke genelinde yaygınlaştırılması hedefi doğrultusunda diğer il ve ilçelerimize doğal gaz ulaştırılmasını sağlamaya yönelik çalışmalar devam etmekte, doğal gaz iletim altyapısının temel tüketim alanlarını kapsayacak düzeyde genişletilmesi ve doğal gaz kullanımının özellikle konut sektöründe giderek yaygınlaşması bu kaynak açısından arz güvenliği konusunu çok dana önemli bir hâle getirmektedir. Hem arz güvenliğinin sağlanması hem de mevsimsel talep dalgalanmaları depolama kapasitesinin artırılmasını zorunlu kılmış, bu yöndeki çalışmalar 2015 yılında da sürdürülmüştür. Bu kapsamda, mevcut Kuzey Marmara ve Değirmenköy sahalarındaki depolama tesislerinin kapasite artırım projeleri devam etmiştir. Kuzey Marmara depolama tesisleri ticari kullanıma açılmıştır.
Bu çalışmaların yanı sıra, Tuz Gölü Yeraltı Doğal Gaz Depolama Projesi'ne başlanmıştır. 2011 yılı itibarıyla başlanan bu projenin finansmanı Dünya Bankası ve benzeri uluslararası kuruluşlardan 2015 sonu itibarıyla tamamlanmış, 2015 yılı itibarıyla inşaatına başlanmış, 2017 itibarıyla birinci fazı, 2020 yılı itibarıyla da ikinci fazı tamamlanarak Türkiye'deki ikinci büyük doğal gaz depolama tesisi hayata geçirilecektir. Bunun dışında bu sahada açılacak olan yaklaşık 12 kuyuyla birlikte oluşturulacak depolarla 1 milyar metreküpe yakın bir depolama kapasitesi Türkiye'deki depo kapasitesine ek olarak oluşturacaktır ve bu depolama tesislerinden günlük bir ve ikinci fazın tamamlanması noktasında 40 milyon metreküplük doğal gazla şebekeye basabilecek bir kapasite hayata geçirilecektir.
Ülkemizde istikrar ve güven ortamının oluşması ve Bakanlığımız enerji politikalarının başarıyla uygulanması sonucu enerji yatırımları kamuya yük oluşturmayacak şekilde özel sektör tarafından ve koordineli bir şekilde gerçekleştirilmektedir.
Piyasada rekabetin tesis edilebilmesi için piyasaya ürün arz eden özel sektör şirketlerinin sayısı ve piyasaya sundukları ürün miktarı önem taşımaktadır. Ülkemizde enerji sektöründe rekabete dayalı piyasaların oluşturulması, strateji çerçevesinde elektrik, doğal gaz ve petrol sektörlerinde sürdürülebilir bir büyümeyi temin edecek yatırım ortamının oluşturulmasına yönelik önemli aşamalar kaydedilmiş, enerji sektöründe rekabete dayalı etkin, şeffaf ve güvenilir piyasaların oluşturulmasına ilişkin önemli adımlar atılmış, sektörde faaliyet gösteren kamu kuruluşları yeniden yapılandırılmış ve bu kapsamda özelleştirmelerin de ivme kazanmasıyla serbestleşmeye yönelik kuralların uygulanmasına başlanmıştır. Gelişmelere ve uygun mevzuat altyapısının hazırlanmasına paralel olarak özel sektör tarafından gerçekleştirilen enerji üretim tesisi yatırımları ivme kazanmıştır. Ülkemiz enerji sektörünün önümüzdeki on yılda toplam yatırım ihtiyacının 100 milyar dolardan fazla olması öngörülmektedir. Bu çerçevede, ihtiyaç duyulan yatırımların mümkün olduğu kadar özel sektör tarafından yapılmasını sağlayacak düzenlemelerin hayata geçirilmesi yönünde gerekli çalışmalar yürütülmektedir. Yapılan çalışmalarla elektrik enerjisi kurulu gücünde özel sektörün payı 2002 yılında yüzde 33,9 iken bugün yüzde 72,2 düzeyine ulaşmıştır. 2015 yılı sonu itibarıyla elektrik enerjisi üretimindeki payı ise özel sektörün yüzde 78,7'ye çıkmıştır.
Başvuru, inceleme ve değerlendirme aşamaları dışında 2015 yılı itibarıyla kurulu gücü 90.389 megavat olan 1.607 adet özel sektör üretim tesisine üretim lisansı verilmiştir. Bunun yanında, lisanslandırma süreci devam eden özel sektör üretim tesisinde 1.907 tane olup bunun da kurulu gücü yaklaşık 88 bin megavattır. Bu doğrultuda 2015 yılında 4.000 bin kilovatsaat olan serbest tüketici limiti 2016 yılı için 3.600 kilovata indirilerek teorik piyasa açıklık oranı bugün itibarıyla yaklaşık yüzde 86'ya yükseltilmiştir.
30 Mart 2013 tarihinde yürürlüğü giren 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'yla daha etkin, şeffaf ve güvenilir bir elektrik piyasanın kurulması, geliştirilmesi ve işletilmesi öngörülmüştür. Bu amaçla organize toptan elektrik piyasalarının işletilmesi ve bu piyasalarda gerçekleştirilen faaliyetlerin mali uzlaştırma işlemleriyle söz konusu faaliyetlerine ilişkin diğer mali işlemlerin yürütüldüğü bir piyasa işletmecisinin kurulması öngörülmüştür. Buna müteakip Enerji Piyasaları İşletme Anonim Şirketi adıyla EPİAŞ 12 Mart 2015 tarihinde tescil işlemlerinin tamamlanmasının ardından resmen kurulmuştur. 01 Aralık 2011 yılında yürürlüğe giren Gün Öncesi Piyasası ve 01 Temmuz 2015 tarihi itibarıyla devreye alınan Gün İçi Piyasası EPİAŞ'ın piyasa işletim lisansı almasıyla birlikte EPİAŞ tarafından işletilmeye başlanmıştır.
Kamu uhdesindeki elektrik üretim tesislerinden yaklaşık 7.500 megavatlık hidroelektrik tesisleri dışında kalan ve diğer tüm elektrik üretim tesislerinin özelleştirilmesine yönelik çalışmalar Özelleştirme İdaresi Başkanlığıyla koordineli bir şekilde sürdürülmekte, özelleştirme işlemlerinin kömür yakıtlı santrallere öncelik verilerek devam etmesi öngörülmektedir.
Doğal gaz alım anlaşmalarının özel sektöre devriyle ilgili olarak 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu'nun geçici ikinci maddesi çerçevesinde, 30 Kasım 2005 tarihinde yapılan kontrat devri ihaleleri neticesinde BOTAŞ'ın 18 Şubat 1998 tarihli BOTAŞ ve Gazprom Export LLC arasında Doğal Gaz Alım Satım Anlaşması'na ait 4 milyar m3/yıl miktarında devredilen doğal gaz 4 adet özel firma tarafından ülkemize ithal edilmeye başlanmıştır.
14 Şubat 1986 tarihli BOTAŞ ve Gazprom Export LLC firması arasında Doğal Gaz Alım Satım Anlaşması'nın 31 Aralık 2011 tarihinde sona eren süresinin uzatılmaması ile Batı hattından yılda 6 milyar metreküp doğal gazın özel sektör tarafından ithal edilmesi imkânı sağlanmıştır. Nitekim, söz konusu miktar özel sektör tarafından 2013 yılından itibaren ülkemize ithal edilmeye başlanmıştır. Böylelikle özel sektör tarafından Türkiye-Bulgaristan sınırında Malkoçlar Batı Hattı vasıtasıyla Rusya Federasyonu'ndan ülkemize ithal edilen doğal gaz miktarı toplam 10 milyar metreküp/yıla ulaşmıştır.
Diğer taraftan, yapılan mevzuat değişikliği çerçevesinde LNG ithalatı BOTAŞ ve diğer piyasa katılımcıları için serbest bırakılmış ve daha önce kanunla düzenlenmemiş olan ithalat (spot LNG) faaliyeti düzenleme altına alınmıştır. Ayrıca, alınacak tek bir ithalat spot LNG lisansı kapsamında birden fazla ülkeden ithalat yapılabilmesinin önü açılmıştır.
Arz güvenliğini sağlamadaki önemli hususlardan biri de enerji verimliliğidir. Enerji üretiminden iletimine, dağıtımından kullanımına kadar olan bütün süreçlerde verimliliğin artırılması, israfın önlenmesi ve enerji yoğunluğunun hem sektörel hem de makro düzeyde azaltılması ülkemiz enerji sektörünün en önemli gündem maddeleri arasındadır.
2007 yılında Enerji Verimliliği Kanunu'nun yürürlüğe konulmasıyla, enerjinin ve enerji kaynaklarının verimli kullanımını teşvik eden ve zorunlu kılan düzenlemeler getirilmiş ve uygulamalara başlanmıştır.
2008 yılında çıkarılan Başbakanlık genelgesiyle kamuda verimsiz lamba kullanımı yasaklanmıştır. Kamuda verimli aydınlatmaya geçişle her yıl yaklaşık 50 milyon lira tasarruf edilmektedir.
2023 yılına kadar enerji yoğunluğunun en az yüzde 20 azaltılması hedefine yönelik olarak enerji verimliliği çalışmalarını desteklemek amacıyla "Enerji Verimliliği Strateji Belgesi" 25 Şubat 2012 tarihinde Resmî Gazete 'de yayımlanmıştır.
Enerji üretiminde verimliliği arttırmak amacıyla yıllardır işletilen kamuya ait termik ve hidroelektrik santrallarımıza ait verim değerleri hesaplanmış ve yeni teknolojiler kullanılarak verimi yükseltmek ve üretim kapasitesini arttırmak için 2005 yılından itibaren rehabilitasyon çalışmaları başlatılmıştır.
Enerji ve tabii kaynaklar alanında yerli kaynakların ve yeni teknolojilerin kullanımına öncelik vermek, sektörde verimlilik ve rekabet gücünün artırılmasını sağlamak, hızla gelişen enerji sektöründe tasarım, mühendislik ve yenilik oluşturma kabiliyetini destekleyici mekanizmalar geliştirmek ve üniversite-sanayi iş birliklerini güçlendirmek amacıyla proje ve faaliyetler yürütülmektedir.
Sahip olduğumuz enerji potansiyelinin değerlendirilmesi çalışmalarıyla birlikte yürütülmesi gereken önemli çalışmalardan biri de AR-GE faaliyetleridir. Bakanlığımız bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlarının yakın, orta ve uzun vadede ihtiyaç duyacağı sistem ve alt sistemlerin tasarımı, geliştirilmesi, uygulanması, işletmeye alınmasıyla birlikte mevcut sistemlerin güncel teknolojilere uyarlanması, yurt dışına bağımIılığı en aza indirici çalışmaların yapılması ve ihtiyaç duyulabilecek danışmanlık hizmetlerinin karşılanması amacıyla Bakanlığımız ile TÜBİTAK arasında imzalanan iş birliği protokolleri kapsamında yürütülen projelerden bazıları şunlardır: Milli Rüzgâr Enerji Sistemleri Geliştirilmesi ve Prototip Türbin Üretimi Projesi, Rüzgârdan Üretilen Elektriksel Gücün izlenmesi ve Tahmini Projesi, Milli Güneş Enerjisi Santrali Geliştirilmesi, Milli Hidroelektrik Santral Sistemleri Geliştirilmesi Projesi, Milli Termik Santral Teknolojileri Geliştirilmesi ve Yerlileştirilmesi, Biyokütle ve Kömür Karışımlarından Sıvı Yakıt Üretimi.
Ülkemiz linyitlerinin daha etkin bir şekilde değerlendirilmesi amacıyla AR-GE çalışmaları devam etmektedir. Bu çerçevede, farklı teknolojilere sahip kömür gazlaştırma tesis projeleri ve ilgili projelerin fizibilite etütleri, ülkemiz kömürlerinin kuru yöntemlerle zenginleştirilmesi ve gübre olarak kullanılmak üzere hümik asit elde edilmesi faaliyetleri yürütülmektedir.
AR-GE faaliyetlerinin önemli bir başka alanı ise stratejik bir önemi bulunan bor madenidir. Bu kapsamda sahip olduğumuz bor rezervlerinin etkin bir şekilde değerlendirilmesi ve pazarlanması için bor madeninin konsantre bor olarak değil, bor kimyasalları ve eş değeri ürün olarak ihraç edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, bor ve eş değeri ürünlerin geliştirilmesi kapsamında kalsine tinkal, bor oksit, zirai bor, çinko borat, susuz boraks gibi ürünler geliştirilmiş ve üretimine başlanmıştır. Bunların yanı sıra, AR-GE kapsamında patente konu olabilecek yapılan çalışmalarda önemli sonuçlar elde edilmiş olup, cam sanayisinde iki ayrı ürün olarak kullanılan sodyum borat ve sodyum karbonat yerine bor içerikli sodyum karbonatın tek bir ürün olarak üretimi için süreç geliştirilmiştir.
Yerli kaynaklarımızın aranmasının, üretilmesinin ve işleme teknolojilerinin geliştirilmesinin yanı sıra, enerji alanında uluslararası iş birliklerinin geliştirilmesi de büyük önem arz etmektedir. Bilindiği üzere ülkemiz Orta Doğu, Hazar Bölgesi ve Orta Asya gibi dünyanın ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerince zengin kaynak ülkelere coğrafi olarak yakın bir konumda bulunmaktadır. Kaynak ülkeler ile tüketici ülkeler arasında doğal bir köprü konumunda olan ülkemiz, enerji kaynaklarının ve taşıma güzergâhlarının çeşitlendirilmesini sağlamaya yönelik projelerde önemli bir aktör olarak yer almaktadır.
Jeopolitik açıdan çok önemli bir bölgede bulunan Türkiye, doğu-batı ve kuzey-güney enerji koridorlarını hızla hayata geçirmektedir. Ülkemizin enerji, ticaret ve dağıtım üssü olması için Hazar, Orta Doğu ve Orta Asya'da bulunan zengin rezervlerin Türkiye'ye ve Türkiye üzerinden de Avrupa'ya ulaştırılmasını sağlayacak projelerin geliştirilmesi ve uygulamaya konması için çalışmalara devam edilmektedir.
Bu doğrultuda, Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı ve akabinde Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Ana İhraç Petrol Boru Hattı faaliyetleri devam etmektedir. Taşıma kapasiteleri toplamı 120,9 milyon tonu bulan bu iki projeyle Azerbaycan ve Irak petrolü Ceyhan Limanı'na taşınmakta ve buradan da dünya pazarlarına ulaştırılmaktadır.
Ülkemizin artan doğal gaz talebinin karşılanabilmesi amacıyla Azerbaycan Hükûmeti ve Azerbaycan'ın Şahdeniz sahasını geliştiren Şahdeniz Konsorsiyumu'yla görüşmeler başlatılmış ve 25 Ekim 2011 tarihinde 2018 yılından başlayacak üretimle birlikte yıllık 6 milyar metreküp Azeri gazının ülkemize arzını öngören anlaşma imzalanmıştır. Ayrıca, yıllık 10 milyar metreküp Azeri gazının inşa edilecek yeni bir boru hattıyla ülkemiz üzerinden Avrupa'ya transit taşınması için de 26 Haziran 2012 tarihinde Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı, kısa adıyla TANAP Projesi'ne ilişkin Azerbaycan ile ülkemiz arasında bir hükûmetler arası anlaşma ve Hükûmetimiz ile proje şirketi arasında bu hükûmetler arası anlaşmaya ek Ev Sahibi Hükümet Anlaşması Protokolü imzalanmıştır. Bu anlaşmalarla TANAP Projesi'nin hayata geçirilmesini sağlayacak hukuki altyapı tesis edilmiştir.
TANAP Projesi'nin son hâlini almasıyla birlikte yıllık 32 milyar metreküp kapasiteye sahip, Gürcistan sınırımızdan Yunanistan sınırımıza uzanacak 1.850 kilometre uzunluğunda bir boru hattı devrede olacak, bu boru hattının deniz geçişi yaklaşık 17 kilometre olacak, projeye ilişkin faaliyetler BOTAŞ'ın yüzde 30 hisseyle ortak olduğu TANAP Doğal Gaz İletim AŞ tarafından yürütülecektir.
TANAP Projesi yeni bir İpek Yolu niteliğindedir. Doğal gaz boru hattı 20 ilden, 67 ilçeden ve 582 köyden geçmektedir. Kamulaştırma çalışmaları adı altında bugüne kadar yaklaşık 60 bin kişiyle görüşme yapılmıştır, kamulaştırma çalışmaları bittiğinde 100 bin kişiyle görüşülmüş olacağı tahmin edilmektedir.
17 Mart 2015 tarihinde TANAP Boru Hattı Projesi'nin temel atma töreni Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Gürcistan Devlet Başkanı ve Avrupa Birliği Komisyonu Başkan Yardımcısının katılımıyla Kars'ta gerçekleştirilerek TANAP Boru Hattı'nın inşaatına başlanmıştır.
TANAP'ın ana hat boruları alım sözleşmeleri 14 Ekim 2014 tarihinde Sayın Başbakanımızın da teşrifleriyle gerçekleştirilen törenle imzalanmıştır. Buna göre yaklaşık 1.800 kilometrelik...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir on beş dakika daha süre vereyim ama daha sunumun yarısında gibiyiz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Biraz daha hızlanıp...
MUSA ÇAM (İzmir) - Binali Bey'e iki buçuk saat vermiştiniz, sayın damada da üç saat verelim, ne olacak?
BAŞKAN - Üsluba böyle başlarsak bu işin sonu gelmez Sayın Çam.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ne oldu, alındınız mı?
BAŞKAN - Alındım çünkü size yakıştıramadım.
Buyurun Sayın Bakan.
Altmış dakika süre verdim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Altmış dakikayı bulmadan bitireceğiz inşallah.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan, baştan verin o zaman, biz de kendimizi ona göre ayarlayalım. Otuz dakika, on beş dakika, altmış dakika... Bize ise birer dakika.
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Biz de o zaman bugüne kadar koyduğunuz şeyleri kabul etmeyiz Sayın Başkan. Bu kadar sunumu yapılan bir hususla ilgili bize on dakika veremezsiniz.
BAŞKAN - Zaten on dakika vermiyoruz.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Hayır, on iki dakika veriyorsunuz, on dört dakika veriyorsunuz.
BAŞKAN - Olur mu efendim? Dün Ulaştırma Bakanlığının bütçesinde yirmi iki dakika konuştunuz.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Kimyasal formüller üzerinden sunum yapılmaz, bir politikası anlatılır enerjinin.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Ülkemizin Afrika açılım stratejisine paralel olarak 2011'den günümüze kadar Mısır, Cibuti, Kamerun, Nijer, Sudan, Kenya, Gambiya ve Tanzanya'yla enerji ve maden alanında iş birliğimizi geliştirmek üzere mutabakat zabıtları imzalanmıştır. Önümüzdeki dönemde ise Nijerya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Gabon, Somali, Ekvator Ginesi, Uganda, Moritanya, Gana, Botsvana, Mozambik, Zambiya, Burkina Faso, Namibya, Etiyopya ve Kongo'yla benzer anlaşmalar imzalanmasına yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu tarz anlaşmalarla sadece kamunun değil, aynı zamanda özel sektörün de bu ülkelere yatırım yapabilmesinin önü açılmıştır. Ayrıca kıtanın geri kalmışlığına ve karşılaştığı doğal felaketlere, iç siyasi krizlere kayıtsız kalınmamasının bir insanlık borcu olduğu düşünüldüğünde, çeşitli Afrika ülkelerine Bakanlığımız tarafından elektrik, madencilik ve petrol alanlarında mesleki eğitimler verilmeye devam edilmektedir.
Aynı zamanda, ülkemizin uluslararası arenada, uluslararası kuruluşlar nezdinde görünürlüğünün artırılması da önceliklerimizden biridir. 2015 yılında düzenlenen 6. Dünya Enerji Düzenleme Forumu, bu yıl 9-13 Ekimde gerçekleştirilecek olan 23. Dünya Enerji Kongresi ve 2017 yılında düzenlenecek olan 22. Dünya Petrol Kongresi ülkemizde İstanbul'da ev sahipliğimizce gerçekleştirilecektir.
Bilindiği üzere ülkemiz 2015 yılında G20 Dönem Başkanlığını üstlenmiştir. Önceki yıllarda Bakanlık olarak aktif katılım sağladığımız G20'de Enerjinin Sürdürülebilirliği Çalışma Grubu toplantılarımız Bakanlığımız Başkanlığında yürütülmektedir.
G20 Dönem Başkanlığımızın başarılı ve verimli olması amacıyla ilgili kurumlarımızla işbirliği içinde gerekli çalışmalar yerine getirilmiş olup G20 enerji alanındaki çalışmalar son derece başarılı bir şekilde tamamlanmıştır. 2016 yılı G20 Çin Dönem Başkanlığında ülkemiz, G20 Enerjinin Sürdürülebilirliği Çalışma Grubu'nda Almanya ile birlikte Eş Başkanlık görevini yürütmüştür.
TEİAŞ'ın ENTSO-E Kıta Avrupası Bölgesel Grubu İşletme El Kitabı'nda bulunan standart ve yükümlülükleri bağlayıcı hâle getirecek ve on yıllık bir süreyi kapsayacak olan uzun dönem anlaşma 15 Nisan 2015'te Brüksel'de TEİAŞ ve ENTSO-E CESA iletim sistemi işleticileri arasında imzalanmıştır.
Söz konusu anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte Türkiye elektrik sistemi ve ENTS0-E CESA arasındaki bağlantı kalıcı olarak sürdürülecektir. Böylece, Türkiye elektrik sistemi ve elektrik piyasası ile Avrupa iç elektrik piyasası arasındaki entegrasyon ileri bir aşamaya taşınmıştır. Uzun dönem anlaşmayla birlikte, ayrıca TEİAŞ ENTSO-E'nin çeşitli çalışma gruplarına doğrudan katılma hakkına sahip olmuş, bunun yanı sıra, TEİAŞ'a ENTSO-E nezdinde gözlemci üye statüsü kazandıran anlaşma 14 Ocak 2016 tarihinde imzalanmıştır.
Diğer taraftan, AB'yle tam üyelik müzakerelerimiz hâlen devam etmektedir. Enerji faslı ise henüz müzakerelere açılmamış olmakla birlikte, Avrupa Komisyonu, Enerji Faslı Tarama Sonu Raporu'nu güncelleme çalışmalarına başlamış olup bahse konu çalışmaların 2016 yılının ilk çeyreğinin sonuna doğru tamamlanması öngörülmektedir. Bu doğrultuda, enerji faslının 2016 yılında müzakerelere açılması beklenmektedir.
Avrupa Komisyonunun Kasım 2015'te yayınladığı ilerleme raporunda ülkemizin enerji alanında AB'yle kısmen uyumlu olduğu ifade edilmektedir.
Avrupa Birliği ile Türkiye arasında Yüksek Düzeyli Enerji Diyaloğu 16 Mart 2015 tarihinde Ankara'da başlatılmıştır. İlk toplantı sonucunda bir ortak bildiri yayımlanmıştır. Yüksek Düzeyli Enerji Diyaloğu toplantılarının Bakanlığımız ve Avrupa Komisyonu enerji ve iklim değişikliğinden sorumlu üyesi başkanlıklarında düzenli olarak yapılması öngörülmektedir. 2'nci toplantı 28 Ocak 2016 tarihinde Sayın Canete'nin Başkanlığındaki komisyon ile Bakanlığımız arasında İstanbul'da gerçekleştirilmiştir. Toplantıların yılda en az bir kez olmak üzere, düzenli aralıklarla ve bakan seviyesinde gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır.
Enerji ve doğal kaynaklar alanında ulusal enerji politikalarının öncelikli ve önemli bileşenlerinden olan arz güvenliğinin sağlanması, dışa bağımlılıktan kaynaklanan risklerin azaltılması, yatırım ortamının iyileştirilmesi, iklim değişikliğiyle mücadele ve çevrenin korunması gibi stratejik hedeflerimizle uyumlu olarak gerekli mevzuat düzenlemeleri yapılmış olup bu kapsamdaki çalışmalarımız devam etmektedir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payının arttırılmasına yönelik olarak hem yasal altyapı çalışmalarını hem de sektörü harekete geçirecek kapsamlı çalışmaları yürütmekteyiz.
6094 sayılı Kanun kapsamında, yenilenebilir enerji kaynağına dayalı üretimde tesis tiplerine göre hidroelektrik üretim tesisi ile rüzgâr enerjisine dayalı üretim tesisi için 7,3 dolar cent/kwh, jeotermal enerjisine dayalı üretim tesisi için 10,5 dolar cent/kwh, biyokütleye dayalı üretim tesisi ile güneş enerjisine dayalı üretim tesisi için 13,3 dolar cent/kwh fiyat desteği sağlanmıştır. Ayrıca, kanun kapsamında yurt içinde gerçekleşen yerli imalat için de teşvik mekanizması yürürlüktedir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi yapan tesislerde yurt içinde üretilmiş ekipman kullanıldığı takdirde 2,3 ile 9,2 dolar cent/kwh arasında ilave fiyat desteği verilmektedir. Bu düzenlemeyle birçok yerli ve yabancı yatırımcının ülkemizde ilgili aksam ve bütünleştirici parçaların üretildiği fabrikalar açması yönünde çalışmalara başlaması sağlanmıştır.
Diğer taraftan, 16 Temmuz 2012 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararı'yla Karapınar Enerji İhtisas Endüstri Bölgesi olarak ilan edilen bölgede, güneş enerjisi santrallerine uygulanan mevcut düzenleme dışında o bölgede yer alan kömür rezervi de dikkate alınarak oluşturulacak özel bir model üzerinde çalışmalar sürdürülmektedir
11 Haziran 2013 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6491 sayılı Türk Petrol Kanunu'yla petrol arama, geliştirme ve üretim faaliyetlerinin etkili bir biçimde arttırılması, yerli ve yabancı sermaye yatırımlarının teşvik edilmesi amaçlanmaktadır.
Ülkemizin çeşitlilik arz eden jeolojik ve tektonik yapısı çok çeşitli maden yataklarının oluşmasına olanak sağlamıştır. Türkiye, yer altı kaynakları yönünden dünya madenciliğinde adı geçen 132 ülke arasında maden çeşitliliği itibarıyla 10'uncu sırada yer almaktadır. Ayrıca, ülkemiz, başta endüstriyel ham maddeler olmak üzere, metalik madenler, enerji ham maddeleri ve jeotermal kaynaklar açısından zengin bir ülkedir. Günümüzde dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden 77'sinin varlığı ülkemizde saptanmış olup 60 civarında maden türünde ise üretim yapılmaktadır.
2002 yılında yaklaşık 700 milyon dolar olarak gerçekleşen maden ihracatımız 2014
yılında 4 milyar 647 milyon dolar ve 2015 sonu itibarıyla da 3 milyar 900 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
Madencilik sektörünün gayrisafi yurt içi hasıla içindeki değeri 2002 yılında yaklaşık 1 milyar 920 milyon dolar olarak gerçekleşirken 2014 yılında 11 milyar 640 milyon dolar, 2015 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla da 6,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
2015 yılında, 299 adet işletme -taş ocağı- ve 870 adet arama olmak üzere, toplam 1.169 adet maden ruhsatı müracaatı yapılmıştır. Bu dönemde, 89 adet arama, 7 adet doğrudan işletme ruhsatı olmak üzere, ilk müracaat yoluyla toplam 96 adet ruhsat düzenlenmiştir.
Son yıllarda metalik maden ve endüstriyel ha madde aramalarına yönelik olarak sondajlı çalışmalar sonucunda önemli gelişmeler sağlanarak yeni maden sahalarının varlığına yönelik bulgular elde edilmiştir. Bu kapsamda, 8 milyon ton bakır cevheri, 175 ton altın, 1,5 milyar ton demir cevheri, 2,4 milyar ton dolomit, 1,5 milyar ton kalsit ve 1,2 milyar ton feldispat ve seramik katkı maddesi, 6,5 milyar ton kuvarsit-kuvars kumu ve kuvars, 406 milyon ton mermer-doğal taş, 5,12 milyar ton kaya tuzu rezervi ile 1 milyar ton sodyum sülfat rezervi tespit edilmiştir.
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait işletme ve ruhsat sahalarındaki rezerv geliştirme ve bor arama projesi kapsamında görünür, muhtemel, mümkün olarak 2 milyar ton olan bor rezervimizde 1,5 milyar tondan fazla rezerv artışı sağlanmıştır, 3,5 milyar tona ulaşan rezervlerimiz büyük oranda görünür hâle gelmiştir.
Dünya rezervlerinin yüzde 74'üne sahip olduğumuz bor madeninde üretim, satış ve ihracat rakamlarında önemli ilerlemeler sağlanmıştır.
2002 yılında 436 bin ton olan bor kimyasalları ve eş değeri ürün üretimi 2014 yılında 2 milyon tona çıkarılmıştır. 2015 yılında ise 1,8 milyon ton üretim gerçekleştirilmiştir.
2002 yılında yüzde 65 bor kimyasalları ve eş değeri ürün, yüzde 35 konsantre bor şeklinde olan satış kompozisyonu, 2015 yılında yüzde 95 bor kimyasalları ve eş değeri ürün, yüzde 5 konsantre bor şeklinde gerçekleştirilmiştir.
2014 yılı bor ihracat tutarı 2002 yılına göre yüzde 368 artarak 871 milyon dolara ve toplam bor satış hasılatı ise 899 milyon dolara yükselmiştir. 2015 yılı sonu itibarıyla, 790 milyon doları ihracat olmak üzere, toplam 816 milyon dolar bor satışı gerçekleştirilmiştir. 2016 yılı için ise 902 milyon dolar bor satış geliri elde edilmesi planlanmaktadır.
Günümüzde klasik mermer üretim yöntemleri terk edilerek yerlerini modern üretim yöntemlerine bırakmıştır. Mermer işleme kapasiteleri sürekli büyümekte, bir taraftan giren bloğun diğer taraftan ambalajlanmış ihracata hazır mamul hâle getirildiği tesislerimizin sayısı sürekli olarak artmakta ve uzun yıllar blok mermer olarak yapılan ihracatımız artık büyük oranda mamul hâle getirilerek yapılmaktadır.
Mermer sektöründe 2.100 adet mermer ocağı, küçük ve orta ölçekli 1.500 fabrika ve 7.500 atölyede yaklaşık 250.000 kişi istihdam edilmektedir. Üretimin tamamına yakın kısmı özel sektör tarafından yapılmaktadır.
Ülkemiz, 24 Mayıs 2004 tarihinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne ve 26 Ağustos 2009 tarihinde Kyoto Protokolü'ne özel koşulları taraflarca tanınmış EK-1 ülkesi olarak resmen taraf olmuştur.
2014 yılında yapılan taraflar konferansında tüm tarafların emisyon azaltım katkılarını sunması kararı alınmış, ülkemiz 2015 yılında 2020 ile 2030 yılları arasını kapsayan niyet edilmiş ulusal katkılarını Birleşmiş Milletler Sekretaryasına sunmuştur. Bakanlığımız, sunulan katkı kapsamında en yüksek oranda, mümkün ve ekonomik emisyon azaltımının sağlanması için büyük çaba sarf etmektedir.
2015 yılında Fransa'nın Paris kentinde İklim Değişikliği Taraflar Toplantısı (COP21) gerçekleştirilmiştir. Toplantı boyunca 2020-2030 yılları arasını kapsayan Paris Anlaşması'nın oluşturulması için Bakanlığımızca aktif bir biçimde katkı sağlanmış ve eşit, adil, kapsayıcı bir anlaşmanın oluşturulmasına yönelik etkin çaba sarf edilmiştir. Bundan sonraki süreçte de anlaşmanın ihtiyaçlara uygun olarak yürütülmesi ve ülkemizin özel koşullarından kaynaklanan sorunların çözülmesi için de müzakerelere katkı sağlanmaya devam edilecektir.
Bunların yanı sıra, Bakanlığımız enerji ve madencilik faaliyetlerinin çevreye duyarlı hâle getirilmesi için yoğun çaba sarf etmektedir.
Madencilik faaliyetlerinin başlangıcından sonuna kadar yapılan kontrollerle çevreyle uyumlu, sürdürülebilir madencilik faaliyetinin gerçekleştirilmesi sağlanmaktadır. Bu kontroller kapsamında 2014 yılında toplam 6.395 sahanın, 2015 yılında ise 6.494 sahanın denetimi yapılmıştır.
Türkiye'nin taraf konumunda olduğu Enerji Şartı Anlaşması, Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Konvansiyonu gibi uluslararası anlaşmalarla ilgili ülkelerle yapılan ikili yatırım anlaşmaları kapsamında 2002 yılından itibaren Bakanlığımız aleyhine Uluslararası Yatırım Uyuşmazlıkları Çözüm Merkezi, Milletlerarası Ticaret Odası Tahkim Merkezi ve Stockholm Ticaret Odası Tahkim Merkezi nezdinde en yükseği 10,1 milyar dolar -Libananco davası olmak üzere- en düşüğü 6 milyon euro tazminat talepli tahkim davaları açılmıştır. Bu tahkim davalarının büyük çoğunluğu Bakanlığımız ve ülkemiz lehine sonuçlandırılmıştır.
Biraz da Bakanlığımızın hedeflerinden bahsetmek gerekirse arz güvenliğimizi sağlamaya yönelik olarak 2023 yılında elektrik enerjisi kurulu gücümüz kapasitesinin 110 bin megavatın üzerine, toplam elektrik enerjisi üretimimizin ise referans talep senaryosuna göre 414 milyar kilovatsaate yükseltilmesi.
2023 yılına kadar nükleer santrallerimizden elektrik üretimini geçirecek olup üçüncü nükleer santral için de çalışmaları hayata geçirmeyi başlatmayı düşünüyoruz.
Linyit ve taş kömürü kaynaklarının önemli bir bölümünün 2023 yılına kadar elektrik enerjisi üretimi amacıyla değerlendirilmesi.
2019 yılı sonuna kadar elektrik enerjisi üretim portföyünde yerli kömürün payının artırılması.
2019 yılı sonuna kadar toplam doğal gaz depolama kapasitesinin 5 milyar metreküpe ve toplam gelir üretim kapasitesinin de 100 milyon metreküpün üzerine çıkarılması hedeflenmektedir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarımıza ilişkin ise 2019 yılı sonuna kadar yenilenebilir enerji kaynaklı elektrik üretim santrallarının toplam kurulu gücünün 45 bin megavatın üzerine çıkarılması.
2023 yılına kadar teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek hidroelektrik potansiyelimizin elektrik enerjisi üretiminde kullanılması.
Yenilenebilir elektrik üretim tesislerinin etkin olarak kullanılabilmesi için hidroelektrik santrallerde pompaj depolama gibi modellerin geliştirilmesi.
Elektrik üretiminin portföyünde rüzgâr enerjisinin önemli bir noktaya getirilmesi.
Güneş enerjisine dayalı kurulu gücün 2019 yılı sonuna kadar 3 bin megavata çıkarılması.
Jeotermal enerjisinden elektrik üretimi açısından kurulu gücün 2019 yılı sonuna kadar 700 megavata çıkarılması hedeflenmektedir.
Enerji verimliliğine ilişkin olarak ise 2023 yılında Türkiye'nin gayrisafi yurt içi hasıla başına tüketilen enerji miktarının, enerji yoğunluğunun 2011 yılı değerine göre en az yüzde 20 azaltılması.
Elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımında teknik kayıpların asgariye indirilmesi ve elektrik enerjisi dağıtımında kayıp kaçak oranının ciddi anlamda azaltılması.
2019 yılı sonuna kadar kamu sorumluluğundaki elektrik enerjisi üretim santrallerinde ihtiyaç duyulan bakım, onarım, rehabilitasyon ve modernizasyon çalışmalarının tamamlanması.
Enerji verimliliği ile ilgili düzenleyici çerçevenin geliştirilmesi ve teşviklerin etkinliğinin arttırılması.
Binalarda enerji tüketiminin azaltılması için Enerji Verimliliği Kanunu ve ilgili diğer kanun ve yönetmeliklerde değişiklikler yapılması ve enerji verimli binalar oluşturulması.
Enerji verimliliği ve tasarrufuna yönelik kamuoyu farkındalığı geliştirilmesi hedeflenmektedir.
Ülke, kaynak ve güzergâh çeşitlendirmesine yönelik olarak 2019 yılı sonuna kadar doğal gaz ithalatında tek bir ülkeye bağımlılığın en fazla yüzde 50 seviyesinde olması, 2019 yılı sonuna kadar doğal gaz kaynaklı elektrik enerjisi üretiminin toplam üretim içindeki payının yüzde 38'in altında muhafaza edilmesinin sağlanması.
Yerli ve yenilenebilir enerji kaynakların enerji portföyümüz içindeki payının artırılması.
Ulusal petrol stoklarının güvenli düzeyde muhafazasının sürdürülmesi hedeflenmektedir.
Jeopolitik konumumuzu etkin kullanarak, enerji alanında bölgesel işbirliği süreçleri çerçevesi içerisinde ülkemizi enerji üssü ve enerji koridoru hâline getirmeye yönelik olaraksa ülkemizin enerji terminali olabilmesi yolunda enerji borsası ve uluslararası piyasa entegrasyonuna dayalı projelerin güçlendirilmesi.
Uluslararası enterkonneksiyon kapasitesinin 2019 yılı sonuna kadar iki katına çıkarılması.
Transit petrol ve doğal gaz boru hattı projelerinde ülkemizin jeopolitik ve stratejik liderliğinin sürdürülmesi hedeflenmektedir.
Enerji ve tabii kaynaklar alanlarındaki faaliyetlerin çevreye olan olumsuz etkilerini en aza indirmeye yönelik olarak elektrik üretim santrallerinin çevre ile uyum içinde işletilmesi adına çalışmaların devam ettirilmesi.
Madencilik alanında faaliyet gösteren maden işletmelerinin çevreye uyum planlarının denetiminin yapılmasına ara vermeden devam edilmesi hedeflenmektedir.
Yatırım ortamının iyileştirilmesi amacıyla 2016 yılı sonuna kadar EPİAŞ bünyesinde doğal gaz dengeleme ve gün öncesi piyasalarının işlerlik kazanması için altyapı çalışmalarının tamamlanması.
Enerji yatırım süreçlerini kolaylaştırmak üzere lisans, ruhsat, izin işlemlerinde istenen belgelerin azaltılması ve elektronik ortamda temini mümkün olan belgelerin başvuru sahiplerinden alınmaması yönünde düzenleme yapılması.
Türk sanayisinin ihtiyaç duyduğu ham maddelerin yurt dışından da temini için, proje bazlı arama, geliştirme ve yatırım konularında işbirliği yapılabilmesini teminen gerekli çalışmaların yapılması hedeflenmektedir.
Tabii kaynakların etkin yönetimi ve ekonomiye katkısını artırmak amacıyla uluslararası standartlarda etkin, verimli ve güvenli madencilik yapılmasına imkân sağlayacak işletme ve denetim yapısının hayata geçirilmesi.
Tüm madencilik işlemlerinin e-devlet projesi kapsamında elektronik ortamda yürütülmesi.
2019 yılı sonuna kadar kademeli olarak enerji dışı doğal kaynaklar için kamu tarafından yapılan sondaj miktarının 200.000 metre seviyesine çıkarılması.
2017 yılı sonuna kadar işlenmiş ürün üretimi ve ihracatının arttırılması.
2017 yılı sonuna kadar ithal ve yerli konsantreler ile ikincil ürün dönüşümünden artık değerli mineraller elde edilmesine yönelik tedbirlerin tasarlanıp hayata geçirilmesi hedeflenmektedir.
Tüm bu bilgiler ışığında Türkiye'de ve bölgemizde yaşanan, enerji ve enerji politikalarına dayanan bu değişmelere bağlı olarak, öncelikli yerli ve yenilenebilir kaynakları merkeze koyarak, Türkiye'nin önümüzdeki on yıllık büyümesine dayalı hedefleri çerçevesi içerisinde Enerji Bakanlığı olarak da çok yoğun bir gündemle stratejiyi takip etmeye devam edeceğiz Sayın Başkan. Bu çerçevede, buna bağlı olarak, Türkiye'nin bugüne kadar iktidarımız döneminde on üç yıldır uygulamış olduğu enerji politikalarını bugün bölgemizde yaşanan tüm bu kaotik enerji piyasalarının, enerjiye dayalı enerji arz ve güvenliğini tehdit eden bütün bu gelişmelere rağmen Türkiye'nin enerji arzını ve güvenliğini sadece ülke için değil, bölgemizde ve Avrupa Birliği özelinde, Avrupa Birliğindeki ülkelere de ulaştırılması noktasındaki etkin siyasetimizi güvenli bir oyuncu olma siyasetimizi devam ettirmeye ve bununla ilgili yoğun çalışmaya devam edeceğiz.
Kısaca, ek bir saatin on sekiz dakikasını kullanarak, bu şekliyle de bağlayıp, sunumumuzu dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Buyurun Başkanım.